TamSaha 191. Sayı / Ekim 2020
ted ile karşılaşacaklardı. Bayern bu maçta da erken bulduğu golle öne geçecek ve oyunun büyük bir kıs- mında da rakibinden üstün bir oyun ortaya koyacaktı. Fakat maç, belki de tüm zamanların en dramatik sonlarından birine sahne olacak ve United, duraklama dakikalarında ardı ardına iki gol sıralayarak kaşla göz arasında kupayı kapıverecekti. Normalde 1982 ve 1987’deki sürpriz kayıpların ardından bir de 1999’daki gibi bir şoku yaşayan bir takımbir daha kolay kolay yıkıldığı yerden kalkamazdı herhalde. İşte Bayern’in kulüp karakterindeki en net fark tamda bu noktada ortaya çıkıyordu. 1999’un şokunu öyle hızlı atlattılar, yaralarını öylesine çabuk sardılar ki sadece iki yıl sonra yeniden Şampi- yonlar Ligi’nde finale geldiler ve bu kez Valencia’yı penaltı atışları so- nucunda devirerek 25 yıllık hasrete son verdiler. Elbette bu şampiyonlukla birlikte Bayern gibi muhteris bir takımın içindeki başarı harareti dinmeye- cekti. Şampiyonlar Ligi’nin artık büyük liglerden üç-dört katılımcıya müsaade eden yeni formatı nede- niyle zaten neredeyse her sezon bu turnuvada boy göstermektelerdi. 2010’da bir kez daha finale gelseler de bu kez Inter’e 2-0mağlup oldu- lar. Yine de bumaç öncesinde favori olmadıkları vemaç içerisinde de “dramatik” olarak nitelendirilebile- cek bir gelişme yaşanmadığı için bu kayıplarını “travmatik” sınıfına sokamayız ve Bayern’in kaybettiği finallere odaklanırken de bumaçı es geçeceğiz. Bayern’in trajik bir biçimde kaybet- tiği son finalse, 2012 yılındaki Şam- piyonlar Ligi finaliydi. Rakipleri o sezon, önceki birkaç yıla kıyasla hayli istikrarsız bir görüntü çizen ve beklenmedik bir biçimde finale kalan Chelsea’ydi. Üstelik final kendi evlerinde, Allianz Arena’da oynanacaktı. Yani maç öncesinde ibre yine net bir biçimde Bayern’den yanaydı. Maçın son bölümünde 1-0 öne de geçtiler fakat son dakikalara girilirken yedikleri golle iş uzatma- lara kaldı, sonrasında da penaltı- larla kupayı Chelsea’ye kaptırdılar. Yine son derece dramatik bir sonla kupayı kaçırmışlardı. Normal bir takım için bu da fazlasıyla büyük bir yıkıma yol açabilirdi. Fakat onlar normal bir takımdeğildi ki! Sadece bir yıl sonra, o güne kadar görülmüş en baskın Şampiyonlar Ligi perfor- manslarından birini ortaya koydu- lar, yarı finalde o günlerin en iyi Bayern Münih bu final önce- sinde Şampiyon Kulüpler Kupası’nda üç finale çıkmış ve üçünü de kazanmış bir durumdaydı. Aston Villa ise tarihinde ilk defa böylesine bir noktaya gelmişti. Hatta İngiliz ekibi kendi liginde bile önceki sezon şampiyon ol- duğunda 71 yıllık bir aranın ardından zirveyi görmüştü. II. Dünya Savaşı sonrasın- daki genel görünümleri orta sıralarda gezinmekten iba- retti. Şampiyonluklarından önceki o 71 yıllık boşluktaki en iyi dereceleriyse lig dördüncülüğüydü. Aynı dönemde üç kereyse küme düşmüşlerdi. Aston Villa, söz konusu 1981- 82 sezonuna da iyi bir giriş yapamamıştı. Son şampiyon olarak başladıkları ligde un- vanlarını koruyabilme iddia- larını erkenden yitirmişlerdi. İşlerin bir türlü yoluna gir- memesi üzerine de Şubat ayına gelindiğinde teknik direktör Ron Saunders görevinden istifa etmişti. Saunders’ın yerineyse kulüp yönetimi o esnada yeni bir teknik direktörle anlaşmayı da uygun bulmamış ve onun yardımcısı olan Tony Barton’ı geçici olarak takımın başına getirme kararı almıştı. Villa adına sezonun beklen- tilerin ötesinde giden tek tarafı Şampiyon Kulüpler Kupası’ydı. Özellikle çeyrek finalde Dinamo Kiev ve yarı finalde Anderlecht olmak üzere o dönemAvrupa fut- bolunun en güçlü birkaç ekibinden ikisini elemeleri müthiş bir başarıydı. Fakat kendisinden çok daha fazla şans tanınan iki ekibi eleye- rek finale gelmiş olmasına karşın Villa’nın Bayern karşısında da kazanmasına ihtimal veren neredeyse yok gibiydi. Bayern ise iki sezon üst üste şampiyon olmasının ardından o sezon Bundesliga’da Ham- burg ve Köln’ün ardından üçüncü sırada kalmıştı. Ancak tabiî ki İngiltere’de sezonu 11. olarak bitiren Aston Villa’ya göre durumları çok daha iyiydi. Finale gelene kadar eş- leştikleri Östers, Benfica, Cra- iova ve CSKA Sofya’ya karşı sekiz maçta attıkları 20 golle de pek insafları olmadığını ye- terince göstermişlerdi. Karl- Heinz Rummennige o dönem Avrupa futbolunun Michel Platini ile birlikte belki de en çok parlayan iki yıldızından biriydi. Artık sol bekten ziyade orta sahanın ortasında görev yapan 30 yaşındaki Paul Bre- itner ise oyun aklı ve tecrübe- siyle takımın en güvenilen ismiydi. Böylesine önemli isimlere karşı Aston Villa’nın kadrosundaysa İngiltere ve İskoçya Millî Takımlarında düzenli oynayan tek bir isim bile yoktu. Zaten birkaç hafta sonra başlayacak olan 1982 Dünya Kupası’nda da bu iki millî takımın kadrolarında birer Aston Villalı (Withe ve Evans) yer alacaktı, onlar da genelde yedek kulübesinde bekleyecekti. Öncesindeki bu şartlardan ötürü final çoğu kişinin gözünde bir formaliteden ibaretti. 90 dakikalık bir koşuşturmacanın ardından Bayern, dördüncü finalinden dördüncü zaferle ayrılarak kupayı müzesine taşıyacaktı. 26 Mayıs’ta Rotterdam’ın De Kuip Stadı’nda maç başladık- tan kısa süre sonraysa Aston Villa adına olumsuz bir ge- lişme daha yaşanacaktı. İngi- liz ekibinin kalecisi Jimmy Rimmer henüz sekizinci daki- kada omzundan sakatlanmış ve kenara da devam edeme- yeceğini işaret etmişti. Böylece Rimmer’ın yerine el mecbur sahaya yedek ka- leci Nigel Spink sürülüyordu. 112 113 takımı olarak gösterilen Barce- lona’ya iki maçta yedi gol atarak turladılar. Finalde de Dortmund’u devirerek beşinci şampiyonlukla- rını elde ettiler. Ve nihayet geride bıraktığımız 2019-2020 sezonunda da Devler Ligi’nde oynadığı bütün maçları kazanan, rakiplerine gol olup yağan, Barcelona’yı tekmaçta sekizlik yapan o akıl almaz Bayern ortaya çıktı. Bayern an itibarıyla Şampiyon Ku- lüpler Kupası/Şampiyonlar Ligi’ni finalde en çok kaybeden üç takım- dan biri. Bu alanda yedi kayıpla başı çeken Juventus’un ardından beş final kaybıyla Benfica ile birlikte ikinci sırada yer alıyorlar. Juventus ile Benfica’nın durumlarına bakıla- cak olursa, Bayern’in başarısının muhteşemliği daha da iyi anlaşıla- bilir. Benfica, 1961 ve 1962’de kazandığı Şampiyon Kulüpler Kupası şampi- yonluklarının ardından ilki 1963’te, sonuncusu da 1990’da olmak üzere bu kupada beş final daha oynadı. Bu finallerin hiçbirini kazanamadığı gibi kaybettikçe de 1961 ve 1962’deki şampiyonluklarınmimarı olanMacar teknik adamBela Gutt- mann’ın kulüpten haksız bir biçimde gönderilmesinin yol açtığı “Guttmann Lâneti” yüzünden Avrupa’da kupa alamadıkları yönünde bir negatif algıya dahi kapıldılar. Hatta belki de bu negatif havanın neticesinde daha sonra UEFAAvrupa Ligi’nde oynadıkları iki finali de kaybettiler. Juventus da 1996’da Şampiyonlar Ligi’ni kazandığında iki şampiyon- luk, iki de ikincilik ile bu kupada dengeli bir performansa sahip du- rumdaydı. Lâkin sonraki 21 yıl içinde çıktıkları beş finalin tama- mını kaybettiler. İtalya’da dokuz yıldır şampiyon olup adeta tek baş- larına kalmalarına ve dünyanın en iyi iki futbolcusundan birine sahip olmalarına karşın onların da bir daha ne zaman Şampiyonlar Li- gi’nde zirveye çıkabileceğine dair net bir öngörüde bulunulamıyor. Bayern ise bu iki ekiple benzer sayıda final kaybetmesine karşın bugün rekorlarla gelen bir Şampi- yonlar Ligi şampiyonluğunun keyfini sürüyor. Üstelik nicelik açısından değil de nitelik yönünden bakılacak olursa Bayern’in kayıpla- rının çok daha yıpratıcı olduğu da bir gerçek. Artık bu noktada daha da açıklayıcı olabilmek adına söz konusu dört finalin daha detaylı öykülerine geçmekte fayda var. 1982 Şampiyon Kulüpler Kupası Finali: BayernMünih 0-1 Aston Villa
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==