TamSaha 184. Sayı / Mart 2020
tere’de 1927-28 sezonunun gol kralı olarak gösterilen Dixie Dean’in kar- şısında “60” ibaresi durmaktaydı. Rakamla 60, yazıyla altmış… Her- halde bunu görenlerin çoğunluğu ilk başta kayıtlarda bir yazımyanlışı falan olacağını düşünmüşlerdir ama işin doğrusu, Dean’in o sezon beş düzineyi bulacak kadar gol atarak gol kralı olduğudur. Kaldı ki kendisi bu kadarıyla da yetinmemiş, dört yıl sonra bir kez daha gol kralı olurken bu defa da rakip filelere 44 gol göndermiştir. Elbette 1920’lerde oynanan futbolla 2010’larda oynananı kıyaslayacak ve buradan hareketle de tartının bir kefesine Messi’yi, diğer kefesine Dean’i koyacak değiliz. Ancak 1920’lerin ve 1930’ların gol kralları özelinde bakıldığında bile Dean’in söz konusu sezonda eriştiği gol sayısının yakınına dahi yaklaşılma- dığı da bir gerçek. Girizgâhı uzun tutup tümbu istatistikleri veriyor olmamızın nedeni de Dean’in futbol dünyasında, futbol tarihinde ne denli eşsiz bir yeri olduğunu göster- mek. Attığı goller fi tarihinde kalmış olabilir, o yıllarda takımların savunma anlayışları günümüzdeki kadar gelişmiş olmadığından gol atmanın da daha kolay olduğu düşünülebilir ama o dönemde dahi 40 gol barajını az sayıda isim geçebilirken 60 gol atmanın başka hiçbir babayiğidin harcı olmadığı da apaçık ortada. Sadece İngiltere değil, Avrupa’nın büyük ligleri düşünüldüğünde de kırılamayan ve belki de kırılamaya- cak bir rekorun sahibi olan Dean’in bu rekorunun asırlık bir niteliğe sahip olmasına şunun şurasında sadece sekiz yıl kalmış durumda. Efsane golcünün vefatının üzerin- dense bu ay tam40 sene geçmiş olacak. İsterseniz bu vesileyle ken- disinin kariyeriyle ilgili, elbette 1927-28 sezonuyla sınırlı kalma- mak kaydıyla, biraz daha ayrıntıya girelim. İsminin ilginç hikâyesi Mersey nehrine göre Liverpool’un karşı kıyısında bulunan Chesire’ın Birkenhead kentinde, tarihler 22 Ocak 1907’yi gösterirken, Laird Sokağı’nın 325 numaralı hanesinde büyük bir telaş yaşanmaktaydı. Dört kızları olan Sarah veWilliam Dean çifti, uzun süredir hayalini kurdukları erkek evlâda da nihayet kavuşmuşlardı. Bebeğe, babası ve dedesinin isimleri birleştirilerek WilliamRalph adı verilmişti. Wil- liamRalph’in adının sonraları nasıl “Dixie” olduğununsa çetrefilli bir hikâyesi olduğu söylenebilir. Şöyle ki, ABD’nin güney eyaletle- rine argo bir tâbir olarak “Dixie- land” denmekteydi. Bu eyaletlerde de zamanında Afrika’dan köle ola- rak getirilmiş hatırı sayılır bir nüfus vardı. William’ın ten rengi, bir İngi- lize göre hayli koyuydu, saçları da siyah ve kıvırcıktı. Hal böyle olunca da çevresindeki birçok kişi onu Af- rika kökenli Amerikalılara benzet- miş ve bu nüfusun en yoğun olduğu bölgenin adından da esinlenerek ona Dixie demeye başlamışlardı. Günümüz normlarına göre ırkçı denilebilecek, son derece çirkin bir tavır bu belki ama 20. yüzyılın başları düşünüldüğünde vakayı âdiyeden olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Dixie’nin hembabası hemde dedesi makinistti. Hatta dedesi vaktinde kraliyet üyelerine tahsis edilen treninmakinistliğini bile yapmıştı. Annesi ise çeşitli evlerde hizmetçi olarak çalışmaktaydı. Bunlar çok büyük paralar kazandıranmeslek- ler değilken üstüne üstlük ailenin beş çocuğunun olduğu (üstelik Di- xie’nin daha sonra bir kız kardeşi daha dünyaya gelecekti) düşünül- düğünde, ailenin refah içinde yaşa- ması da söz konusu değildi. Bu da 101 yetmezmiş gibi Dixie yedi yaşın- dayken I. Dünya Savaşı da patlak verecekti. Hal böyle olunca Dixie de o küçücük haliyle ailesinin geçi- mine katkıda bulunmaya çalışacak ve okuldan arta kalan vaktinin önemli bir kısmını mahallesinde süt satarak geçirecekti. Çocukluk hayali Everton Küçük bir çocuğun vaktinin geri kalanınıysa elbette oyun oynayarak geçirmesi beklenir ki Dixie için de elbette durum farksızdı. Babası ve dedesi sıkı birer Everton tarafta- rıydı. Babasının onu sekiz yaşın- dayken bir Evertonmaçına götürmesiyle birlikte de Dixie fut- bolla fazlasıyla haşir neşir olmaya başlamıştı. Hemde bir günmavili formayı sırtına geçiripmaça çıkmayı hayal edecek kadar fazla bir ilgisi söz konusuydu futbola karşı. Ailesi de bu alâkanın farkına varmakta gecikmeyecekti. Dixie, ilkokulu bitirmesinin ardından da Albert Memorial Industrial School adlı bir okula kaydettirilecekti. Buradaki tuhaflık, bu okulun aslen bir ıslahevi statüsünde olmasıydı. Ancak suç işlememiş çocuklar da ailelerinin uygun görmesi duru- munda okula kaydolabiliyordu. O bölgedeki en iyi futbol sahalarına sahip okul da burası olduğundan, oğullarının hevesine destek olmak isteyen ailesi onu bu okula vermeyi uygun görmüştü. Dixie üç yıl boyunca okuduğu bu okulda, o günün şartları göz önüne alındığında, ilk ciddi futbol eğitimini de almış oluyordu. Ancak 14 yaşına geldiğinde ortaokul da bitti. İşçi sınıfına mensup bir ailenin çocuğu içinse o dönemde liseye gitmek büyük lükstü. Genellikle ortaokulu bitiren gençler de çalışma hayatına atılmak zorunda kalıyordu ve Dixie için de durum farklı olmayacaktı. İlk olarak babasının da çalıştığı Wirral Railway adlı demiryolu şirketine girdi ve burada tesisatçı çırağı olarak ter dökmeye başladı. Ancak bütün gününü işte geçiriyor olması, futbolculuk hayallerini örseleyecek gibiydi zira mesaisi hava kararana kadar sürdüğünden ve o devirde henüz ışıklandırmalı futbol sahaları da olmadığından, artık futbol oyna- yacak imkân bulamıyordu. Bunun üzerine şirkette gece vardiyasında çalışmak istemeyen birkaç işçi buldu ve sırayla onlarla vardiya değişimine gitmeye başladı. Artık biraz uykusuz kalıyordu belki ama 100
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==