TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
"Futbolcu memur değil" 30.04.2007
"Futbolcu memur değil"

Futbol altyapısını, doğduğu Almanya'da aldı. Hertha Berlin'den Vestel Manisaspor'a geldiğinde 20 yaşındaydı Hakan Balta. Sol bekteki istikrarlı performansıyla sürekli büyük takımların transfer gündeminde yer aldı. Türkiye'de alışmakta en fazla zorlu çektiği uygulamanın "mesai sistemi" olduğunu vurguluyor ve "Sabah tesislere girip akşama kadar orada kalma uygulaması çok abartılı. Futbolcunun bir sosyal yaşamı olmalı. Kimsenin özel hayatına girilmemeli. Önemli olan sahadaki performans" görüşünü savunuyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Almanya'da doğduğunu, futbola orada başladığını ve 2003 yılında da Vestel Manisaspor'a transferinle Türkiye'ye ayak bastığını biliyoruz. Bize Almanya'daki hayatından ve futbola başlamandan söz eder misin öncelikle?

1983 yılında Berlin'de doğdum. Annem-babam 12-13 yaşlarında Almanya'ya gitmiş ve orada tanışıp evlenmişler. Annem Kuşadalı, babam Adapazarlı. Bir ablam bir de erkek kardeşim var. Futbola 6 yaşımda mahallemin takımı CSV 97'de başladım, ardından daha büyükçe bir takım olan SC Siemensstadt'a gittim. Daha sonra da Reinickendorfer Füchse takımına geçtim. Berlin'de bizim yaş grubumuz için en önemli kulüptü. 15 yaşımda ise hocamla birlikte Hertha Berlin'e gittim. Hertha'da A takım kadrosuna alındım ama oynayamadım. Teknik Direktörümüz Jürgen Röber gidince ben de Hertha'dan ayrılmak zorunda kaldım.

Almanya'da yaşadığın dönemde futbolun dışındaki sporlarla ilginmiş miydin?

Arkadaşlarımla sık sık tenis ve basketbol oynardım, bir de yüzmeye giderdim. Şimdi tenis için pek zamanım olmuyor ama fırsat buldukça yüzmeyi sürdürüyorum.

"Futbolcu olacağım" diye tutturdum

6 yaşında futbola başlaman ilginç. O yaşta bir çocuğun aklına nereden gelir bir futbol takımında oynamak? Bir yönlendirmenin sonucu muydu bu?

Küçükken babamla maç izlemeye giderdim. Bir keresinde "Ben de oynayacağım" diye tutturunca ertesi gün elimden tutup beni CSV 97'nin altyapısına yazdırdı. Futbola öyle başladım.

Peki, profesyonel bir futbolcu olabileceğini, geçimini bu işten kazanabileceğini ne zaman anladın?

Genç takımlarda oynarken çok başarılı kulüplerde forma giydim. Reinickendorfer Füchse gerçekten çok kaliteli bir takımdı. Orada oynadığım dönemde kimin ne olacağı zaten belli oluyordu. 9 sene birlikte çalıştığı antrenörüm Michael Wolf da bana iyi bir futbolcu olacağımı söylüyordu. Bir de Almanya'nın U16 Genç Milli Takımı'nda özel maçlarda oynayınca bana bakış iyice netleşmişti. Reinickendorfer Füchse'de oynadığım dönemde her sezon 4 kupa alıyorduk. Hertha'ya geçtiğimde futbolun artık bir iş olduğunu iyice fark ettim.

Hertha'da A takımda oynayamadın ama 20 yaşına kadar orada kaldın. Hangi kategoride müsabakalara çıkıyordun?

Almanya'da farklı bir sistem var. Profesyonel sözleşmesi bulunan futbolcular olarak A takımla birlikte antrenmanlara çıkıyorduk. Ligimiz ise ayrıydı. Adı amatör olan ligde, A takıma giremeyen oyunculardan oluşan bir kadroyla mücadele ediyorduk.

Neden Hertha'da kalıp Bundesliga'da oynama şansını kullanmadın? Niye Türkiye'ye gelmeyi tercih ettin?

O dönemde beni çok tutan Jürgen Röber takımdan ayrılmıştı. Eğer kalsaydı ben de büyük ihtimalle kalırdım çünkü sözleşmem devam ediyordu. Ama yerine gelen Huub Stevens büyük yıldızları oynatmaktan yanaydı. O dönemde Almanya'da genç oyuncular çok fazla şans bulamıyordu. Bense futbol oynamak istiyordum. Dieter Hoenes'e gittim ve "Ayrılmak istiyorum" dedim. Bir başka Bundesliga takımında oynama şansım da düşüktü. Çünkü dediğim gibi o dönemde genç oyunculara fazla şans tanınmıyordu. Başka bir takımda genç bir Türk oyuncu olarak şans bulma ihtimalim düşüktü.

Gimnasyumu bitirdim

Türkiye'de futbolla eğitim çok da paralel yürümüyor. Sen Almanya'da eğitimini nereye kadar sürdürdün?

Almanya'da eğitim sistemi biraz farklı. Orada liseyle üniversite arasında gimnasyum denilen bir okul daha var. Ben de gimnasyumu bitirdim. Ama Almanya'da üniversiteye giden oyuncular da var. Kulüpleri onlara yardımcı oluyor. Mesela sabah antrenmanlarına katılmıyorlar.

Altyapı eğitimini Almanya'da almış bir oyuncusun ve Türkiye'deki oyuncuları da tanıyorsun. Arada oyun mantalitesi, oyun bilgisi ve fiziki yeterlilik açısından bir fark görebiliyor musun?

Elbette ufak tefek farklar görünüyor. Teknik direktörlerimiz de bunun farkında. Ama artık Süper Lig'de oynayacak düzeye gelmiş oyuncular arasında fark kalmıyor. Bizim farkımız temel eğitimleri çok küçük yaştan itibaren almış olmamız.

Almanya'dan Türkiye'ye gelen oyuncuların zaman zaman uyum sorunları yaşadığını görüyoruz. Tamam, Türkiye kendi vatanınız ama yetişme tarzı ve mantalite farkları nedeniyle zaman zaman zorluklarla karşılaşıyorsunuz. Sen de Türkiye'ye geldiğinde böyle bir zorluk yaşadın mı?

Evet, bayağı zorluklar yaşadım. Bir kere Türkçem çok kötüydü. Söylenenleri anlıyordum ama konuşmakta güçlük çekiyordum. Zaten takım içinde hâlâ ilk geldiğim dönemden kalan bir intiba ile "Hakan Türkçe konuşamıyor" deniyor. Onun dışında, Almanya'da yarım saat önce antrenmana gidersiniz, 1.5 saat çalışırsınız ve sonra evinize dönersiniz. Buradaki gibi antrenmandan sonra dinlenme, ardından toplu yemek gibi şeyler yoktur.

Önemli olan sahadaki performans

Almanya'da neden Türkiye'deki gibi bir uygulama yok sence? "Futbolcu nasıl olsa evine gittiğinde dinlenir" diye mi düşünüyorlar?

Hayır, orada da futbolcuların antrenmandan sonra dinlenmeden dışarıya çıkabileceğini biliyorlar. Ama onlar futbolcunun serbest yaşamasından, kafasının rahat olmasından ve bir sosyal yaşamı bulunmasından yanalar.

Burada futbolcular çok fazla kontrol altında mı tutuluyor?

Evet. Gerçi şimdi buradaki sisteme de alıştım ama mesela Vestel Manisaspor'a geldiğim ilk sezonda sabah antrenman yapıyorduk, 13.00'te yemek, 17.00'ye kadar tesislerde dinlenme vardı. Saat 17.00 ile 19.00'daki akşam yemeğine kadar serbest bırakılıyorduk. Bekârlar akşam yemeğinden sonra dışarı çıkabiliyordu ama saat 23.00'te yine tesislere dönmek zorundaydık. Bu çok abartılı bir sistem. Zaten aramızda "Askerlik yapıyoruz" gibi şakalaşmalar oluyordu. Resmen bir mesai sistemi vardı. O nedenle çok zorlandım.

Peki, sence hangi sistem daha doğru?

Bence arayı bulmak lazım.

Acaba futbolcunun da bu konuda bir sorumluluğu yok mu? Eğer Türkiye'deki oyuncular serbest bırakıldığında Almanya'daki meslektaşları gibi sorumluluklarını bilse belki de bu mesai sistemine gerek kalmayacak.

Bence Almanya'daki oyuncuların Türkiye'dekilerden farkı yok. Almanya'daki oyuncuların gece hayatları var. Onlar da dışarı çıkıp eğleniyor. Ama orada kimse bunlarla ilgilenmiyor. Kimse kimsenin özel hayatına girmiyor. Ancak performansı düştüğü zaman hesap soruyorlar. Bence Türkiye'de de arayı bulmak gerekiyor.

Vestel Manisaspor'a gelişine dönelim. Seni Ali Gültiken bulup getirdi. Peki, Vestel Manisaspor dışında da taliplerin var mıydı?

Bir sezon önce Ersun Yanal döneminde Gençlerbirliği beni istemişti, ön sözleşme de imzalamıştık ama menajerlerin anlaşmazlığından dolayı bu transfer gerçekleşmedi. Ertesi sezon da Vestel Manisaspor'a geldim.

Forvet arkasında başladım

Türkiye'ye geldiğinde sol bek oynamıyordun sanırım. Futbola hangi mevkide başlamıştın aslında?

Mustafa Hoca döneminde 3-5-2 oynuyorduk. O dönemde beşlinin solunda görev yapıyordum ama daha çok hücuma dönük bir oyuncuydum. Dörtlü savunmada sol bek oynamaya Ersun Yanal'la başladım.

Yani aslında klasik bir sol bek değilsin. Belki sürekli transfer gündeminde yer almana rağmen, Milli Takım'da uzun süre sol bek sıkıntısı çekilirken senin düşünülmemenin altında da bu yatıyordur. Çünkü bir sol bekte öncelikle savunma yönünün güçlü olması aranıyor.

Milli Takım'da bir kez Azerbaycan maçının ikinci yarısında 45 dakika oynadım. Ama ben artık klasik bir sol bek olduğumu, o pozisyona alıştığımı ve oynaya oynaya savunma yönümün hücum özelliklerimin önüne geçtiğini düşünüyorum. Çünkü bütün antrenmanlarda ve maçlarda aynı bölgede oynaya oynaya o mevkiin gereklerine alışıyorsunuz.

Türkiye'deki sol beklere bakıp da kendini hiç kıyaslamıyor musun? "Benim şu özelliklerim ondan daha iyi" diye aklından geçirmiyor musun?

Geçirmez olur muyum? Elbette böyle şeyleri düşünüyorum. Milli Takım'da oynamak en büyük hedefim. Bunun için de performansımı artırarak sürdürmem gerektiğini biliyorum. Azerbaycan maçı için Milli Takım kampına gittiğimde o havayı kokladım ve çok güzel bir duygu olduğunu gördüm. Bütün Türkiye'nin gözü üzerinizde. Her futbolcu için ülkesini temsil etmek müthiş bir şeydir.

Futbola başladığında "Ben de onun gibi olmak istiyorum" dediğin bir idolün var mıydı?

Zidane elbette. O dönemde herkesin idolü Zidane'dı zaten.

Peki oynadığı mevki değiştikten sonra başka bir idol seçtin mi kendine?

Hayır. Bir kere Zidane'ı gördükten ve onu kendinize örnek aldıktan sonra başka bir oyuncuyu biraz zor beğenirsiniz. Ama elbette beğendiğim sol bekler de var. Roberto Carlos ve Liverpool'daki Aurelio gibi.

Oyun görüşüm iyi

Bir sol bek olarak kendi mevkiinde oynayan diğer oyunculara göre ne gibi artıların olduğunu düşünüyorsun?

Daha önce forvet arkası ve ön libero oynamam, çevremi iyi görmek, topu oyuna daha iyi sokmak gibi bir avantaj getiriyor. Fiziki görünüşüm nedeniyle ağır olduğum düşünülse de saha içinde yeterince çabuğum.

Vestel Manisaspor geçtiğimiz sezon da bu sezon da çok fazla gol yiyen bir takım. Sen de çok gol yiyen bir takımın savunma oyuncususun ama transferin de gözdelerinden birisin. Bu bir çelişki değil mi?

Çok gol yememiz Ersun Hoca döneminde daha çok hücuma yönelik futbol oynamamızdan kaynaklanıyor. O sistemde bekler orta saha oyuncusu gibiydi. Çok fazla risk aldığımız için yediğimiz gol sayısı da artıyordu. Ama bu tablo, oyuncuların kişisel kalitesiyle değil, oyun sistemiyle ilgiliydi.

Siz aynı sistemle bu sezonun başlangıcında az gol yiyordunuz. Sonrasında ne değişti?

Başlangıçta sistemi daha iyi oynuyorduk. Hocamızın istediği her şeyi yapabiliyorduk ama sonrasında yapamamaya başladık.

Aslında tersi geçerli değil midir? Bir sisteme başlangıçta adapte olmakta zorlanırsınız ama zamanla öğrenir ve sistemi oturtursunuz. Siz öğrendiğiniz sistemi mi unuttunuz?

Sezon başında çok iyi çalışmıştık. Lige de çok iyi başladık. Ama sonra bir düşüş dönemi yaşadık. Düşüşün başlangıcının sebebi ise hocamızın istediği baskıyı uygulayamamaktı. İyi oynadığımız dönemdeki maçların kasetlerini izliyoruz. O maçlarda öyle bir baskı yapmışız ki, rakiplerimiz nefes alacak fırsatı bile bulamamış.

Burayla kadar güzel, sonrasında ne oldu peki? O baskıyı uygulayamıyorsanız ya mental ya da fiziksel bir problem olmalı, öyle değil mi?

Fiziksel bir problem olduğunu düşünmüyorum, çünkü çok iyi çalışmıştık. Bence tek sebep hocamızın isteklerini yapamamamızdı.

Hep bir kademe yukarısını düşündük

Şöyle bir şey olabilir mi? Ersun Hoca diğer meslektaşlarından farklı olarak oldukça ağır antrenmanlar yaptıran bir teknik adam. Acaba bir süre sonra oyuncunun kafasında "Yeter artık, bu kadar da çalışılır mı?" gibi bir düşünce mi oluşuyor?

Tabii yani, o noktaya geldiğimiz de oldu. Ama önemli olan o noktalardı bizim için. Her seferinde bir kademe daha yukarı çıkmamız gerekiyordu. Ersun Hoca da bize bunları anlatmaya çalışıyordu. "Bulunduğunuz yerle yetinmeyeceksiniz, her seferinde biraz daha yukarı çıkacaksınız" diyordu.

İnsanın bir de tahammül sınırı yok mu?

Var tabii. Ama her şeye rağmen biz takım olarak hocamızın istediklerini sahada yapabilmeliydik. Eğer onun istediklerini yaparak başarısız olsaydık "Sorun hocada" diyebilirdik. Ama gerçek şu ki, biz Ersun Hoca'nın isteklerini gerçekleştiremedik.

Peki, Giray Bulak geldikten sonra neler değişti?

Giray Hoca daha babacan birisi. Oyuncularla daha çok konuşmaya ve arkadaş gibi olmaya çalışıyor. Şakalar yapıyor. Her antrenmandan sonra mutlaka 5-10 dakika bizlerle sohbet ediyor. Bu kadar kısa sürede fazla bir şeyin değişme şansı yok. Ama her gelen yeni antrenör oynamayan oyuncular için bir umuttur. Bu da takım içindeki rekabeti artırır.

İlk yarıda bir Zelenka problemi yaşandı. Zelenka gitti ve geri döndü. Bu tip dalgalanmalar da takımı olumsuz etkilemiş olmalı.

Evet, bu tip sorunlar da oldu. Zelenka gitti, geldi, Johana ayrıldı.

Takım halinde çalışamadık

Bu da ciddi bir sorun aslında. Savunmada iki kişiyle oynuyorsunuz, önlerinde de Borbiconi var. Borbiconi'nin sakatlanması, Johana'nın gitmesi ve yerine gelen Kalabane'nin bu sistemi çok iyi bilmemesi başınıza iş açtı sanırım.

Zaten ikinci yarının hazırlık kampında ilk onbir bir arada çalışamadı. Kalabane geç geldi. Benim ve Burak'ın sakatlığımız vardı. Dolayısıyla dörtlü defans bir arada çalışamadık. Önümüzde oynayan Borbiconi ile Selçuk da sakattı. Bunlar da sistemin aksamasındaki önemli faktörlerdi.

Oyuncuların kişisel performanslarında da problem yaşandı. Mesela golcü olarak bir Reinaldo alındı. Ama hücum oynayan bir takımın rakip kaleye en yakın oyuncusu olarak yeterli performansı gösteremedi.

Reinaldo gerçekten iyi bir oyuncu. Ancak tanımadığın ve dilini bilmediğin bir ülkeye gelmek, oraya adapte olmak kolay değil. Üstelik Brezilya'da yeni bir çocuğu oldu. Eşi ve çocuğu Türkiye'ye yeni geldi. Ona biraz zaman tanımak gerekiyor. Çünkü alışmak benim için bile zor oldu.

Kulüpte paramız kalmaz

Bazen oyuncular paralarını alamaz ve o takımlarda keskin düşüşler yaşanır. Sizinse arkanızda güçlü bir sponsor var. Parasal problemler yaşıyor musunuz? Maddi açıdan rahat mısınız?

Rahat değiliz. Başarılı olamayınca ödemelerde de aksamalar yaşanıyor. Ama nihayetinde bir sorun olmayacağını düşünüyorum. Çünkü Vestel Manisaspor futbolcunun parasının kalacağı bir kulüp değil.

Vestel Manisaspor'dan çok umutlanmıştık ama arkasını getiremediniz. Sence beşinci bir şampiyon çıkar mı bu ligden?

Yavaş yavaş bu yönde bir hareket başladı. Herkes herkesi yenebiliyor. Mesela bir Kayserispor iki sezondur müthiş bir futbol oynuyor ve hep yukarılarda. Bu sezon ya da önümüzdeki sezon olmasa bile Anadolu'dan mutlaka bir takımın şampiyon olabileceğini düşünüyorum. Mesela Almanya'da ikinci ligden gelen bir takım şampiyon olabiliyor. Türkiye'deki problem büyük takımların gözde çok fazla büyütülmesi. Aslında öyle bir şey yok. Her takım sahaya onbir kişiyle çıkıyor. Bizim de sezon başındaki düşüncemiz bu yöndeydi. Beşiktaş ve Galatasaray maçlarında oynadığımız futbol ortada. Önemli olan takım oyunu.

Senin üç büyük takımdan da teklifler aldığın yazılıp çizildi. Ama hâlâ Vestel Manisaspor'dasın.

Bana gelen bir teklif olmadı. Çünkü sözleşmem devam ediyor. Kulüple ne konuştuklarını ise bilmiyorum. Ama kulüpten de bana böyle tekliflerin varlığı iletilmedi.

Peki, sezon sonu geldiğinde ne yapacaksın?

Sonuçta bu ekmek parası ve her futbolcu büyük takımlarda oynamak ister. Sözleşmem sürdüğü için her şey kulübüme bağlı. Zaten şimdi benim transferi değil, takımımın ligde kalmasını düşünmem gerekiyor.

Galatasaray'da oynamak isterim

Üç büyük kulüpten teklif aldığında hangisinde oynamak istersin? Ya da gelişimin için hangi takımı kendine daha uygun buluyorsun?

Galatasaray. Sonuçta ben gittiğim kulüpte oynamak isterim. Her takımda kaliteli sol bekler var ama ben oynama şansımın Galatasaray'da daha yüksek olduğunu düşünüyorum.

Almanya'ya dönmek ve orada kendini göstermek gibi bir düşüncen var mı?

Hayır, yok. Türkiye'ye alıştım artık.

Futbol hayatın boyunca hangi şehirde yaşamak istersin?

İstanbul'da tabii ki.

Futbolun dışında neler yapıyorsun?

Aslında çok fazla boş vaktim yok. Antrenmandan eve yorgun dönüyorsun. Ama eşim bütün gün evde oturduğu için onu alıp dışarı götürmeye ve yemek yemeye çalışıyorum. Bunun dışında kendimi geliştirmek için çaba harcıyorum ve kitap okuyorum. Ağırlıklı olarak tarih kitaplarını tercih ediyorum. Almanya'da Türk tarihini öğrenmediğim için daha çok Osmanlı tarihini okuyorum.