TamSaha 191. Sayı / Ekim 2020
Joao’nun kendisi bir fut- bolcuydu. Lakabı da Don- dinho’ydu. Bir futbolcu olarak oğluna bir mucidin ismini vermesiyse muh- temelen kendisinin yeşil sahalarda aradığını pek bulamamasıyla alâka- lıydı. Zira Edson doğduğu esnada Joao henüz yerel kulüplerde oynamaktan pek öteye gidememişti. Bunda birtakım ağır sakatlıkların da etkisi olmuştu. Sonraki yıllarda da kendisi Atletico Mi- neiro ve Fluminense gibi büyük kulüplerde kısa süreliğine forma giyecek ve buralarda herhangi bir iz bırakamayacaktı. Ancak baba Joao’nun oğlu Edson’la ilgili kurduğu o muhtemel hayallerin aksine meslek seçiminde armut adeta dibine düşecekti. Nitekimküçük Edson da neredeyse yü- rümeye başladığı andan itibaren babasının izin- den gitmeye niyetlene- cek ve bulduğu her fırsatta futbol topuyla haşir neşir olacaktı. Tabiî futbol topu dediysek, fakirlik içinde yetişen Edson’un normal bir topu olmadığını ve bunun ye- rine eski çorapların içine gazete kâğıtları tıkıştıra- rak futbol oynamaya ça- lıştığını da belirtmeden geçmemek lâzım. Esrarengiz bir lakap Edson’a küçük bir çocuk- ken ailesinin yakıştırdığı lakap Dico’ydu. Okul ça- ğına geldiğinde çeşitli amatör kulüplerinminik takımlarında da futbol oynamaya başlayan Edson’a ileride tüm dünyanın ezberleyeceği omeşhur lakabınıysa bu dönemde okul arkadaş- ları kendisine yakıştıra- caktı. Rivayete göre o yıllarda Vasco da Gama’nın file bekçisi olan Bile, Edson’un en sevdiği futbolcuların başında geliyordu. Ancak Edson, bu en sevdiği futbolcu- nun ismini doğru telaffuz edemiyor, onun yerine “Pile, Pili, Pele” gibi şeyler söylüyordu. Arkadaşları da bu durumu tiye almak için onu “Pele” olarak çağırmaya başlamışlardı. Pele başlangıçta bu du- rumdanmemnun değildi ama omemnuniyetsizli- ğini belli ettikçe, arkadaşlarının ısrarı da artıyordu. Sonunda ken- disi de bu lakaba alışacak ve birkaç sene sonra şöhret basamaklarını da “Pele” adıyla tırmanmaya başlayacaktı. Tabiî bu, dediğimiz gibi bir rivayetten ibaret. İşin garibi, Pele çok uzun yıllar sonra verdiği röpor- tajlarda, lakabının tam olarak nereden çıktığını hatırlamadığını söyleye- cekti. Dahası, Pele’ye bu adı taktıkları iddia edilen okul arkadaşlarıyla da sonraki yıllarda konuşul- duğunda onlar da ko- nuyla ilgili pek bir fikir belirtememişlerdi. Sonuçta öyle ya da böyle, okul yıllarında Edson Arantes do Nascimen- to’ya artık kısaca “Pele” denilmeye başlanmıştı. O da sahalarda artık bu isimle boy gösteriyordu ve futbolda olsun, futsalda olsun yeteneklerini öylesine konuşturuyordu ki Pele adı onu izleyenler tarafından kısa süre içerisinde ezberlenmekteydi. Pele’nin sıra dışı yeteneklerinin babası da farkındaydı ve artık o da oğlunun bilim adamı olmasından ziyade futbolcu olabilmesi için elin- den geleni yapmaktaydı. Öncelikle oğluna bireysel olarak nasıl futbol oynaması gerektiği yönünde bildik- lerini olabildiğince anlatmaya, göstermeye çalışan babası, oğlu ilkokulu bitirdiğindeyse onu, kendi- sinin de futbol oynamakta olduğu Bauru kulübünün altyapısına kaydettirecekti. Pele’nin etkisiyse Bauru’da kendisini göstermekte gecikmeyecek ve kulübünminikler takımı, Pele’nin oynadığı üç yıl bo- yunca üst üste Sao Paulo eyaleti şampiyonluğuna ulaşacaktı. Tabiî bu şampiyonalarda Pele’nin gol rekorları kırarak takımının en skorer ismi olduğunu özel olarak belirtmeye sanırız gerek yoktur. Şöhret yolunda ilk büyük adım Pele için önemli bir şans ise o sıralar Bauru’nun altyapısının başında, 1930’lu yıllarda Brezilya’nın önemli futbolcuları arasında yer alan ve futbolu bıraktıktan sonra da iyi bir yetiştirici olarak Brezilya futboluna hizmetlerini sürdürenWaldemar de Brito’nun yer almasıydı. Pele’yi gör- düğü andan itibaren onun gelecekte dünyanın en iyi futbolcusu olabile- ceği hissine kapılan Brito, genç yeteneğin potansiyelinin iyice açığa çıkabilmesi için ülkenin önde gelen kulüplerinden birinde oynaması gerektiğinin farkındaydı ve bunun gerçekleşebilmesi adına da büyük kulüplere sürekli tavsiyelerde bu- lunmaktaydı. Nihayet 1956 yılının Haziran ayına gelindiğinde Santos kulübü yöneticileri, Brito’nun tavsi- yelerine uyma kararı aldı ve Pele o sene içinde, kendisini şöhrete ulaştıracak olan yeni kulübüne imzayı attı. Pele, üç ay içerisinde de Santos for- masıyla ilk resmi maçına çıkacaktı. Takvimler 7 Eylül 1956’yı göster- mekteydi, yani Pele henüz 16 yaşına bile gelmemişti. Buna rağmen takı- mının, Corinthians Santo Andre’yi 7-1 yendiği maçta ilk golüne de imzasını atacaktı. Yetenekleri, özellikle de golcülüğü yaşıtlarının fersah fersah ötesinde olduğundan çok geçmeden takımının değişmez oyuncusu olan Pele, 1957 sezo- nunda Santos’un banko isimlerin- den birisi haline gelirkenmillî takıma da çağrılmaya başlayacaktı. 7 Temmuz 1957’de Brezilya’nın Ma- racana’da Arjantin’i konuk ettiği maç, Pele’nin de millî takımkariye- rinin ilkmücadelesi olma özelliğini taşıyordu. Her ne kadar Brezilya maçı 2-1 kaybetse de Pele takımı- nın tek golüne imzasını atmış ve uzun yıllar boyunca Sambacılara gol yollarında ne denli büyük katkı- lar sağlayacağının sinyallerini de vermişti. Bu gol aynı zamanda Pele’nin o gün itibarıyla dünyada millî maçlarda gol atan en genç 92 93
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==