TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
M. Yozgatlı: "Takım oyuncusuyum" 3.09.2007
M. Yozgatlı: "Takım oyuncusuyum"

Üç büyük takım formasını giyen gelmiş geçmiş 7 futbolcudan biri Mehmet Yozgatlı. UEFA Kupası, Süper Kupa, Süper Lig ve Türkiye Kupası şampiyonluklarını bolca tatmış bir oyuncu. Galatasaray'da ve Fenerbahçe'de "benchten gelen adam" rolüne bürünse de asla küsmeyen ve hep emre amade görüntüsüyle görevini yapan bir kurtarıcı oldu. Bu nedenle de son transferini Beşiktaş'a yapmayı başardı. Saha içinde verilen işi aksatmadan yapan, özel hayatında da sessiz, sakin, ailesine düşkün gerçek bir profesyonel.

Röportaj: Mazlum Uluç

28 yaşındasın ve Galatasaray, Fenerbahçe derken şimdi de Beşiktaş'tasın. Üç büyük takımın da formasını giyen birkaç futbolcudan biri olmak nasıl bir duygu?

Üç büyük takımda oynayan 7 oyuncudan biriyim ve bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu başardığım için de çok mutluyum. Bu unvan bana gurur veriyor.

Bazı oyuncular için bir camiaya mâlolmak önemlidir. Bazıları ise bu konuda daha

profesyonelce düşünür. Sen ikinci yolu tercih edenlerdensin. Neden kalıcı olmayı değil de gezginliği tercih ettin?

Biraz da olaylar böyle gelişti. Benim önemli hedeflerimden biri büyük takımların formasını giymekti. Önce Galatasaray, sonra Fenerbahçe derken şimdi de Beşiktaş'tayım. İnşallah böyle devam eder ve ileride de Avrupa'da oynarım. Neden bir takımda kalıcı olmadığıma gelince, bu benim tercihimdi. Önüme çıkan daha iyi şartları değerlendirdim.

Tercihlerimde teknik adamlar önemli

"Benim tercihimdi" derken, tercihlerinde seni yönlendiren ana faktör neydi? Kulüp tercihlerinde neyi ön planda tuttun?

Maddi düşünceler benim için asla ön planda olmadı. Bu Galatasaray'da da Fenerbahçe'de de böyleydi, Beşiktaş'a gelirken de böyle oldu. Önceliğim teknik adamların kimliğiydi. Gittiğiniz takımda teknik direktörün kim olduğuna bakmanız gerektiğini düşünüyorum. Zamanında futbol oynamış ve belli bir kalite düzeyinin üzerine çıkmış teknik direktörlerin bana daha fazla katkı sağlayacağı fikrindeyim. Galatasaray'a gittiğimde Fatih Hocam vardı. Onun hem futbolculuk hem de teknik adamlık kariyerini herkes biliyor. Fenerbahçe'ye gittiğimde takımın başında Daum vardı. O da kalitesi ve karakteri yüksek bir hocaydı. Ardından gelen Zico da dünyanın en önemli futbolcularından birisiydi. Şimdi de Beşiktaş'ta Ertuğrul Hocam var. O da zamanında çok iyi bir oyuncuydu. Teknik adamlık ve insanlık kalitesi de herkesçe malûm. Bu nedenle son transferimde Beşiktaş'ı tercih ettim.

Beşiktaş'a gelmeden önce başka kulüplerden de teklifler almış mıydın?

Evet, Beşiktaş'a gelmeden önce Schalke ile yüzde 80 anlaşmıştım. Hemen hemen her şey bitmişti. Almanya'ya ev bakmaya bile gitmiştim. Ama Beşiktaş devreye girince tercihim burası oldu.

Bu da ilginç bir tercih aslında. İnsan Bundesliga'da şampiyonluğa oynayan bir takımın daha cazip olabileceğini düşünüyor. Üstelik sen Almanya'da doğup büyümüş bir oyuncusun.

Öncelikle şunu söyleyeyim. Bir ara "Mehmet'in pasaport sıkıntısı var, bu nedenle Almanya'ya gidecek" gibi haberler çıkmıştı. Kesinlikle böyle bir şey yok. 10 yıldır İstanbul'dayım. Arkadaşlarım, ailem, bütün çevrem burada. Bu nedenle ortamımı değiştirmek istemedim. Bir de Ertuğrul Hoca ile çalışma düşüncesi vardı tabii.

Bu arada sen Beşiktaş'ı Schalke'nin üzerinde bir noktada da görmüş olmalısın.

Tabii ki öyle, kesinlikle. Benim kariyerim açısından Beşiktaş'ta oynamak, Schalke'de oynamaktan çok daha önemli.

Birçok takım değiştirdiğin için senin açından Beşiktaş'a uyum sağlamak çok da zor olmamıştır diye düşünüyorum.

Zaten arkadaşların çoğunu tanıyorum. Sağolsunlar beni çok çabuk aralarına aldılar ve burada hiçbir sıkıntı çekmedim.

Sakatlandım, sağ açık oldum

Türkiye'ye ilk geldiğin dönemde seni santrfor olarak tanımıştık ama zamanla orta sahanın sağına yerleştin.

Evet, Türkiye'ye santrfor olarak geldim ve Galatasaray'a gidene kadar da santrfor oynadım. Orada Fatih Hocam bana zaman zaman sağ kanatta görev verdi. Bir futbolcu asıl mevkisinin dışında bir pozisyonda oynatılırsa o mevkiyi sevmez. Ben de sevmemiştim sağ kanadı. Bir santrfor olarak sağ kanatta oynamak zor geldi. Zaten ondan sonra Adanaspor'a gittim ve santrfor oynadım. Sonra İstanbulspor'a döndüm, orada da yine santrfor oynuyordum ama zaman zaman kadroda eksiklikler olduğunda sağ kanatta da görev yaptım. Ancak Samsunspor maçında sağ ayak tarak kemiğim kırıldı. İyileşme aşamasında sağ ayak üstüyle şut atarken ciddi biçimde ağrı çekiyordum. Bu nedenle sürekli sağ ayağımın içini kullanmaya başladım. Haftalar süren o iyileşme dönemde sağ ayak içimi kullana kullana iyi orta yapan bir sağ kanat oyuncusuna dönüştüm.

Peki, bu görev değişikliğinden memnun musun?

Bir golcünün en çok zevk aldığı şey gol atmaktır. Ama ben asist yapmayı daha çok seviyorum. Gol atmak basittir aslında. Birisi size pozisyonu hazırlar, siz de vurursunuz ve gol olur. Ama golü hazırlamak daha fazla emek ister. Ben de zoru başarmayı seviyorum ve artık üstlendiğim bu gol hazırlama rolü üzerime tam uydu. O sakatlandığım dönem bana yeni bir futbolcu kimliği kazandırdı.

Galatasaray ve Fenerbahçe'de oynadığın dönemde banko oyuncu olamamanı neye bağlıyorsun? Oysa iki takımda da zaman zaman çok iyi performanslarını izlemiştik.

Sözünü ettiğimiz iki takım da büyük takımlar. Bu tip takımları sadece ilk onbir olarak düşünmemek lazım. Büyük takımlarda 18'in hatta 25 kişilik kadronun içinde bile olmak önemlidir. Dediğiniz gibi ben sürekli ilk onbir oyuncusu olmadım ama her dönemde takımın bir parçasıydım. Son dakikada da oyuna girsem, ilk onbirde de başlasam kendimi takımın parçası olarak gördüm ve kendimi hep böyle motive ettim.

Bir de sen yedek kalmana rağmen futbola hiç küsmeyen bir oyuncusun.

Aslında zaman zaman moral bozuklukları da yaşamadım değil. Mesela üst üste iki maçta ikişer gol attıktan sonra kadroya alınmadığım oldu. Fenerbahçe'deyken Malatyaspor ve Ankaragücü maçlarında 4 gol attım, 2 asist yaptım ancak bir sonraki hafta kadroda bile yoktum.

Asla küsmem, görevimi yaparım

O anda oyuncu ne düşünür peki?

Valla bilemiyorum. Her karara saygı duymak gerekiyor. Ben teknik adamlarla çok konuşan, isyan eden, "Beni niye oynatmıyorsun?" diyen bir oyuncu değilim. Hocam kaç dakika şans verirse oynarım ve elimden geleni yapmaya çalışırım. Belki Beşiktaş'ta da böyle olacak. Şu anda sakatlığım nedeniyle oynayamıyorum ama iyileştikten sonra da aynı durumla karşılaşabilirim. Ama ben asla moralimi bozmam ve takımın bir parçası olduğumu düşünüp görev geldiğinde işimi yaparım.

Bir oyuncu olarak en beğendiğin yönün hangisi? "Mehmet Yozgatlı'yı tanımla" dersek mesela kuracağın ilk cümle ne olur?

En başta çok iyi bir takım oyuncusuyum. Saha içinde yaptığım tüm hareketlerin takımın yararına olmasına dikkat ederim. Takımımın galibiyeti için her şeyi yapmaya çalışırım. Özel hayatımda da sessiz, sakin, daha çok ailesine düşkün bir insan olarak beni tanımlayabilirsiniz.

Peki, beğenmediğin yönlerin de var mı?

Bazen oyun içinde çok çabuk küsebiliyorum. Bu yönümü de hiç beğenmiyorum ama ne yazık ki artık otomatik bir hale geldi. Mesela bir orta yapıyorum ve top istediğim yere gitmiyor, o anda üzülüyorum ve kendi kendime küsüyorum. Halbuki, "Futbolda böyle şeyler var" diye düşünüp küsmemem gerekiyor.

Futbol hayatının zirvesi olarak hangi noktayı görüyorsun?

Elbette Galatasaray'la UEFA Kupası'nı kaldırmamı unutamam. İnanılmaz bir olaydı. 19 yaşındaydım ve o maçın 18 kişilik kadrosundaydım. Bu arada Süper Kupa'yı kazanmak da çok güzeldi. 28 yaşındayım ve futbol hayatım boyunca tarihi şampiyonluklar yaşadım. Ancak hedeflerim bitmedi elbette. Şimdi de Beşiktaş'la hem Türkiye'de hem de Avrupa'da kupalar kazanmak istiyorum.

Doğan'ın ve Terim'in yeri ayrı

Ertuğrul Sağlam'ı dışarıda tutarak soruyorum, çünkü birlikte çalışmaya yeni başladınız; senin futbol kariyerini etkileyen en önemli teknik direktörler kimlerdi?

İlk başta Ziya Doğan Hocam. Çünkü Almanya'dan geldiğimde beni İstanbulspor'a o aldı. O dönemde Saffet Susiç'in yardımcısıydı. Beni A takıma çıkartan da odur. Onunla çalışmak benim için büyük bir şanstı. Sonra da Fatih Hocam var elbette. Çok genç bir yaşta beni Galatasaray'a transfer etti ve güvenip oynattı. Sonrasında da kendi çabalarımla bu noktaya kadar geldim.

Fatih Terim Fiorentina'ya gitmeden önce seni Galatasaray'ın en önemli yıldızlarından biri olarak tanımlamıştı ama Lucescu'nun gözüne girememişin.

Her hocanın farklı futbol karakteri var. Lucescu daha çok tecrübeli oyunculara görev veren bir teknik adamdı. Gençlere çok fazla şans tanımıyordu. Ben de o dönemde 20-21 yaşlarındaydım. Oynayamadığımı görünce ayrıldım ve Adanaspor'a gittim.

Üç büyük takımda oynamak önemli bir şey ama A Milli Takım'da yoksun. Genellikle büyük takımların oyuncuları Milli Takım'a yakındır aslında. Bu konuda ne düşünüyorsun?

Türkiye'de gerçekten çok iyi oyuncular var, özellikle de benim oynadığım mevkide. Bu nedenle Milli Takım'a gidememeyi kafama takmıyorum. "Niye çağrılmıyorum" diye bir düşüncem yok. Hocaların kararına saygı duyuyorum. Saha içinde iyi işler yaparsam, zaten Milli Takım'a da çağrılırım diye düşünüyorum.

Kendi mevkinde kimleri beğeniyorsun?

Hamit Altıntop çok iyi bir oyuncu. Bayern Münih'te de harika bir başlangıç yaptı. Çok kuvvetli. O kulvarı hem hücum hem de savunma anlamında mükemmel kullanıyor.

Geçtiğimiz sezon şampiyonluk yarışında yer alan takımlar bu sezon da flaş transferler yaptı. Bu transferler ışığında takımların güç dengelerini nasıl değerlendiriyorsun?

Transfer yapılırken isimlere değil, takımın eksik noktalarının tamamlanıp tamamlanmadığına bakıyorum. Beşiktaş bu sezon bu anlayışla transfer yaptı. Kaleye Rüştü ağabey ve Hakan geldi. Defanstaki sıkıntıya karşılık Diatta getirildi. Sağ kanat için beni, sol kanat için Tello'yu, ön libero için Cisse'yi transfer ettiler. Büyük yıldızlar almaktan çok, sıkıntı çekilen mevkilerin takviye edilmesi önemli bana göre.

Sezonun favorisi Beşiktaş

Şampiyonluk yarışını nasıl görüyorsun? Bir yüzde vermek gerekirse takımları nasıl değerlendirirsin?

Bu sezonun favorisi biziz. Çok iyi transferlerle takımın eksiklerini giderdik ve mükemmel bir arkadaşlık ortamı kurduk. Şampiyonluk şansımızı da yüzde 60 olarak görüyorum. Fenerbahçe ve Galatasaray da iyi oyuncular transfer etti ama önemli olan eldeki oyuncularla bir takım olabilmek. Ben bizim bu takımı oluşturduğumuzu ve giderek yükselen bir ivmeyle açık ara şampiyonluğa gideceğimizi düşünüyorum. Arkamızda da Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor yarışın içinde yer almaya çalışır.

Sen Anadolu'da futbol oynamış bir oyuncusun. Oradan bir takımın bu yarışın içine girme şansı bulunduğunu düşünüyor musun?

Anadolu'da da çok iyi takımlar ve oyuncular var. Mesela Kayserispor'un son dönemdeki çıkışı önemli. Sivasspor geçtiğimiz sezon büyüklerin korkulu rüyasıydı. Bu takımların yeni sezonda da zirveyi zorlayacağını düşünüyorum.

Beşiktaş geniş bir kadroya sahip ve Ertuğrul Hoca da haklı olarak yoğun maç trafiğinde bu oyuncuları dönüşümlü olarak kullanıyor. Ancak oyuncu açısından durum farklı olabilir. Oyuncu bu durumu anlayışla mı karşılar, yoksa sürekli "Ben oynamalıyım" diye mi düşünür?

Bu insanın karakterine bağlı. Eğer bir takım oyuncusuysanız ve takımı düşünüyorsanız, teknik direktörün bu kararı takımın iyiliği için verdiğini bilirsiniz. Bir sezonda 34 lig maçı var. Avrupa kupalarıydı, Türkiye Kupası'ydı derken 50 maçın üzerine çıkacaksınız. Futbol da artık çok yüksek bir tempoda oynanıyor. Oyuncuların içinde motor yok. Etten, kemikten, kandan oluşmuş insanlarız. Bugün ben oynayacağım, yarın Serdar oynayacak. Belki üç maç üst üste Koray oynayacak, sonra Cisse görev alacak. Oyuncu bencil davranmamalı ve teknik adamın takımın yararı için bu kararları verdiğini bilmeli. Ama her şey oyuncunun karakterine bağlı. Ben böyle bir oyuncuyum. Bunun örnekleri de var. Fenerbahçe'de ne zaman görev verilse ya gol attım ya asist yaptım.

Arkadaşların oynuyor ve sen kenardan izliyorsun. Sakatlık bir oyuncuya neler hissettiriyor?

Çok üzüntü verici bir durum. Sezon başında sakatlandım ve bir süre oynayamadım. Antrenmanda bile zor. Siz tek başınıza koşuyorsunuz, arkadaşlarınız gülüp oynayarak, şakalaşarak çalışıyor. Maç izlerken de tribünden topa vurmaya çalışıyorsunuz. Ama sakatlık da futbolun içinde olan bir durum ve yapacak bir şey yok.

Bundan sonraki hedeflerin neler? 28 yaşındasın ve henüz yolun ortasında sayılırsın.

İlk hedefim Beşiktaş'ta başarılı olmak. Üç sezonluk mukavele yaptım ve bu üç sezonda hem lig hem kupa şampiyonluğu ve elbette Avrupa'da başarı istiyorum. Üç sezondan sonra ise ne olacağını zaman gösterecek.

Avrupa'ya gitme hedefin olduğunu röportajın başında söylemiştin. Ancak bizim oyuncularımızda hep bir "Büyük takıma gitme" hedefi bulunuyor. Sen bu konuya nasıl bakıyorsun? İlle Barcelona veya Manchester United'ı mı hedeflemek gerekiyor?

Bence her basamağı adım adım çıkmak gerekir. Tuncay Fenerbahçe'de bir yıldızdı, Middlesbrough'ya gitti ve çoğu insan bunu yadırgadı. "Chelsea, Manchester United varken neden o takıma gitti?" denildi. Bence bu çok yanlış bir düşünce. Tuncay en iyisini yaptı ve orta ölçekli bir takıma gitti. Orada kendisini daha iyi göstereceğini ve o ligin futbol yapısına alıştıktan sonra ileride daha büyük bir takıma transfer olabileceğini düşünüyorum. Tamam, oyuncunun en başta büyük hedefleri olmalı. Ama "Ben Barcelona'ya gideceğim" demekle hemen gidilmiyor. Oraya adım adım yaklaşmak ve her adımda üzerine biraz daha koymak gerekiyor.

Hayatın içinde yaşıyorum

Son dönemde oyuncular genellikle kendi içlerine çekiliyor ve halkın arasına pek fazla katılmıyor. Seninse daha farklı bir özelliğin var. Ailenle birlikte kalabalığın içine karışabilen bir oyuncusun.

Ben böyleyim. Daha çok ailemle vakit geçiriyorum ve boş vaktim olduğunda halkın alışveriş yaptığı yerlere gidip alışveriş yapabiliyorum ya da orada herhangi bir yerde yemek yiyebiliyorum. Bence oyuncuların bunu aşması gerekiyor. "Ben yıldızım, dışarı çıkamam, yemeğimi evime söylerim" düşüncesini doğru bulmuyorum. Hayatın içinde yaşamak gerek

Dışarı çıktığında bir sıkıntı yaşıyor musun? Sonuçta sen üç büyük takımda oynamış, tanınan bir oyuncusun.

Aksine çok rahatım. Yanıma ailemi alıp her yere gidebiliyorum, insanların arasına karışabiliyorum. Marka takıntım olmadığı için ille de belli merkezlere gitmek gibi bir mecburiyetim de yok. Ben çıkarım, Kadıköyümde, Bakırköyümde veya Ümraniyemde alışverişimi yaparım. İnsanlar bazen görüyor, tanıyor ve ilgi gösteriyor ama bundan rahatsızlık duymuyorum. Futbolcuyum diye kendimi evime kilitleyemem. Ailemle birlikte insanların arasında hayatımı yaşıyorum.

İnsanlar seni tanıdığında nasıl bir elektrik oluyor aranızda?

Bazen çocuklar geliyor, "Aaa, Mehmet ağabey sen değil misin?" deyip imza veya fotoğraf istiyor. Bazen bir markette karşılaştığım amcalarla futbol sohbetleri yapıyoruz. Bazıları "Beşiktaş'a gelmekle çok iyi ettin" diyor. İnsanların içinde gezerek onların fikirlerini birinci ağızdan öğrenme şansına sahip oluyorum. Bu gerçekten önemli bir şey. Onlar hesapsız-kitapsız sadece gördüklerini dile getiren eleştiriler yapabiliyor. Mesela bir keresinde bir amca bana "Mehmet çok iyi orta yapıyorsun ama kaleye şut atmıyorsun" eleştirisini getirdi. Ben o anda "Pozisyon gelmiyor, fırsat olmuyor" gibi mazeretler ürettim ama sonra üşününce "Acaba amca doğru mu söylüyor?" dedim kendi kendime. Buradaki eleştirilerden kendime dersler de çıkartabiliyorum.

Geçenlerde seninle ilgili bir haber okudum. Google'da en çok aranan 10 kelimeden biri Mehmet Yozgatlı ismi. Bunun nedeni nedir sence?

Vallahi ben de bilmiyorum. Bana da bir ağabeyim söyledi bunu. Bu ilgiden dolayı insanlara teşekkür ediyorum. Bu arada benim de web sitem yapım aşamasında. En kısa zamanda hizmete girecek.

Web sitesi yapma ihtiyacını neden duydun? İnsanlarla diyalog kurmak mı amacın?

İnsanları seven ve halkın arasında yaşayan bir oyuncuyum. Web sitemde de Beşiktaş taraftarlarıyla ve futbolseverlerle iletişim kurup sohbet edeceğim. Onlara bu yolla da daha yakın olacağımı düşünüyorum. Orada beni eleştirenlerin de seslerine kulak vereceğim.

Antrenörümün eleştirisi önemli

Eleştiriye kulak asan birisin galiba.

Aslında çok fazla değilim. Sonuçta herkes bir şeyler söylüyor çünkü. Ben öncelikle kendi özeleştirimi yaparım ve hocamın benimle ilgili ne düşündüğüne çok önem veririm. Bir maçta 10 gol kaçırabilirim ama hocam benden memnunsa mesele yoktur. Ancak bazı eleştirilerin de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Mesela şut atma meselesinde olduğu gibi kafama yatan ve doğru olduğunu düşündüğüm eleştirileri mutlaka dikkate alırım.

Bir futbolcu, TamSaha'ya verdiği röportajda, futbolda dostlukların olmadığını, mecburen bir araya gelen insanların sadece o süre içinde arkadaş kaldığını söylemişti. Bu görüşe katılıyor musun?

O sizin karakterinizle ilgili bir şey. Ben Galatasaray'daki, İstanbulspor'daki arkadaşlarımla hâlâ görüşüyorum. Eğer dışarıya kapalıysanız ve arkadaşlık kurmakta zorlanıyorsanız dostunuz olmayabilir. Ama dediğim gibi ben Saffet Akbaş'la, Uche'yle, İlker ağabeyle hâlâ görüşüyorum. Dostluk kurmak gibi bir sıkıntım yok. Saha içinde elbette rakip olacaksınız ama saha dışında kafa yapınızın uyuştuğu herkesle dost olabilirsiniz.

Futbol dışındaki hayatında neler yapıyorsun?

En büyük uğraşım 3 yaşındaki oğlum Efe. Şu an onun tam eğlenme zamanı. Hiç yerinde durmuyor. Ben de peşinden koşturup duruyorum. Onun dışında evimde sessiz sakin bir ortamda oturup DVD izlemeyi seviyorum.