TamSaha 227. Sayı / Ekim 2023
“Eskiden de kulüplerin ba ş kanları paralı insanlardı. Parayı veren düdü ğ ü çalar misali. Özellikle Remzi Tatari ileri gö- rü ş lü ve çok bonkör bir insandı. Futbolcularla diyalo ğ u çok iyiydi. Herkesin derdini dinler ona göre çözümler üretirdi. Hatta idarecilerin de derdine çare arardı” diyor. Merhum İ slamÇupi’nin bir yazısını hatırlatmak istiyoruz sevgili Galip Haktanır’a. İ slamÇupi çocuklu ğ unun en büyük vecd hâlinin evinden çıkarak gitti ğ i Çukurbostan’daki Vefa’nın idmanları oldu ğ unu belirterek Kaleci Abdülkadir’in japone kol atletle yaptı ğ ı plonjonlarını, Topkapılı Haydar ve Eyüplü Ş ükrü’nün frikiklerini, Muhte ş em’in hızını ve Galip’in valse benzeyenmüthi ş tekni ğ ini anlatır. Biz de bu yazıya istina- den “Neydi sizin antrenmanlarınızı bu kadar özel yapan ş ey?” diyoruz. Yine gülerek cevap veriyor Galip a ğ abey: Antrenman aksatmak aklımıza gelmezdi “Hepimiz çok istekliydik, belki ana etken budur. Kendim- den yola çıkarsam, antrenmanlara en erken gidenlerden biri bendim. Antrenmanı aksatmak gibi bir ş ey aklımıza gelmezdi. Antrenman bittikten sonra da çalı ş ırdık çünkü mecburduk. On ki ş iye bir top dü ş erdi o dönemde, onun için herkes gittikten sonra ben çalı ş maya devam ederdim. Top sürerdim, kafayla topu bir kaleden di ğ erine götürmeye ça- lı ş ırdım, frikik atardım, ş ut atardım, bilhassa daha eksik olan yönlerimin üzerine giderek çalı ş ırdım.” O dönemin yetenekli oyuncularıyla yan yana veya kar ş ı kar ş ıya oynamanın verdi ğ i zevki soruyoruz bu kez. Hep- siyle oynamaktan büyük bir zevk aldı ğ ını belirtiyor hiç du- raksamadan ve özellikle “üç büyük” diye tâbir edilen kulüplerdeki isimlere dikkat çekiyor: “Hakkı Yeten benim için çok yetenekli bir oyuncudur. Bizim oynadı ğ ımız zaman onun son dönemlerine denk gelse de gerçekten inanılmaz bir oyuncuydu. Yani o tarihte çok büyük yete- nekler vardı. Bir Gündüz Kılıç Galatasaray’da, bir Cihat Arman Fenerbahçe’de çok büyük ve önemli isimlerdi.” Ardından oynadı ğ ı mevkileri soruyoruz, biz onu santrhaf olarak biliyoruz çünkü. Bunu da do ğ ruluyor Galip a ğ abey: “Evet, santrhaf oynadım ama di ğ er bütünmevkilerde de oynadım, kalecilik dâhil. Bir İ stanbulspor maçında kaleci- miz sakatlandı, kaleye ben geçtimve gol yemeden ta- mamladımo süreyi.” Nerede o eski oyuncular? Bugüne bakınca hangi oyuncuları kendi stiline benzetti- ğ ini soruyoruz. Kendi stilinde pek oyuncu göremedi ğ i be- lirtiyor. Buna sebep olarak da o dönemWM sistemiyle oynadıklarına ve o sistemde santrhafın tüm çevresini to- parladı ğ ına dikkatini çekiyor. Yeni oyun anlayı ş ında ise bazı yetenekli ön liberoların bu görevi üstlenebildi ğ ini dü- ş ünüyor. Ama buna ra ğ men o dönemdeki oyuncular gibi cansiperane ve takımı için canını di ş ine takan çok sayıda oyuncu bulunmadı ğ ını belirtiyor. Buna da kendinden ba ş ka oyuncuları örnek gösteriyor. Be ş ikta ş lı Ş ükrü ve Fenerbahçeli Lefter gibi maçı alıp götüren oyuncuları gö- remedi ğ ini belirtiyor. Avrupa maçlarını izlerken yetenek olarak Ronaldinho’yu ise o dönemin oyuncularına benze- terek be ğ endi ğ ini ekliyor ama onun da daha az çalı ş kan oldu ğ unu dü ş ünüyor. Kendi dönemlerinde oynadıkları futbola teknik adamların pek katkısı olmadı ğ ını dü ş ünüyor. Hatırladı ğ ı en önemli isimNebi Hoca. Fakat onun da taktisyen de ğ il psikolog ol- du ğ unu belirtiyor. Oyuncularla tek tek konu ş arak onları maça hazırladı ğ ını ve motive etti ğ ini belirtiyor. Kendisinin de bir dönemVefa’da teknik adamlık yaptı ğ ını, bu görevde ne gibi sıkıntılar ya ş adı ğ ını soruyoruz. En önemli sıkıntıla- rının oyuncu bulamamak oldu ğ unu belirterek ekliyor: “Altyapı yoktu. O dönemde Vefa’daki altyapıyı ben yaptım. İ lk önce bir genç takımkurdum, ardından buradaki oyun- cuları A takıma almaya ba ş ladım. Melih, Rahmi, Selahattin, bunları hep ben bulup çıkardım. Bir antrenörünmuva ff ak olması için ya iyi bir altyapı olacak ya da çok parası olacak ki istedi ğ i oyuncuyu alabilsin. Fakat benden sonra altya- pıya maalesef o kadar özen gösterilmedi.” Alınan parayla oynanan futbol ters orantılı Zamane futbolunu ço ğ u zaman be ğ enmedi ğ ini belirtiyor Galip Haktanır. Alınan rakamlarla oynanan futbolun ters orantısından demvurup pas hatalarının çoklu ğ una dikkat çekiyor. Bunda da sadece bir oyuncunun de ğ il, tüm takı- mınmesuliyetinin oldu ğ unu belirtiyor. Futbolun en önemli noktasının topsuz oyunu becerebilmek oldu ğ unu söylüyor ve topla herkesin oynayabildi ğ ini, ş ut veya çalım atabile- ce ğ ini, mühim olanın topsuz oyunu becerebilmek oldu- ğ unu belirtiyor. Oynadı ğ ı dönemin hakemlerini merak ederek soruyoruz bu sefer. Cevabını bir örnekle süslüyor Galip a ğ abey: “Ha- kemler dürüst insanlardı. Onların art niyetle bir ş ey yapa- caklarına inanmazdık. Onlar da bizimkararlarına itiraz edece ğ imize veya onlara hakaret edebilece ğ imize inan- mazlardı. Mesela bir Galatasaraymaçında Co ş kun ile bizim KazımGünar birbirlerine çamur atmı ş lar. Fakat hakem Kazım’ın attı ğ ı çamuru görmü ş ve ‘Çık dı ş arı’ demi ş . Benimbundan haberimyok. BaktımKazım sahanın kenarında yürüyor. ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sordum. ‘Hakembeni attı’ dedi. ‘Ne atması, hemen dön sahaya çabuk’ dedim. Sahaya döndü ve maça devam etti. Hakem de çıkarmadı onu oyundan.” Adnan Ş enses’in ustası! Biraz da futbolun dı ş ından konu ş alımdiyerek, Nimet Ha- nım’la ne zaman evlendi ğ ini soruyoruz. Galip a ğ abeyin bir anlık duraksaması salonda kahkahalarla kar ş ılanıyor. Biz de bu ş enlikli ortama “Sorudan vazgeçebiliriz” diyerek katkı veriyoruz ama itiraz ediyor. Nimet Hanımın “Evlendi- ğ imizi unuttu galiba” diye attı ğ ı kahkahaya yanıt veriyor: “Elli seneyi geçti ğ i için bu normal.” Ve tam tarihi buluyor: “1951.” Özel hayatının evi, i ş i ve futboldan ibaret oldu ğ unu, gezme tozmayla hiç i ş inin olmadı ğ ını söylüyor. Futbol oynarken Çar ş ıkapı’da bir mobilya ma ğ azası açtı ğ ını ve ö ğ retmenli ğ i o dönemde bıraktı ğ ını belirtiyor. Bir de ilginç not ekliyor; omobilya atölyesinde çıra ğ ının Adnan Ş enses oldu ğ unu, sesinin o ya ş ta da çok güzel oldu ğ unu, çalı ş ırken ona ş ar- kılar söyletti ğ ini, bunu Ş enses’in de defalarca dile getirdi- ğ ini ve bu tevazudan duydu ğ umemnuniyeti. Daha sonra ma ğ azayı Kadıköy’e ta ş ımı ş lar, hâliyle evi de. Evlenmeden önce Draman’dan Balat’a inen yoku ş un üze- rinde oturuyormu ş Galip a ğ abey, evlenince Fatih Malta’ya ta ş ınmı ş lar. Tüm omuhitleri bildi ğ imizi, bizimde ilk genç- lik ça ğ larımızın oralarda geçti ğ ini ö ğ renince tüm aile bu tesadüfe çok ş a ş ırıyor ve seviniyor. Nimet Hanımkızları- nın Fatih İ lkokulu’na gitti ğ ini anlatıyor. Burada söze kızları Müjde Hanımgiriyor ve o zaman İ stan- bul’unmerkezi sayılan bir yerden Erenköy’e ta ş ınmalarını hiç istemedi ğ ini ama bugün bakınca bunun ailesinin bir öngörüsü oldu ğ unu ve çok iyi bir karar verdiklerini söylü- yor. Hak vermemek elde de ğ il çünkü bugün Erenköy’ün merkezinde kalan evlerine ta ş ındıklarında pencereden Çamlıca Tepesi’ni görüyorlarmı ş . Bugünmasal gibi görü- nen bu durum, İ stanbul’un de ğ i ş imhızı göz önüne alındı- ğ ında kaçınılmaz bir son. 40 günlük bir harp gazisi Ardından herkesinmerak edip de sormaktan imtina etti ğ i bir soruyu yöneltiyoruz Galip a ğ abeye. Lakapla ya ş anan bir dönemin oyuncusu oldu ğ unu hatırlatarak birkaç örnek veriyoruz Tahtabacak İ smet, Pırpır Nejat gibi. Peki, kendi- sine takılan “Kör Galip” lakabı acaba onu hiç rahatsız etmi ş miydi? Sanki bu sorunun gelece ğ ini bilirmi ş gibi gülerek kafasını sallıyor Büyük Kaptan: “Hiç rahatsız etmedi.” Ve bu konuya açıklık getiriyor: “O lakap belki de benim için gurur kayna ğ ı oldu. Çünkü ben harp gazisiyim. O tarihte ailem İ znik’ten İ zmir’e geçmi ş . Tamda Yunan askerlerinin İ zmir’den atıldı ğ ı dönem. Rah- metli annembana mama yapmak içinmangalın ba ş ına geldi ğ inde Yunan askerininmangala bıraktı ğ ı tuzakla kar- ş ıla ş mı ş . Mangalı yakmasıyla beraber artık ne oldu ğ u bi- linmiyor; ya barut ya da ş arapnel patlamı ş ve benim gözüme isabet etmi ş . O yüzden ben kırk günlükken harp gazisi olmu ş um. Hiçbir ş ekilde de bu lakaptan gocunma- dım. Belki de bana gazili ğ imi tekrar tekrar hatırlattı ğ ı için.” Vefa nasıl kurtulur? Konuyu tekrar üstünde büyük eme ğ i oldu ğ u Vefa’ya geti- riyoruz. Kaptanın güleç gözleri biraz umutsuzlukla biraz da kızgınlıkla bo ş lu ğ a bakıyor. Seneye yüzüncü yılını kutla- yacak bir kulübün niçin bu duruma dü ş tü ğ ünü soruyoruz, 28 Mayıs 1950 tarihinde İ nönü Stadı’nda oynanan özel maçta İ ran’ı 6-1 yenen AMillî Takım. Soldan sa ğ a ayaktakiler: Reha Eken (Galatasaray), Turgay Ş eren (Galatasaray), Kamil Ekin (Fenerbahçe), İ smet Berbero ğ lu (Ankara Demirspor), Halit Deringör (Fenerbahçe), Galip Haktanır (Vefa), İ talyan HakemGamba. Oturanlar: Muza ff er Tokaç (Galatasaray), Lefter Küçükandonyadis (Fenerbahçe), Erol Keskin (Fenerbahçe), İ sfendiyar Açıksöz (Galatasaray), Naci Özkaya (Galatasaray). 146 147
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTc5NTM3Mg==