TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Selahattin Torkal; Sahadaki baletti 1.04.2010
Selahattin Torkal; Sahadaki baletti

Zor dönemler yaşıyor bugünlerde. Hasta, hem de çok hasta. Ne konuşabiliyor ne yemek yiyebiliyor. Futbol sahalarının üzerinde uçar gibi koşan o koca adam şimdilerde yatağına çakılı. Rakip defansların durduramadığı Selahattin Torkal'ı hastalık çivilemiş yatağa.

Böyle durumlarda hep futbolun vefası gelir akla. Genel olarak da vefanın İstanbul'da bir semt ismi olduğu tekerlemesi... Acaba arayanı, soranı var mıdır Selahattin Torkal'ın. Formasını giydiği kulüpler sadece sıcak bir ilgi beklediği bugünlerde kapısını çalmış mıdır bilemeyiz. Ama bildiğimiz bir şey var. Bakan Faruk Özak ile Türkiye Futbol Federasyonu, evinde sürekli bakıma muhtaç Selahattin Torkal'ı maddi ve manevi açıdan yalnız bırakmıyor. Eli biraz kalem tutanların borcu ise Selahattin Torkal gibi futbol abidelerini günümüz oyuncularına, futbolseverlerine taşıyabilmek olmalı.

"Çok iyi bir insandır öncelikle. Futbolun üstadıydı. O dönemin içinde en iyi haflardan birisiydi. Üstün bir teknik becerisi vardı. Oyunu çok iyi okurdu. Ben Fenerbahçe'nin genç takımındaydım, o da A takımda. Üstelik dönemin efsane oyuncularından birisiydi. Oynadığımız antrenman maçlarında Basri ağabeyle birlikte bana ve diğer genç oyunculara çok destek vermiştir."

Bu sözler, Fenerbahçe'de ve Milli Takım'da uzun yıllar antrenörlük yapmış Çetin Güler'e, nam-ı diğer Arap Çetin'e ait. Bahsettiği kişi ise futbolumuzun 1940 ve 50'li yıllarında bir efsane olarak damgasını vuran Selahattin Torkal. Aradan geçen 50 yılı aşkın bir zamandan sonra bir insanın hâlâ bu nitelikleriyle anılması herkese nasip olmaz doğrusu.

"Neden Selahattin Torkal?" diyecek olursanız, Selahattin ağabey zor dönemler yaşıyor bugünlerde. Hasta, hem de çok hasta. Ne konuşabiliyor ne yemek yiyebiliyor. Futbol sahalarının üzerinde uçar gibi koşan o koca adam şimdilerde yatağına çakılı. Rakip defansların durduramadığı Selahattin Torkal'ı hastalık çivilemiş yatağa.

Böyle durumlarda hep futbolun vefası gelir akla. Genel olarak da vefanın İstanbul'da bir semt ismi olduğu tekerlemesi... Acaba arayanı, soranı var mıdır Selahattin Torkal'ın. Formasını giydiği kulüpler sadece sıcak bir ilgi beklediği bugünlerde kapısını çalmış mıdır bilemeyiz. Ama bildiğimiz bir şey var. Spordan sorumlu Devlet Bakanı Faruk Özak ile Türkiye Futbol Federasyonu, evinde sürekli bakıma muhtaç Selahattin Torkal'ı maddi ve manevi açıdan yalnız bırakmıyor. Bakan Faruk Özak'ın Selahattin Torkal'la ilişkisi öğrencilik yıllarına dayanıyor. Özak, Mimarlık Fakültesi'nde okurken, futbol oynamayı da sürdürüyor. Takımın antrenörü ise Selahattin Torkal. Bakan Özak, o günden beri Selahattin Hocasını hep aramış, sormuş. Hele de Alzheimer hastalığına yakalandığı son 12 yılda elini üzerinden eksik etmemiş. Türkiye Futbol Federasyonu da milli maçların sınırlı sayıda olduğu günlerde ay-yıldızlı formayı 9 kez üzerinde taşıyan Selahattin Ağabeyle yakından ilgilenmeyi ne yapılsa ödenemez bir borç bilmiş. Genel Sekreter Ahmet Güvener'in girişimleri ve Sağlık Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ömer Taşer'in çabalarıyla Selahattin Torkal'ın hasta yatağında da olsa rahat bir ömür geçirmesi için adeta seferberlik ilân edilmiş.

Eli biraz kalem tutanların borcu ise Selahattin Torkal gibi futbol abidelerini günümüz oyuncularına, futbolseverlerine taşıyabilmek olmalı. O zaman 1925 yılına dönelim ve İstanbul'un tarihi semtlerinden Fatih'te dünyayla tanışan Selahattin Torkal'ı dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.

Rumeli'nin yitirilmesinin ardından Arnavutluk'un Draç kentinden Ankara'ya göç eden bir ailenin oğlu Selahattin Torkal. Kolağası olan babası Ankara'ya yerleşip adı sonradan MKE'ye dönüşecek Tophane Fabrikası'nda çalışmaya başlar. Oturdukları ev, Cebeci Çayırı'nın yani Ankara futbolunun kalbinin hemen karşısındadır. Daha sonra Ankara Demirspor ve Galatasaray'da oynayacak kardeşi Celal'le birlikte Cebeci Çayırı'nda futbol topuyla tanışır Selahattin de… Bu tanışma kısa sürede aşka dönüşür. Evet, Selahattin futbolu çok sevmektedir ama futbol topu da onun nazik ve ustaca dokunuşlarından aynı tadı alır. Ankara Atatürk Lisesi'nde okurken, takımını Türkiye Şampiyonluğu'na taşır. Üstelik Galatasaray Lisesi, İzmir Atatürk Lisesi gibi dönemin iyi futbolcularını barındıran takımlara karşı adeta tek başına bir ordudur Selahattin.

Bu başarısı gözlerden ırak kalmaz. Ankara'nın futbol meraklılarından Niyazi Sel, cebine bir tavsiye mektubu koyup onu İstanbul'a, Fenerbahçe'ye yollar. 1944 yılında böyle başlar Selahattin Torkal'ın Fenerbahçe günleri. Okul naklini de Bebek'teki Boğaziçi Lisesi'ne "leyli" olarak aldırır.

O aynı zamanda komple bir sporcudur. İyi bir jimnastikçi, başarılı bir atlet. Lise talebesi olduğu yıllarda adeta rüzgârla yarışır, 100, 200 ve 400 metrelerde liselerarası Türkiye birincilikleri elde eder.

1944 ile 1952 yılları arasında Fenerbahçe'de 208 maça çıkar ve 2 İstanbul Ligi, 3 Milli Küme, 3 de Başbakanlık Kupası şampiyonluğu yaşar. Ancak 1952'de kaybedilen lig şampiyonluğunun faturası ona ve birkaç futbolcuya kesilir. Erol Keskin ve Halil Özyazıcı ile birlikte Adalet Mensucat'ta işe girip Adalet takımında oynamaya başlar Selahattin Torkal da.

Bu arada lise bitmiş, Selahattin Torkal, Sultanahmet'teki İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde okumaya başlamıştır. Lâkin futbolla okul bir arada pek yürümez çünkü bir de geçim gailesi vardır. O zamanın futbolcuları bugünkü paraları rüyalarında bile göremez çünkü. İstanbul'a geldiği ilk günlerde kendisine kucak açan ve ayakta durmasını sağlayan Müslüm Bağcılar'ın yanında gümrükçü olur. Adalet'te 7 sezon oynadıktan sonra yeniden Fenerbahçe'ye döner ve Cihat'lı, Suphi'li, Halit'li, Lefter'li takımda 1961'e kadar forma giyer. Fenerbahçe'den ayrıldığında, dile kolay tam 36 yaşındadır.

Futbolu anlatmak için ise onu canlı olarak seyredenlere kulak vermek gerekir. Usta gazeteci Eyüp Karadayı, "Futbolu bale yapar gibi oynayan süper klas" diye tanımladığı Selahattin Torkal için bakın neler yazmış:

"Günümüz futbolu yarım asır öncesinde oynayan gerçek bir futbol virtüözüydü Selahattin Torkal. Ayaklarının uçuna basarak yaptığı estetik koşusuyla, çoğu zaman sahada futbol balesi yapıldığı hissini veren, Türkçeyi İstanbul lehçesi ile konuşan gerçek bir beyefendiydi. O zamanın topa en düzgün vurabilen futbolcusuydu. Çok kıvraktı, hareketleri ölçülüydü ve sahada adeta dantela örer gibi futbol oynardı."

1973 yılında Tercüman gazetesinin kurduğu büyük jüri, futbol tarihimizin altın on birini seçtiğinde, Selahattin Torkal da Turgay Şeren, Faruk Barlas, Basri Dirimlili, Ali İhsan Karayiğit, Hüseyin Sayfun, Fikret Kırcan, Hakkı Yeten, Metin Oktay, Lefter Küçükandonyadis ve Fikret Arıcan'la birlikte efsane kadroda yer alır.

Aynı yıl Milliyet gazetesinin 22 branşta 50 yılın en büyük sporcuları anketinde de büyük jürinin seçtiği futbol onbirinde yine onun adı vardır. Bu defa takım arkadaşları "Cihat Arman, Faruk Barlas, Basri Dirimlili, Ali İhsan Karayiğit, Hüseyin Saygun, Mehmet Leblebi, Hakkı Yeten, Metin Oktay, Letfer Küçükandonyadis ve Şükrü Gülesin"den oluşmaktadır.

İşte böyle bir ustadır Selahattin Torkal. Bugün yatağından kalkamasa da futbol için çarpan kalpler onu dönemin toprak sahalarının üzerinde bale yapar gibi süzülürken yâd edecek. Keşke hâlâ yaşarken kıymetini bilebilsek.