TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Rüzgâr gibi geçti 1.08.2008
Rüzgâr gibi geçti

Onu kaybettiğimizi duyan herkesin gözünde yaş, dilinde "Geç bulduk, çabuk kaybettik" sloganı vardı. 143 gün gibi oldukça kısa sayılabilecek Futbol Federasyonu Başkanlığı dönemine o kadar çok şey sığdırmıştı ki, başlangıçta ona şüpheyle bakanlar bile fikirlerini kısa sürede değiştirmek zorunda kalmıştı. Euro 2008'deki yarı final başarısının ardından dahi "Bir ay önceki sorunlarımız önümüzde duruyor" diyebilecek kadar gerçekçi bir başkan olarak popülist politikalar yerine Türk futbolunu gerçek yerine taşıyacak uzun vadeli projelerin üzerinde durdu hep. Türk futbol ailesine düşen görev, arkasından ağıt yakmak yerine onun getirdiği yeni açılımlara sahip çıkarak ruhunu şad etmek olmalı.

Altuğ Soytuna / TamSaha

"Hasan Doğan çok iyi bir başkandı. Hatırlıyorum, Çek Cumhuriyeti maçından sonra görmüştüm stat çıkışında. Kendisiyle konuşup ne iyi bir başkan olduğunu söylemiştim ve beraberce sevinmiştik galibiyetin ardından. Bugün vefat etti. Allah rahmet eylesin. Futbolcularla birlikte yaşattığı o Euro 2008'deki heyecandan dolayı kendisine binlerce defa teşekkür ve dua ediyorum. Ne iyi bir başkandı. Hasan Doğan başkanımızın vefatı bizleri derinden üzmüştür. Bizim ondan çok öğreneceklerimiz vardı. Ancak o genç yaşta bizleri yalnız bıraktı. Anadolu Taraftarlar Federasyonu Yönetim Kurulu olarak kederli ailesine ve spor camiasına başsağlığı diliyoruz."
(Abdullah Tuğbay-Anadolu Taraftarlar Federasyonu Genel Başkanı)

"Duyduğumda bir anda kanım dondu. Hemen aklıma merhum Hasan Doğan Bey'in eşi ile maçlardaki sevinçleri aklıma geldi. Gerçekten çok üzücü. Hayatın insana neler getirebileceği hiç ama hiç belli olmuyor. Bir sürü ölümler gördüm, duydum futbol camiasının içinden. Ama nedense hiç birisine bu kadar çok üzülmedim. Gerçekten geç bulduk, erken kaybettik. Tüm Türk futbol camiasının başı sağ olsun".
(Muharrem Dost-Mudanya)

5 Temmuz Cumartesi günü, henüz 52 yaşındayken aramızdan ayrılan Hasan Doğan için Futbol Federasyonu'na gelen on binlerce mesaj, yukarıdaki iki metinden çok da farklı bir şey söylemiyordu. Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan'ı tanıyan tanımayan herkes, sıcak bir Cumartesi akşamı Bodrum'dan gelen acı haberle sarsılmış, adeta donup kalmıştı. 7 Temmuz Pazartesi günü önce Futbol Federasyonu'nda yapılan törene, ardından da Fatih Camii'ndeki cenaze namazına insan selinin akması, merhum başkanının seveninin ne kadar çok olduğunu gösteriyordu. Türkiye Futbol Federasyonu'nun görevdeyken hayatını kaybeden ilk başkanı olan Hasan Doğan'ın genç yaşta hayata gözlerini kapaması, Federasyon Başkanvekilliği ve 143 gün TFF Başkanlığı yaparak hizmet verdiği Türk futbolu kadar 70 milyonu da üzüntüye boğdu.

Zaman az, yapılacak iş çok

Türk futboluna inanan, taşıdığı potansiyelin farkında olan ancak bir o kadar da önemli sorunlar taşıdığını bilen Hasan Başkan için "zaman az, yapılacak iş çoktu" Hasan Doğan'ın iş hayatı dışında futbol camiası ve dolayısıyla da geniş kitlelerle tanışması TFF Başkanvekilliği görevini üstlenmesi ile oldu. Temmuz 2004'ten Ocak 2006'ya kadar süren bu dönemde Hasan Doğan, Başkan Levent Bıçakcı ile birlikte futbol ekonomisini geliştiren, büyütmeye çalışan bir spor adamı portresi çizdi. Bu dönemden Türk futboluna taşınan belli başlı projeler de hep futbol ekonomisi ile ilgiliydi.

Futbolun büyümesi ekonomiye bağlı

Türk futbolunda devrim sayılabilecek "yeni havuz sistemi" ile kulüplerin başarıya endeksli para kazanmaları, Bıçakcı-Doğan ikilisinin liderliğindeki yönetim kurulunun eseriydi. Süper Lig'in isim hakkının yıllığı 10 milyon dolardan 5 yıllığına Turkcell'e satılması, eski cazibesini yitirmeye başlamış olan Türkiye Kupası'nın yeni bir uygulamayla bambaşka bir yüze kavuşması, isim ve yayın hakkının yıllık 13.5 milyon dolar gibi önemli bir rakamla Digiturk'e satılması, yine bu dönemin belli başlı işleri arasında yer alıyor. Futbolda ekonomik büyüklüğün kalıcı sportif başarıları beraberinde getirdiğini her fırsatta dile getiren Hasan Doğan'ın, TFF'deki mottosu da "Sportif başarıları yakalamak için futbol ekonomisinin mutlaka büyütülmesi gereklidir" olmuştu. 2005'te İstanbul'un ev sahipliği yaptığı Şampiyonlar Ligi finalinin sağladığı katma değeri bizzat yaşayan bir yönetici olarak Hasan Doğan, Türk futbolunun geleceğinin futbol ekonomisinde olduğuna bir kez daha can-ı gönülden inandı. O günlerde yanında olanlar, rahmetli başkanın "Yahu 120 dakikalık bir maç, ülke ekonomisine toplamda 390 milyon euro kazandırdı. Yeşilköy'e 3 günde 2200 uçak indi. Böyle bir girdiyi başka hiçbir sektör sağlayamaz. Türk kulüplerinin geleceği, futbol ekonomisini büyütmekten geçiyor" sözlerine sık sık tanık olmuştur.

Bir futbol gönüllüsü

2006 yılının Ocak ayında yeni bir yönetimin göreve gelmesiyle futbol mesaisine ara veren Hasan Doğan, aslında futbola hizmet düşüncesine mola vermek niyetinde değildi. Nitekim kamuoyunun gündeminden uzakta yürüttüğü projeler, gerçek bir futbol sevdalısı olduğunu kanıtlıyordu. Futbol Federasyonu bünyesinde görev almadığı son iki yıl içinde Antalya Stadyumu ve Galatasaray'ın Seyrantepe projelerinin hayata geçmesi için bir futbol gönüllüsü olarak harcadığı yoğun mesai, İstanbul-Ankara arasındaki bitmek tükenmek bilmeyen yolculuklar sonunda projelerin başlamasını görmek bir futbol adamı olarak kendisine muazzam bir haz veriyordu. Türk futbolu, 2008 yılına artık unutmak istediği türbülanslardan biriyle merhaba demişti. Kısa süreli bir kaostan sonra 14 Şubat 2008'de olağanüstü genel kurul toplanması kararı alınmıştı. Karar alınmasına alınmıştı ancak Türk futbolunun yeni patronunun kim olacağı hâlâ muammaydı.

Kulüpler Birliği'nin ortak adayı

Bu noktada devreye giren Kulüpler Birliği Vakfı "Ortak başkan adayımız Hasan Doğan'dır" açıklaması ile tartışmalara son verdi. Artık Hasan Doğan'ın deyimiyle "ok yaydan çıkmıştı." Başta kendisi olmak üzere hem ailesi hem de iş arkadaşları Federasyon Başkanlığına soğuk bakıyordu. Ancak Türk futbolunun kendisini göreve çağırdığını düşünen Hasan Doğan sadece görevi kabul etmekle kalmıyor, çevresini de ikna etmek için çalışmalara başlıyordu. Bu günlerdeki halet-i ruhiyeyi yine en iyi başkanın kendisi anlatıyor: "Aslında böyle bir adaylık gündeme geldiğinde ailemin ve yakın dostlarımın rızasını alamadım. Federasyon Başkanlığı kadar şerefli ve onurlu bir görev konusunda en yakınımdaki insanların tepkili yaklaştığını görünce en azından bu algının değişmesi gerektiğini düşündüm ve görev almayı kabul ettim."

Demokrasinin yolu futboldan geçer

Hasan Doğan'ın en yakınındaki isimlerden işadamı Ethem Sancak da Doğan'ın TFF Başkanlığı'nı en iyi şekilde yapmak için tüm mesaisini bu göreve harcayacağını, bu sebeple en yakınındakileri ihmal edeceğini düşünenlerdendi. Nitekim "Federasyon Başkanı olmasını hiç istemedim ama dinlemedi. Türkiye'de birinci sınıf demokrasiyi kurmak için futbolu fırsat olarak görüyordu. Ona 'Gitme. Seni kaybederim' dedim. Bunu yollarımızın ayrılabileceği anlamında söyledim. Ama gerçekten kaybettim. Ayrı anne-babadan olma kardeşimdi. Ruh ikiziydik. Tanışıklığımız eski değildi ama ortak sevdamız bu ülkeydi" sözleriyle ifade ediyordu.

Yeni şeyler söyleme zamanı

14 Şubat 2008'de Ankara'da yapılan genel kurulla Futbol Federasyonu'nun 37. başkanı seçilen Hasan Doğan, teşekkür konuşmasındaki "Bugün tarihi bir birlik ve beraberlik örneği sergiledik. Mevlana, 'Dün, dünde kaldı cancağızım. Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım' demiş. Şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım. Geçmişi, kırgınlıkları ve tüm olumsuzlukları geride bırakmanın zamanı… Gelin hep birlikte Türk futbolunu geleceğe taşıyalım" cümleleriyle 143 gün boyunca göstereceği uzlaştırıcı, kavga etmeyen, laf yerine iş üretme stratejisinin lansmanını gerçekleştiriyordu. Artık kollar sıvanmıştı. Genel kuruldan sadece dört gün sonra yapılan iş bölümü ve kurulların hızla belirlenmeye başlanması, TFF'nin İstanbul'daki merkezi olan Pembe Köşk'te hareketli ve hızlı günlerin yaşanacağını gösteriyordu. Nitekim öyle oldu. Aynı anda birçok konu başlığı açılıyor ve sabahın ilk saatlerine kadar süren toplantılar, proje çalışmaları Pembe Köşk'ün ışıklarının neredeyse 24 saat yanmasına yol açıyordu. Her fırsatta "az zamanda çok iş yapılma zorunluluğunu" dile getiren Hasan Doğan, projelerin ön hazırlık süreçlerine minimum zaman harcanmasını, bunun yerine projeye hemen başlanılması gerektiği prensibini tüm çalışma arkadaşlarına benimsetmişti. Bu kapsamda Doğan'ın yasakladığı kelimelerin başında "pilot proje" geliyordu.

Sponsorluk atağı

Yönetim Kurulu'nun göreve gelmesinin üzerinden bir ay geçmeden, hızlı çalışmaların meyvesi alınmaya başlanmıştı. Tarihler 24 Mart'ı gösterdiğinde Türkiye'nin önemli kurumlarından biri olan Garanti Bankası, 4 yıllığına TFF'nin ana sponsorları arasına katılıyordu. Böylece Futbol Federasyonu'nun 2 yıldır boş olan "banka sponsorluğu" lider bir kuruluşla doldurulmuş oluyordu. Bu sözleşmeye atılan imzaların mürekkebi kurumadan, 24 saat sonra bu kez Türk Hava Yolları ile basının karşısına çıkılıyordu. Eski dost THY de 2 yıllık bir ayrılıktan sonra TFF'nin bir diğer ana sponsoru oluyordu. Bu sponsorluğun önemli bir kısmının futbol kulüplerine tahsis edilecek olması, Türk futboluna sözde değil özde destek sağlanacağının kanıtıydı. THY imza törenini takiben Beyaz Rusya hazırlık maçı için Minsk'e uçan Federasyon Yönetim Kurulu, Türk futboluna yeni kaynaklar yaratmak için kelimenin tam anlamıyla "önlerindeki maça bakıyordu."

Yayın bedeline ek kaynak

Nitekim Digiturk ile Minsk'te başlayan telefon trafiği, maçı takiben 27 Mart Perşembe günü Futbol Federasyonu'nun Levent'teki binasında devam etti. Başkan Doğan'ın arzusu netti; hem ligin hem de Fortis Türkiye Kupası'nın yayın hakkını elinde bulunduran Digiturk'ten sözleşmenin sona ereceği 2010'a kadar iyileştirme talep ediyordu. 2008-2009 ve 2009-2010 sezonları için talep edilen 60 milyon YTL'lik ek kaynak kulüplere aktarılacak ve böylece maddi darboğaz yaşayan kulüplerin nefes alması sağlanacaktı. TFF ve Digiturk üst yöneticilerinin katılımı ile Perşembe sabahı başlayan toplantı gece geç saatlere kadar sürdü. Taraflar o kadar yoğun çalışıyordu ki, açlıklarını ancak odaya gelen simit ve kaşar peyniri ile bastırıyordu. Durum ertesi gün de değişmiyordu. Cuma akşam saatlerinde nihayet uzlaşma sağlanmıştı. Digiturk, 2008-2009 sezonu için 30 milyon YTL ve 2009-2010 sezonu için de 30 milyon YTL olmak üzere toplam 60 milyon YTL mevcut yayın hakkı bedellerine ilave bir kaynak yaratarak önemli bir destek sağlamayı kabul ediyordu. El sıkışan taraflar, ertesi gün basın toplantısı yaparak bu anlaşmayı kamuoyuna duyurmak konusunda anlaştı. Sıra, acıkan karınları doyurmaya gelmişti. Odaya gelen simit ve peynire çay eşlik ediyordu. Günün yorgunluğunu atmaya çalışan yöneticilerin sessizliğini Digiturk Genel Müdürü Ertan Özerdem'in şakası bozuyordu: "Başkan iki gündür bizi simitle geçiştiriyorsun. Karşılığında 60 milyon YTL ek kaynak sağladık. Herhalde dünyanın en pahalı simidini yiyerek Rekorlar Kitabı'na gireriz." Şakaya eşlik eden kahkahalar, aslında Türk futbolunun geleceğini teminat altına alma çalışmalarını kutlamaya yönelikti.

Kurullar Türk futboluna hizmet için var!

Sponsorluk gelirlerini kısa zamanda ciddi biçimde artıran Hasan Doğan'ın tüm hedefi görev süresinin sonunda TFF'nin sportif ve mali açıdan güçlü, kamuoyunda saygınlık yaratan örnek bir kurum olmasını sağlamaktı. Bu amaca ulaşmadaki önemli köprülerden birinin kurullar olduğu gerçeğini Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'ndaki 15 üye de çok iyi biliyordu. Kurullara güven teşkil etmek ve "şartlar ne olursa olsun yanındayız" mesajı vermek için her kurulla bir araya gelen Başkan Hasan Doğan ve yöneticiler tek bir şey söylüyordu: "Federasyon bünyesindeki MHK, Disiplin, Tahkim ve benzeri kurullar TFF'nin kendisine değil, Türk futboluna hizmet için kurulmuştur. Cep telefonu numaralarımız bunlar. Biz sizinkileri istemiyoruz, çünkü sizi hiçbir kararla ilgili aramayacağız. Ama siz bizi her türlü konuda, her sıkıntınızda, en ufak bir baskıda istediğiniz zaman arayabilirisiniz." Kurullara hissettirilen güven duygusu kısa sürede meyvelerini vermiş, Türkiye'de her zaman en sıkıntılı olan Mart-Nisan-Mayıs dönemi hiçbir şaibe olmadan, sancısız bir şekilde geçilmişti.

Kulüplerle yakın temas

2007-2008 sezonunun futbol dolu geçmesinde en büyük pay sahibi aslında kulüplerdi. Hasan Doğan da başkanlığa oturduğu ilk günden bu yana hem Türk futbolunun hem de federasyonun gerçek sahibinin kulüpler olduğunu her fırsatta dile getiriyor ve TFF Yönetim Kurulu ile kulüp yöneticilerini bir araya getirmek için fırsatlar yaratıyordu. 1 Nisan'daki "Bank Asya 1. Lig kulüpleri buluşması" da bu çabaların bir ürünüydü. Hasan Doğan ve iki başkanvekilinin de katıldığı toplantıda mesaj netti: "TFF olarak amacımız futbol bilincinin gelişmesi için çalışan bir referans kurum olmak. Bu bilinci tüm Türkiye'ye yayacağız. Kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna Anadolu'nun her yerini temsil eden sizlere de büyük görevler düşüyor. Toplantıda görev süresi boyunca hiçbir profesyonel kulübün maddi sıkıntı çekmesine izin vermeyeceği sözünü bizzat Federasyon Başkanının ağzından alan kulüp temsilcileri de Türk futbolunda yeni bir dönemin açıldığında daha yürekten inanmaya başlamıştı. Her fırsatta kulüplerle bir araya gelmek hem Türk futbolunun sorunlarının daha net biçimde anlaşılmasına yardımcı oluyor hem de bu sorunlara ortak çözümler üretilmesi sağlanıyordu. Fortis Türkiye Kupası Finali'ne 151 profesyonel kulübün başkanını davet eden Futbol Federasyonu, final maçını da başkanlarla birlikte seyrediyordu. Final maçını takiben 18 Mayıs'ta bu sefer 2. Lig kulüplerinin başkanları ile İstanbul'da bir araya gelen Hasan Doğan, artık kulağına tanıdık gelmeye başlayan "Başkanım, bu kadar senedir kulüp başkanıyım, ilk kez böyle bir toplantı oluyor. Bizi dinleyen biri çıktı. Teşekkür ederiz" cümleleriyle karşılaşıyordu. Kulüplerin bu ilgisine Başkan Doğan da kayıtsız kalmıyor, hatta kendisini rahatsız ederiz düşüncesiyle önce sekreterini arayan kulüp başkanlarına şaka yollu takılarak gece gündüz, ne zaman isterlerse direkt olarak cep telefonundan arayabileceklerini sık sık söylüyordu. Kulüplerle bir araya sadece toplantılarda gelmiyor, her hafta sonu istisnasız İstanbul dışına çıkarak 2. ve 3. lig kulüpleri ağırlıkta olmak üzere seyahatler düzenliyordu. Kulüplerin vergi borçlarının ertelenmesini öngören yasanın TBMM'den geçmesi için büyük çaba sarfeden Hasan Doğan, yasanın Türk futboluna hizmet etmek isteyen başarılı işadamlarını ve spor yöneticilerini de teşvik edeceğinin farkındaydı.

Gerçekçi bir başkan

Hasan Doğan, 7 yıl çalıştığı Koç Holding'de edindiği kurumsal kimlik kültürünü Futbol Federasyonu'nda da uygulama arzusundaydı. Amacı, TFF'yi Türk futbolunda oyuncu değil, düzenleyici ve denetleyici otorite haline getirmekti. Başta Başkan Doğan olmak üzere tüm yöneticiler günlük başarılara odaklanmadıklarını her fırsatta dile getiriyordu. Hasan Doğan'ın son kez basın mensuplarının karşısına geçtiği 1 Temmuz tarihindeki basın toplantısında söyledikleri bu düşünceyi en iyi şekilde özetliyor: "2008 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda çok önemli bir başarı elde ettik. Bu başarının kalıcı ve sürekli olması için çalışıyoruz. Kazanılan başarı Türk futbolundaki sorunları çözmedi. Sorunlarımız, turnuva öncesi ne ise yine aynı. Kendimizi olduğumuzdan farklı görme yanlışına düşmememiz lazım. Ayaklarımızın yerden kesilmemesi gerekir…"

Etik değerler koruma altında

Türk futbolunda değişimi gerçekleştirmek için hummalı bir çalışma başlatan Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu; şike, operasyon, yolsuzluk kelimelerini ömür boyu Türk futbolundan çıkarmanın zamanı geldiğini düşünüyordu. Bu sebeple İddaa oyununu oynatan resmi kuruluş olan İnteltek ile "Futbolda Etik Değerlerin Korunması" protokolü imzalandı. Protokol, çok hassas bir teknoloji ile "Nasıl oynandı, kimler hangi maça ne kadar oynadı?" gibi bilgilerin İddaa tarafından en kısa sürede TFF'ye bildirmesini öngörüyordu.

Bir taşla birkaç kuş

Hasan Doğan'ın 143 günlük başkanlığı söz konusu olduğunda, Milli Takımın Euro 2008 hazırlıklarına başladığı Antalya kampından bahsetmemek söz konusu olmaz. Dört günlük bu kamp aslında Hasan Doğan felsefesinin kısa bir özetiydi. Görünüşte TFF Başkanı, kamp yapan Milli Takım'ı ziyaret için Antalya'daydı. Ama bu dört güne o kadar çok etkinlik ve proje lansmanı sığdırmıştı ki, yakın çalışma arkadaşları bile temposuna eşlik etmekte zorlanacaktı. Antalyaspor'a ikincilik kupasını takdim etme, TTNet ile 4 yıllık ana sponsorluk anlaşmasının imzalanması, 17 Yaş Altı Milli Takımı'nın Avrupa Şampiyonası yarı final maçını tribünden seyretme, Kepez Belediyesi'nin tesis açılışına katılma, "Türkiye Futbolu Kucaklıyor" projesinin lansmanını gerçekleştirme ve Milli Takım sponsorlarının etkinliklerine iştirak…

Yeni sponsor ve dev bir proje

Şüphesiz hepsi önemli işlerdi ancak TTNet anlaşması ile "Türkiye Futbolu Kucaklıyor" projesi rahmetli başkana ayrı bir heyecan veriyordu. TTNet, yeni yönetimin daha üçüncü ayı dolmadan ana sponsor olan üçüncü yeni firmaydı. Bu anlaşmayla birlikte henüz Şubat ayında yıllık 15 milyon YTL olan gerçekleşmiş sponsorluk geliri, Mayıs ortasında 33 milyon YTL'ye ulaşmıştı. Yeni anlaşmalar peşinde olan yönetim, hedefini 2008-2009 bütçesinde 45 milyon YTL olarak belirledi. Ama açıkçası Hasan Doğan için dünya bir yana "Türkiye Futbolu Kucaklıyor" projesi bir yanaydı. Her karşılaştığı spor adamına bu projeyi anlatıyor, kulüplerle uzun uzun toplantılar yapıyordu. Projeye Avrupa Birliği'nin sıcak bakması ve 15 milyon euro gibi önemli bir kaynak ayırabileceğini söylemesi, Başkan Doğan için "sözün bittiği yer"di. Misak-ı Milli sınırları içerisinde 7-15 yaş arasında 16 milyon gencin bulunduğuna dikkat çeken Hasan Doğan, bu gençlerin futbol oynama kapasitesinden en üst düzeyde yararlanmaları gerektiğini ifade ediyordu. "Türkiye futbol ekolü olan, futbolcu ithal eden değil, ihraç eden ülke olacak" diyen Başkan, lisanslı futbolcu sayısının 5 kat artarak 1 milyonun üzerine çıkmasını sağlayacak proje için Futbol Geliştirme Merkezi Direktörü Ahmet Güvener ile yoğun bir mesai içine girdi. Viyana'daki tarihi Hırvatistan maçının üzerinden 24 saat bile geçemeden kendisiyle röportaj yapan L'Equipe gazetesine mülakat boyunca projeyi anlattı: "Kalıcı başarı için futbol akademilerinin kurulması gerekiyor. Futbolun sosyal yanını da geliştirmek lazım. Bunun yolu da görme, işitme engellilere, sokak çocuklarına futbolu aşılamaktan geçiyor. Tüm bunların yanında profesyonel futbol kulüpleri futbol akademisi kurmak zorunda. Bu akademilerin hem normal müfredatı hem de futbol eğitimi vermesi planlanıyor. TFF olarak biri İstanbul'da diğeri Ankara'da olmak üzere iki akademi ile projeyi başlatıyoruz. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı ile işbirliği içindeyiz. Federasyonun gelirleri de bu tür işler yapmaya müsait. Türkiye Futbol Federasyonu parası olan, ancak projesi olmayan bir kurum olmaktan çıkarılacaktır. Kaynaklarımızı başta eğitim ve altyapı çalışmaları olmak üzere geri dönüşü olan projelere aktaracağız."

Milli Takım hiç yalnız kalmadı

"Sadece Milli Takım başarılarına endeksli bir federasyon başkanlığı" anlayışında olmasa da Hasan Doğan için Milli Takım'ın yeri ayrıydı. Euro 2008 öncesi sık sık Fatih Terim'le bir araya geliyor, görüş alışverişinde bulunuyor, hem turnuvayı hem de turnuva sonrası hız kazanacak altyapı çalışmalarını konuşuyorlardı. Milli Takımın Antalya ve Almanya'da gerçekleştirdiği turnuva öncesi hazırlık kamplarında takımı yalnız bırakmayan Hasan Doğan da 70 milyon Türk gibi Euro 2008'i iple çekiyordu. "Turnuvada ne yaparız?" diye soranlara aynı cevabı veriyordu: Maçlar henüz oynanmadı ama sonucu belli olan bir şey var ki; Milli Takımımızın göze hoş gelen futbolu ile turnuvanın en sempatik ve de en çok taraftarı olan takımı olacağı… 70 milyon yurttaşımıza ilave olarak tüm Türkî Cumhuriyetlerde, Balkanlar'da, Ortadoğu'da ve Avrupa ülkelerinde milyonlarca kişi Milli Takımımızı destekleyecek. Taraftarlarımızla turnuvanın en renkli, en heyecanlı ekiplerinden biri olacağımızı düşünüyorum." Hem Hasan Doğan hem de yöneticiler Milli Takım'a olan desteklerini, İsviçre'deki otele 1 saat mesafedeki sahaya antrenmanın başlamasından yarım saat önce orada olarak gösteriyordu. Destek, takımımız gruptan çıkıp Avusturya'ya gidince de devam etti. Üstelik antrenman yerinin otele olan uzaklığı 2 saate çıkmıştı. Viyana'da Hırvatistan maçının hazırlıklarını sürdüren Milli Takım'ın antrenmanını seyretmek için otelden çıkmaya hazırlanan Hasan Başkan çevresinden gelen "Başkan mesafe çok uzak. Hem maça daha 3 gün var. Bu antrenmana da gitme" sesiyle duraladı. Yanıtı netti: "Şimdiye kadar hiç antrenman kaçırmadık. Levent (Kızıl) ve Milli Takım bekler bizi." Ardından da başkanvekilleri Mahmut Özgener ve Lutfi Arıboğan ile birlikte antrenmana gitti.

Euro 2016 bizim olmalı

Milli Takımımızın yarı finale kalarak tarihi bir başarı gösterdiği Euro 2008 boyunca başkan bir konuda daha kesin kararını vermişti. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'na Türkiye'nin ev sahipliği yapmasını sağlamak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Türkiye'nin imkânlarının bu organizasyon için yeterli olduğuna inanıyordu. İşe, statların fiziki koşullarının iyileştirilmesinden başlanılması gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla büyük şehirlerin merkezinde kalan statların değerli arazilerinin satılarak, elde edilecek finansmanla şehrin daha makul bölgelerindeki arazilerin üzerine daha modern statlar yapılmasını öngörüyordu.

Güven ve adalet düsturu

Hasan Doğan'ın en büyük amacı Türk futboluna güven ve adalet tesis etmekti. Futbol Federasyonu'nu Türk futbolunu denetleyen, yöneten ve projelerini hazırlayan bir kurum olarak görüyordu. TFF'yi, Türk futbolunun yarınlarını inşa edecek kurum olarak konumlandırmak arzusundaydı. Arzuladığı gibi az zamanda çok iş yaptı, tarihi projeler için düğmeye bastı ama kimsenin beklemediği bir anda bu dünyadan göç etti. Ölümünün ardından milyonlarca insanın dilinden ve gönlünden döküldüğü gibi: "Mekânı cennet olsun."