TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Sol kanatta yeni bir fırtına: Yasin Öztekin 2.03.2012
Sol kanatta yeni bir fırtına: Yasin Öztekin

Tam 15 sene Borussia Dortmund'un çeşitli yaş kategorilerinde forma giydikten sonra geçtiğimiz sezon yolu Gençlerbirliği ile kesişti. Bu sezon sol kanatta gösterdiği performansla Süper Lig'in göze batan gençlerinden biri haline geldi. En büyük hedefi bir gün A Millî Takım formasını giymek ve Borussia Dortmund'da kendisine şans tanımayan Jürgen Klopp'la hesaplaşmak. Gurbetçi oyuncu, Gençlerbirliği'ne transferini ise hayatının en doğru kararı olarak değerlendiriyor.

Röportaj: Aydın Güvenir

Önce seni tanıyarak başlayalım röportaja. Dortmund doğumlusun. Ailen aslında nereli ve neden Almanya'ya göç etmişler?

Ailem Kırşehirli. Ben doğmadan önce Almanya'ya göç etmişler. İlk olarak dedem gitmiş çalışmak için. Sonra da babamı ve ağabeylerini de yanına almış. Kısacası tüm aile zamanla Dortmund'a yerleşmiş. Ben de 19 Mart 1987'de bu şehirde dünyaya geldim. 5 kardeşiz. 3 erkek, bir de kız kardeşim var. Tabii ki yurtdışında doğmanın hem iyi hem de kötü yönleri var. Ama iyi ki de orada doğmuşum diyorum kendi kendime. Futbolu orada öğrenmemin gelişimim açısından çok daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Peki futbolla tanışman nasıl oldu? En büyük destekçilerin kimlerdi?

Futbola 4-5 yaşında oturduğum bölge olan Alemannia Scharnhorst'un amatör takımında başladım. Annem çok istedi futbol oynamamı aslında. Hatta o dönemler çok küçük olduğumdan dolayı bana "Altına bez bağlayıp yollayacağım seni futbola" diyordu (gülüyor). Bu takımda 1-2 sene top koşturdum. Babam da o takımda antrenördü. Benim de hocam oldu burada futbola başladığım zaman.

15 sene top koşturduğun Dortmund'a geçişin nasıl oldu?

Alemannia Scharnhorst'da top koşturduğum dönemde sürekli il takımlarıyla mücadele ediyorduk. İlk oynadığım sezonda şampiyon olmayı başardık. Ben de bu maçlarda göze battım. Karşılaşmaları takip eden yetkililerin raporları sonucunda Dortmund'un antrenmanlarına çağrıldım. Antrenmanlarda da beğenilince 1996'da sözleşme imzaladım. O dönem iki abimi de istemişti Borussia Dortmund. Onlar da babamın antrenör olduğu kulüpte oynuyordu. Ama ailenin maddi durumundan ötürü bu transfer gerçekleşmedi. Bunun da nedeni babamın o dönemdeki sağlık sorunlarıydı. Beyninde tümör vardı ve ameliyat olmuştu. Bu nedenle bir tek ben gidebildim Dortmund'a. Eğer o dönemde öyle bir imkân olsaydı, şu an belki de üç tane "Öztekin" olacaktı sahalarda. Ama babamın sağlık durumu şimdi iyi. Kendi başına yürüyebiliyor, bir yerlere gidip gelebiliyor.

Borussia Dortmund gibi büyük bir kulübün altyapısında yetişmek sana neler kattı?

Dortmund'da ilk günden itibaren oyunu taktiksel anlamda öğrenme açısından eğitilmeye başladım. Bu eğitimi çok büyük bir disiplin çerçevesinde aldım. Kısacası çok genç yaşta, top ayağımdayken en doğru pası nereye atmam gerektiğini, topsuz oyunda ise nerelere koşmam gerektiğini en iyi şekilde öğrenmiştim. Bana göre Borussia Dortmund her açıdan dünyanın en iyi takımlarından birisi. Çok da iyi bir altyapısı var. Taraftardan ve stadyumdaki atmosferden bahsetmeme ise hiç gerek yok. Bu yüzden böyle bir takımda yetiştiğim için çok şanslı, bir o kadar da mutluyum.

2008-09 sezonunda çok başarılı bir performans sergilediğini biliyoruz. O sezondan biraz bahsedebilir misin?

O sezonun başında U18'den PAF takımına yükselmiştim. Oynadığımız ligde şampiyon olmuştuk. Ben de maçların çoğunda yer almış, 13 gol, 12 asistle oynamıştım. O dönemde de sol açık oynuyorum ancak bugüne oranla saha içinde daha serbest hareket edebiliyordum. O sezon aynı zamanda A takımla da antrenmanlara çıkıyordum. Doğal olarak da A takımda yaptığım antrenmanlar çok işime yarıyordu. PAF takımında da başarılı olmamın bir nedeni buydu. Bu performansımdan ötürü o sezonun sonunda Borussia Dortmund benimle profesyonel sözleşme yaptı.

Jürgen Klopp'un seni keşfetmesi de o sezona denk geliyor değil mi?

Aslında Klopp beni daha önce de fark etmişti. PAF takımda oynamadan evvel A takımda eksiğin çok olduğu dönemde bine idmanlara çıkarmıştı. Orada da çok beğenilmiştim. Aslında keşfedilmem o sırada oldu diyebilirim.

Bu süreçte Nuri Şahin'le diyalogunuz nasıldı?

Nuri ile Dortmund'un U15 takımında beraber oynamıştık zaten. O dönemden beri de aynı takımlarda oynadık, turnuvalarda birlikte yer aldık. Futbol dışındaki zamanlarımızda da sürekli görüşür, birbirimize destek olurduk. Birbirimizin evlerinde sık sık kalmışlığımız vardır. Nuri'yle kader arkadaşıydık adeta. Futbolundan bahsetmek gerekirse de küçük yaştan itibaren Nuri'nin kendini çok iyi geliştirdiğini söyleyebilirim. Böyle olunca da çok erken yaşta A takıma çağrıldı. Çok ama çok yetenekli bir oyuncu. Hâlâ konuşuruz kendisiyle. Arada sırada telefonunu değiştiriyor, bulmak zor oluyor ama o zaman da e-mail yoluyla yazışıyoruz (gülüyor). İnşallah kendisiyle A Millî Takım'da buluşuruz ileride.

A Millî Takım demişken, ay-yıldızlı formayı giymek için kendini hazır hissediyor musun?

A Millî Takım forması giymek benim şu anki en büyük hedeflerimin başında geliyor. Sol ve sağ açık oyuncuları günümüz futbolunda oldukça önem kazanmış durumda. Ben de hem bu bölgede oynuyorum hem de yetenekli olduğumu düşünüyorum. Ayrıca hem genç hem de Avrupa futbolundan gelen bir futbolcuyum. Türkiye'de ilk sezonumu yaşıyorum ve bu ölçüde başarılı olduğumu düşünüyorum. İlk kez A takımda düzenli oynama fırsatı buldum. Bu açıdan Gençlerbirliği'ni tercih etmem de büyük şans oldu benim için. Daha önce Millî Takım'a hiç çağrılmadım. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, şu anki performanstan daha fazlasını gösterebilecek kapasitede bir oyuncu olduğumu düşünüyorum. Yüzde yüz Türkiye adına oynamak istiyorum. Aklımda, gönlümde başka bir düşünce yok. Ay-yıldızlı forma için faydalı işler yapmak istiyorum. Bugüne kadar gol attığımda sadece ailem ve oynadığım takımın taraftarları seviniyordu. Bundan sonra ise Millî Takım için gol atıp, tüm Türk milletini sevindirmek istiyorum. Yaşadığım gol sevincini tüm Türk halkıyla paylaşmak istiyorum.

Sana daha önce Alman Milli Takımı'nın alt yaş kategorilerinden teklif geldi mi peki?

Almanya'da Türk pasaportu ile oynuyordum. Almanya'da da o dönem bir takımda 3 ya da 4 Avrupa Birliği vatandaşı olmayan oyuncu oynayabiliyordu. Alman Millî Takımı'na seçilme durumu da bu şekildeydi. Türk pasaportum olduğundan dolayı bana gelen bir teklif olmadı. Sadece bölge karmalarında forma giydim. Zaten gönlüm Türkiye'den yana bahsettiğim gibi.

Tekrardan Almanya günlerine dönmek gerekirse, Bundesliga'da sadece bir maçta forma giyebildin. Önce o maçta neler hissettiğini soralım…

PAF takımda yıldızımın parladığı 2008-2009 sezonunda A takımın Bayer Leverkusen ile oynadığı maçta son dakikalarda Nuri'nin yerine oyuna girmiştim. Karşılaşma kendi sahamızdaydı. Altyapıdayken yaklaşık 1.000 kişinin önünde oynardık maçlarımızı. Bir anda 80 bin seyircinin önüne çıkınca oldukça heyecanlandım. Böyle bir atmosferi yaşayınca hayallerim gerçek olmuş gibi düşündüm. Ayrıca hem benim hem de ailem için çok gurur verici bir şeydi bu durum.

Jürgen Klopp'un sana Bundesliga'da başka bir müsabakada görev vermemesinin nedeni neydi sana göre?

Altyapıda oynarken, bir gün mutlaka bana şans verileceğini biliyordum, çünkü antrenmanlarda iyi performans gösteriyordum. Kadroya alınmadığım zamanlarda bile bundan emindim. Nihayet A takımla bir lig mücadelesinde forma giyme şansı da bulmuştum. O süreye kadar da elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Ayrıca şunu belirtmeliyim ki, bir Türk olarak Almanya'da bir yerlere gelmek zannedildiği gibi kolay değil. Orada doğup büyüseniz bile uyum problemi yaşıyorsunuz bazen. Kendi açımdan en büyük sıkıntı buydu. Ancak işin futbol yönüne baktığımızda iyi işler yaptığımı düşünüyorum. Antrenmanların yanı sıra Udinese ve Real Madrid gibi takımlara karşı da hazırlık maçlarında oynadım ve bu karşılaşmalarda oldukça iyi performans sergiledim. Üstüne üstlük sağ bek, sağ açık, sol açık gibi birçok farklı mevkide görev yaptım. Gazeteler de benden övgüyle söz ediyordu o dönem.

O halde Klopp'un nedensiz bir şekilde seni oynatmadığını düşünüyorsun öyle mi?

Oynama fırsatı bulamayınca Klopp'un yanına gidip, "Antrenmanlarda elimden geleni yapıyorum. Benden istediklerinizi de yerine getirdiğimi düşünüyorum. Ne zaman oynama fırsatı bulacağım?" diye soruyordum. "Bekle" diyordu ve beni resmen oyalıyordu. Emin olun ki bir gün Klopp'u tekrardan görürsem, beni neden oynatmadığını bir kez daha soracağım kendisine. Çünkü biliyorum ki öbür oyuncular benden daha iyi değildi. Benim pozisyonumda oynayan Grosskreutz, Schmelzer gibi isimler hep sonradan yükselmişti A takıma. Belki de Türkü oynatacağıma Almanı oynatayım şeklinde düşündüler, ondan şans vermediler.

Böyle bir şey hissettin mi peki sen?

Açıkçası hissediyordum. Çünkü çevremdeki Türk ve Alman arkadaşlarım "Seni neden oynatmıyor?" diye soruyordu. Altyapıdan beni tanıyan hocalar bile böyle düşünüyordu. Ya gerçekten benim bilmediğim bir problem vardı ya da bu nedenden ötürü bana şans verilmedi. Hâlâ da belirli bir neden bulabilmiş değilim. Tabii ki ilk başlarda eksiklerim çoktu ama dediğim gibi bunları de antrenmanlarda gidermiştim. Buna rağmen Klopp beni kupa maçlarında kadroya alsa bile sahaya sürmüyordu. Benimle konuşmadıkları için bir eksiğim varsa bile bunu bilemiyordum. İnşallah bir gün A Millî Takımımızda oynarım, kendisi de Almanya'nın başında olur ve orada hesaplaşırız (gülüyor). Diyeceksiniz ki Nuri oynamayı başardı. Dediğim gibi Nuri çok ama çok yetenekli bir oyuncu. Bunun dışında onun avantajı çok küçük yaşta A takıma yükselmek oldu bana göre.

Türkiye'ye geliş hikâyene dönelim şimdi de. Gençlerbirliği'ne transfer olduğun zaman Thomas Doll ayrılmış, yerine yardımcısı Ralf Zumdick getirilmişti. Seni Gençlerbirliği'ne aldıran Zumdick miydi?

Geçen sezonun ortasında transfer oldum Gençlerbirliği'ne. Thomas Doll, Borussia Dortmund'da teknik direktörlük yaparken Ralf Zumdick de yardımcısıydı. Beni de oradan tanıyor, altyapıda neler yaptığımı biliyordu. Bu nedenle beni takımda görmek istediğini belirtmiş. Görüşmeler sonunda Gençlerbirliği'nin yolunu tuttum. İyi ki böyle bir seçim yapmışım. Hatta Gençlerbirliği'ne gelmek hayatımın en doğru kararı diyebilirim.

Bunu söylemenin nedeni olarak burada düzenli forma şansı bulmanı gösterebilir miyiz?

Gençlerbirliği'nde oynadığım ilk maçta gol attım. Bir Ziraat Türkiye Kupası müsabakasıydı. Aslında bu konuya şöyle bakmak lâzım; futbola başladığım kulübü saymazsak Gençlerbirliği benim kariyerimdeki ikinci kulüp. Her ne kadar Türkiye olsa da buraya gelirken aynı zamanda bir başka ülkeye yerleşmiştim. O yüzden ilk geldiğimde biraz uyum sorunu çektim. Yani hem Almanya'dayken kendimi yabancı gibi hissediyordum hem de buraya geldiğimde kendi ülkem olmasına rağmen alışma sıkıntısı çektim. Örneğin burada "Kes" diye bir şey varmış, koşu ayakkabısıymış. Böyle bir şey olduğunu hiç duymamış ve görmemiştim Almanya'da (gülüyor). Ama zaman geçtikçe iyiden iyiye alışmaya başladım. Türkçeyi de her geçen gün daha iyi konuşuyorum. İlk oynadığım maça geri dönersek, aslında ana hedefimin sadece iyi oynamak olduğunu söyleyebiliriz. "Gol atayım da göze gireyim" yerine, "İyi oynayayım da formayı kapayım" fikriyle bakıyordum. Amacım oyunumu bir ileri seviyeye taşımaktı. Bunu da gerçekleştirdiğimi düşünüyorum.

Peki neden Türkiye'de oynamayı tercih ettin? Herhangi bir Alman ekibinden teklif yok muydu?

Almanya'da 2. Lig ekiplerinden teklifler vardı. Ancak ben 2. Lig'de forma giymek istemiyordum. Borussia Dortmund'un altyapısından yetiştiyseniz dünyanın her kulübünde oynayabilirsiniz. Ama Borussia Dortmund gibi bir ekipten 2. Lig'e gitseydim kariyer olarak gerilemiş olurdum.

Teknik direktörünüz Fuat Çapa hiç kuşkusuz sizin için büyük şans. Hem total futbol temelinden gelen hem de genç oyunculara oldukça şans veren bir isim. Sana göre Fuat Hocayı farklı kılan özellikler ne?

Fuat Hoca takımın başında olmasaydı belki de bu kadar başarılı bir çıkış grafiği sergileyemezdim. Bence Almanya'dan ve Hollanda'dan gelen hocaların tarzları aynı. Taktiksel oyunu öğretiyorlar en başta. Antrenmanlardaki disiplin ise had safhada oluyor. Bizim takımda Avrupa kökenli oyuncu sayısı çok. O yüzden Fuat Hoca gibi bir ismin başımızda olması büyük şans. Bu sayede herkesin birbirine alışması daha kolay oldu. Hem onun hem de bizim için en iyisi oldu aslında. Çünkü biz başarı gösterirsek o da başarılı olur. Fuat Hoca başarılı olursa, bizim de adımız duyulur. Fuat Hoca hem benden hem de takımdan en önce disiplin bekliyor saha içinde. Bana her zaman kendim için değil, takım için oynamam gerektiğini söylüyor. Bunun beni her açıdan geliştireceğini belirtiyor. Taktiksel olarak ise özellikle ataklar sağ taraftan geliştiğinde içeriye daha fazla girerek hücuma destek vermemi ve pozisyon bulmamı istiyor. "Futbolun gerektirdiği basit şeyleri yaparsan her şey kendiliğinden gelir" diyor. Hem kişisel hem de takım olarak Fuat Hocanın bizden beklediklerini en iyi şekilde sahaya yansıtmaya çalışıyoruz. Bunu yapabildiğimiz sürece de başarı kendiliğinden geliyor.

Fuat Çapa bir röportajında "Gençlerbirliği başarılı olmak istiyorsa Yasin, Soner gibi futbolcuları mutlaka elinde tutmalı" demişti. Fuat Hocaya katılıyor musun, yoksa kısa zamanda büyük bir kulübe dönmek gibi bir hedefin var mı?

Bahsettiğim gibi Almanya'dayken dünyanın en iyi altyapısına sahip takımlardan birinde yetiştim. Böyle bir altyapıya sahip takımda da yükselip profesyonel olmak inanın kolay değil. Örnek olarak Nuri ve benim dışımda Borussia Dortmund'un altyapısında yetişip profesyonel olan kimse yok. Bu yüzden Avrupa'nın her liginde oynayabilecek kapasitede olduğumu düşünüyorum. Tabii ki her ligin kendine göre farklı zorlukları vardır. O yüzden öncelikle hocama teşekkür ediyorum, sonra da onun söylediği gibi önce burada iyice pişip tecrübe kazanmak istiyorum. Şu an teklifler yok değil ancak birçok oyuncu gibi başka bir takıma gidip yedek kalmak istemiyorum. Benim için en iyisi şu an her ne olursa olsun düzenli oynamak. Gençlerbirliği'nde kalırsam hem düzenli olarak oynarım, hem de bu şekilde kendimi çok geliştiririm. Buradan bir takıma transfer olduğumda da o takımın değişmez oyuncusu olarak gitmek isterim.

Her ligin kendine göre zorlukları var dedin. Sana göre Almanya ile Türkiye'de oynanan futbolun temel farklılıkları neler?

İki ülke arasındaki en büyük fark seyirci bence. Kişisel olarak ben 80 bin kişinin desteklediği bir takımdaydım, burada maçlarımıza 2 bin, bilemediniz 3 bin seyirci geliyor. O yüzden oradaki maçlarda motivasyon sorunu çekmiyorsunuz. Borussia Dortmund'da sırf 25 bin kişi kalenin arkasında ayakta duruyor. Oynanan futbol açısından ise Bundesliga'da disipline çok daha fazla önem verildiğini söyleyebilirim. Oyun taktiği açısından da Türkiye'nin önünde Almanlar. Türkiye'de ise futbol ağırlıklı olarak duygularla oynanıyor. Ben de aslında duygularımla oynayan bir oyuncuyum (gülüyor). O yüzden çok kolay adapte olduğumu söyleyebilirim. Takım içinde herkes abi-kardeş gibi. Bu da futbolcunun iç huzur yakalamasını sağlıyor. Aile gibi yani burası. Almanya'daki mantık ise çok farklı bu konuda. Orada işini yapıyorsun, sonra evine gidiyorsun. Böyle bir sistem var. Bunun dışında orada oynanan futbolun, Süper Lig'e göre daha hızlı olduğunu söyleyebilirim.

Sana göre eksik yönlerin neler?

Ofansa yönelik bir oyuncu olduğum için defansa yardım etme ve rakip takım atağa kalkarken yapılan geri dönüşler konusunda kendimi geliştirmeliyim. Bir de gol vuruşlarını yaparken daha soğukkanlı olmam gerekiyor.

Oynadığın bölge itibariyle örnek aldığın bir oyuncu var mı?

Böyle düşündüğüm zaman aklıma hep iki isim geliyor. Biri Neymar, diğeri de Cristiano Ronaldo. Özellikle oyun içinde çok hızlılar, hareketleri de çok çabuk. Ben de öyle olmaya çalışıyorum.