TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Sabri: "130 dakika koşabilirim" 1.02.2007
Sabri: "130 dakika koşabilirim"

Üç sezon önce Gaziosmanpaşa'dan Florya'ya minibüsle gidip gelen bir futbolcu adayıydı. Bugün Galatasaray'ın yıldızlarından biri, A Milli Takım'da Fatih Terim'in gözdesi, Liverpool maçının kahramanı ve Bursaspor'a attığı golle "yılın golcüsü" olmaya aday. Müthiş süratiyle mitolojideki "Kanatlı At" çağrıştırıyor. Ama o mahallesindeki mütevazı hayatını sürdürmeyi tercih ediyor. Doğduğu evde anne ve babasıyla oturuyor, "Çünkü beni ben yapan yer komşularım, büyüklerim ve arkadaşlarımla birlikte o mahalle. Orası benim için çok huzur verici bir yer" diyor.

Bundan yaklaşık 3 yıl önce minibüsle Florya'ya gidip gelen bir Sabri vardı. Bugün ise A Milli Takım'ın ve Galatasaray'ın başarılı futbolcusu, ayrıca "Liverpool kahramanı" gibi unvanı olan bir Sabri. Bu üç yıl içinde neler değişti hayatında? Hâlâ aynı yerde mi oturuyorsun, hâlâ ailenle mi yaşıyorsun?

Öncelikle bu 3 yıl içerisinde futbolum değişti. Çünkü A takımda oynadıkça özgüven kazanıyorsunuz. Aynı yerde oturup oturmadığıma gelince, evet hâlâ doğduğum yerde ve ailemle birlikte oturuyorum, evlenene kadar da ayrılmayı düşünmüyorum. Çünkü beni ben yapan oralar. Oturduğum mahalledeki komşularımız, büyüklerim, arkadaşlarım, beni ben yapan, beni bugünlere getiren onlar. Aldığım terbiye de oradan geliyor zaten. Benim için çok huzur verici bir yer orası.

Belli bir şöhrete kavuştun. Bu süreçte mahalledeki konumunda ne gibi değişiklikler oldu?

Oturduğum mahallede zaten tanınıyordum. Ailem 36 seneden beri orada. Tabii Galatasaray'da ve Milli Takım'da oynadıkça ilgi biraz daha artıyor. Mesela 8-10 yaşlarındaki çocuklar evimin önüne gelip benden imza istiyor, benimle konuşmak istiyor. Onlarla sohbet ediyorum ve bundan büyük bir mutluluk duyuyorum.

Belli bir noktadan sonra her futbolcuya ailesi destek verir. Ama senin ailenin yeri biraz daha farklı galiba. Anneni ve babanı sürekli Ali Sami Yen'in tribünlerinde görüyoruz. Ailenin hayatındaki yeri nedir?

Onlar benim her şeyim. Futbola ilk başladığım dönemde yaşıtlarıma göre biraz zayıftım. Annem, "Düşersin, bir yerine bir şey olur, dayanamam" diyerek futbol oynamama karşı çıkıyordu. Sonra ben geliştikçe, vücut yapım oturdukça onlar da alıştı. Annem, babam ve iki ağabeyim altyapıdan itibaren çoğu maçıma gelir. Eğer onların desteği olmasaydı bu günlere ulaşmam çok zor olurdu.

Anne-babanın hakkı ödenmez

Peki, sen onların hayatında bir şeyleri değiştirdin mi?

Tabii, maddi ve manevi katkılarım oldu. Sonuçta anne ve babanın hakkı ne yapsan ödenmez. Rahatlarını sağlamak için elimden geldiğince bütün ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorum. Zaten onların benden fazla bir beklentisi yok. Tek istedikleri benim mutlu olmam ve bir yuva kurmam. Ben de ailemle mutlu ve sağlıklı bir yaşam geçirmek istiyorum.

İlk çıkışından sonra bir gerileme yaşadın ve Galatasaraylı taraftarların bile eleştirdiği bir futbolcu oldun. Ama geçtiğimiz sezon Kayserispor'a attığın iki golle şampiyonluğa imzanı koydun ve o günden bu yana da çıkıştasın. Öncesindeki düşüşün sebepleri neydi?

Fatih Hoca zamanında A takıma yükseldiğimde hemen hemen bütün maçlarda oynadım. Yapı olarak oynadıkça açılan bir futbolcuyum. Düzenli oynarsam istediğim performansa ulaşabilirim. Hagi döneminde bazen oynadım, bazen de oynamadım. Buna rağmen yılmadım ve çalışmayı sürdürdüm. Sabırla bekledikten sonra elime geçen fırsatları iyi değerlendirdim. Geçen sezon bunu herkes gördü. Hem sezon içinde hem de sezon sonundaki son maçta bunu herkese kanıtladığımı düşünüyorum.

Küfürbaz değilim!

Liverpool maçında öyle oynadın ki, İngilizler seni "Son 5 yılda Anfield'ı ziyaret etmiş en iyi rakip oyuncular" listesine aldı. İşin ilginç yanı, Liverpool'un efsane teknik direktörü Shankley, "Bir oyuncu bir kere üst düzey performans gösterirse, oyuncunun kalitesi o noktadadır. Sürekli o noktayı yakalamak da teknik direktörün görevidir" demişti. Problem galiba içindeki cevheri her zaman ortaya çıkaramamakla ilgili?

Öncelikle Liverpool taraftarlarına bu övgüleri için teşekkür ediyorum. Bir oyuncu kendini geliştirebilir, en üst performansa çıkabilir, ama aynı seviyede tutunmak zordur. Bunu tek başına başaramaz. Shankley'nin dediği gibi, teknik direktörün de oyuncuya yardımcı olması gerekir. Ama şu bir gerçek, ben kötü oynasam da asla kötü koşan oyuncu olmam. Bazı maçlarda kötü pas veririm, kötü orta yaparım ancak mücadeleyi ve koşmayı asla bırakmam. Tabii bu arada eleştiriler olacak ki, futbolcu da gerekli dersleri alıp o eleştirileri artıya çevirmesini bilsin.

Peki, bu eleştiriler arasında kızdıkların da oluyor mu?

İster istemez oluyor. Çünkü Türkiye'de bazen eleştirinin dozu kaçıyor. Kötü oynadığım zaman bunu yazsınlar ama "Bu adamın bu takımda ne işi var?" veya "Sabri çok terbiyesiz, küfür ediyor" gibi eleştirilere sinirleniyorum. Çünkü küfür ettiğim iddiası yalan. İki sezon önce Ali Sami Yen'deki Fenerbahçe maçından sonra, gazetelerde Ümit Özat ağabeye küfür ettiğim yazıldı. Hem de bu haber Ümit ağabeyin ağzından yazılmıştı. Ertesi gün Ümit ağabey aradı ve "Hiç kimseye böyle bir şey söylemedim, yazılanlara inanma" dedi. Ama o günden beri hakkımda böyle eleştiriler sürekli çıkıyor. Ben bu işten ekmek parası kazanıyorum ve rakibimin de aynı durumda olduğunu biliyorum. Hiçbir zaman böyle bir saygısızlık yapmam, kimsenin kişiliğini rencide edici laflar söylemem. Elbette zaman zaman itişip didiştiğimiz, laf dalaşına girdiğimiz oluyor ama bugüne kadar kimseye ne küfür ettim, ne de kasti tekme attım.

Böyle diyorsun ama rakibine ayağınla bastığın bir Juventus maçı var. Bir de İzmir'de Çek Cumhuriyeti ile oynanan Ümit Milli maçta rakibinle kavga ettiğin için Reha Kapsal tarafından oyundan alınmıştın.

Çek Cumhuriyeti maçında tekmeyi ben yedim ve adamın üzerine yürüdüm. Juventus maçındaki olayı ise net bir şekilde hatırlıyorum. Davids'ten maçtan sonra zaten özür diledim. İstemeden olmuş bir hareketti. Aynı pozisyonun benzeri son Bursaspor maçında Volkan ağabeyle de yaşandı. Düşerken yanlışlıkla ayağına bastım. Bu pozisyon ağır gösterimde yayınlanırsa kasti gibi görünüyor ama öyle değil. Zaten o da kasten yapmadığımı biliyor. Ancak demişler ya, "adın çıkacağına canın çıksın" diye. Medyada beni sevmeyen insanların da buna katkısı oluyor.

Amigo yazarlar var

Peki, niye seni sevmediğini düşüyorsun bu insanların?

Futbol sevgisi artık fanatiklik boyutuna ulaştı. Spor yazarlarının bir kısmı bile amigoluk yapıyor. Bu tip yazarlar, rakip oyuncuların kötülüğünü istiyor. Ben de bu yazarların yazıları nedeniyle yanlış tanınıyorum. Mesela Galatasaray'da ben varım, Hasan ağabey var. Fenerbahçe'de de Tuncay var. Yani sivrilen insanlar günah keçisi ilân ediliyor.

Yani sen "Hırslı oyuncular, rakip takım taraftarları tarafından sevilmez" diyorsun.

Evet, çünkü ben Hasan ağabeyi de bilirim, melek gibi bir insandır. Sahada agresif olabilir ama dışarıda öyle değil. Tuncay'ı da iyi tanırım, 5 senelik arkadaşımdır ve o da çok iyi bir insandır. Ama amigoluk ve fanatizm, işi bu noktalara getiriyor.

Bir başka eleştiri de altyapıdan gelen oyuncularla ilişkilerin konusunda. Onlara karşı sert bir tavrın olduğu söyleniyor. Bunun sebebi nedir?

Hiç alakası yok. Ben tesiste bile yanıma Oğuz'u aldım, "Benimle kalacaksın" dedim. Genç arkadaşlarla sürekli bire bir konuşurum, onlara yardımcı olmaya çalışırım. Hiçbir zaman onlara sert davranmam. Ama tabii sinirli bir anımda ya da yanlış bir hareket yaptıklarında uyarmak zorunda kalıyorum. Bunu bana da yaptılar. Zaten böyle de olması lazım.

Teknik adamlar korkuyor

Türkiye'deki temel sorunlardan biri, altyapıdan gelen oyuncuların A takımlara çıkışı sırasında verilen fire. Bu kırılma noktasını başarıyla atlatan bir oyuncu olarak, bu durumu nasıl değerlendiriyorsun? Nedir o süreçte yaşanan problemler?

Türkiye'de her şey günlük başarıya endekslendiği için kimse altyapıya yeteri kadar destek vermiyor. Galatasaray'da durum farklı ama birçok teknik direktör "Başarısız olurum" korkusuyla, altyapıdan çıkan oyuncuya şans tanımıyor. Oysa Galatasaray örneği ortada, altyapıdan her sezon iki-üç oyuncu çıkıyor ve oynuyor. Altyapıyı yakından takip ediyorum, çok yetenekli oyuncular var. Diğer yandan bu geçiş döneminde futbolcunun da çok dikkatli olması gereken noktalar var. A takımda oynamaya başladığımda 18 yaşındaydım. Medya inanılmaz bir ilgiyle geldi üstüme. Bir anda ne olduğumu şaşırdım. İşte iyi futbolcu burada belli oluyor. Mütevazı kalıp işine konsantre olursan bu geçiş dönemini kazasız atlatıyorsun. Bu noktadaki firenin yüzde 50 olduğunu düşünüyorum. Mesela ben ilginin üzerime yoğunlaştığı dönemde, kendi kendime "Dikkatli olmalısın. Yanlış bir şey yaparsan her şey tersine döner. Her çıkışın bir inişinin olduğunu bilmelisin" diye telkinde bulundum. Sadece işime odaklandım, çok çalıştım ve dışarıya da pek çıkmadım. Çünkü o dönemde dışarı çıktığımda herkesin yoğun ilgisini görüyordum. Herkes "Geleceğin yıldızısın, senden şunu bekliyoruz, senden bunu bekliyoruz" diyordu. Bu bile insana bir yük bindiriyor. O baskıları hafifletmek için zamanımı hep kulüpte ve evde geçirdim. Tersini yapsaydım, o büyüye kapılsaydım şu an burada olmazdım. Bu deneyimlerimi altyapıdaki arkadaşlarıma da anlatıyorum.

Galatasaray'da birçok teknik direktörle çalıştın. Seni en üst noktaya çıkartan hangisi oldu?

A takıma Lucescu döneminde çıktım. Antrenmanlarda bulundum, hazırlık maçlarında oynadım. Ama bana en fazla inanan ve güvenen Fatih Hoca oldu. Bazen baba, bazen bir ağabey gibi bana bu güveni hissettiriyordu. Onun gibi birisinin bana güvenmesi ve o yaşımda forma vermesi benim için çok büyük bir onurdu. Ben de o güveni boşa çıkarmamak için elimden gelen her şeyi yaptım. O sezon da herhalde performansımın en iyi olduğu dönemdir. Tek şanssızlığım takım olarak kötü bir sezon geçirmemizdi.

Tercihim ortanın sağı

Zaman zaman sağbek, bazen de orta sahanın sağında oynatılıyorsun. Ümit Milli Takım'da ise dönem dönem forvetin arkasında görev yaptın. Senin tercihin hangi mevkide oynamak?

Aslında bu üç mevkide de iyi maçlar çıkardım. Ama benim için bir sıralama yaparsak yüzde 55 orta sahanın sağında, yüzde 45 sağbekte iyi oynarım. Forvet arkasında oynamayı da seviyorum. O bölgede hem rahatlık var, hem de daha değişik pozisyonlar yaratabiliyorsunuz. Oyuncu serbest adam kimliğini maç sırasında iyi kullanırsa kendisini çok üst düzeye çıkartabilir. Yine de kendime daha yakın gördüğüm mevki, orta sahanın sağı.

Bu sezon Bursaspor'a attığın bir gol var. Kimilerine göre "yılın golü." Topla ilk buluştuğun andan gol vuruşunu yaptığın ana kadar oldukça uzun bir süre yaşandı. Kafandan neler geçti bu sürede?

Bizim ceza sahamızın önünde yükselen topu önüme alıp uzunca vurdum. Topun mesafesi açılınca süratlenmem için yeterli bir zaman kazandım. Gitmeye başladıktan sonra Hasan Yiğit'in üzerime geldiğini gördüm. Ters açıdan geldiği için durmak gibi bir niyetim yoktu. Son dakikada belki faul yapıp engelleyebilir diye topa vurduktan sonra solundan atıp sağından geçtim. Sonra bizden birisi var mı diye soluma baktım. Kimseyi göremedim ve tek başıma kaldığımı anlayınca hızımı kesmeden direkt kaleye gittim. Orada da bu sefer nasıl bir vuruş yapacağımla ilgili birçok alternatif geçti aklımdan. Ceza sahası çizgisini geçtiğim anda aşırtma vurmaya karar verdim. Ömer ağabey de açılmıştı zaten, güzel bir gol oldu. Futbol hayatım boyunca attığım en güzel gollerden biriydi.

130 dakika koşabilirim

O dakikada öyle bir depara kalkmak, adam geçmek ve bitirici vuruşu yapmak ciddi bir fizik güç istiyor. Zaten senin de hiç tartışılmayan yönün bu. Fizik gücünü nelere borçlusun?

Galatasaray'a ilk geldiğimde forvet oynuyordum. O zaman da çok koşardım. Hocalarım bu yeteneğimi geliştirmenin üzerinde durdu. Bu da benim için çok yararlı oldu. Hem kondisyonumu geliştirdim, hem de süratimi artırdım. 90 dakika yerine aynı tempoda 130 dakikada yorulduğumu, yani 40 dakika daha ekstra koşabileceğimi öğrendim. Hocalarım da zaten "Senin en büyük özelliğin süratin, çabukluğun ve kondisyonun. Bu yönlerini geliştirip korursan, senin için çok büyük bir artı olur" diyorlardı. O günden beri kondisyonumu ve süratimi geliştirmek için her şeyi yapıyorum.

Toplara iyi vuran bir oyuncu olarak tanınıyorsun. Bunun için özel çalışmalar yapıyor musun?

Şut çekmeyi çok seviyorum, imkân bulduğum her yerden vurmayı severim. Altyapıdaki hocam Ahmet Genç toplara çok iyi vururdu. Onunla bir sezon boyunca özel şut antrenmanı yaptık. Antrenmana 2.5-3 saat önce geliyordum. Bir saat teke tek şut çalışıyorduk. Ahmet Hoca bana topun neresine vurmam gerektiğini, ayağımı hangi açıda sallayacağımı, hangi açıda kasacağımı gösteriyordu. Bugün topa iyi vuruyorsam bunu Ahmet Hocama borçluyum. Mondragon da şutlarımı çok beğenir. Bazen idmanlardan sonra kaleye geçer, "Gel şut çalışalım" der. Hem o çalışır, hem ben çalışırım.

Gerets frikikleri benim kullanmamı istiyor

Galatasaray'a Hagi'den sonra frikikçi gelmedi. Frikikleri zaman zaman sen kullanıyorsun ama isabet sağlayamamakla eleştiriliyorsun.

Frikik kullanmak farklı bir yetenek istiyor. Bu konuda çok iyi değilim ama yine de fena kullanmadığımı düşünüyorum. Gerets de bana güveniyor ve "Frikikleri sen kullan" diyor. Başarılı olmak için sürekli çalışıyorum. Ama maç içinde frikik kullanmak antrenmandaki benzemiyor.

Topa iyi vuran bir oyuncu olarak, orta yapman konusundaki problemi nasıl değerlendiriyorsun? Genelde kafanı kaldırmadan yaptığın ortalar pek de yerini bulmuyor.

Bu da benim eksi bir yönüm. Bakmadan yaptığım ortalarda, kaleci ile defansın arasına topu keseyim, elbette bizimkilerden birisi vardır orada diye düşünüyorum. Bazen işe yarasa da genellikle yaramıyor tabii. Sonuçta bu da çalışmayla ilgili bir şey ve önümde uzun yıllar var. İnşallah yaptığım ortalarda isabet oranını yükseltirim.

Samsunlu olmak senin için "ayrıcalık" galiba. Çünkü şehrinin plakası olan 55 numaralı formayı giyiyorsun.

Kendi adıma, Samsunlu olmak çok güzel bir şey. Samsun'u çok seviyorum. Zaten akrabalarım da orada. Altyapıda 7 veya 10 numaralı formaları giyerdim. A takıma çıktığımda 7 numara Berkant ağabeyde, 10 numara da Felipe'deydi. Ben de Samsun'un plakası olan 55 numarayı istedim. 55 numara benimle özdeşleşti, artık değiştirmem. Ama A ve Ümit Milli Takım'da 10 numarayı giymeye devam ettim.

Kendi kendime kızıyorum

Sahadaki agresif yapında Karadenizli genlerinin etkisi olduğunu düşünüyor musun?

Öyle olduğunu söylüyorlar. Kazanma hırsı beni agresifleştiriyor. Bu huyum 6-7 yaşlarında da vardı, şimdi de var. Mahallede top oynarken de böyleydim. Çünkü kazanmayı çok istiyorum ve kaybetmeyi hiçbir zaman düşünmüyorum. Zaten bu hırs beni bu günlere kadar getirdi. Evet, bazen benim için kötü oluyor, hakemlere karşı istenmeyen tepkiler veriyorum, itirazlarda bulunuyorum ama elimden geldiğince bunu azaltmaya çalışıyorum. Bu benim için eksi bir davranış. İnşallah bunu düzelteceğim. Düzeltmek için de Ergün ağabeyle kalıyorum ve ona "Azıcık sakinlik bulaşsın diye senin yayındayım" diye takılıyorum. Bu agresifliğimi olumlu bir yöne kanalize edebilirsem daha başarılı olacağım. Çünkü ben de bazen maçta yaptıklarım için kendi kendime kızıyorum.

Uzun süre Ümit Milli Takım'da kaldıktan sonra bu yıl içinde A Milli Takım'a yükseldin ve birçok tecrübeli oyuncunun önüne geçip ilk on birde oynatıldın. Galiba performansınının artışında bunun da etkisi var. Neler hissetiyorsun Milli Takım'a gittiğinde?

Öncelikle bu sezona iyi başladığımı düşünüyorum. Fatih Hoca, hem genç oyunculara hem de performansı yüksek oyunculara her zaman forma verir. Yani hak edene hak ettiğini verir. Ben de bunu bekliyordum. A Milli Takım'a seçileceğimi düşünüyordum, çünkü performansım yükseliyordu. Kadroya ilk alındığımda da ilk on birde oynadım. Bu da bana moral oldu. Çünkü bir Türk futbolcusunun erişebileceği en büyük mutluluklardan birine ulaştım. Tabii A Milli Takım'da oynayınca kendi kulübünde daha bir güvenli oluyorsun ve performansını arttırıyorsun.

Tek hayalim Avrupa

Son dönemde Liverpol, Fiorentina, Roma ve Valencia'nın seni izlediği yolunda haberler yer aldı medyada. Gelecekle ilgili hedeflerin arasında Avrupa'da oynamak da var mı?

Futbola başlarken kendime hedefler koymuştum, "Önce Galatasaray'ın A takımında, sonra A Milli Takım'da ve eğer başarabilirsem Avrupa'da oynayacağım" diye. İlk iki hedefimi gerçekleştirdim, sadece sonuncusu kaldı. Galatasaray da bir dünya kulübü, Avrupa'nın en tanınmış takımların biri. Yine de kulübümün menfaatleri doğrultusunda Avrupa'da oynamak istiyorum. Avrupa'da oynamak bir Türk oyuncusu için büyük bir başarı, büyük bir gururdur. Tabii bu kulübümün ve başkanımın kararıdır. Sonuçta ben 13 sezondur Galatasaray'da oynuyorum. Eğer transferimden Galatasaray da kazançlı çıkacaksa Avrupa'ya gitmeyi istiyorum.

Peki, Avrupa'da hangi ligde ülkede oynamak istersin?

Çocukluğumdan beri İngiltere ve İspanya liglerini çok beğeniyorum.

İstanbul'da bekâr futbolcu olmak performansı etkileyen faktörlerden biri olarak gösterilir hep. Senin medeni hâlini değiştirmek gibi planların var mı?

Tabii İstanbul'da bir futbolcunun bekâr yaşaması zor, ama ailemle yaşadığım için benim açımdan hiçbir zaman sorun olmadı. Evlilik için yaşım genç. Ama ileride ben de uygun bir insanla yuva kurmayı elbette istiyorum.

Futbolun dışında kalan zamanlarında neler yaparsın? Nedir seni en fazla mutlu eden?

Arkadaşlarımla ve ailemle vakit geçirmeyi, yeğenlerimle oynamayı çok severim. Ayrıca play station, bowling ve bilardo oynamaktan hoşlanırım. Bir de kafem var. Manzarası çok güzel. Manzaraya karşı oturup çayımı içmek de beni çok mutlu eder.

Röportaj: Nihat Özten