TamSaha 183. Sayı / Şubat 2020
41 40 Sergen Yalçın uçarak kafayı vuruyor ve yakın doksana giden top, skoru lehimize çeviriyordu. Maç da böyle tamamlanınca puanımızı yediye çıkartarak İsveç’i altımıza almayı başarmış- tık. Millîlerimiz adına o gün yaşa- nan bir diğer olumlu gelişmeyse, İsviçre’nin ilk puan kaybını Budapeşte’de yaşamasıydı. Karşılaşmada Macaristan, tıpkı Türkiye maçında olduğu gibi, İsviçre önünde de 2-0 öne geçmiş fakat bu üstünlüğünü koruyama- yarak 2-2’ye razı olmuştu. Böylece İsviçre ile aramızdaki puan farkı da üçe inmişti. Bern’de rövanşı alıyoruz 26 Nisan’da Bern’de oynanacak olan İsviçre-Türkiye maçının önemi de haliyle bir kat daha artmıştı. Kazanmamız halinde ikincilikle de yetinmeyecek ve grupta liderliği ele geçirecektik. Bu bilinçle çıktığımız maçtaki ilk gol 17. dakikada millîlerimiz- den geliyordu. Takımımız 1-0 öne eçtikten sonra İsviçre çok büyük bir reaksiyon gösteremezken işler millîlerimizin istediği gibi gideceğe benziyordu. Ancak 38. dakikada İsviçre’nin sağ beki Höttiger’in ceza sahası dışından çektiği şut savunmamıza çarpıp kalecimiz Engin’i zor durumda bırakıyor ve maçın ilk yarısı 1-1 sonuçlanıyordu. İkinci yarıdaysa Millî Takımımız maça asılıp Ogün Temizkanoğ- lu’nun 56. dakikadaki golüyle tekrar öne geçiyor ve bu sefer üstünlüğünü de korumayı başararak 90 dakikayı tamamlı- yor, liderlik koltuğunun da averajla da olsa yeni sahibi oluyordu. Öte yandan Macaristan da İsveç’i 1-0 yenmişti ve bu sonuçla İsveç de dört puan gerimizde kalmıştı. 1 Haziran’a gelindiğinde İsveç, sakatlıktan kısa bir süreliğine de olsa dönen Brolin’e kavuşmasına, hatta bu oyuncunun penaltıdan bir de gol atmasına rağmen, Gunnlaugsson’dan daha üçüncü dakikada yediği golün bedelini ağır ödedi, evinde İzlanda ile 1-1 berabere kalarak gruptaki iddiasını neredeyse tamamen yitirdi. İzlanda 10 gün sonra bir sürpriz de Macaristan’a yaptı ve ilk yarısını Vincze’den gelen golle 1-0 yenik kapadığı karşılaşmayı ikinci yarıda Bergsson ve Jonsson’un golleriyle 2-1 kazana- rak bir bakıma grupta ilk iki sırayı İsviçre ile Türkiye’nin alacağını gayriresmi olarak ilân etti. 16 Ağustos’ta, İsviçre’nin İzlanda deplasmanında Ohrel ve Kubilay Türkyılmaz imzalı gollerle aldığı 2-0’lık galibiyet de bu tablonun iyiden iyiye netleşmeye başladığı- nın bir göstergesiydi. İsviçre ayrıca liderliği de maç fazlasıyla ele geçirmişti. 6 Eylül’e gelindi- ğindeyse millîlerimiz yeniden sahaya çıkıyordu. İstanbul’da Macaristan’ı 2-0’lık skorla deviren ay-yıldızlılar, aynı gün İsveç ile İsviçre’nin golsüz berabere kalması sayesinde ilk ikide yer almayı garantiliyor, liderliğe de yeniden göz kırpı- yordu. Aslında bundan sonra Türkiye ile İsviçre’den hangisinin grubu birinci bitireceği de çok büyükmerak konusu değildi çünkü iki ülke de birinci olamasalar bile en iyi ikinciler arasına girip doğrudan finallere gidecek puanları hemen hemen toplamışlardı. İsviçre, 11 Ekim’de oynadığı sonmaçında Macaristan önünde zorlanmazken ilk yarıda Kubilay Türkyılmaz, ikinci yarıda da Sforza ve Ohrel’den gelen gollerle karşılaşmayı 3-0 kazandı. Millîlerimiz ise aynı tarihte son- dan bir önceki maçında İzlanda deplasmanından golsüz beraber- likle döndü. 15 Kasım’a gelindiğin- deyse ay-yıldızlılar, gruptaki sonmaç için Stockholm’ün Rasunda Stadı’nda İsveç karşısına çıkıyordu. Türkiye’nin kazanması duru- munda grubu lider bitireceği ama mağlup olması halinde de turnuvaya gitme açısından pek bir şey kaybetmeyeceği maçta 24. dakikada Alexandersson İsveç’i 1-0 öne geçirmiş, 62. dakikada skoru dengelesek de bir dakika içinde ev sahibi ekip Pettersson ile yeniden üstünlüğü ele almıştı. 72. dakikadaysa Ertuğrul Sağlam durumu 2-2’ye getirdi ve Millî Takımımız en iyi ikinciler arasındaki yerini ayırtarak, gruptan İsviçre ile birlikte Avrupa Şampiyonası’na giden ikinci takımoldu. 36 yıllık çabalamaların ardından nihayet, ilk kez bir Avrupa Şampiyona- sı’nda boy gösterme hakkını elde etmiştik. Alpay, Vlaovic’i düşürmeli miydi? Avrupa Şampiyonası’nın ilk turunda, yapılan kura çekimi sonrasında D Grubu’na düşüyor- duk. Karşımıza çıkan rakiplerse Danimarka, Portekiz ve Hırvatis- tan’dı. Aslında bu grubun, Millî Takımımız açısından nispeten iyi bir grup olduğu da söylenebilirdi. Zira Danimarka, her ne kadar “son şampiyon” unvanına sahip olsa da aynı sürprizi bir daha gerçekleştirebilecek bir takım sayılmazdı. Hırvatistan, Yugoslavya’nın dağıl- masının ardından ilk kez büyük bir turnuvada yer alacaktı ve çok iyi oyunculara sahip olsalar da ne yapabileceklerini kestirmek zordu. Portekiz de daha önce Avrupa Şampiyonası’na sadece bir kez (1984’te) katılabilmişti. Yine de Portekiz, 1989 ve 1991’de dünya gençler şampiyonluğu ka- zanan Luis Figo, Rui Costa, Fernando Couto, Paulo Sousa, Joao Pinto ve Folha gibi oyuncula- rıyla (iki kupada da bulunan tek isim Joao Pinto’ydu) Avrupa futbolunda artık bir hayli iddialı olması beklenen bir ülkeydi ve son şampiyon Danimarka’nın aksine grubun 1 numaralı favorisi olarak da Portekiz gösteriliyordu. Turnuvadaki ilkmaçımıza, 11 Haziran’da, Nottingham’ın City Ground Stadı’nda çıkıyorduk ve rakibimiz de Hırvatlardı. Gruptaki ilkmaçta, iki gün evvel Dani- marka ile Portekiz, Brian Laudrup ve Sa Pinto’nun karşılıklı golleriyle 1-1 berabere kalmıştı. Dolayısıyla Türkiye-Hırvatistan maçını kazanacak takım, gruba da lider başlamış olacaktı. Karşılaşmanın genelinde Hırvat- lar biraz daha atak bir görüntü sergilese de millîlerimiz savun- mada çok iyi bir direnç gösteriyor ve rakiplerine ciddi sayılabilecek bir gol pozisyonu da vermiyordu. Maçta son 15 dakikaya girilirken, Hırvatistan Teknik Direktörü Mi- roslav Blazevic, hücumdaki etki- sizliğin sebeplerinden biri olarak gördüğü Alen Boksic’i, Goran Vlaovic ile değiştirdi. Maçın kaderi de belki de bu anda çizildi zira Alpay’la Vlaovic arasında yaşanan ünlü pozisyon! Nottingham’da Portekiz’le başa baş oynamak puan almamıza yetmemişti...
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==