TamSaha 191. Sayı / Ekim 2020
yılları arasında Pazarlama alanında yaptınız. Öğrencilik yıllarınıza ait hatıralarınızda neler var? 1961 yılının eylül ayında üst sınıfa girmek üzere sınavlara girip kaza- nıyorum. İş İdaresi İktisat Yüksek Okulu 1. sınıfa gidiyorum. O zaman Boğaziçi Üniversitesi yok. İş İdaresi İktisat Yüksek Okulu da henüz 3. sı- nıflara kadar gelebilmiş durumda. Mezun vermemiş henüz. Ben orada ders veriyorum şimdi. Futbolculu- ğumvar, okul takımı kaptanlığım var. Öğrencilik yıllarım çok güzel geçti. Çünkü İstanbul’a gelip Robert Koleji sınavını kazanıp girdikten sonra başta spor olmak üzere her türlü olanak vardı. Büyük Gym, Küçük Gymdediğimiz jimnastik salonları var. Büyük Gym’in hemen önünde kampüs var. Oradaki kam- püs de bizim futbol sahamız. Bir tane bina var. Orada dersleri görü- yoruz. Çeşitli binalar var. Bunların bir kısmında yemek yiyorsun. Ama üç tane futbol sahası var. Bir tanesi ana kampüs. Ders gördüğümüz binanın arkasında küçük bir saha var. Öğlenleri top oynayabiliyoruz büyük sahada. Futbol aşkınız da böyle gelişiyor sanırım. Evet, çocukluktan sonra burada aşkımgelişiyor. Size bir anımı an- latmak istiyorum. Bizim evimizin arkasında iki tane bahçe vardı. Bir de önde girerken avlu gibi bir yer… Orada bir asma vardı. Ve annemin gözü gibi baktığı ortanca çiçekleri… Böyle bir güzellik var. Bir de nere- den gelmişse bir palmiye ağacı. Güney değil burası. Sonuçta Gire- sun… Şu anda restore edildi o ev. Sağ olsun bir arkadaşımız orayı ye- niden dizayn etmiş. Kabul günleri var kadınların. Annem, ablamhaf- tanın birer günü kabul gününe gidi- yorlar. Ben de kurnazım aklımca… Dışarda kilisenin bahçesine gidip gelmektense çocukları topladım; bir de topu olan bir albayın oğlu vardı; onu çağırdım. Hep beraber geldik. Bizim taşlıkta başladık futbol oyna- maya. Kıran kırana tabiî. Annemin, ablamla birlikte kabul gününden erken geleceği tuttu. Kapıyı bir açtı. Söylenmeye başladı. Bütün ortan- calar yerlerde. Hayatımda ilk ve son defa babam, ağabeylerim, ablam dâhil ilk kez annemden bir tokat yedim. Ama o kadar hak edilmiş bir tokattı ki… Çiçekleri çok severiz eşimle. Ortancalarımın bozuldu- ğunu gördüğüm an bir üzüntü basıyor beni. Direkt o olay aklıma geliyor. Okul yıllarınızdaki başarınızı iş ha- yatında da sergilediğinizi görüyo- ruz. Sınai Yatırımve Kredi Bankası, Roche, Sandoz Türkiye, Pimaş, ENKA gibi ülkenin önde gelen ku- rumlarında profesyonel yöneticilik yaptınız. Birleşmiş Milletlerin FAO / UNICEF Projelerinin liderliği ile Kore Cumhuriyeti Sandoz Murahhas Üyeliği görevlerinde bulundunuz. İş hayatınızdan bize bahsedebilir misiniz? İş hayatımbenim için çok önem- liydi. Çünkü böylesine bir tahsil yapabilmiş olmak, o zaman çok kıymetli ve önemliydi. Bir kere lisan olarak çok gelişmiştim. Çok öndey- dim. Hatta Robert Kolej’de haftada dört saat Almanca dersi alıyordum ki maksimumu buydu. Onun için dolu dolu geçti hayatım. Bir sefe- rinde mühendislik kısmına geçtim. Denemek istedimkendimi. Notla- rım iyiydi fakat top oynayamıyor- dum. Bizim laboratuvar camından arkadaşlarımı izliyordum. Öbür bölüme geçince olmadı. Ama kita- bımda da belirttiğimgibi ben sosyal içerikli projelerden ve kişilerden daha fazla feyz aldığımı düşündü- ğüm için hep sosyal tarafım kuvvetli olsun istedim. Yani düz mühendis olmak istemedim. O bir meslektir. Çok saygı duyduğumbir meslektir. Her türlü konsantrasyo- nunu ona vereceksiniz. E bu hayat boyu kolay bir iş değil. Bir de kendi kendime bir karar verdim. Sosyal tarafı bu kadar güçlü olsun isteyen bir insan hiçbir zaman siyasete giremez. Baştan bu kuralı koydum kendime. Olmuyor yani… Bunu dü- şündüm. Çok büyük bir hatıramvar. Bu şirketleri alıp; olmayan yere gö- türürken; Roche’tan Sandoz’a geçiş mesela… Orada öğrendiklerimi öbür tarafta uygulayarak büyük bir ça- lışma oluşturduk ekibimle birlikte. Ben bu kadar çok iş değiştirip, mer- divenleri hızlı çıktığım için kayınpe- derim endişelenmiş. İş Bankası Genel Müdürü idi o zaman; Ferit Basmacı. Bir gün eşimDilek Hanımı konuşmaya tutmuş ve “Şenes çok fazla iş değiştiriyor. Niye?” diye sor- muş. Bende cevabı hazır. Hemen verdim. İnsan sevdiği işi yapmalıdır. Ben sosyal olayları yakinen takip eden, insana insan gözüyle bakan birisiyim. Yani kupkuru bir hayat; beğendiğin ya da beğenmediğin bir işte bu yaşlarda olmaz dedim. Esas noktayı şöyle koydum. Bu yaşta değiştirmezsen bir daha iş değiştir- men çok zor olur dedim. Ve haklı çıktım. Kayınpederimde kendine göre haklıydı tabiî. Nurlar içinde yatsın. İş Bankası Yeni Camii Şube- si’ne girmiş. O da kayınvalidemgibi Sultanahmet’teki İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ndenmezundu. Sınıf arkadaşıydılar. Oradanmezun olduktan sonra İş Bankası’na gir- miş. 48 yıl, kolluklumuhasebecilik- ten genel müdürlüğe yükselmiş birisiydi. İşi zamanında değiştir- mezsen sonra kimse almaz. Başkanımbugünkü öğrencilere rol model olması açısından okul ve iş hayatınızda yakaladığınız başarının altın anahtarları nelerdi? Bu konularda Şenes Erzik’in yol haritası neydi? Çok ilginçtir. Galatasaray’da yüzdük. Ada’da fotoğrafımız var. Giresun’dan geldiğim için bizi yarış- tırdılar. Ekibin gözdesiydim. Yalçın Ongun arkadaşımvardı. Ben hep- sini geçerdim; Yalçın’ı da geçerdim. O da iyi bir yüzücüydü. Derdi ki “Senin boyun benden uzun…” Ger- çekten kendisi benden kısadır. Ku- ruçeşme Adası’nda yüzerken sabah saat 09.00’da bizi atıyorlar. Önünde tahta. 400metre ayak vur. E belden aşağı donuyor insanın. En sonunda ağabeyime, “Beni buradan alın, bunlarla uğraşamam” dedim. Fut- bola geri dönmek istiyordum. Çünkü okulda sahalar var, imkân- lar var. Başka bir dünya var. İşte o dünyadır benim spora girebilmemi sağlayan. Ama daha önemlisi, okul takımının kaptanıyım. Öyle bir gün geldi ki bizim liseninmüdürü beni çağırdı. Gittim; heyecanlandım. Derslerimde iyi. 10 üzerinden 8 ci- varı notlarımvar. Bir problemyok derslerimde. “Ne oldu acaba?” dedim. Bana, “Neden heyecanlan- dın?” diye sordu. Ben de “Bir şeymi yaptım?” dedim. “Evet, kendin için bir şey yaptın; çok iyi oldu. Sana kitap bursu vereceğiz” dedi. Başarılı bir öğrenciydim. Çok büyük bir olaydı benim için. O bir şanstı. Bütün görüşümdeğişti. Ama esas noktayı başka yerde koydum. 1956 yılıydı sanırım. Hürriyet Gaze- tesi’nde kocaman bir başlık vardı: “Lastik ayakkabılarını alan Ali Sami Yen Stadı’na şu tarihte gelsin.” Üç arkadaş gittik. Birisi Aziz Çalış- lar; rahmetli oldu. İyi bir sol açıktı. Öbürü Güven Terzioğlu… Kaan Ter- zioğlu’nun babası… Bir de ben. Seç- meler yapıldı. Baba Gündüz uzunları sever. Çok tuhafıma giden bir şey oldu. Buna şans denemez; doğrusu denir. Futbol oynayacağız zannedi- yoruz. Oysaki Gündüz Kılıç, “Koş- maya başlayın” dedi. Bende bir ışık yandı. Bizimözelliğimiz o. O gym salonlarında trambolin dâhil her şey var. Enmeşhur hocalar var. Abbas Sakarya bizimhocamızdı. Enmeşhur Türk jimnastikçilerin- den birisi. Ne ararsan var. Şâmil Bey vardı. Amerika’dan tahsilini yapmış gelmiş. Baba Gündüz, “Yer hareket- leri yapın” demeye başladı. Koşuyu geçmiştim zaten. Yazıldı ismimiz. Koşuyu geçtikten sonra daha çok düzeldi moralim. Dedimki oluyor… Yer hareketleri deyince, “Yer hare- keti nedir?” diye düşünen bir sürü futbolcu arkadaş var orada. Mahal- lede top oynuyor. Çok da iyi oynu- yor ama okulunda böyle bir imkân yok. Ben Giresun Ortaokulu’ndan geldiğim zaman 19 Mayısların ertesi günü piknik günüydü. Aileler fındık Sosyal içerikli projelerden ve kişilerden daha fazla feyz aldığımı düşündüğüm için hep sosyal tarafım kuvvetli olsun istedim. “ Hayatımın tek tokadını futbol yüzünden annemden yedim. “ 57 56
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==