TamSaha 193. Sayı / Aralık 2020
Gönülden Kaleme İzmir depremindehayatını kay- bedenvatandaşlarımızaAllah’tan rahmet yakınlarına sabır ve baş- sağlığı, yaralılara âcil şifalar dile- rim. Sözlük şöyle tanımlıyor vicdanı: Kişiyi kendi davranışla- rıyla ilgili olarakbir yargıdabulunmayayönelten, kişinin kendi ahlâkdeğerleri üzerinde dolaysız vekendiliğinden yargılamayapmasını sağlayan, kişiye doğruyuve iyiyi yapmayükümünüde yükleyen içsel güç. Depremde hayatlarını kaybedenlerin hikâyeleri yürek- lerimizde derin burukluklara yol açtı. Daha çok canın kurtarılması adına, göçük altından sağ çıkarılan her depremzede ise umutlarımızın yeşermesine sebep oldu. Burada bir grubun daha hakkını vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki dünyanın içinden geçtiği olağan- üstü pandemi nedeniyle sağlıkçıları takdir ettik ve etmeye devamediyorsak, arama kurtarma ekiplerini de takdir etmemiz gerekiyor. Yıkılan binaların altında kalan insanları kurtarmak için canla başla çalışan, her sessizlik anonsu yapıldığında televizyonları başında ve enkaz çevresindeki insanların canlı tespitiyle umutlan- dığı bir ortamda ekipler iğneyle kuyu kazarak büyük bir titizlikle tespit edilen canlıyı çıkardılar. Bu bazen insan, bazen de bir hayvan oldu. Özellikle depremin üzerinden geçen her saatin hayatî önemtaşıdığı ortamda arama kurtarma ekipleri, sadecemoloz yığınlarıyla uğraşma- dılar, zamanla da yarıştılar göçük altında ölüm-kalım mücadelesi veren insanlar için. Kurtarma çalışmaları esnasında küçükmucizelere de şahit olduk. Bunlardan biri de tam65 saat sonra kurtarılan üç yaşındaki Elif bebekti. Arama kurtarma ekipleri Elif bebeğe ulaştıkla- rında hareketsiz yattığı için ölü sanmışlar fakat daha sonra gözlerinin hareket ettiğinin fark edilmesi üzerine gerekli müdahale hemen yapılmış ve Elif enkazdan çıkarılmıştı. Elif’in enkazdan çıkarılırken kurtarıcısının parmağını tutması, adeta hayata tutunmasının ve İzmir depreminin sembolü oldu. Depremgerçeği yıllardır kangren olmuş sorunudur ülkemizin. Ülkemizin depremkuşağında olduğu bilin- mesine ve depremin öldürmediği, çürük binaların öldür- düğü bilim insanları tarafından söylenmesine rağmen, daha çok para kazanmak uğruna sistemin açıklarından faydalanmak niye? Ülkemizdeki kanun ve yönetmelik- lermükemmel olmasa da kâğıt üstünde yeterli duruyor fakat uygulamada büyük sıkıntı olduğu görülüyor ki bu çürük binalar yükselebiliyor. Denetleme görevinde bulunan ama rüşvet alarak vicdanlarını cüzdanlarına satan ahlâksız katillerin, müteahhittin demirden, çi- mentodan, inşaat kumundan çalmalarına göz yumma- larının sonucudur 6.6’lık depremde yıkılan binalar ve göçük altında kalarak ölen insanlar. Daha çok para kazanmak uğrunamalzemeden çalanmüteahhit kadar, ölenlerin veballeri kamu adına denetleme yetki- sini rüşvet karşılığı kullanmayan kamu görevlilerinin de üstündedir. Benimgözümde kamu adına denetleme görevinde bulunan görevliler ilk sırada yer alıyor. Şayet görevlerini lâyıkıyla yapsalardı ne o binalar yükselebile- cek ne de depremde hayatını kaybeden insanlarımız olacaktı. Bizde bir atasözü var; onu hatırlatarak itiraz edenler olacaktır, “Hırsızın hiçmi suçu yok?” diyerek... Hırsızın suçu olmaz olurmu, elbette suçlu hırsız. Ben de diyorumki, önlemalması gerekenlerin önlemleri alma- yarak hırsızlığı adeta teşvik etmeleri, hırsızın cesaretini arttırmazmı? Evet buradamüteahhit yaptığı ahlâksız- lıkla basamağın ilk sırasında yer alıyor. Bu tür insanlar için, “Senin yatacak yerin yok!” derler. İşte bunları yapanların da yatacak yerleri yok. Bu olayların önüne geçebilmek için cezaî yaptırımların caydırıcı, can yakıcı olması gerekmektedir. Örneğinmüteahhitte istenen cezanın alt sınırı on beş yıl ağırlaştırılmış hapisten baş- lıyorsa, denetleme görevini yapmayanın cezası, yirmi yıldan az olmamakkaydıyla kırk yıl ağırlaştırılmış hapis şeklinde olmalı. Hile yapan ve hileye çıkarları uğruna göz yumanların aldıkları cezalar için, “Çıkacak muhtemel aftan yararlanamaz, bu suçlardan yargıla- nanlara yargılama sırasında hiçbir indirimuygulana- maz ve bu suçlarda zaman aşımı yoktur” kayıtlarını da ekleyelimve kanunu titizlikle uygulayalım. Sonrasında da bu suça cesaret edenler olacakmı görelim. Kentsel dönüşümün kaçak ve çürük binaların panzehri olduğu bir gerçek, lâkin bu yasa daha câzip hale getiril- meli ki, insanlarımız rağbet etsin. Maalesef depreme dayanıksız binalarda oturan bir kısım insanlarımızın önceliği can güvenliği değil de, atasözümüzde geçen “Mal canın yongasıdır” sözünün haklılığını ortaya koyan davranış ve tavırla daha küçük daireyi reddetmeleri sonucu kentsel dönüşüme katılmamalarıdır. Yarınlarda olabilecek bir depremde enkaz altında kaldıklarında, canlı kalabilirlerse, kurtarılmayı çaresizlik içinde beklerken “keşke” dememek için bugündenmalınızın bir kısmından vazgeçin. Son pişmanlık fayda etmez sözü sizin için geçerli olmasın. Yaşamsevinciniz hiç bitmesin. Sağlığımız için temizlik, maske vemesafeye dikkat edelim… İsmail Gökçek Vicdan 150
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==