Türkiye - Hollanda Maç Kitabı

kaleci Krul’la karşı karşıya yaptığı vuruşta çerçeveyi bulamadı. 41’de Umut Bulut’un kafa vuruşu direğe takılınca ilk yarı Hollanda’nın 1-0 üstünlüğüyle sona erdi. İkinci yarıda da başa baş bir oyun vardı sahada. 64’te Arjen Robben’in yaptığı vuruşta kalemize yönelen topu, pozisyonun içine fazlaca giren van Persie’nin kurtarması bizim şansımızdı. Artık oyunun bitti sanıldığı bir anda ise Hollanda savunmasından çıkan uzun topla defansımızın arkasındaki geniş boşlukta buluşan Luciano Narsingh golü atıyor ve skoru 2-0 olarak belirliyordu. Peri masalında mutsuz son 0-2 Eylül ayında Andorra ve Romanya galibiyetleriyle filizlenen, 10 Ekim günü Estonya galibiyetiyle yeniden yeşeren Brezilya yolculuğu hayallerimiz, 15 Ekim 2013’te Hollanda yenilgisiyle tükendi. 10 Ekim akşamı Talinn’de Estonya’yı 2-0 yenmeyi başaran Fatih Terim yönetimindeki Millî Takımımız, Kadıköy’deki Hollanda maçını kazanması halinde bir peri masalını gerçekleştirecek ve 2014 Dünya Kupası için baraj maçı oynama hakkını elde edecekti. Rakibimiz Hollanda, Dünya Kupası finallerinin vizesini çoktan cebine koysa da yine de kazanmak için bir iddiası vardı. Brezilya’daki finallerde seri başı olmak için FIFA dünya sıralamasında ilk 8’in içinde yer almaları gerekiyordu ve bu hedefe ulaşabilmelerinin yolu da kazanmaktan geçiriyordu. 15 Ekim akşamı Şükrü Saracoğlu Stadı, ellerindeki ay-yıldızlı bayrakları coşkuyla sallayan bir seyirci topluluğuyla hınca hınç dolmuştu. Ancak kontrol altında tutmak istediğimiz oyunun ipi daha 8’inci dakikada elimizden kaçtı. Hollanda’nın sağ kanattan kazandığı serbest vuruşta topun başına geçen Arjen Robben’in arka direğe doğru sert ve kavisli bir biçimde kestiği meşin yuvarlağa önce Semih Kaya, ardından da Volkan Demirel müdahale edemeyince 1-0 geriye düşüyorduk. Hollanda ikinci yarıya da “yerli malı” bir golle başladı. Fenerbahçeli Dirk Kuyt ile Galatasaraylı Wesley Sneijder’in geliştirdiği atakta son olarak topla buluşan Sneijder düzgün bir vuruşla ağlarımızı havalandırıp farkı ikiye çıkarıyor ve maçın skorunu belirleyip ümitlerimizi tüketiyordu. Amsterdam’da hayata dönüş 1-1 EURO 2016 elemelerindeki ilk dört maçta umduğunu bulamayan ve Amsterdam’daki Hollanda maçına “mutlak galibiyet” parolasıyla çıkan Millî Takımımız, 15 Mart 2015 günü oynanan maçta Portakalları elinden kaçırdı. Millîlerimizin Amsterdam’da Hollanda karşısında sergilediği futbolu, elde edilen 1-1’lik skorla kıyasladı- ğımızda, “çok yazık oldu” cümlesini kolaylıkla kullanabiliriz. Alman hakemin başlama düdüğüyle birlikte 90 dakikanın nasıl cereyan edeceği aşağı-yukarı belli olmuştu. Hollandalılar ayağa paslarla topu çevirip savunmamızın arkasına sızmaya çalışacak, Millî Takımımız ise kendi yarı alanında karşılayacağı rakibini pas hatasına zorlayıp kapacağı toplarla ani ataklar geliştirecekti. Kapanarak oynama tarzı Fatih Terim’in klasik anlayışına da oyuncularımızın alışkanlıklarına da çok uygun görünmüyordu. Lâkin ay-yıldızlı on bir tüm kötü alışkanlıklarını bir kenara bırakıp büyük bir taktik disiplin içinde bu savunma futboluyla Hollanda’yı kilitlemeyi başaracaktı. Buna karşılık Millî Takımımızın kanatlardaki çabuk adamlarını rakip savunmanın arkasına sarkıtmaya dayalı hücum düşüncesi meyvesini 37’inci dakikada verdi. Gökhan Töre çizgiye inip topu ceza sahasına yolluyor, De Vrij’in kafasından seken topu kontrol eden Volkan Şen, Burak Yılmaz’ı görüyor, Burak’ın köşeye gönderdiği top Martins Indi’ye çarparak kaleci Cillesen’i çaresiz bırakıyor ve Millî Takımımız 1-0 öne geçiyordu. Bu aynı zamanda ilk yarının da skoruydu. İkinci yarıda da Hollanda’yı durdurmayı başaran Millî Takımımız, 90+2’de adeta bir kör kurşuna kurban gitti. Sneijder’in şutunda Huntelaar’ın kafasına çarpan top yön değiştirip Volkan Babacan’ı çaresiz bırakınca maç 1-1 sona erdi. Ancak bu beraberlik bile Millî Takımımız için grupta yeniden umuda tutunmak anlamını taşıyordu. Konya’da zafer gecesi 3-0 Hani “Gecenin en karanlık anı şafağa en yakın andır” derler ya… İşte 2015 yılının Eylül ayı Millî Takımımız için bu sözün doğrulandığı ay olarak geçti kayıtlara. 15 puanlı İzlanda ve 12 puanlı Çek Cumhuriyeti’nin ilk iki sıra için büyük bir avantajla girdiği Eylül ayında 8 puanlı Millî Takımımız evinde Letonya ve Hollanda ile karşılaşacak, üçüncü sıra için çekiştiğimiz 10 puanlı Hollanda ise bizimle olan müsabakasından önce evinde İzlanda’yı ağırlayacaktı. Doğrusu ayağımıza iyi bir fırsat gelmiş gibi görünüyordu. Letonya’yı yenecek, ardından Hollanda’yı da mağlup edip üçüncülük için rakibimizin bir adım önüne geçecektik. Üstelik Hollanda’nın Amsterdam’da İzlanda’yı yenmesi bile bu hesabımızı bozamayacaktı. Gelin görün ki, 3 Eylül günü Amsterdam’dan beklediğimizden de daha müjdeli bir haber gelmesine, İzlanda’nın Hollanda’yı yenmesine karşılık, biz Letonya’yı mağlup edemedik. Üstelik tıpkı deplasmandaki Hollanda maçında olduğu gibi bir son dakika golünü kalemizde görerek galibiyeti ve büyük bir avantajı kaybettik. Ama içine düştüğümüz bu karanlığa sadece üç gün sonra öyle bir tepki verdik ki, son Dünya Kupası’nın üçüncüsü Hollanda’yı Konya’dan 3-0’la gönderip yeniden aydınlığa çıkmayı başardık. Evet, henüz 7’nci dakikada Oğuzhan Özyakup’un golüyle 1-0 öne geçtikten sonra, 26’ncı dakikada Arda Turan’ın golüyle devreyi 2-0 önde tamamladık. 86’ncı dakikada ise Caner Erkin’in pasında Burak Yılmaz’ın golüyle maçın skorunu 3-0 olarak belirledik. Bir ay sonra ise Çek Cumhuriyeti ve İzlanda’yı da dize getirip, Avrupa Şampiyonası finallerinin yolunu tutacaktık. 44 45

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==