TR
EN
Milli Takımlar » U-21 » U-21 Milli Takım Haber Detay Sayfası
Oğuzhan Özyakup: Wenger'in Türk prensi 2.04.2012
Oğuzhan Özyakup: Wengerin Türk prensi

Henüz 15 yaşında AZ Alkmaar altyapısında parlamaya başladı. Hollanda Genç Millî Takımlarının ilk "yabancı" kaptanı olarak nam saldı ve dünyanın en büyük kulüplerini peşinden koşturmaya başladı. Arsenal'i bir gençler kulübüne dönüştüren Arsene Wenger'in elinde şekillenen oyun yapısıyla Fabregas'ın halefi olarak gösteriliyor. Bu sezon iki kez Arsenal'in A takımında forma giyen ve Şampiyonlar Ligi maçlarının on sekizinde yer alan 20 yaşındaki oyuncu, Hollandalıları hayal kırıklığına uğratan millî takım tercihiyle artık ay-yıldız için ter dökecek.

Röportaj: Mazlum Uluç

1992 yılında Hollanda'da doğduğunu biliyoruz. Yel değirmenleriyle ünlü Zaandam'da... Ancak futbola, yaşadığın yere daha yakın olan Amsterdam'da değil de Alkmaar'da başlıyorsun. Bu seçimin nedeni neydi? Seni kim, nasıl keşfetti?

Futbola bir amatör takımda başlamıştım aslında, Zaandam Türkspor'da. Adından da anlaşılacağı gibi Türklerin ağırlıklı olarak oynadığı bir takımdı Zaandam Türkspor. Sonra Hollandalıların bir amatör takımına geçtim. Sanırım oradaki performansımı beğenmişler, AZ Alkmar'dan seçmeler için davet aldım. Bir seçmelerine katıldım. O sırada 11 yaşındaydım. Seçmelerde de beğenildim ve AZ Alkmaar'la anlaştım. Aslında Ajax'ta oynamayı da çok istiyordum ama AZ daha önce teklif yapınca onlarla anlaştım. Daha sonra Ajax da beni istedi ama artık AZ Alkmaar'lı olmuştum. Uzaklığa gelince... Hollanda küçük bir ülke ve Zaandam 'la Alkmaar arası da çok uzak sayılmaz. AZ Alkmaar'da oynadığım sürece evimde, ailemle birlikte kaldım. Kulüp bir servis arabasıyla bizi alıyor, okulumuza götürüyor, oradan alıp antrenmana bırakıyor, akşam da evlerimize geri götürüyordu. Sabah 7'de çıkıyor, akşam 7'de de evde oluyordum.

Bize biraz ailenden bahseder misin? Hollanda'ya ne zaman yerleşmişler, kaç kardeşsiniz, ailende senden başka futbolla ilgilenen birileri var mı?

Önce dedem gitmiş Hollanda'ya. Gerçi dedemler şimdi Türkiye'de yaşıyor ama babam 25 yıldır Hollanda'da çalışıyor. Ben de orada doğdum. 24 yaşında bir ablam var. Babam toptan gıda işi yapıyor, annem ev hanımı. Babam Türkiye'de futbolla ilgilenmiş, zamanında Şekerspor'da oynamış. Biz Trabzonluyuz, babam Maçkalı, annem Akçaabatlı ama babamın ailesi Ankara'ya yerleşmiş, o da orada futbol oynamış.

Futbola başlamanda babanın da payı vardır herhalde.

Beni ilk keşfeden babam zaten. Evimizin yakınında bir park vardı, babam beni çok küçük yaştan itibaren o parka götürürdü. Birlikte top oynardık. Önüme topu atardı, ben vururdum. Sonuçta onun yönlendirmesiyle futbolcu oldum.

AZ Alkmaar'da kendini çok çabuk fark ettirdiğini görüyoruz. Daha başlangıçta bir çok büyük Avrupa kulübü seni keşfediyor ve transfer etmek için sıraya giriyor. Neydi seni bu kadar ön plana çıkartan özelliklerin?

Sağ olsunlar o dönemdeki antrenörlerim benim iyi bir futbolcu olabileceğimi düşünerek üzerime çok düştü. Hep kendimden büyüklerin kategorisinde oynadım ve kendimi erken yaşta gösterme fırsatı buldum. Antrenörlerim en çok top tekniğimi beğeniyordu. Oyunu iyi okuduğumu ve pas dağıtımını başarıyla yaptığımı söylüyorlardı. Driplinglerim fena değildi. Oynadığım yaş grubu içinde gol yüzdem de yüksekti.

Peki, büyük Avrupa kulüplerinin gündemine nasıl girdin? Sonuçta AZ Alkmaar'ın alt yaş gruplarında oynayan bir oyuncuydun.

AZ Alkmaar'la birkaç uluslararası turnuvaya katılmıştım. Hollanda U15 Takımıyla da bir çok maça çıktım. İrlanda'ya, Belçika'ya, Türkiye'ye karşı oynadım. Bu maçları büyük kulüplerin scoutları da takip ediyor. Arsenal de beni bu maçlarda izleyerek transfer listesine almış.

Gelen teklifler arasında senin tercihinin Arsenal olmasının sebebi neydi?

Aslında en ciddi ilk teklifi İtalya'nın Sampdoria takımından almıştım. Ama ben kendi kendime, "Ya Arsenal'e gideceğim ya da Barcelona'ya" demiştim. Çünkü AZ Alkmaar altyapı açısından çok iyi bir kulüp ve Arsenal ya da Barcelona dışında gelecek bir teklif için orayı terk etmek doğru olmazdı. Arsenal beni isteyince hiç düşünmeden "Tamam" dedim. Arsene Wenger'in genç oyunculara çok fazla şans tanıyan bir teknik direktör olması, bu tercihte önemli faktördü.

16 yaşında ailenden ayrılıp Arsenal'e transfer oldun. O yaşta gurbete çıkmak senin için nasıl bir duyguydu?

İlk başta her şey çok zordu. Ben bu zorluğu sık sık ailemin yanına giderek ve onlarla vakit geçirerek atlattım. İki haftada bir Hollanda'ya gidiyor, iki gün ailemle kalıyordum. Bu zaten Arsenal'in bir politikası. Yeni gelen yaşı küçük oyuncularına ilk 6 ayda sık sık ailesini ziyaret etmesi için izin veriyorlar.

O yaştaki çocukların uyum sağlamasını kolaylaştırmak için başka özel çalışmalar da yapılıyor mu?

Arsenal'in altyapısında İspanyollar, Fransızlar, Almanlar, farklı ülkelerden çocuklar var. Dünyanın her tarafında, potansiyel gördükleri oyuncuları getirip futbol konusunda eğitmeye çalışıyorlar. Mesela benim en iyi arkadaşım bir İspanyol. Üç sene önce aynı dönemde Arsenal'e gelmiştik, hâlâ birlikteyiz. Oradaki atmosfer oyuncuları bir ailenin fertleri haline dönüştürüyor.

Arsenal'e ilk gittiğin dönemde burslu okumayı da içeren bir sözleşme imzalamıştın ve orada bir İngiliz ailenin yanında kalıyordun. Bize biraz bu sistemden söz eder misin?

Dediğiniz gibi 2.5 sene bir İngiliz ailenin yanında kaldım. Sadece ben değil, iki takım arkadaşım daha o evde kalıyordu. Yanında kaldığımız aile bir nevi bizim de ailemiz gibiydi. Hayatı bizim için kolaylaştırıyor, ülkeye alışmamızı sağlıyorlardı. Altyapıdaki çocukların yanında kaldığı ailelerin hepsi kulübe yakın bölgelerden seçiliyordu. Bu sayede arkadaşlarımızla sadece antrenmanda birlikte olmuyorduk. Bir gün birileri bizim evimize geliyor, ertesi gün biz onlara gidiyor ve bu sayede daha çabuk kaynaşmış oluyorduk.

Orta sahada farklı bölgelerde oynayan bir oyuncusun. İdeal mevkiinin hangisi olduğunu düşünüyorsun?

Orta saha üçlüsünün her pozisyonunda oynuyorum ama ben daha çok forvet arkasında oynamayı seviyorum. Arsenal'de zaten klasik 10 numara pozisyonu yok. Yani koşmayan bir 10 numara düşünemezsiniz bile. Hepsi koşan ve hepsi topla oynayabilen, oyunu yönlendirebilen üç orta saha oyuncusundan söz ediyorum. Ben en fazla bu üç oyuncunun merkezinde yer almayı seviyorum ama dediğim gibi diğer iki oyuncu gibi ben de koşan, savunmasına yardım eden, pres yapan, top kazanan bir oyuncu olmak zorundayım. Aksi halde Arsenal'de oynamam mümkün olmaz zaten.

Futbola başladığın dönemde bir idolün var mıydı?

Zinedine Zidane vardı. Çünkü en iyi teknik ondaydı. Saha içinde her şeyi en iyi o görüyordu. Dünyanın en iyi futbolcusuydu. Arsenal' e gittikten sonra ise idolüm Cesc Fabregas oldu. Birlikte çok antrenman da yaptık. Benim oyunumu da zaten ona benzetiyorlardı.

Fabregas artık Barcelona'da. Şimdi Fabregas'ın yerine geçecek oyuncu olarak seni mi görüyorlar?

Ben bu soruya kendi açımdan "Evet" cevabını veremem. Tamam, insanlar benim Fabregas gibi olacağımı düşünüyor ama Fabregas olmak kolay değil. O, atacağı pası benden iki adım önce gören bir oyuncu. Benim de onun gibi olabilmek için çok çalışmam ve kendimi geliştirmem gerekiyor.

Arsenal'in rezerv takımında 2009 ve 2010 yıllarında Akademi Ligi şampiyonluğu yaşadın. O iki sezonun senin için nasıl geçtiğini anlatır mısın?

Arsenal'e gittiğim ilk sezonumda U18 takımında oynadım. Açıkçası ilk sezonum oldukça zorlu geçmişti. Ertesi sezon şampiyonluk kupasını kazandık ve ben de başarılı bir performans gösterip PAF takımına yükseldim. O takımla da şampiyonluk yaşadım. Zaten Arsenal takımı, bu yaş gruplarında rakiplerine oranla çok başarılı.

Peki senin o takımın içindeki konumun ne? Takımın yıldızı sen misin?

Bu soruyu arkadaşlarıma sormak gerek, ben cevap veremem (gülüyor). Ama beni çok sevdiklerini söyleyebilirim.

Arsenal, 2 yıllık opsiyonu beklemeden seninle profesyonel sözleşme imzaladı. Bu da senden gelecek adına çok şey beklediğinin kanıtı sayılmalı değil mi?

Evet, bunu söyleyebiliriz. Benim Arsenal'in istediği tipte bir oyuncu olduğumu görmüş olmalılar ki 1 sene sonra profesyonel sözleşme imzaladılar.

Wenger'in o dönemde senin hakkında "Yaşı henüz 17 ama futbolu çok büyük. Böyle bir yeteneği elimizden kaçırsaydık büyük hata yapmış olurduk" dediğini biliyoruz. Wenger seninle ilgili hâlâ bu görüşte mi?

Bence biraz daha pişmemi, daha doğrusu biraz daha güçlenmemi bekliyor. Wenger bir oyuncunun hazır olduğunu düşünürse hangi yaşta olursa olsun oynatmaktan çekinmez. Ben de bunu bildiğim için, "Demek ki henüz oynayacak duruma gelmemişim" diyorum ve eksiklerimi gidermeye çalışarak sıramı bekliyorum.

Peki, Wenger seninle konuşuyor, neler istediğini söylüyor mu?

Wenger oyuncularıyla konuşan tipte bir teknik direktör değil. Oyuncuyu izler, notunu alır ve oyuncuyla hangi antrenör ilgileniyorsa onun vasıtasıyla uyarısını gönderir.

Sana nasıl mesajlar gönderiyor mesela?

Benim daha çabuk oynamam, daha hızlı olmam ve daha fazla güçlenmem gerektiğini söylüyor. İkili mücadelelerde daha sert olmamı istiyor.

Arsenal'in internet sitesinde seninle yapılan bir röportajda, "A takımda oynamak için büyük bir açlık duyuyorum" demişsin.

Gerçekten de oynamayı çok istiyorum. Bu sezon Şampiyonlar Ligi, Premier Lig, FA Cup ve Curling Cup'ta bir çok kez kadroya girdim ve iki maçta oynadım.

İlk kez kadroya girdiğin maçı hatırlıyor musun?

Evet, deplasmandaki Manchester United maçıydı. İnsan yedek kulübesinde otururken hep oyuna girmeyi istiyor. Ama o maçı 8-2 kaybetmiştik. İyi ki de oynamamışım. Hatta maçtan 1 gün önce kadroda ismimi görünce hemen babamı aradım. Ama Trabzon'da olduğu için gelemedi. Zaten o maçta da oynayamadım. Maç kadrosunda yer almak müthiş bir şey. Çünkü ben 3 senedir bunun için çalışıyorum. Ailemi bunun için bırakıp İngiltere'ye gittim.

Oynadığın iki maça dönersek, bize o karşılaşmalardaki performansından söz eder misin?

Birisinde 15, diğerinde 20 dakika oynadım. İlk maçta Emmanuel Frimpong oyunda çıktı, yerine ben girdim. Rakibimiz alt liglerden bir takımdı. Diğer maçı ise Bolton Wanderers'a karşı oynadım. O gün Tuncay Şanlı abi rakip takımdaydı. 2-1 kazandık. Saha kenarında ısınırken hocam yanına çağırdı ve oyuna girmeden önce, "Tuncay'ı kornerlerde sen tutacaksın" diye talimat verdi. Ama o maçta öyle bir pozisyon olmadı. İkimiz de kafaya çıkmadık (gülüyor).

A takım oyuncularıyla ilişkilerin nasıl? Mesela takımın yıldızı Robin van Persie Hollandalı ve seninle aynı dili konuşuyor. Yol gösterici ya da sana sahip çıkan bir yanı var mı?

Van Persie çok cana yakın bir insan. Hollanda'da Faslılarla büyüdüğü için bize çok benziyor. Eşi de öyle. Beni her zaman evine davet eder, bazen de o bana gelir. İlişkimiz harika. Bana çok destek oldular. Arsenal'de onun sayesinde hiç yalnızlık hissetmedim.

Şimdi Fenerbahçeli Andre dos Santos da Arsenal'de. Onunla Türkiye hakkında konuşuyor musunuz?

Andre de harika bir insan (gülüyor). O da çok cana yakın biri. Aramız çok iyi. "İstanbul nasıldı?" diye soruyorum, "Çok iyi" cevabını veriyor. Arsenal'de çok mutlu ama gelir gelmez sakatlandığı için uzunca bir süre oynayamadı.

Trabzonlusun ama Arsenal'de 53 numaralı formayı giyiyorsun. Bunun sebebi ne?

Forma numaramın şehir plakalarıyla ilgisi yok. Ben Rizeli değil, Trabzonluyum. Forma numaramı ben seçmedim, tesadüfen öyle geldi. Ama önümüzdeki sezon 61 numaralı formayı giyeceğim.

Arsenal yıldızları satıyor ve sürekli gençleştirme operasyonu yapıyor. Ancak son yıllarda şampiyonluk da gelmiyor. Bu durum kulüp çevresinde bir rahatsızlık doğurmuyor mu? Arsene Wenger'in bu politikası hâlâ destek görüyor mu?

Arsenal çok sakin bir kulüp. Hep "iyi olacak" diye bakıyorlar geleceğe. Kulübün yapısı gereği değerlendirmeler maç maç yapılmıyor. Planlamalar uzun yıllara yayıldığı için maç kayıplarının ya da kaçan şampiyonlukların çok da önemi bulunmuyor. Arsene Wenger'e ve onun politikalarına büyük bir güven duyuyorlar ve dolayısıyla arkasındaki desteğin azalması söz konusu değil. O kadar büyük bir antrenör ki, kimse tartışmayı düşünmüyor. Bir de yaptıkları ortada. Yetiştirip sattığı oyuncular sayesinde kulübün ne kadar büyük paralar kazandığını herkes biliyor. Bir de şampiyon olunmasa bile takım her sezon Şampiyonlar Ligi'ne katılıyor. Bu da kurulan sistemin başarıyla dönmesini sağlıyor.

Gelelim Millî Takım tercihine... Başlangıçta Hollanda adına oynadın. Seni önce onlar mı keşfetmişti? Hollanda'yı seçtiğinde Türkiye'den herhangi bir teklif almamış mıydın?

Hollanda adına oynadığım ilk dönemde henüz 15 yaşına bile girmemiştim. O sırada bana Türkiye'den gelen bir teklif de yoktu. Dolayısıyla bir seçme durumum olmadı. Hollanda'dan gelen teklifi kabul ettim ve oynadım.

Hollanda formasıyla Türkiye'ye karşı da oynadın. O maçta neler hissettiğinden söz eder misin?

Türkiye'ye karşı U15'te de oynadım, U17'de de oynadım. Türkiye'ye karşı 4-5 maça çıktım, gol de attım. Ama açıkçası benim için çok zor bir durumdu. Attığım gollere sevinemedim bile. Hele 2009'da bir U17 maçımız vardı Türkiye'ye karşı. Almanya'daki Avrupa Şampiyonası finalleriydi. Seremonide ülkelerin millî marşları çalınıyordu. Ancak İstiklâl Marşımızı yanlış çaldılar. Takım kaptanı Muhammet Demir, "Siz yanlış çaldınız, biz kendimiz söylemek istiyoruz" dedi ve bütün takım hep bir ağızdan İstiklâl Marşımızı okudu. İnanılmaz duygulanmış, ben de içimden onlara eşlik etmiştim.

Hollanda Millî Takımlarında kaptanlık yapan ilk yabancı orijinli oyuncu olman da ilginç. Bunu liderlik özelliğinin güçlü olmasıyla mı açıklamak gerekir?

Aslında U16 takımında başladım kaptanlığa. Ama orada resmi maçlar yoktu. Daha sonra U17 ve U19 takımlarında kaptanlık yaptım. Sanırım hocalarımız benim liderlik özelliklerime güveniyordu. Bir de kaptanlık yaptığım takımlarda diğer oyunculardan 1 veya 2 yaş daha küçüktüm.

Hollandalılar 2018 Dünya Kupası'na aday ve o turnuvada Wesley Sneijder'in kardeşi Rodney, Dany Blind'in oğlu Daley ile birlikte seni de millî takımın formasını giyecek yıldızlarından birisi olarak gösteriyorlardı. Ancak sen keskin bir karar verdin ve Türkiye'yi tercih ettin. Bu tercihinin nedenleri neydi?

Adından söz ettiğiniz oyunculardan Rodney Sneijder benim oda arkadaşımdı. Sözünü ettiğiniz haberi de hatırlıyorum. Geleceğin Hollanda Millî Takımı diye o günün genç oyuncularından bir kadro oluşturmuşlar ve beni de o kadronun içine almışlardı. Ama ben baştan beri Türkiye adına oynayacağımı biliyordum. Bana "Gelecekte ne yapacaksın?" diye sorduklarında son derece sakindim, "Şimdi Hollanda için oynuyorum ve böylesi iyi. A Millî Takım düzeyine geldiğimde kararımı vereceğim" diyordum. Onlar nasıl görüyor bilmiyorum ama ben U17 ve U19'daki hocalarıma mesaj atarak bugüne kadar bana verdikleri emek için teşekkür ettim.

Türkiye'yi seçmende kimlerin etkisi oldu?

Hiç kimsenin bana bir etkisi olmadı. Ne annem ne babam ne de akrabalarım. Kimse bana bir baskı yapmadı. Bu kararı kendim verdim. Türk Millî Takımı'nın hocalarından soranlar oldu tabii. Geçtiğimiz yıl takımın başında Hiddink varken Hollanda'ya geldiğinde görüşmüştük ama ona da "Arsenal'le profesyonel sözleşme imzalayayım, sonra bakarız" cevabını vermiştim. Şimdi zamanının geldiğini düşündüm ve Türkiye için oynamaya karar verdim.

Gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun? Kariyer planlamanda neler var?

İnşallah önümüzdeki sezondan itibaren Arsenal'in A takımında direkt oynayabilirim. Premier Lig'de oynamayı çok istiyorum. Bu nedenle bir başka takıma kiralık da gidebilirim. Bir başka hayalim de A Millî Takımımızda oynamak. Ama tabii önce davet edildiğim Ümit Millî Takımımızın formasını giymek istiyorum. Benim gözümde Arsenal'den büyük bir kulüp olmadığı için futbolu da orada bırakmak isterim. Ama bir başka hayalim daha var. Profesyonel futbol hayatım sona erdikten sonra 1 sezon da Zaandam Türkspor'da oynamayı planlıyorum. Futbola başladığım kulübümle bağlantılarımı koparmış değilim. Hollanda'da ailemin yanına gittiğimde mutlaka kulübe uğruyor, arkadaşlarımla görüşüyorum.