TR
EN
Milli Takımlar » U-21 » U-21 Milli Takım Haber Detay Sayfası
Bertul Kocabaş: "Ben futbola aşığım" 3.12.2012
Bertul Kocabaş: "Ben futbola aşığım"

Futbolcu olacağı daha 3 yaşında belli olanlardan birisi o. Evde oynadığı topla ortalığı kırıp dökmeye başlayınca ailesi tarafından bir kulübe yazdırıldı. Almanya'da başlayan futbol kariyerinde Borussia Dortmund ve Hamburg gibi iki büyük kulübün altyapı izleri bulunuyor. Sezon başında baba memleketinin takımı Kardemir Karabükspor'a transfer oldu ve kaliteli kumaşıyla kısa sürede Ümit Millî Takım oyunculuğuna terfi etti. Karşımızda, futbolu kramponlarıyla uyuyacak kadar çok seven genç bir golcü var...

Röportaj: Selim Şakarcan

Kardemir Karabükspor'a gelmeden önceki hayatından bize biraz söz eder misin?

15 Şubat 1992 tarihinde Almanya'nın Hamm kentinde doğdum. Hamm, Türklerin yoğun yaşadığı, Dortmund ve Bochum'a yakın bir bölge; orada büyüdüm. Benden 3 yaş büyük bir ağabeyim ve 5 yaş büyük bir ablam var. Üç kardeşin en küçüğü benim. Babam 1965 doğumlu ve madende çalışıyor. Annem 1966 doğumlu, ev hanımı. Aslen Karabüklüyüz. Babamın emekliliğine iki sene kaldı. Emekli olduktan sonra Türkiye'ye dönmeyi istiyorlar.

Futbola kaç yaşında ve nasıl başladın?

Futbola 3 yaşımda başladım. Evde futbol oynuyor ve dolayısıyla çok yaramazlık yapıyordum. Bunun üzerine annem ve babam beni evimizin çok yakınındaki bir futbol takımına yolladı. Ağabeyimle beraber başlamıştık. Başlangıçta haftada 2 gün antrenmana gidiyorduk. Orada futbol dışında Almancamı da geliştiriyordum. Evde hep Türkçe konuşulduğu ve çevrede yaşayan Türklerle görüşüldüğü için Almanca öğrenmemiz zordu. O kulübün bana bir başka avantajı da çok sayıda arkadaş edinmem olmuştu. Pas çalışması ve çeşitli oyunlarla, daha o yaşta çocuklara futbolu öğretiyorlardı. İlk futbol ayakkabımı hatırlıyorum, beyaz bir krampondu. O zamanlar beyaz kramponlar modaydı. Özellikle 10 numara oynayan, teknik futbolcular giyerdi. Ben de kendimi öyle zannediyordum. Hatta aldığım ilk gece o kramponlarla uyumuştum. O günlerden beri içimde futbol aşkı var. Babamdan da amcamdan da geliyor. Amcam zamanında Almanya'da profesyonel futbol oynamış. Bütün ailem futbola başladığımdan beri bana çok destek oldu, verdiğim tüm kararlarda arkamda durdu. Borussia Dortmund'da oynadığım zamanlarda babam, Ramazan ayında bile beni antrenmanlara götürüyordu ve çoğu zaman orucunu antrenman sırasında açıyordu. Allah'a şükür babamı, ailemi mahcup etmedim diye düşünüyorum.

Üç yaşından bugüne, kariyerinden bahseder misin? Hangi kulüplerde oynadın?

Üç yaşımda amatör bir kulüp olan Tus Germania Hamm'da futbola başladım ve yaklaşık 10 yıl orada oynadım. Üst liglerdeki takımlara oyuncu yetiştiren bir kulüptü. Özellikle daha sonra benim de oynadığım Hammer SpVg takımına çok oyuncu kazandırmıştı. Daha sonra bir sene Eintract Hamm'da oynadım. Orada kendimden 2 yaş büyüklerle top koşturdum ve sezonun sonunda beni isteyen Borussia Dortmund'a transfer oldum. Dortmund'da 2 sene oynadım, hatta Mario Götze orada takım arkadaşımdı. Aslında Dortmund'da her şey yolunda gidiyordu. Antrenörlerim de beni beğeniyor ve takımda tutmak istediklerini söylüyorlardı. Ben de başka takımların tekliflerini geri çevirdim. Ama ertesi sezon başladıktan sonra beni istemediklerini söylediler. O dönemlerde biraz sıkıntı yaşadım. Daha sonra tekrar Hamm'da bir takıma gittim. Orada 1 sene oynadıktan sonra da Rot Weiss Ahlen'e transfer oldum. U17 ve U19 takımlarında oynadım. Rot Weiss Ahlen'le katıldığım salon turnuvasında başarılı olunca A takım kadrosuna da alındım. O dönemlerde ortaokul sonrası meslek eğitimime başladım. Antrenmanların dışında ben de ağabeyim gibi yol yapımında çalışıyordum. Yorucu bir iş olsa da severek yapıyordum. Sabah 6'da işe başlıyor, 8-9 saat çalıştıktan sonra antrenmana gidiyordum. Rot Weiss Ahlen'in U19 takımıyla Köln'e karşı oynadığımız bir maçı Türkiye'den Millî Takım antrenörleri izlemeye gelmişti ama maçın daha başında dizimden ciddi bir sakatlık geçirdim ve 4-5 ay sahalardan uzak kaldım. Ondan sonra A takımda antrenör değişti ve yeni teknik direktör beni takımda düşünmediğini söyledi.

Uzun ve ciddi bir sakatlık döneminden sonra Rot Weiss Ahlen'den Hamburg'a transfer oldun.

Evet, Hamburg'a transfer oldum. 1.5 sene Hamburg'da oynadım. İlk gittiğimde, uzun bir sakatlık dönemi sonrası olmasına rağmen iyi bir performans gösterdim. Rezerv takımda oynadım. Teknik direktörümüz Rodolfo Esteban Cardoso futbol stilimi ve hırsımı çok beğeniyordu. İlk gittiğimde yarım sezonluk sözleşme yapmıştım. O sezonun sonunda teknik direktörümüzün de isteği ile sözleşmemi bir sene daha uzattım. A takıma karşı hazırlık maçlarında iyi oynamış, gol de atmıştım. Hatta A takımı yendiğimiz maçlar da olmuştu. Tabii A takıma yükselmek kolay değildi. Benden tecrübeli, çok iyi oyuncular vardı.

Sezon başında Karabükspor'a transfer oldun. Transferin nasıl gerçekleşti, Türkiye'ye gelmek hedefinde var mıydı?

Karabük'te izin günlerimi geçiriyordum, aynı zamanda yeni sezona hazır olmak için antrenman da yapıyordum. Aslında sezon başında başka takımlar da istemişti. Görüşmelerin devam ettiği günlerde Karabükspor da beni istedi. Hem Skibbe'nin beni Almanya'dan tanıyor olması hem de Karabük'ün memleketim olması nedeniyle uyum sorunu da yaşamayacağımı düşündüm ve Karabükspor'la anlaştım. Almanya'dayken Süper Lig'i takip ediyordum. İlk hedefin olmasa da planlarımda burada oynamak da vardı.

İlk defa Almanya dışında bir takımda oynamak seni nasıl etkiledi.

Tabii biraz değişik geldi. İlk defa bir A takımla sezon başı hazırlığı geçirmeme rağmen kamp dönemi çok iyi geçti. Hazırlık maçlarında oynamıştım ama ligde ilk dört hafta kadroya girememiştim. Beşinci haftada kadroya girdim, altıncı hafta ise ilk 11'de başladım. Antalyaspor ile oynadığımız o maçın öncesinde Ümit Millî Takım'ın İtalya ve Hollanda maçlarında oynamıştım. Antalyaspor'a karşı iyi oynadığımı düşünmüyorum. Zaten hocam da beni 63. dakikada oyundan almıştı. Sonraki haftalarda maç kadrosunda yer aldım. İkinci maçımda ise Gençlerbirliği karşısında 78. dakikada oyuna girdim.

Mesut Bakkal yeni teknik direktörünüz oldu. Takımda neler değişti? Hedefleriniz neler?

Mesut Bakkal hocamızla birlikte çıkış yakaladık. Özellikle deplasmanda Galatasaray'ı yenmemiz çok önemli bir başarı. Süper Lig'in en iyi takımlarından biri ve Şampiyonlar Ligi'nde de başarılılar. Teknik direktör değişikliğinden sonra takıma çok olumlu bir hava geldi. Zamanla genç oyuncular olarak bizim de şans bulacağımızdan eminim.

Bu sezon İtalya ve Hollanda ile oynanan hazırlık maçlarında Ümit Millî Takım kadrosuna davet edildin. Senin için nasıl bir tecrübe oldu?

Daha önce de söylediğim gibi bir kere Türkiye'den beni izlemeye gelmişlerdi. Ancak o maçta sakatlanmış ve uzun süre sahalardan uzak kalmıştım. O günden sonra ilk defa Ümit Millî Takım'a çağrılmak beni çok heyecanlandırmış ve mutlu etmişti. İlk duyduğumda tesislerdeydim. Kağan Söylemezgiller ile oturuyorduk ve bana, "Bertul, Millî Takım'a davet edildin" dedi. Önce duymadım bile, sonra duydum ama inanmadım. Şaka yapıyor zannettim, hiç beklemiyordum. Kağan abi de daha önce Millî Takımlarda oynadığı için o an neler hissettiğimi biliyordu. Millî formayı ilk defa İtalya maçının son 10 dakikasında giydim. Çok mutlu olmuştum. Daha sonra 2-1 kazandığımız Hollanda maçına ilk 11'de başladım. Bana yapılan bir faulle penaltı kazandık ve maç 1-1 oldu. Ümit Millî Takımımızda çok kaliteli oyuncular var, çok iyi bir takımız. Kadroda kendi takımlarında oynayan oyuncularımız var. Ama diğer oyunculara da kulüp takımlarında şans verilirse çok daha iyi olacağımızı düşünüyorum.

Hamm kentine çok yakın olan Bochum'da Ümit Millî Takım'la Almanya'ya karşı oynadın. O maçı ve duygularını anlatır mısın?

Küçüklüğümden beri Almanya ile Türkiye oynadığında Türkiye'yi tutuyor ve "İnşallah bir gün Millî Takım'da oynarım" diyordum. Almanya U21 takımındaki oyuncuların hepsini tanıyorum. Hatta altyapılarda beraber oynadığım arkadaşlarım bile vardı. Lasse Sobiech, Marc Hornschuh ve Tolgay Arslan'la altyapılarda beraber oynadık. Bu arkadaşlara karşı oynamak ve en önemlisi doğduğum yerin çok yakınında, Bochum'da oynamak beni çok heyecanlandırdı. Ailem, akrabalarım ve arkadaşlarım maçı izlemeye geldi. Onların önünde Türkiye formasını giymek ve Almanya'ya karşı oynamak çok farklı ve güzel bir duyguydu. Almanya karşısında iyi mücadele ettik, iyi oynadık ve son dakikada Nurettin'in attığı güzel golle 1-1 berabere kaldık. Nurettin'i de tebrik etmek istiyorum, çok güzel bir gol attı.

Türkiye ile Almanya'daki futbolu nasıl karşılaştırırsın?

İlk aklıma gelen futbola başlama yaşı. Türkiye'de genelde 10-12 yaşlarında futbola başlanırken, Almanya'da ortalama 5 yaşında futbola başlanıyor. Almanya'da ailelerin de daha fazla destek olduğunu düşünüyorum. Borussia Dortmund'da oynarken babam her antrenmanımda benimle beraber Hamm'dan Dortmund'a geliyordu. Almanya'da genel olarak genç oyunculara ve altyapılara daha fazla önem ve şans veriliyor. Birçok takım bunun meyvelerini toplarken en iyi örnek de Borussia Dortmund. Altyapısından gelen oyuncularla çok başarılı oldular ve daha da başarılı olacaklarına inanıyorum. Altyapılarına çok yatırım yaptılar, para harcadılar ama karşılığını da fazlasıyla alıyorlar. Avrupa'da da tabii ki Barcelona altyapısından gelen oyuncuları en iyi değerlendiren kulüp. Hatta Levante maçını tamamen altyapıdan yetişen oyuncularla oynadılar. Türkiye'de geçmişe göre altyapılara daha fazla yatırım yapılıyor ama bu yatırımlar ve genç oyunculara verilen şanslar biraz daha artarsa çok daha iyi olacak. Bir de Türkiye'de Almanya'ya göre çok sabırsız davranılıyor. Bir maç kaybedince hemen tepki gösteriliyor. İyi oynadığında en iyisi, kötü oynadığında da en kötüsü oluyorsun. Biraz daha sabırlı olunması ve destek verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Almanya'da her zaman destek oluyorlar ve statlar her zaman doluyor. Bir de Almanya'da futbolseverlerin çoğu doğduğu, yaşadığı şehrin takımını tutar. Türkiye'de ise çok büyük bir çoğunluk üç büyük takımı destekliyor. Karabük'te, Karabükspor ile Beşiktaş'ın maçlarının aynı anda olduğu bir gün iki televizyon koymuşlar ve büyüğünde Beşiktaş'ın, küçüğünde ise Karabükspor'un maçını seyretmişlerdi. Aslında tam tersi olması lâzım ama bu tüm Türkiye'de böyle. İnsanlar yaşadığı bölgenin takımlarını destekler ve maçlarına giderlerse o takımların daha başarılı olacağına inanıyorum.

Kişisel hedeflerin neler?

İlk hedefim kendi kulübümde sürekli oynamak. Kulübümde oynamadıktan sonra kendimi geliştirmem, tecrübe kazanmam ve dolayısıyla Millî Takım'da oynamam da zor oluyor. Ümit Millî Takım'da da oynamaya devam etmek istiyorum. Başta Tolunay Kafkas olmak üzere Millî Takım'daki tüm antrenörlerimize ve izleme ekibindeki hocalarıma çok teşekkür etmek istiyorum. Millî Takım'da oynamak gerçekten gurur verici bir duygu. Yakında çekilecek kurayla Avrupa şampiyonası eleme grubundaki rakiplerimiz belli olacak. Grupta başarılı olup finallere katılmak en büyük hedeflerimizden biri. Çok iyi bir takımımız var, bunu başaracağımıza inanıyorum.

Karabük'te, memleketinde oynamak nasıl bir duygu?

Her iki dedem, amcalarım, teyzelerim, akrabalarımın çoğu Karabük'te yaşıyor. Onların önünde oynamak tabii ki çok heyecan verici. Karabüksporlu taraftarlar bana, "Karabük'ün çocuğu Bertul Kocabaş" diye tezahürat yapıyor. Bunlar beni daha da motive ediyor. Ben de takımıma daha çok katkı sağlamak istiyorum. İnşallah ileride daha çok oynar ve daha faydalı olurum.