TamSaha 227. Sayı / Ekim 2023

144 yiyerek averajla ikinci sırada yer alıyorlar. Askere gittim, ş ampiyonlu ğ u kaçırdık Kaçan ş ampiyonlu ğ un hikâyesindeki püf noktasını soru- yoruz. Cevabı kendisiyle ilintili olarak veriyor: “Bu ş ampiyonlu ğ un kaçması biraz da benimyoklu ğ umda oldu diyebilirim. Ben o zaman yedek subaydım. İ kinci yarı- nın son birkaç maçını oynayamadım. Benimyoklu ğ umda Kasımpa ş a’yı 5-3 yendiler, o maçı daha farklı bir skorla bi- tirebilseydik ş ampiyon olabilirdik.” 30 Mayıs 1948’de ilk kez Amillî oldu ğ unu hatırlatıyoruz. İ stanbul’da Avusturya’ya 1-0 kaybedilenmaçta yer alan Galip Haktanır’ın takım arkada ş ları da enteresan: Cihat Arman, Murat Alyüz, Vedii Tosuncuk, Selahattin Torkal, Naci Özkaya, Bülent Eken, Hüseyin Saygun, Fikret Kırcan, Galip Haktanır, Reha Eken, Ş ükrü Gülesin, Lefter Küçükan- donyadis, Halit Deringör. Neredeyse Türkiye’ye ait bir fut- bol tarihinin ilk önemli satırları. “Bu kadronun içinde yer almak nasıl bir duyguydu?” diye soruyoruz bu kez. “Uzun bir süreden, yanılmıyorsam 11 sene sonra yapılan ilkmillî maçtı. Bir futbolcunun en büyük arzusu Millî Takım’da oy- namaktır. Maça çıkarken heyecandan bacaklarımız titri- yordu. Millî Mar ş ı dinledikten sonra heyecanımız daha da arttı ve müsabakayı o heyecanla bitirmeye çalı ş tık. Hepi- miz zaten çok iyi arkada ş tık. Hatta ben Reha’yla Bülent’le her zaman konu ş urum. Hiçbiriyle kötü bir hatıramız yok- tur” cevabı üzerine aynı oyuncuların de ğ i ş en sistemlere ra ğ men bugün sahada olmaları durumunda neler yapabi- leceklerini merak etti ğ imizi söylüyoruz. Eski oyuncular bugün daha iyi oynardı Galip a ğ abey zaman zaman bu konuyu dü ş ündü ğ ünü kanıtlar bir hızla veriyor cevabını: “Daha fazla ayak uydu- rurlardı, çünkü o dönemde bir futbolcunun futbol oynaya- bilmesi için öncelikle bir i ş i olması gerekliydi. Bir i ş in olacak, geçimini temin edeceksin ki, futbol oynayabilesin. Bugün böyle bir ş ey yok ki, ş imdikilerin zaten i ş i futbol oynamak. Sonra o günkümalzemelere dikkat ederseniz, ş imdikilerle mukayese bile edilmez. En basitinden ş imdi sahalar çim. O zaman futbolcu dü ş meye korkardı, ş imdiki futbolcular dokununca rahatlıkla atabiliyorlar kendilerini yere ‘Nasıl olsa bir ş ey olmayacak’ diyerek. O tarihte bir kalecinin degajla topu santrayı geçirmesi büyük i ş ti, sı- rımlı me ş in toplarla çok zordu böyle bir ş ey. Ş imdi nere- deyse degajı orta sahayı geçmeyen kaleci yok. Demem o ki, o dönemin oyuncuları bumalzemelere sahip olsalar veya ş u anda top oynuyor olsalardı muhakkak ki çokmühim i ş ler yaparlardı.” Ardından 28 Kasım 1948’de İ stanbul’daki ikinci millî maçının Yunanistanmaçı oldu ğ unu, 2-1 kazanılan bumü- sabakada golleri Reha Eken’in attı ğ ını anımsatıp o maçın havasını ve neler hissetti ğ ini soruyoruz. “Yunanistan maçları bizim için daima çok önemliydi. Ş imdi bile oyna- sam tüylerimürperir herhalde” diyor. Kavganın esamisi okunmazdı Seyirci kitlesinin nasıl oldu ğ una yanıtı ise bugünlerle kıyaslayınca sanki çok uzak bir gezegeni anlatırmı ş gibi geliyor insana: “ İ nanılmazdı. Hani denir ya Beyo ğ lu’na in- sanlar kravatsız çıkamazdı diye, onun bir tezahürüydü. Bu tarz ş iddet olayları kesinlikle olmazdı, olamazdı da. Kimin nerede oturdu ğ u bile belli olmazdı. Fenerli gelirdi Galatasaraylının yanına otururdu. Tribünlerde ayırım falan yoktu. Kavga diye bir ş eyin esamisi okunmazdı.” O tarihlerde Millî Takım’ın daha az maç yaptı ğ ının ve nere- deyse bugünle mukayese bile kabul etmeyece ğ inin herkes tarafından bilindi ğ ini söyledikten sonra buna ra ğ men 1950 yılında İ ran’ı 6-1 ma ğ lup ettikleri, pe ş inden de İ srail’e dep- lasmanda 5-1 ma ğ lup oldukları müsabakanın ardından millî formayı giymedi ğ ini, oysa futbolu 1957’de bıraktı ğ ını belirtiyor ve sebebini soruyoruz: “O zaman Vefalı bir oyuncunun Millî Takım’da oynaması büyük bir i ş ti. Mesela ben Millî Takım’da olmama ra ğ men Londra Olimpiyatları’na gidemedim, o kadroya seçileme- dim. Neden gidemedi ğ imi de ş öyle açıklayabilirim, çünkü ben Fenerbahçeli, Galatasaraylı veya Be ş ikta ş lı de ğ ildim. Hatta o dönemde bana ‘Gel Fener’e, gel Be ş ikta ş ’a, gel Gala- tasaray’a, seni de götürelimLondra Olimpiyatları’na’ dedi- ler.” Vefa’yı bırakmayı kendime yakı ş tıramadım Bunun üzerine niçin Vefa’dan ayrılıp di ğ er kulüplere git- medi ğ ini soruyoruz. Yanıtı oynadı ğ ı kulübün adına yakı- ş an bir ş ıklıkta oluyor: “Gidemedim, çünkü Vefa’ya büyük emek verdim. Benim çocu ğ umgibiydi, hemkendimbüyü- dümhemVefa’yı büyüttüm. İ smimin Vefa gibi bir kulüple anılması bana her zaman gurur verdi. Tabiî o dönemlerde kulüp de ğ i ş tirmek de ayıp kar ş ılanırken ben bunu ken- dime hiçbir zaman yakı ş tıramadım.” Ardından bir foto ğ raf hatırlatıyoruz Vefa’nın büyük kapta- nına. İ stanbul İ nönü Stadı’nda RapidWien kaptanıyla sere- monideki foto ğ rafını. Güleryüzle cevaplıyor: “Hususî bir maçtı o. Zaten o dönemde ba ş ka maçlar yoktu ki. Ama bu- rada önemli olan Vefa’nın gücü neticesinde, bir Avusturya ekibinden hususi maç teklifi gelmesiydi.” O dönemdeki yöneticileri merak etti ğ imizi söylüyoruz, “Nasıl insanlardı?” diye sorup özellikle Vefa’da Remzi Ta- tari’nin isminin ön plana çıktı ğ ını belirtiyoruz. 145 1948-1949 yılında İ stanbul Ligi’nde 3.olan Vefa, 26 Eylül 1948 tarihinde Yunanistan’ın Apollon takımını 4-0 yendi ğ i maç öncesinde. Soldan sa ğ a ayaktakiler: Abdullah Özendi, Bülent Varol, Turan Akra, Muammer Deniz, Mustafa Ş enkal, Ş ükrü Demircio ğ lu, Galip Haktanır. Oturanlar: Zeki Gökbora, İ smet Artun, Recep Öngör, Nevruz Güven.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTc5NTM3Mg==