TamSaha 180. Sayı / Kasım 2019

Mihver Devletleri bünyesinde yer alan İtalya, 1943’te Müttefikler’in güneyden işgaline karşı koyamamış, bunun neticesinde de ülkenin kuzeyi, İtalyan Sosyal Cumhuriyeti adı altında, Nazi Almanyası’nın kukla devleti hüviyetinde yeni bir yapıya bürünmüştü. Haliyle bu yeni devlet, bir yandan Benito Mussolini’nin, Nazilerin de desteğiyle kontrolü elinde tutmak için son gayretlerini ortaya koyduğu, diğer yandan da müttefiklerin ele geçirmenin planla- rını yaptığı topraklar üstünde yer almaktaydı. Bu şartlar altında da o topraklar üzerinde yaşayan insan- ların hayatlarında huzurun ve süku- netin hâkim olması pekmümkün değildi. 1945 ortalarında savaşı Müttefiklerin kazanmasının ardındansa kaybeden tarafta yer almak, ilk yıllarda İtalya ekonomisini fazlasıyla zorlayacaktı. Çocukluğu büyük zorluklar içinde geçti Riva’nın ailesi de bu zor ekonomik şartlar altında ayakta kalmaya çalışı- yordu. Fausta, Candida ve Lucia adla- rında üç kız evladın ardından aileye bir de Luigi’nin katılması, babaları Ugo’yu hayli zor durumda bırakmıştı. Ugo Riva, normalde berberlik ve terzi- lik yaparak geçimini sağlamaya çalış- maktaydı. Anne Edis ise ev hanımıydı. Berberlik ve terzilik karın doyurmaya yeterli olmayınca da Ugo çareyi evinin yakınlarındaki bir fabrikada çalış- maya başlamakta bulmuştu. Tabii ki bu kararı aldığında, bunun ailenin kurtuluşundan ziyade felaketine yol açacağını bilemezdi. Ancak kader ağlarını örmüştü. Bir gün, fabrikada yaşanan bir iş kazası neticesinde pres makinasından fırlayanmetal bir parça adeta bir mermi gibi gidip Ugo’nun karnına saplanmıştı. Talihsiz adam apar topar hastaneye kaldırılsa da aldığı yara çok ağırdı ve buna karşı sadece birkaç gün yaşam savaşı verebilecekti. Ugo, 10 Şubat 1953’te hayata gözlerini yumuyor, Luigi de henüz ilkokul çağında yetimkalma- nın acısıyla baş başa kalıyordu. Ugo’nun vefatı sonrasında anne Edis mecburen çalışmaya başlayacaktı. Bir yandan bir iplik fabrikasında iş tutan, artan vaktinin önemli bir kısmında da civardaki bazı evlere hizmetçi olarak giden Edis, neredeyse çocuklarını doğru dürüst göremez hale gelmişti. Büyük abla Lucia da yine annesiyle aynı fabrikada işe girmişti. Luigi ile de bu süre zarfında en çok ilgilenen isim, bir diğer ablası Fausta’ydı. Fakat bir müddet sonra böylesi de aileyi zorla- maya başlayacak ve Luigi, bir kilise okuluna yatılı olarak kaydedilecekti. Okul, muhtaç durumdaki ailelerin çocuklarına eğitimvermekteydi. Dinî bir okul olması sebebiyle çok katı bir disiplin anlayışıyla da idare edilmek- teydi. Riva, yıllar sonra yaptığı açıkla- malarda, söz konusu disiplini, onların muhtaç hallerinin bir tür suiistimali olarak gördüğünü ve okuldayken kendisini en çok üzen şeyin de bu olduğunu söylemişti. Tabiî bir yandan da yatılı okula gelmeden evvel sahip olduğu o özgürlüğü çok özlemekteydi. En çok da evlerinin çevresindeki boş arsalarda, yalınayak futbol oynamayı özlüyordu. Ancak okulun dört duvarı arasına öylesine bir hapsolmuştu ki, o esnada bir daha ne zaman eskisi gibi top peşinde koşabileceğini dahi kestiremiyordu. Öte yandan Riva ailesinin üzerindeki kara bulutların dağılmaya maalesef niyeti yok gibiydi. Luigi’nin ablaların- dan Candida, şiddetlenen eklem romatizmalarından ötürü hastaneye kaldırılmıştı. Bu da yetmezmiş gibi, diğer ablası Fausta, bir gün bisikletine binip Luigi’yi ziyaret etmeye gelirken bir motosikletle çarpışmış ve bu kazanın neticesinde birkaç yılda anca atlatabileceği bir felç dahi geçirmişti. 19 Ocak 1955’teyse aile ikinci büyük felaketle karşı karşıya kalıyordu. Can- dida, hastalığından kaynaklanan bir- takımkomplikasyonlar neticesinde yaşamını yitirmişti. Babasının ardın- dan ablalarından birini de kaybetmiş olmak da hiç kuşkusuz 10 yaşındaki Luigi’yi mahvedecekti. Kendisi artık çok daha hırçın ve isyankâr bir ço- cuktu ve bu şartlar altında, zaten hiç de memnun olmadığı yatılı okul haya- tına daha fazla tahammül etmesi mümkün değildi. Okulun kurallarına uymamaya başlayınca da okul müdü- rünün, anne Edis’e, oğlunu okuldan alması için bir mektup yazması da çok sürmeyecekti. Böylece Luigi, üç yıl aradan sonra evine dönmüş olacaktı. Yeteneklerini ilk sergilediği günler Luigi, daha fazla okumayı düşünme- mesi nedeniyle de çok geçmeden bir otomobil tamircisinde çıraklık yapa- rak evinin geçimine katkıda bulun- maya başlayacaktı. İşten arta kalan zamanının çoğunuysa futbol oyna- maya harcıyordu. Hatta oturdukları muhitte, özellikle yaz aylarında, kazananına peynir ve salamgibi gıda maddelerinin hediye edildiği küçük futbol turnuvaları düzenlenmekteydi ve Luigi de sürekli bu turnuvalarda oynar hale gelmişti. Sebebi gayet ba- sitti. Luigi topu üç direk arasından ge- çirmekte o kadar mahirdi ki genellikle onun oynadığı takım turnuvaları kazanmaktaydı. Bu vesileyle de evine neredeyse çıraklıktan yaptığı katkı kadarını, turnuvalardan topladığı peynirler ve salamlarla da yapmak- taydı. Üstelik bu sayede annesi de artık onun futbol oynamasına pek itiraz etmemeye başlamıştı. 1950’lerin sonunda malumunuz, dünya futbolunda moda Brezilya’ydı. 1958 Dünya Kupası’nda son derece keyif veren bir futbolla şampiyonluğa ulaşan Brezilya, başta Pele olmak üzere Garrincha, Didi ve Zagallo gibi yıldızlarıyla tümdünyada futbolse- verlerin sevgilisi haline gelmişti. Luigi’nin turnuvalarda oynadığı takımlara da elde ettiği başarılardan ötürü “Küçük Brezilya” denmeye başlanmıştı. Sahanın hep en iyisi olan Luigi de haliyle Pele’ye benzetilmek- teydi. Tabiî bu yakıştırmalar yapıldı- ğında, yaklaşık 10 sene sonra Luigi’nin Dünya Kupası finalinde Pele’ye karşı sahaya çıkacağı kimse- nin aklının ucundan dahi geçmemek- teydi. Bizzat Luigi’nin bile hayallerinin ötesinde bir şeydi bu. Bu küçük turnuvalarda 14-15 yaşla- rında bir çocuğunmüthiş sol ayağı, sürati ve golcülüğüyle sürekli oyna- dığı takımlara birincilikler kazandır- ması, müsabakaları izleyenleri de elbette etkiliyordu ve bu kişilerin çevrede gördüklerini anlatmasıyla da Luigi’nin şöhreti, top sahasının dışına taşmaya da başlamıştı. Leggiuno’nun kuzeydeki komşu kasabası olan Laveno Mombello’nun futbol takımı- nın yöneticileri de, methini çok duy- dukları bu genç oyuncuyu izlemek için Leggiuno’ya gelmişler ve övgüle- rin hiç de boşuna olmadığını görmele- rinin ardından da Luigi’yi kulüplerinin bünyesine katmak için girişimlere başlamışlardı. Sonuçta Luigi 20 bin liret karşılığında ilk transfer ücretini alacak ve yerel liglerde mücadele eden Laveno Mombello forması altında hayatının akışını tamamen değiştirecek bir serüvene “merhaba” diyecekti. Kariyerinin emekleme dönemi Yeni kulübündeki ilk sezonunda amatör şampiyonalarda boy gösteren Luigi Riva, sezon boyunca 30 kez rakip fileleri sarsmıştı ve golcülüğün- den, Inter adına çalışan bir yetenek avcısı da haberdar olmuş hatta kendi- sini mavi-siyahlı takımın seçmelerine de davet etmişlerdi. Fakat Laveno kulübü de Riva gibi bir yetenekten, kendileri adına rekor sayılabilecek bir bonservis bedeli kazanabilmeyi amaçlamaktaydı ve onlar da oyuncu- larını pazarlamak adına çeşitli kulüp- lerle temas halindelerdi. Bu yüzden kulüp yöneticileri, Riva’nın Inter’in seçmelerine katılmasını istemiyordu. Bunun neticesinde Riva, bir sezon daha Laveno’da kaldı. O sezonda da 36 golle oynayınca artık genç oyun- cunun bumahallî kulüpte kalması da mümkün değildi. Nitekim 1962 yılının Haziran ayına gelindiğinde o tarih- lerde Serie C’de mücadele etmekte olan Legnano kulübü, Riva’nın trans- feri konusunda Laveno ile bir buçuk milyon liret karşılığında anlaşıyor ve birkaç ay sonra on sekiz yaşını doldu- racak olan Riva da profesyonel liglere ilk adımını bu vesileyle atıyordu. Ne var ki Riva bunun da sevincini doya doya yaşayamayacaktı. Zira 5 Temmuz 1962’de, bir süredir aman- sız bir hastalıkla boğuşan annesi Edis de vefat ediyordu. En azından ablası Fausta, birkaç sene önce geçirdiği kazanın etkilerini yeni yeni atlatmıştı ve Riva da Legnano’ya taşınırken ablası da onunla birlikte gelecekti. Yine de bir Serie C kulübü, tam anla- mıyla profesyonel bir işleyişe sahip değildi. Takım, hafta içleri, öğleden sonra olmak üzere üç idman yapmaktaydı. Oyunculara verilen üc- retler de pek parlak sayılmazdı. Dola- yısıyla Riva bir yandan da sabahtan öğlene dek çalışabileceği yarı zamanlı işler tutmaktaydı. Ablasıyla kendisini bu şekilde geçindirebiliyordu. Riva’nın teknik direktörü Giuseppe Lupi, onu hemen ilkmaçtan sahaya sürmemiş, genç oyuncunun biraz daha oyun disiplini kazanmasını bek- Riva, çocukluğunda benzetildiği Pele ile ilerleyen yıllarda rakip olmuştu... 86 87

RkJQdWJsaXNoZXIy NTU4NA==