Türkiye - Hollanda Maç Kitabı

28 Dünya futbolunda görsel açıdan Brezilya’nın yeri neyse herhalde Avrupa futbolunda da Hollanda’nın yeri odur. Hollanda futbolu denildiğinde hemen herkesin zihninde savunmadan çok hücuma ağırlık veren, sürekli gole odaklanan ve bu esnada izleyenlerin gözünü de bir hayli okşayan bir futbol takımı canlanır. Lâkin bu görüntü itibariyle benzediği Brezilya’ya kıyasla biraz kısmetsizdir Hollanda. Dünya Kupalarında üç kez final oynadıysa da bu maçların hepsinde sahadan boynu bükük ayrılmış, Avrupa Şampiyonalarındaysa sadece bir kez gülebilmiştir. Yine de kulüpler düzeyinde Hollanda takımlarının toplamda altı kez Şampiyon Kulüpler Kupası/Şampiyonlar Ligi, bir kez Kupa Galipleri Kupası ve dört kez de UEFA Kupası kazandığı düşünülürse, Hollanda’nın Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya ve Fransa ile birlikte Avrupa futbolunun en önde gelen altı ülkesinden biri olduğunu (her ne kadar diğer beş ülkenin dünya şampiyonlukları bulunsa da) iddia etmek abartı sayılmayacaktır. Aslında Hollanda’nın Avrupa ve hatta dünya futbolu içerisinde böylesine önemli bir konuma gelmesi çok eskilere uzanmıyor. Nitekim sadece yarım asır öncesinde bile Hollanda, kıtanın vasat futbol ülkelerinden biri konumundaydı. Şöyle özetleyelim... Hollanda’da ulusal futbol federasyonu 1889’da kurulmuş, 1898’de ilk ulusal şampiyona düzenlenmiş, 1899’da da Hollanda Kupası oynanmaya başlamıştı. Ancak Hollanda Millî Takımı, 1974’te final oynadığı Dünya Kupası’na kadar sadece 1934 ve 1938’deki Dünya Kupalarına katılabilmiş, bunlarda da daha ilk maçlarda rakiplerine (ilkinde İsviçre, ikincisinde Çekoslovakya) yenilerek elenmişti. 1960’ta başlayan Avrupa Şampiyonası’nda da ilk olarak 1976’da boy göstereceklerdi. Hollanda’nın 1970’lerden önce futbolda vasatı bir türlü aşamamasına dair en çarpıcı örnekse, 1964 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Lüksemburg tarafından 1-1 ve 1-2’lik skorlarla saf dışı bırakılmasıydı. Üstelik, iki ülke arasındaki anlaşma gereği maçlardan biri Amsterdam, diğeri de Rotterdam’da oynanmıştı. Portakal tadını buluyor Hollanda Millî Takımı Millî Takımımızın 2022 Dünya Kupası grubuna ilk torbadan giren Hollanda, dünyanın önemli futbol markalarından birisi. Geçmişte üç kez Dünya Kupası finali oynayıp kaybeden, 1988’de bir Avrupa Şampiyonluğu bulunan Portakallar, EURO 2016 ve 2018 Dünya Kupası finallerine katılamamıştı. Koeman yönetiminde başarılı işler çıkartan ve EURO 2020’ye yer ayırtan Hollanda, şimdi yoluna eski tanıdık Frank de Boer’le devam ediyor. Reynolds ve Michels etkisi Hollanda futbolunun makûs talihini değiştiren kırılma noktalarına gelinecek olduğundaysa iki tarihin altını çizmek gerekir. 1915 yılı ve 1964-65 sezonu. 1915 yılının önemi, İngiliz teknik adam Jack Reynolds’ın, Ajax’ın başına geçtiği yıl olmasıdır. Bugün futbolla ilgili birçok kaynakta, total futbolun tohumlarını eken kişi olarak anlatılan Reynolds, 1915’ten 1947’ye kadar çeşitli aralıklarla toplam 25 yıl Ajax’ı çalıştırmış ve görevde olduğu süre içerisinde dönemin Orta Avrupa futbolundan etkilenerek takımına savunmada ve hücumda toplu olarak hareket etme anlayışını aşılamaya çalışmıştı. Ancak Reynolds’ın yaptığı bir kıvılcım yakmaktan ibaretti zira total futbolun öncülü niteliğindeki bu anlayış henüz Hollanda futbolunun geneline sirayet etmemişti. Bu noktadaki önemli kırılma noktasıysa 1964-65 sezonu olacaktı. O sene hem saha kenarında Hollanda futbolunun çehresini değiştirecek olan Rinus Michels, Ajax’ın başına geçecek hem de mevzubahis değişimi saha içinde yönetecek kişi olan Johan Cruyff da Ajax’ın A takımına yükselecekti. Michels’in Ajax’taki futbolculuk kariyerinin ilk senesi, Jack Reynolds’ın yine bu kulüpteki son senesine denk gelmekteydi. Birlikte tek bir sezon geçirmiş olsalar da Reynolds’ın Michels üzerindeki etkisi büyük olmuştu ve genç oyuncu, ilerde teknik adamlık yaparsa Reynolds’tan öğrendiklerini geliştirerek uygulamayı da henüz o yaşında kafasına koymuştu. Dolayısıyla Michels, 1965 yılının başlarında, futbolu bıraktıktan yedi sene sonra Ajax’a teknik direktör olarak döndüğünde de daha sonraları “total futbol” olarak anılacak bu oyun anlayışı üzerinde çalışmalara başlamıştı. Happel’in Feyenoord mucizesi Öte yandan Hollanda futbolundaki kalkınmanın sadece Ajax, Michels ve Cruyff üçgenini temel aldığını söylemek, dönemin bir başka güçlü ekibi Feyenoord’a ve onun Avusturyalı teknik adamı Ernst Happel’e büyük haksızlık olacaktır. 1968 yazında Avusturyalı teknik adama takımlarının yeni patronu olmasını öneren Feyenoordlu yöneticilerin bu teklifinin Happel tarafından kabul edilmesiyle birlikte de Hollanda futbolu tarihinde yeni bir döneme girilecekti. Happel kendisine duyulan güveni boşa çıkarmak bir yana görev süresi boyunca beklenenden fazlasını da yaptı diyebiliriz. İlk sezonunda takımına bir anda sihirli değnek dokundurmuşçasına etkili olan Happel, ligde Feyenoord’u Ajax’ın üç puan önünde şampiyonluğa taşırken kupada da finalde PSV Eindhoven’ı geçerek ikinci zafere ulaşıyordu. Hollanda’nın ilk büyük zaferi de Happel’in Feyenoord’undan geldi. Happel’in ekibi finalde İskoç şampiyonu Celtic’i yenip Hollanda’ya ilk Avrupa kupasını getirdi. Ajax’ın ambargosu Feyenoord’un böylesine büyük bir başarı elde etmesi, Ajax’ı da adeta kamçılayacaktı. Ajax 1970-71 sezonunda Celtic ve Atletico Madrid gibi favori takımları alt ederek geldiği finalde sürpriz bir ekibi, Yunan şampiyonu Panathinaikos’u devirmekte zorlanmayarak, üç sezon sürecek Avrupa şampiyonlukları serisinin ilkini başlatıyordu. Ajax 1972’de finalde Inter’i ve 1973’te de Juventus’u devirerek üç sene üst üste Avrupa’nın en büyüğü oluyor, Hollanda takımlarının Şampiyon Kulüpler Kupası’ndaki şampiyonluk serisiyse dört sezona çıkıyordu. 1973’te Cruyff’un Barcelona’ya transfer olması, Ajax’ın Avrupa şampiyonlukları serisinin de sonu anlamına geliyordu. Fakat artık Hollanda futbolu gözünü hedeflerin en büyüğüne, Dünya Kupası’na dikmişti. Cruyff başta olmak üzere Neeskens, Rensenbrink, Rep, Krol, Haan, van Hanegem ve van de Kerkhof kardeşler gibi büyük yıldızları kadrosunda barındıran Hollanda Millî Takımı’nın, Ajax efsanesini de oluşturan Rinus Michels önderliğinde, Federal Almanya’da düzenlenecek olan 1974 Dünya Kupası’nı kazanmasını bekleyenlerin sayısı hiç de az değildi. Kıl payıyla kaçan dünya şampiyonlukları Hollandalı futbolcular, özellikle turnuvanın ikinci tur gruplarında bu beklentileri fazlasıyla karşılamış ve Arjantin’i 4-0, Brezilya’yı da 2-0 mağlup ettikleri maçlarda ortaya koydukları futbolla adeta bu dünyadan olmadıkları izlenimini yaratmıştı. Ancak final maçında işler tersine döndü. Ev sahibi Federal Almanya’ya karşı maça fırtına gibi giren Hollanda, rakip oyuncular henüz topa bile değemeden, Cruyff’un ceza sahası içinde düşürülmesiyle kazanılan penaltı vuruşunu Neeskens’in filelere göndermesiyle 1-0 öne geçmişti belki ama ilk yarının ortalarında Hölzenbein’ın Hollanda on sekizi içerisindeki balıklama dalışında hakemin bir kez daha beyaz noktayı göstermesi ve Breitner’in de ağları bulmasıyla rüzgâr tersine dönmüş, fırsatçı Gerd Müller’in devrenin bitiminde devreye girmesiyle birlikte de Hollanda finalden 2-1’lik mağlubiyetle ayrılmıştı. 29

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==