TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Bobo: "Tek tercihim Türkiye" 1.01.2007
Bobo: "Tek tercihim Türkiye"
Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında 21 yaşında geldiği Beşiktaş'ta attığı gollerle kupa şampiyonluğuna büyük katkı sağladı. Bu sezonun ilk yarısında sürekli oynayamamasına rağmen lig, kupa ve Avrupa'da attığı 12 golle Beşiktaş'ın en golcü oyuncusu oldu. Ama performanısndan hoşnut değil. Kensinini "şansız" olaraka değerlendiriyor. "Aynı parayı aldığını düşünürsek nerede oynamak istersin?" sorusuna "Türkiye. Burası her zaman benim gibi futbolcular için daha çekici. Hem çabuk alıştım hem de oyun tarzı çok cazip" cevabını veriyor.

Türkiye'ye gelişinden başlayalım. Brezilya'da futbol oynarken, birden Türkiye'den bir teklif geliyor. Muhtemelen yurtdışına çıkmak istiyorsun. Ama Türkiye uzak bir ülke. İlk aklına gelen zorluklar, ilk aklına gelen sıkıntılar neydi? Hangi konuda tereddüt yaşadın?

Aslında buraya gelirken ne zorluklar yaşayacağımı üç aşağı, beş yukarı biliyordum. Çünkü Türkiye ile ilgili bir önbilgim vardı. Yine de insanın ülkesinden uzaklaşırken bazı tereddütleri oluyor. Yalnız başınıza dilini hiç bilmediğiniz bir ülkeye gitmek büyük risk tabii ki. Ama bu riskleri almak lazım. Sonuçta buraya geldiğimde endişelerimin çok büyük bölümünün gereksiz olduğunu, adaptasyonun hiç de zor olmadığını gördüm.

Bu adaptasyon meselesi artık futbolcunun önemli niteliklerinden biri haline gelmeye başladı. Shevchenko Chelsea'ye gidiyor ve adaptasyon sıkıntısı yaşıyorsa bu gerçeği kabullenmek lâzım. Gerçekten söylendiği kadar zor bir şey mi, insan en çok ne konuda sıkıntı çekiyor?

Bu bence kişisel bir olay. Bazı futbolcular gittikleri yerlere alışamıyor. Bunun birçok örneği var. Bu yüzden futbolcu alırken mutlaka bu uyum sorununu da göz önüne almak durumundasınız ve bunun araştırmasını yapmalısınız. Ama ben kendimden emindim açıkçası. Buraya gelir gelmez kısa zamanda alıştım. Sosyal yaşama da takıma da ısınmak pek zaman almadı. Hatta şunu rahatlıkla söyleyebilirim; neredeyse hiç yabancılık çekmedim ve hiç sıkıntım olmadı.

İstanbul insanı mutlu ediyor

Yeni gelecekler için senin önerilerin ve uyarıların olur mu? En çok ne konuda kolaylık yaşayacağını söylersin? Seni en çok ne rahatlattı? Şimdilerde Türkiye'de yoğun bir Brezilyalı nüfusu oldu. Bu da işleri kolaylaştırıyor mu?

Her şeyden önce ve belki de en önemlisi İstanbul gibi bir şehirde yaşamak çok güzel bir şey. Bu şehrin insanı rahatlatan ve mutlu kılan bir yanı var. Ama bir futbolcuyu asıl mutlu eden şey kulüp yapısıdır. İyi yapılanmış bir kulüpte olmak her şeyin garantisidir. Bu iki unsur bir araya geliyor Beşiktaş'ta. Benim işimi de bu ortam kolaylaştırdı zaten. Yeni gelecek olanlara da bunları anlatırım sanırım.

Bir forvet oyuncusu olarak Türkiye'de görev yapmanın kendine özgü zorlukları vardır. Biz forvetleri çok eleştiririz. Bu eleştiri ortamını nasıl buluyorsun?

Medyanın işleyişi gereği bu hep olacaktır. Bu Brezilya'da da aynı, başka yerlerde de. Bu yüzden şaşırdığımı söyleyemem. Bir futbolcu olarak buna saygı gösteriyorum. Gazeteciler günü kurtarmak zorunda. O yüzden de haber peşinde koşuyorlar. Bazen yapılan haberler bizi üzüyor, hatta sinirlendiriyor, ama yapacak bir şey yok. Herkesin bir işi var. Yeter ki aradaki saygı bitmesin. Benim bugüne dek kimseyle, hiçbir basın mensubuyla problemim olmadı. Bundan sonra da olmaz umarım. Herkes işini yapmak durumunda sonuçta.

En çok derbileri sevdim

Beşiktaş'ta oynamaya başladıktan sonra en çok hangi oyun tarzından zevk alıyorsun? Sonuçta bütün takımları en az bir kez görmüş oldun. Sen kendini hangi oyun biçiminde ya da hangi maçlarda iyi hissettin?

Çok uzun bir süredir burada değilim ama yine de bir sürü güzel hatıram oldu. Derbi maçlar en çok zevk aldığım maçlar. Sanırım bu sadece bana özgü değil. Kaldı ki sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde bu kural geçerlidir. Bütün futbolcular en çok derbileri sever, en çok büyük maçlarda oynamak ister. Benim için de durum farklı değil.

Eleştiri olur dedik, işin bir parçası dedik. Peki, hiç haksızlığa uğradığını düşündün mü? Çok iyi oynadığın bir maçta bile gol atmadığın için eleştiri alabilirsin. Bunu bir haksızlık olarak görüyor musun?

Aslında bunlar karışık konular. Çünkü beklenti ve performans bazen üst üste gelmeyebilir. Bazen dediğiniz gibi çok iyi oynarsınız ama gol atamazsınız, hakkınızda kötü yazarlar. Bazen gol atarsınız, çok kötü oynarsınız, iyi yazarlar. Ama işin kötüsü bazen gol atsanız da atmasanız da kötü yazarlar (Kahkaha atıyor). İşte o zaman yapacak bir şey ya da söyleyecek pek bir söz kalmıyor. Ama benim işim kolay sayılır. Gazeteleri alıp resimlere bakıyorum, anlamadığım için iyi ya da kötü ne yazdıklarını fark edemiyorum. Sanırım bu bir avantaj!

Dünyada defansif futbol daha fazla öne çıkar oldu. Takımlar öncelikle gol yememeye çalışıyor. Bu yüzden de defans kurguları çok önemseniyor. O kadar ki, bir takımda iki forvete yer kalmadı artık. Sen bir forvet oyuncusu olarak bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsun?

Tespitleriniz doğru, genel olarak futbolda böyle bir yöneliş var. Ama bu teknik direktörlerin tercihlerine göre şekillenen bir şey. Yani en çok onlar belirliyor nasıl oynayacağınızı. Mesela Brezilya'da böyle şeyleri görmeniz biraz daha zor hâlâ. Oralarda hücum çok fazla önemseniyor. Ama bugün gördüğüm kadarıyla Avrupa liglerinde hemen hemen tüm teknik direktörler aynı şeyi düşünüyor, aynı şeyi uyguluyor. Tek forvetli oyun tarzı iyice yaygınlaştı ve bu da işleri zorlaştırıyor.

Tek forvetin işi çok zor

Bir forvet olarak senin hevesini kırmıyor mu bu? Diğer hatlarda dörder beşer kişi var, sen yalnızsın.

Yalnız olmak her durumda zor bir şey. Evet, pozisyonumuz icabı çok kalabalık olamayız. Ama bu kadar yalnız kalmak da sıkıntı veriyor. Şöyle düşünün, siz tek başınıza hücum hattındasınız. Yanınızda bir defans oyuncusu var, onun yanında da bir defans oyuncusu var. İki tane de bek tehlike anında yetişmek üzere bekliyor. Bizim Beşiktaş'ta oynadığımız sisteme bakarsanız bir tane ileriye dönük orta saha, iki tane de ileriye dönük kanat oyuncumuz var. Onlar geldiğinde zenginleşiyoruz. Ama gelemediklerinde ve kimse yardım etmeyince çaresiz kalıyorsunuz. Eğer size orta sahadan destek gelmezse, 200 maç bile oynasanız gol atamazsınız. Yardımlaşma olmazsa tek başınıza hiçbir şey olmaz.

Hangi takımı izlediğinde, "Ben bu takımda oynasam çok verimli olurum" diyorsun? Seni bu açıdan cezbeden bir takım var mı? Türkiye'den de olur, Avrupa'dan da...

Büyük takımlardaki hücum oyuncularının kolaylıkları var. Çok kaliteli futbolcularla birlikte oynuyorsunuz ve gol atmak için size bir sürü fırsat sunuluyor. Hatta o kadar ki, bazı büyük Avrupa takımlarında atak oyuncusuna gol atmak dışında hemen hemen hiçbir şey düşmüyor. Sadece ceza sahası içinde dolaşmak yetebiliyor. Son vuruşunuz iyiyse işi bitiriyorsunuz. Öyle orta sahaya gelip top almakla uğraşmak gibi sıkıntılarınız olmuyor. Kanatları düşünmek gibi bir probleminiz de yok. Sürekli sizi besliyorlar. İşte böyle takımlarda oynamak çok rahatlatır insanı. Rahatlıkla gol atar durursunuz.

İngiliz futbolu bana daha yakın

Ama mesela Bayern Münih'te forvet olmak farklı, Werder Bremen'de forvet olmak daha farklı. İkisi de büyük takım ama birisinde gol yolları çok açık, diğeri daha temkinli oynuyor. Böyle ayrımlar açısından baktığında, Chelsea ile Barcelona bile çok farklı. Seni hangisi çekiyor?

Bunlar biraz da ülke futbolları ile ilgili. O ülkenin futbol karakteri oyunu da etkiliyor. O takımın karakteri de aynı derecede önemli. Mesela İngiliz futbolu daha ufak sahalarda oynanıyor. Uzun veya sert toplarla, futbolcuların birbirlerine sağlam girdiği, gücün önemli olduğu bir tarzı benimsemiş durumdalar. Hızlılar, seriler. İspanya futbolunu ele alırsak, onlar daha çok ayağa oynayan, kenarlardan ortayla rakibi açan, topun daha çok yerde olduğu bir futbol karakterini tercih ediyorlar. Ben de bu açıdan değerlendirdiğimde İngiliz futbolunu kendime daha yakın buluyorum. Daha sert ve güce dayalı olması beni çok çekiyor.

Türkiye'de her takımı tartma imkânın oldu, iki kez oynadın çoğuyla. Mesela Brezilya Ligi daha çok çekişmesi olan, daha çok takımın söz ve iddia sahibi olduğu bir lig. Türkiye'de ise üç takımın şampiyonluklarda ambargosu var. Üç büyükler dışında hangi takımları iyi görüyorsun? Hangisi için "zorlu takım" tespiti yaparsın?

Aslında üç büyükler dışında hemen hemen bütün takımlar aynı. Onları birbirlerinden ayıran şey ise sürekli inip çıkan performansları. Mesela Bursaspor, Galatasaray'a karşı iyi futbol oynadı ama bizim maçımızda kötüydüler ve bizi hiç zorlamadılar. Bence en büyük sıkıntı bu.

Brezilya'daki farklılık ne? Her takımın ayrı bir kimliği var mı? Her takım nasıl oluyor da söz sahibi oluyor?

Brezilya'da işler biraz daha karışık. Büyük takım sayısı çok. Çünkü böyle bir gelenek var. Başarı kültürü herkese eşit olarak dağılmış durumda. Üstelik sadece büyük takımlar değil, orta sınıf takımlar da çok iyi. Örnek verirsem, bir küçük şehre gittiğimizde ya da orta sınıf bir takımla deplasmanda oynadığımızda, taraftar bazen öyle bir atmosfer yaratıyor ki, yenemiyorsunuz. Stadı dolduruyorlar, baskı kuruyorlar, takımlarını heyecanlandırıyorlar. Bu yüzden çoğu zaman büyük takımlar orta sıra takımlarına yenilebiliyor. Böyle olunca da rekabet artıyor, başarı zorlaşıyor.

Türkiye'yi Hollanda'ya tercih ederim

Aynı parayı verdiklerini düşünelim; Brezilya'da mı Türkiye'de mi yoksa mesela Portekiz'de mi oynamayı istersin? Ya da şöyle daraltalım soruyu, Beşiktaş mı, Boavista mı, Gremio mu? Bir başka seçenek dizimi de şöyle olsun: Hollanda mı, Brezilya mı, Türkiye mi?

Bence Türkiye. Burası her zaman benim gibi futbolcular için daha çekici. Bir kere çabuk alıştım, bu bir avantaj. İkincisi oyun tarzı çok cazip. Türkiye ve Beşiktaş gözüme her zaman daha güzel görünüyor. 20 yaş altı Dünya Kupası sırasında Hollanda'da bulundum. Orada birkaç maç izleme fırsatım olmuştu. Futbol olarak Türkiye ile benzerlikleri var. Hollanda futbolu ile Türkiye futbolu arasında bir kıyas yapılabilir. Ama Brezilya'ya daha yakın olan Türkiye. Mücadele gücü çok benziyor.

Bobo'nun hedefi ne? Beşiktaş'ta kontratının uzatılmasını istiyor musun? Daha büyük hedeflerin var mı? Başka liglere, takımlara transfer olmak hedeflerin arasında mı?

Ben her zaman kısa vadeli düşünürüm. Futbolda her zaman en doğru şey budur. Bugünkü

hedeflerime bakıyorum, takımın hedeflerini gözden geçiriyorum, bana cazip gözüküyor. Türkiye Kupası'nı kazanmak, ligi kazanmak, her turnuvada gidebilecek en iyi yeri hedeflemek. Bu güzel bir şey. O yüzden Beşiktaş'ta mutluyum. Ayrıca biliyorum ki, bugün hedeflerime ulaşmam demek, ilerisi için diğer hedeflerimin kolaylaşması demek. Ama önce önünüze bakmak zorundasınız. Futbolun kuralı budur.

Beşiktaş'ın bazı sorunları var. Ligde ve kupalarda istediği sonuçları alamıyor. Sen bu sıkıntıyı nasıl tanımlıyorsun? Tabii ki şampiyonluk şansınız devam ediyor ama yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğu da kesin. Sence bunun nedeni ne?

Bence en büyük sorunumuz şu: Bazen yüksek seviyede olmamıza rağmen kazanmayı başaramıyoruz. Bazı maçlarda bizim de anlamadığımız nedenlerden dolayı küçük takımlara karşı çok puan kaybettik. Çok kolay geriye düştük. Bir Sivas maçında olsun, bir Kayseri Erciyes maçında olsun yenilen bir gol maçın kaderini değiştirdi. Şampiyon olacak bir takımın böyle maçları kaybetme lüksü yok. İnanıyorum ki, ikinci yarıda bu tarz puanları kaybetmeyeceğiz ve böylece iddialı bir konuma geleceğiz.

Kendini nasıl değerlendiriyorsun? Sen beklentileri ne ölçüde karşıladın? Kendini başarılı buluyor musun?

Ben kendimi en çok şanssız buluyorum. Tam form yakaladığımda sürekli sakatlık yaşadım. Belimde problem oldu. Ayağımda sıkıntı oldu. Hiç düzlüğe çıkmadım. Bu yüzden istikrarı yakalayamadım. Ama ikinci yarıda her şey farklı olacak.

TamSaha - Bağış Erten