TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Kezman: "Süper Lig beni şaşırttı!" 1.08.2007
Kezman: "Süper Lig beni şaşırttı!"
Mateja Kezman, PSV'de attığı gollerle dünyanın en iyileri arasına girdi ve bunun doğal sonucu olarak yıldızlar topluluğu Chelsea'nin yolunu tuttu. Ardından İspanya Ligi'nde Atletico Madrid'in formasını giydi. Geçtiğimiz sezon geldiği Fenerbahçe'de kritik gollerle 100. yıl şampiyonluğuna katkı sağladı. Yeni sezonda daha iyi olacağına inanıyor, Turkcell Süper Lig'de gol atmanın oynadığı tüm liglerden zor olduğunu düşünüyor ve tek santrforlu sistemin sancılarını yaşadığını dile getiriyor.

Röportaj: İlker Uğur

Türkiye'de ikinci sezonunuz başlıyor. Öncelikle birinci sezonu değerlendirir misiniz?

Bence çok başarılıydık. Kulübümüzün 100. yılında şampiyonluğu kazandık. Bu kulübün tarihinde altın harflerle yazılacağız. Kişisel olarak da başarılı bir sezon geçirdiğimi düşünüyorum. Birkaç tane çok önemli gol kaydettim. Bu goller şampiyonluğun Kadıköy'e gelmesine yardımcı oldu. Yükselişler ve düşüşler de yaşadığım bir sezon oldu. Birkaç sakatlık yaşadım. Bu sakatlıklar dengemi biraz bozdu. Kasığımdan ve bileğimden sakatlandım. Yine de ilk sezonumun iyi geçtiğini düşünüyorum. Çünkü ilk sezonlar genellikle zor olur. Adapte olmanız için bir süre gerekir. Zaten takıma geç katılmıştım. 6 maç oynanmıştı. Takım arkadaşlarımı tanımam için süreye ihtiyacım vardı. Bir evim yoktu. Çocukların okul durumları belli değildi. Tüm bunları değerlendirmeye kattığınız zaman iyi bir sezon geçirdiğim için mutlu olduğumu söyleyebilirim. İkinci sezonumun birincisinde daha iyi olacağına inanıyorum.

Fenerbahçe'de tek santrfor olarak oynuyorsunuz. Bu pozisyondaki rolünüzden memnun musunuz?

Bu gerçekten zorlu bir iş. Kimse için kolay değil. Ama bunu yapmak zorundayım. Teknik direktör böyle bir sistem koyuyorsa bunu kabul etmeniz gerekir. Böyle bir pozisyonda oynamak, insanların beklediği gibi bir sezonda 25 gol atmamı da sağlayacak fırsatları yakalamamı zorlaştırıyor tabii. Bazen gazeteciler de beni sert biçimde eleştiriyor, ama insanların bir şeyi anlaması lazım; oynadığımız oyuna baktığınız zaman benden bu kadar gol atmamı beklememeniz gerekir. Bu sistemde gol pozisyonuna girmeden bitirdiğim maçlar da oluyor. Zico'nun sisteminde güçlü bir savunmayla gol yememeyi ve atacağımız gol veya gollerle maçı kazanmayı hedefliyoruz. Bu sistem bize geçen sezon istediğimiz sonuçları da kazandırdı. Bu sezon da buna devam edeceğiz ve benim işim yine zorlu olacak. Ben elimden gelenin en iyisini yapacağım. Fenerbahçe'de herkes beni davranışlarım, tutkum ve kulübe olan sevgim nedeniyle çok seviyor. Ben sahada hep kalbimi ortaya koyuyorum. Bazen gol atarsınız, bazen atamazsınız ama bu sistemde elimden gelenin en iyisini yapıp her sezon 15-20 gol arası atmayı hedefliyorum.

Chelsea'de de böyle bir pozisyonda oynuyordunuz ve belki takımda rekabet de çok fazla olduğundan oradan ayrılmıştınız.

Chelsea de böyle oynuyordu doğru ama benim oradan ayrılışımın farklı nedenleri vardı. Oradaki üçüncü ayımda, ayrılacağımı biliyordum. Londra'ya uyum sağlayamamıştık ve çocuklarım sürekli hasta oluyordu. Hava depresifti ve sürekli yağmur yağıyordu. Ben bir Akdeniz insanıyım ve sıcakkanlıyım. O yüzden Atletico Madrid'den gelen teklifi değerlendirdim. Chelsea'deki rekabete rağmen 38 lig maçının çoğunda sahaya ilk onbirde çıktım. Çok gol atamadım belki ama takımım için çok iyi işler yaptığıma inanıyorum. Orada da şampiyonluğu kazandık. Kariyerimde 4 farklı ülkede 6 şampiyonluğum var. Bunun büyük başarı olduğunu düşünüyorum.

PSV'de herkes benim için oynuyordu

PSV'de oynarken çok müthiş bir gol yüzdeniz vardı. 125 maçta 108 gol gibi.

Evet, ona yakın bir sayıydı. Orada kulüp tarihinin bütün gol rekorlarını kırdım. Orada durum şuydu: Solda Robben, sağda Rommedahl, yanımda Vennegoor of Hesselink ve arkamda Van Bommel vardı. Bu oyun şablonunda herkes benim için oynuyordu ve pek çok pozisyona giriyordum. Takım olarak çok iyi bir atmosfer yakalamıştık. Herkes birbirini seviyordu. Genç bir takımdık ve çok iyi bir teknik direktörümüz vardı. Guus Hiddink benim için dünyadaki en iyi teknik adamdır ve babam gibi görürüm. Böyle bir ortamda her şey benim için çok iyi gitti. Hiddink'le iki sezonda yaklaşık 60 maçta 70'in üzerinde gol attım. Avrupa'da da 8-10 golüm vardı. Çok gol atıyordum çünkü mutluydum ve takım hücum futbolu oynuyordu. Oranın en golcüsüydüm. Sudaki balık gibi rahattım. Ama bu sistemde daha çok kontratak oynarken ve kanatlardan fazla top alamadığım zaman benim için kolay olmuyor. Ancak uyum sağlamak için mücadele ediyorum. Takımın üç puanı alması için elimden geleni yapıyorum.

Guus Hiddink'in sizin için bir baba gibi olduğunu söylediniz, peki Jose Mourinho nasıldı?

O farklı bir insan ve ona çok saygı duyuyorum. Hiddink bir aile babası gibidir. Herkese saygı gösterir. Mourinho ise tamamen farklıdır. Genç, hırslı ve kibirlidir. Ama arada şakalar da yapar. Onunla da gidip konuşabilirsiniz. Ama çok sıklıkla değil. Tamamen farklı bir deneyim. Böyle iki farklı teknik adamla çalışmak benim futbol kariyerim için önemli bir deneyim oldu. Bu iki teknik direktörün dünyada son 10-20 yılın en başarılı iki teknik direktörü olduğunu düşünüyorum. Mourinho'yla aramız iyidir, beni sever. Beni göndermek istememişti ama ailemi dinledim ve gitmek istediğimi söyledim. Bana ödediklerinden daha fazla parayı kendilerine ödeyecek bir kulüp çıkınca da beni satmayı kabul ettiler. Mourinho ile hâlâ konuşuruz.

İstanbul'da hayat nasıl?

Gerçekten çok mutluyum. Ailem şu ana kadar oynadığım diğer tüm şehirlerden daha çok seviyor İstanbul'u. Bunun nedeni öncelikle İstanbul'un güzel bir şehir olması ve Belgrad'a bir saat mesafede bulunması. Ayrıca sabah ve akşam iki uçak var ve vizeye de ihtiyaç yok. Arkadaşlarımız, akrabalarımız rahatça buraya gelebiliyor. Çok güzel bir evimiz var. Herkes yardımcı olmaya çalışıyor. Fenerbahçeli herkesten büyük bir sevgi görüyorum. Çocuklarım uluslararası bir okula gidiyorlar ve mutlular. Tam anlamıyla yerleşmiş durumdayız ve yeni sezona hazırız.

Rakiplerimiz de beni seviyor

Buraya ilk geldiğinizde diğer takım taraftarlarından büyük tepkiler göreceğinizi düşünmüştüm. Ama şu an size saygı duyduklarını görüyorum.

İstanbul'da sokakta yürürken kimse bana kötü bir söz söylemedi. Beşiktaş'ta veya Galatasaray'da yürüdüğüm zamanlarda bile böyle bir şey olmadı. Benim yanıma gelenler hep olumlu şeyler söylüyor. Beni kendi takımlarında görmek istediklerini söylüyorlar. Böyle bir saygı beni gerçekten şaşırttı. Böyle olacağını hiç tahmin etmezdim.

Madrid'de bu durum nasıldı?

Taraftar her yerde çok ateşlidir. Eğer işler iyi gidiyorsa kralsındır, gitmiyorsa seni öldürmeye hazırdırlar! Burada da durum aşağı yukarı böyle. Tüm Akdeniz'de yaklaşım böyledir. Akdeniz davranış biçimi diyebiliriz. Atletico Madrid ve Real Madrid arasında da büyük bir rekabet var. Sürekli kavgalar çıkar ama her oyuncuya büyük saygı duyulur. Futbolcuları çok severler ve kral gibi davranırlar. Bu yüzden orada da böyle bir sorun yaşamamıştım.

Sırbistan, Karadağ'la ayrılınca çok iyi bir performans sergilemeye başladı ve bunu da Euro 2008 grubunda gösteriyor. Orada neler oldu, biraz anlatır mısınız?

Aslında Dünya Kupası'na kadar gidiyor bu hikâye. Dünya Kupası grubunu beraber oynadık ve kupadan iki hafta önce iki ülke ayrıldı. Dünya Kupası'na Sırbistan ve Karadağ olarak katılma kararı alındı daha sonra. O Dünya Kupası eleme grubunda çok önemli maçlar oynadık ve gruptan çıkma başarısını gösterdik. Kariyerimin en önemli beş golünü o elemeler sırasında kaydettim. Uzun bir aradan sonra takımımı Dünya Kupası'na taşıdım. Bu bir futbolcu için çok büyük anlamlar ifade eder, çünkü milli takım için oynamak herkesin rüyasıdır ve milli takımla bir şeyler başarmak bunun daha da ötesidir. Küçük bir ülkeyi Dünya Kupası'na taşıdığınız zaman büyük bir kahraman olursunuz. O maçlarda hissettiğim duygular hayatımın en yoğun ve önemli duygularıdır. Şu an ise Milli Takım'dan ayrı kaldığım bir dönemdeyim. Benim ve teknik yönetimin uyuşmadığı bazı konular var. Aynı dili bir türlü konuşamıyoruz. Ama benim için bir açıdan iyi oldu, çünkü şu an tüm konsantrasyonumu Fenerbahçe'ye verebiliyorum. Lig, Avrupa kupası ve milli maçlarda oynarken şimdi sadece lige ve Avrupa kupası maçlarına odaklanmak daha iyi olabilir.

Süper Lig beni şaşırttı!

Turkcell Süper Lig'i nasıl buldun?

Biraz şaşırdım. Dürüst olmak gerekirse kalitenin, sahaların ve stadyumların bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Fenerbahçe oynadığı zaman tüm statlar doluyor. Çok iyi bir futbol atmosferi olduğuna inanıyorum. Sert bir futbol oynanıyor, gol atmak hiç kolay değil. Gol atmanın İspanya, Hollanda ve İngiltere'den çok daha zor olduğunu söyleyebilirim. Savunma oyuncuları güçlü ve hemen hemen tüm takımlar tek forvet oynuyor. Türkiye'de bu sistem çok popüler. İspanya'da hemen hemen her takım çift forvet oynar. Burada takımlar İtalya'daki katenaçyo sistemiyle oynuyor gibi. Hep savunma öncelikli.

Tempo biraz düşük sanki değil mi?

Bence o kadar değil. Maçlar belki çok yüksek bir tempoyla oynanmıyor ama çok da düşük bir tempo yok. Son sezonlarda lige iyi yabancılar geldiğini görüyoruz. Büyük yatırımlar yapan kulüpleriniz var. Turkcell Süper Lig'in yükselişte olduğunu düşünüyorum ve bu da beni mutlu ediyor. Dürüst olmam gerekirse buraya gelirken gol atmanın çok kolay olacağını düşünmüştüm. Hollanda'daki istatistiklerime ulaşırım sanmıştım ama hem sistemden hem de ligdeki rekabetten bu rakamlara ulaşmam zor. Ligde bazı takımlar liberolu sistemle oynuyor örneğin. Avrupa'da uygulanmayan köhne bir sistem bu. Kendi evimizde oynarken takımlar 7 kişiyle sürekli savunma yapıyor. Bu durumda gol atmak da biraz zor oluyor. Bence bu ligde 15-20 gol atmak büyük başarıdır.

Madrid'deyken Roberto Carlos'la rakiptiniz. Şimdi aynı takımdasınız. Onu nasıl buldun?

Madrid'deyken onunla görüşürdük. Ortak arkadaşlarımız vardı. Birkaç kez yemeğe çıkmış ve konuşmuştuk. Birkaç kez de karşılıklı oynadık. Ona büyük saygım var, çünkü Şampiyonlar Ligi'ni 3, Dünya Kupası'nı 2 kez kazanıp, Madrid'de 10 sezon oynadı. Buna saygı göstermek gerekir. Ayrıca çok iyi bir insan. Çok iyi bir karakteri var. Tam bir lider. Hep kazanmaya aç. Bu takıma büyük katkıları olacak, buna eminim.

Fenerbahçe'yi kariyerinizde bir basamak olarak görüyor musunuz? Bir sonraki hedefiniz nedir?

Burada 3 yıl daha kontratım var. Bitene kadar burada kalabilirim. Hatta belki o zaman sözleşme yenileriz. Ama futbolda geleceği hiç bilemezsiniz. Atletico'dayken iki günde Fenerbahçe'ye geldim. İki günde hayatınızı değiştiriyorsunuz. Yeni teknik direktör gelmiş ve bana büyük güven vermişti. Oynayacağımı söylüyordu. Çok iyiydi aramız. Ama iki gün sonra satıldığımı söylediler ve Fenerbahçe'yle görüşmelere başladım. Bu yüzden futbolda ne olacağını hiç bilemezsiniz. Burada mutluyum ve umarım önümüzdeki yıl yine böyle bir sezon geçiririz ve şampiyon oluruz. Ama bu sezonun en önemli hedefi Şampiyonlar Ligi'dir. Bu kolay olmayabilir ve çok güçlü takımlarla oynayabiliriz. Ancak gruplara kalmak için her şeyi yapmamız gerek, çünkü geçen sezon Şampiyonlar Ligi'ne kalamadık ve bunun ne kadar üzücü olduğunu ben bilirim. Çünkü o ligde 50'nin üzerinde maça çıktım. Henüz 28 yaşındayım ve kariyerimin zirvesi önümde uzanıyor. En üst düzeyde beş sezon daha oynayabilirim. Belki Avrupa'ya bir kez daha giderim, belki gitmem. Bunu göreceğiz.

Takımdaki genç oyunculara Şampiyonlar Ligi'nin öneminden bahsediyor musunuz?

Konuşuyoruz elbette. Bu ligde büyük bir deneyimim var. 6-7 sezon sürekli bu ligde oynadım. Orada oynamak inanılmaz bir duygu. Çünkü tüm Avrupa'nın sizi izlediğini biliyorsunuz. Bir gol attığınızda herkes sizi konuşur. Buraya ulaşmak bizim için büyük bir başarı olacak.



Ben Yugoslavım

Bu röportajda politikaya girmek istemeyebilirsiniz ama ben yine de sormak istiyorum. Sırbistan'da hayat nasıl gidiyor?

Hayat iyiye gidiyor. Belgrad Avrupa'nın önemli şehirlerinden birisi olma yolunda ilerliyor. Politik olarak Kosova problemimiz var. Bu nedenle Avrupa Birliği'ne giremiyoruz. Ama bir çözüme ulaşılacağına eminim. Umarım sakin bir şekilde olur. Çünkü savaşlardan ve insanların öldürülmesinden bıktık. Nefret ediyorum. Ben kendimi hâlâ bir Yugoslavyalı gibi hissediyorum. Sırpım ama Yugoslavya'da doğdum ve orada büyüdüm. Tatillerimde Yugoslavya'ya gidiyorum. Bosna'ya, Hırvatistan'a Slovenya'ya gidiyorum. Ben Yugoslavım ve hayatım boyunca öyle kalacağım. Bir ülkede politikanın ve ekonominin istikrarlı olması çok önemli. Son beş yıla nazaran Belgrad'da büyük gelişmeler var. Tamamıyla farklı şu an.

Türkiye'deki politik gelişmeleri takip ediyor musunuz?

Çok değil. Sırbistan'da da takip etmem pek zaten. Pek okumam. Seçimlerde oy kullanmam. Milletvekili olmam için defalarca arandım ama hep reddettim. Çünkü bu bana göre bir iş değil. Ben insanlarım için, onların iyi yaşam sürmeleri için hayatım boyunca mücadele ederim ama bunu politikaya alet olarak yapmam. Bu dünya politikayla dönüyor olabilir ancak ben her insan için çok gerekli olduğunu düşünmüyorum. Eğer iyi bir kalbiniz varsa ve iyi bir insansanız sizin politikaya ihtiyacınız yoktur. Politika parayla alakalıdır. Ben bugün birisi, yarın başkasıyla olmayı da sevmem. Hayatım boyunca bu tip siyasi ilişkilerim olmayacak.

Kızılyıldız ve Dinamo Zagrep arasında oynanan o "ünlü" maçı hatırlıyor musunuz?

Büyük bir kavga çıkmıştı o maçta. Sporu bir neden bulmak için ve aptalca hikâyeler uydurmak için kullanan bazı kişiler vardı. Bugün Sırbistan'ın en iyi elçileri sporcularıdır. Eğer spor olmasaydı dünyanın yüzde 50'sinin bugün Sırbistan diye bir ülkenin varlığından haberi olmazdı. Ama basketbol, voleybol, futbol ve hentbol gibi sporlarda finallere kaldığınız zaman adınızı duyurursunuz. O günü hatırlıyorum ama o gün o sahada kavga eden futbolcular bugün arkadaşlar. O tamamen sporun içine politika karıştırmaya çalışanların işiydi. Ne kadar insanın öldüğüne bir bakın. Ben pek çok arkadaşımı, aile fertlerimi kaybettim. Ne için? Bugün insanlar birbirlerini ziyaret etmeye başladılar. Saraybosna, Belgrad, Ljubljana ve Üsküp'e gidiyor insanlar.

İstanbul'da boş zamanlarında neler yapıyorsun? Bir akşam güzel bir Boğaz Restoranı'nda karşılaşmıştık.

Evet, İstanbul restoranlarını seviyorum. Boğaz çok güzel. Denizi çok severim. Hayatımın son 20 yılını deniz kenarında geçirmeyi planlıyorum. Balık tutmayı, dalmayı ve rahat hayatı severim. Gece hayatından hoşlanmam. Ailemle vakit geçirmeyi tercih ederim. Evimden çok memnunum. Üç çocuğumla vakit geçiriyorum. Onları okuldan alıyorum. Oğlum Fenerbahçe minikler takımında oynuyor. Her şey güzel ve biz çok mutluyuz. Ailemiz ve arkadaşlarımızla gezmeye çıkıyoruz. İstanbul bize güzel bir yaşam için her şeyi sağlıyor.

Uğur Boral'la da arkadaşsınız değil mi?

Elbette öyle. Tartışmalar olur. Dünyanın en büyük oyuncuları tartışıp kavga ediyorlar. Biz Chelsea'de her beş günde bir kavga ederdik. Üzerimizdeki baskı inanılmaz bir stres yaratmıştı çünkü. Önemli olan ertesi gün bununla ilgili konuşarak sorunu çözmektir. Bu tartışma bittikten sonra oturup bir şeyler içebilmeli ve birbirinizin gözünün içerisine bakabilmelisiniz. Ben arkamda hesap bırakmayı seven bir insan değilim. Bir sorun görüyorsam bunu o an direkt olarak söylerim ve orada çözmek isterim. Eğer o gün kafama takılan bir şey olmuş ve ben onu çözememişsem bu beni uyutmaz. Uğur Boral'la arkadaşız, ki aslında olmak zorunda da değiliz. Ama benim için hayatta en önemli şey saygıdır. Eğer insanlar birbirine saygı duyuyorsa sorun kalmaz.