TamSaha 227. Sayı / Ekim 2023

Pazar günü yapılan ziyaretin dezavantajı olsa gerek diye dü ş ünürken aslında bunun sonradan tamamen bir avantaj olaca ğ ının bilincinde de ğ iliz. Gelenler de yabancı de ğ il, Galip ve Nimet Haktanır çiftlerinin büyük kızı Müjde Akman ve damatları Suat Akman. Aynı sıcakkanlı ilgiyi onlardan da görüyoruz. Sanki kayınpederden damada ve anneden kıza geçen bir ho ş görüye sahipler. Ve konu ş maya verdikleri katkı neticesinde yaptı ğ ımız ziyaret sanki rö- portajdan çok sohbet sıcaklı ğ ına evriliyor. Sohbet sanki uzun zamandır görmedi ğ iniz bir büyü ğ ünüzü ziyaret etti- ğ inizdeki samimiyetle ilerliyor. Öncelikle 1921 yılında İ znik’te do ğ mu ş hâlihazırda ya ş ayan en eski millî futbolculardan biri oldu ğ u ve babasının vefa- tından sonra Darü şş afaka’ya girdi ğ i bilgilerini teyit ettik- ten sonra futbolla nasıl tanı ş tı ğ ını soruyoruz. Çorabımızı söker, top yapardık Gülerek ba ş lıyor yanıtlamaya Galip a ğ a- bey: “O dönemRami’de oturuyorduk, futbola da Rami’de ba ş ladım aslında. O zamanlar bez toplar vardı, birinci ve ikinci sınıfta birbirimizin kar ş ısına geçe- rek futbol oynamaya çalı ş ırdık. O tarih- lerde zaten ba ş ka oyun da yoktu. Gezme tozma, bir yerlere gitme ş ansınız da yoktu. Daha sonra Darü şş afaka’nın imti- hanına girdimve kazandım. Orada da zil çalar çalmaz saha kapardık ve futbol oy- namaya ba ş lardık. Bez topları kendimiz bugünün lastik toplarının ayarında yapardık. Bu bez top yapma yüzünden bazen ceza da alırdık. Bez top yapabil- mek için bir takım ş eylere ihtiyaç duyar- dınız. Örne ğ in çoraplarımızı sökerdik, ö ğ retmenler bunları görürse bize ceza verirlerdi. Topun üzerini kapamak için peçetelerimiz vardı, onu kullanırdık, onu da görürlerse yine ceza verirlerdi. Aldı- ğ ımız cezalar neticesinde altı-yedi kez dı ş arı çıkamaz hâle gelmi ş tik. Top oyna- dı ğ ımız için ayakkabılarımız de eskirdi ve bu sebeple de dı ş arı çıkamadı ğ ımız olurdu. Velhasıl bir mücadele içinde futbol oynamaya çalı ş ırdık.” Üç büyük kulübün de formasını giydi! Ardından ba ş ka ilginç bir bilgiyi eklemeye ihtiyaç duyarak bunun nasıl gerçekle ş ti ğ ini ö ğ renmek istiyoruz olayın bi- rinci tanı ğ ından. Lisans çıkmamı ş olsa da Galip Haktanır üç büyük kulübün de formasını giymi ş belki de ilk oyuncu. Bu hikâyeyi de kendi a ğ ızından dinliyoruz: “Önce Be ş ik- ta ş ’a gittim, bir arkada ş ımla beraber. Onu oynatmayıp ba ş kasını oynattıkları için biraz kırıldık. Orada bir Galata- saraylı gazeteci vardı, o arkada ş ımın ahbabıydı. Bizi Gala- tasaray’a götürdü ve orada oynamaya ba ş ladık. Fakat bizimDarü şş afakalıların ço ğ u Fenerbahçeliydi, benim li- sansımı çıkarmak için Allah rahmet eylesin Ahmet Adem gelmi ş ti. Çocuklar benim elbiselerimi sakladılar, Ahmet Adem’i de kovaladılar. Bir topluluk hâlinde Fenerbahçe’ye gittik. O sırada Fenerbahçe’de Esat-Cihat kavgası vardı. Açıkçası Fenerbahçe pek ho ş uma gitmedi o dönem.” Galatasaraylı de ğ il Fenerbahçeliydim Bu cevabın üzerine ba ş ka bir rivayeti hatırlatarak bazı çevrelerin ondan Galatasaraylı olarak bahsetti ğ ini hatırla- tıyoruz. Buna kar ş ı çıkıyor: “Tam aksine Fenerbahçeliydim. Hatta hiç unutmambir Fener-Galatasaraymaçına geldik Kadıköy’e. Galatasaray kötü vaziyette, Fenerbahçe kuv- vetliydi. Galatasaray 4-0 yendi. Eve a ğ layarak döndük. Fenerbahçeli olmama ra ğ men gitti ğ imde Fenerbahçe’de aradı ğ ımı bulamadım. O dönü ş te vapurdan inerken, V efa’da oynayan Darü şş afakalı bir a ğ a- beyimizle kar ş ıla ş tık. ‘Gel bizde oyna’ dedi. Ben de o kızgınlıkla Vefa’yla an- la ş tım. Neden kızdı ğ ıma gelince de Be ş ikta ş -Fenerbahçe maçı yapıyoruz. Ben sol haf oynuyorum, arkamda da bizimDarü şş afakalı Murat. Oyun içe- risinde ben ikinci halftaymba ş lar ba ş lamaz ‘Sen sol hafa geç, ben santr- haf oynayaca ğ ım’ dedim. Maç bitti- ğ inde ise yanlı ş yerde oynatılmamın verdi ğ i kızgınlıkla formayı çıkarttım ve bir daha Fenerbahçe’ye dönme- dim.” Vefa’yla tahsil bedeli anla ş tım Vefa’yla hangi ş artlarda anla ş tı ğ ını sordu ğ umuzda gülerek yanıtlıyor bizi: “ Ş art namına hiçbir ş ey konu ş madık, ‘Tahsiline yardım ederiz’ dediler, ‘Tamam’ deyip gittim. Yoksa ş u kadar para veririz gibi bir konu ş ma geçmedi hiç.” Burada aklımıza ba ş ka bir soru takılı- yor hâliyle, peki geçimini nasıl sa ğ lı- yordu Galip Haktanır? Zaten ba ş ka türlüsü olamazmı ş gibi bir samimiyete yanıtlıyor bu soruyu: “Okulun son sınıfın- dayken jimnastik hocalı ğ ı imtihanına girdimve jimnastik hocası oldum. Ni ş anta ş ı ve Kasımpa ş a Ortaokullarında uzunmüddet görev yaptım. Geçimimi de ö ğ retmenlik yaparak sa ğ ladım.” O sırada Yüksek Ticaret Mektebi’ne devam etse de futbol ve hayat arasındaki git-gel onun okulunu bitirmesine engel olmu ş . Ama Galip Haktanır’ın u ğ ra ş ıları ve eme ğ i hiç bitmemi ş . Vefa’da oynarken Vefa Haftalık Spor Gazetesi’ni çıkarmı ş . Bunu bile “Evet, zorlu lâkin zevkli bir u ğ ra ş tı” diyerek basite indirgiyor. Vefa formasıyla İ stanbul Ligi’nde 1943 yılında forma giy- meye ba ş layan Galip Haktanır’a, 1944-45 sezonunda Be- ş ikta ş ve Fenerbahçe’nin ardından üçüncü olduktan sonra ya ş anan o unutulmaz 1945-46 sezonunu soruyoruz. 33 gol atıp 14 gol yiyen Fenerbahçe kar ş ısında, 36 gol atıp 18 gol Bir 'Vefa' abidesiydi Ba ş ka devrin çocuklarından biriydi o. 1943 yılında ba ş ladı ğ ı futbol serüvenini 1957 yılında aynı forma altında tamamlayan, her ş eyini özde ş le ş ti ğ i kulübüne vermi ş bir beyefendi. So ğ uk günlerde ü ş ümemek için e ş inin hazırladı ğ ı gazeteyi formasının içine sokup öyle sahaya çıkan, millî müsabaka için gitti ğ i Viyana’dan kendi kulübü Vefa’ya, be ğ endi ğ i ye ş il-beyazlı formayı kendi cebinden alan bir amatör ruh. 30 Eylül’de kaybetti ğ imiz Galip abimizi, CemZamur’un 2007’nin Mayıs ayında TamSaha’da yayınlanan röportajıyla yâd ediyoruz. Galip Haktanır 142 1 143 5 Nisan Pazar günü İ stanbul harika bir bahar sabahına uyanıyor. Avrupa’dan Asya’ya geçerken, içimizde Avrupa yakasında yer alan bir büyük fakat artık esamisi okunmayan takımın, gelmi ş geçmi ş en büyük, ismi kulübüyle özde ş le ş mi ş oyuncularından birini tanıyacak olmanın heyecanı var. Sadece telefonda konu ş urken bile tevazuuyla kar ş ısın- dakini sanki bugünlerin ötesinde bir zamana götüren bir futbol beyefendisi ile tanı ş acak olmanın verdi ğ i tela ş lı bir mutluluk hâli söz konusu. Kadıköy’den Erenköy’e ula ş ırken tümbunları ve o dönemi, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan tahayyül ederek geçiriyoruz. Zili çaldı ğ ımızdaki ürkeklik kapıda bizi kar ş ılayan ihtiyar bir deli- kanlının güleç gözleriyle rahatlamaya dönü ş ü- yor. Biz Pazar günü verdi ğ imiz rahatsızlıktan dolayı hicap duyarken, kapıda e ş iyle birlikte “Bizim için her gün Pazar, rahatsızlık ne kelime bilakis mutlu olduk” diyerek bizi rahatlatıyorlar. Evet, bir Pazar günü Haktanır ailesinin konu ğ u- yuz. Bizi kapıda kar ş ılayanlar ise Türk futbol ta- rihine ismi altın harflerle i ş lenmi ş , ya ş ı yetene ya da okuyanlara Vefa denilince ilk akla gelen efsanevî kaptan Galip Haktanır ile hayat arka- da ş ı Nimet Haktanır. Salona girdi ğ imizde bizi Galip Haktanır’ın zama- nında Vefa formasıyla çekilmi ş ve sonradan renklendirilmi ş bir portresi kar ş ılıyor. Üstünde Vefa kulübünden verilmi ş bir te ş ekkür plaketi ve yanında Galip Bey’in bamba ş ka renkli dünya- sını gösteren kendi yaptı ğ ı bir tablo. Biz hazırlı- ğ ımızı tamamlarken kapı çalınıyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTc5NTM3Mg==