TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Onur Recep Kıvrak: "Sabrettim ve kazandım" 1.04.2010
Onur Recep Kıvrak: "Sabrettim ve kazandım"
Türk futbolunun en fazla sıkıntı çektiği bölgelerden birisi kaleciler. Yabancı kalecilerin istilası altında aradan sıyrılan çok önemli isimler olsa da önemli olan devamının gelmesi. Röportajımın konuğu işte böyle bir isim. Karşıyaka'dan geldiği Trabzonspor'da Tony Sylva gibi önemli bir kaleciyi arkasında bırakarak eldivenleri eline geçirdi ve yeteneklerini sergileme fırsatını buldu. Öyle ki, Süper Lig'de arka arkaya 15 maç oynadıktan sonra A Milli Takım'ın kapıları ona ardına kadar açıldı.

Röportaj: Türker Tozar

Manisa doğumlusun ancak futbola başlaman bir İzmir kulübü olan Yeşilovaspor'da oldu. Bu hikâyeyi bize biraz anlatır mısın?

Manisa'nın Alaşehir ilçesinde doğdum ancak ben 1 yaşındayken ailem İzmir'e yerleşti. Bu yüzden, aslında "İzmirliyim" desem yeridir. Yeşilovaspor da bizim oturduğumuz semtin, 2. Lig'de mücadele etmiş köklü bir takımıydı. 8 yaşında ilk kez seçmelerine katıldım ve başarılı olunca kulübe yazıldım.

Birçok kaleci aslında futbola ilk adım attığında başka mevkilerde oynar, daha sonra kalecilik özellikleri fark edilir. Sende de buna benzer bir durum oldu mu?

Hayır, ben direkt kaleci olarak başladım ve hep öyle devam etti. Çünkü zaten ben küçükken atlamayı, zıplamayı çok severdim. Kaleci olmam bunun sonucu olsa gerek. Forvet olayım, orta saha olayım diye hiç heveslenmedim.

Ailende futbolla ilgilenmiş kişiler var mı?

Yeşilovaspor'a ağabeyimle birlikte yazılmıştık ama daha sonra zaman içerisinde futboldan koptu. Onun dışında da ailemde futbolla ilgilenmiş başka kimse yok.

2004'te Karşıyaka'ya geldin. Bu transfer nasıl gerçekleşti?

Yeşilovaspor, Süper Amatör Küme'de mücadele ediyordu. Ben de 14 yaşındayken kaleyi koruyordum. Kütahya'da 3. Lig'e terfi maçları oynuyorduk. İlk turu geçtik ancak ikinci turda penaltılarda elendik. Bu yükselme maçları sonrasında birçok teklif gelmeye başladı. Galatasaray, Gençlerbirliği ve Gaziantepspor benimle ilgilenen kulüpler arasındaydı. Ama ben tercihimi Karşıyaka'dan yana kullandım. O zaman tabii yaşım küçük, hocam Metin Küçükoğulları'nın da yönlendirmeleri etkili oldu. "Senin için en hayırlısı Karşıyaka olacak" dedi. Sonuçta İzmir'de ön planda olan iki kulüpten, Göztepe ve Karşıyaka'dan bir tanesini seçmiş oldum. Zaten amatörlükten profesyonelliğe bir geçiş yapıyordum ve "Hayır" diyecek durumda değildim.

Karşıyaka-Vestel Manisaspor arasında 21 Mayıs 2005 tarihinde oynanan maç senin ilk resmi maçındı. O maçla ilgili aklında neler kaldı?

Doğduğum yerin takımına karşı oynamam itibarıyla enteresan bir deneyim oldu. Maça çıktığımda ayakta bile duramayacak derecede heyecanlıydım. İnanılmaz bir taraftar kitlesinin önüne çıkmıştım. İlk golümü de o maçta yemiştim.

Her ne kadar başlangıcı 2005 yılında yapsan da düzenli olarak oynaman için 2007-08 sezonunu beklemen gerekti. Yoğun bir kaleci rekabeti mi yaşandı aradaki dönemde?

Karşıyaka'ya geldiğimde zaten takımda Habip Anapal ve Murat Akarsu gibi iki iyi ve deneyimli kaleci vardı. Benim de ilk sezonumda kaleyi devralmak gibi bir hedefim yoktu. Çünkü o zaman çok eksiğim vardı. Bu nedenle, öncelikli olarak bu iki ağabeyimin iyi yanlarını alıp deneyim kazanmaya çalıştım. Uzun bir süre yedekte bekledim. Devam eden süreçte bazı hazırlık maçları ve Genç Milli Takım maçlarında oynadım. Yalnız, tabii bir kaleci için en önemli sorun oynayamamak. Bir futbolcu 5-10 dakika bile olsa oynarken, kaleci süre alamayınca çok sıkıntılı bir sürece giriyor. Allah'tan hem Habip hem de Murat ağabey bana çok yardımcı oldu. Son dönemde de Recep Biler'den çok destek gördüm. Zaten o da takımdan ayrıldıktan sonra kaleye ben geçtim.

Düzenli oynamaya başladığın ilk sezonda dikkatleri çektin ve aynı sezonun ikinci yarısında Trabzonspor'a transfer oldun. Başka teklifler var mıydı? Neden Trabzonspor'u tercih ettin?

Trabzonspor'a transfer olmamdan önce takımın Süper Lig iddiası devam ediyordu. Yanılmıyorsam ya altıncıydık ya da beşinci. Çok iyi bir kadroya sahiptik ve başımızda da Engin İpekoğlu vardı. O sezon herkeste bir Süper Lig'e çıkma ümidi vardı. Ben de kendimi ilk o sezon gösterebilme olanağı bulmuştum. Yalnız kulüpteki ekonomik sıkıntılar sonucunda, bana yapılan tekliflerin değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varıldı. Başkan ile Engin Hoca oturup konuştular ve benim gitmemin daha doğru olacağını söylediler. Ben de Trabzonspor'un yolunu tuttum. Bu bakımdan, transfer biraz da zorunluluktan oldu diyebiliriz. Ben de düşündüğüm zaman hedeflerime Trabzonspor'da oynayarak ulaşabileceğim kanısına vardım. Türkiye'de dört büyük kulüp olduğunu, bunlardan bir tanesinin de Trabzonspor olduğunu biliyordum ve uzun yıllar Trabzonspor'un kalesini korumak istiyordum. O zaman Trabzonspor'un başında Ersun Yanal vardı. Kendisini gayet iyi tanıyordum. Bununla birlikte, kulübün ateşli seyirci kitlesi de transfer kararımı etkileyen bir unsur oldu. Çünkü seyircinin coşkulu olması benim de kendimi maça hazır hissetmemi sağlıyor ve daha iyi motive oluyorum.

Peki, bu sözlerinden, Trabzonspor'un en cazip teklifi yaptığı anlamını çıkartabilir miyiz?

Öyle olmalı ki Karşıyaka bana Trabzonspor'a gitmem gerektiğini söyledi. Çünkü o dönemlerde Fenerbahçe, Galatasaray, Kayserispor ve Gençlerbirliği'nin de benimle ilgili devrede olduklarını biliyordum.

İmza töreninde "Şenol Hocamın arkasından gelip ikinci bir Şenol Güneş olmak istiyorum" açıklamasını yapmıştın. Şimdi ise Şenol Güneş senin teknik direktörün oldu. Hayran olduğun bir isimle birlikte çalışma imkânına kavuşmak nasıl bir duygu?

Kalecilik ve Trabzonspor denince Şenol Güneş tartışılmaz bir isim. Teknik adamlık kariyerinde elde ettiği başarılar da ortada. Şenol Hoca ile birlikte çalışmak gerçekten çok keyifli. Kendisi de eski bir kaleci olduğu için benim hangi psikoloji içerisinde olduğumu rahatlıkla anlayabiliyor. Maçtan önce yaptığı konuşmalarla beni rahatlatıyor ve kendisine büyük güven duyuyorum. Her konuşmasından farklı şeyler öğreniyorum. Bana verdiği tavsiyeleri hep aklıma yazıyorum. Ayrıca, kendisi futbolcularına sahip çıkıyor. Onlar hakkında yapılan kötü eleştirilerin daima karşısında olan bir kişi. Futbol dışında da karakter bakımından çok iyi bir insan. O benim idolüm. Temennim, daha uzun yıllar onunla birlikte çalışabilmek.

Daha önceden çalıştığın bir isim, Engin İpekoğlu da şimdi A Milli Takım'da. Onun hakkında neler söyleyebilirsin?

Her şeyden önce Engin Hocanın çok dürüst bir insan olduğunu söylemeliyim. Karşıyaka'da çalıştığımız dönemde bana inanılmaz yardımları oldu. O da Türkiye liglerinin gelmiş geçmiş en iyi kalecilerinden bir tanesi. Ondan çok şey öğrendim. Bana, "Her yeni maça çıkışında üzerine bir şey daha koy. Sakın kazandıklarından kaybetme" derdi. Bu sözü her zaman aklımda kalacak. Milli Takım'a çağrıldıktan sonra benimle konuştuğunda, daha da başarılı olacağıma inandığını söyledi.

Trabzonspor'da Sylva ve Tolga'nın arkasında üçüncü kaleci konumunda olduğun dönemde neler yaşadın, neler hissettin? Umutsuzluğa kapıldığın dönemler oldu mu?

Sabretmek gerçekten önemli bir erdem. Eğer ben sabırlı olmasaydım, devre arasında ya da sezon sonunda takımdan ayrılmak için bir çaba gösterseydim, belki de şimdi bulunduğum noktaya hiç gelemezdim. Daha çıkacağım çok basamak olduğunu biliyorum. Bu nedenle aceleci olmamalıydım. Ama bahsettiğiniz dönemler benim için çok zor geçti. Oynamıyorum, kadroya giremiyorum, sadece idman yapıyorum. Bir kaleci antrenmanlarda ne kadar iyi olursa olsun, bu durum maç oynamakla asla bir tutulamaz. O zaman hem Tolga hem Sylva hem de hocalarım bana hep destek oldu. Bu nedenle onlara teşekkür etmeliyim.

Şenol Güneş'in göreve gelişinden sonra takımın performansında ciddi bir yükseliş oldu. Hugo Broos döneminin eksiği neydi?

Birincisi, Hugo Broos Trabzon'u tanımıyordu. İkincisi ise bir futbolcu ile teknik adam arasındaki bire bir diyalog ve takımla olan doğrudan iletişim çok önemlidir. Fakat Broos ile bu iletişimi verimli şekilde kurmak mümkün olmadı. İyi bir hoca ve iyi niyetli bir insan olmasına rağmen, eksiklikler yüzünden başarı sağlayamadı. Şenol Hocanın ise Trabzon'u ve Trabzonspor'u ne kadar iyi tanıdığını biliyoruz. Futbolcularla diyaloğu da üst seviyede. Herkesin derdini dinler, ona göre çözümler üretir. Onun göreve gelişinden sonra takımdaki tüm oyuncuların kendilerine olan güvenlerinin arttığını söyleyebilirim. Çünkü her oyuncu ile aynı derecede ilgilenmesi, futbolcular için bulunmaz bir yaklaşımdır. Bu da ciddi bir rekabet ortamının oluşmasını sağladı. Rekabet de bizim gerçekleştirdiğimiz çıkışın arkasında yatan faktördü.

Sezonun geri kalanı için hedefiniz nedir? Şampiyonluk ya da Şampiyonlar Ligi'ne yükselebilme hedefi tutturulabilir mi?

Lig uzun bir maraton olmasına rağmen, kendimizi şampiyonluğa biraz uzak görüyorum. En büyük hedefimiz, Ziraat Türkiye Kupası'nı kazanmak. Böylece UEFA Avrupa Ligi'ne katılma hakkını elde etmiş olacağız. Ondan sonraki amaç da ligi en iyi yerde bitirmek olacak. Bunu ilk üç olarak ifade edebiliriz. Bunu da başarabilecek bir oyuncu kadrosuna sahibiz. Amaçlarımıza ulaşırsak gelecek sezon için çok daha iyi olacak.

Türk kaleciliğindeki gelişimi nasıl görüyorsun? Beğendiğin, umut vadeden kaleciler var mı?

Türkiye'de yabancı kalecilere gösterilen tolerans, maalesef Türk kalecilere nazaran biraz daha fazla. Eğer genç bir Türk kaleciyseniz ve 3-4 maç hata yaptıysanız, hemen medya, yönetim ve taraftarlar bir baskı oluşturmaya başlıyor. Yeteri kadar sabır gösterilmiyor. Ama bir yabancı kaleci için tam tersi yapılabiliyor. 10-15 maç, hatta tüm bir sezon kendilerine sabredilebiliyor. Bu gerçekten çok can yakıcı. Türk yeteneklere imkân tanındığı takdirde daha çok kaleci yetişir, hatta Avrupa'ya açılır diye düşünüyorum. Kişilere verdiğiniz değeri göstermelisiniz. Şimdi Galatasaray'da olan ve benim Milli Takım'dan arkadaşım Ufuk Ceylan, Ümit Milli Takım'dan Volkan Babacan ve Cenk Gönen, pilot takımımız Trabzon Karadenizspor'dan Zeki Ayvaz'ı umut vadeden kaleciler arasında sayabilirim. Bucaspor'dan Atilla Özmen'i de şans verildiğinde patlama yapabilecek bir kaleci olarak görüyorum.

Favori kalecilerin hangileri?

Şu anda oynayan kaleciler arasında favorim Gianluigi Buffon. Onu her zaman çok beğenmişimdir. Daha sonra Iker Casillas ve Petr Cech'i söyleyebilirim.

Ligimizdeki forvetleri değerlendirirsen, seni en çok tedirgin eden golcüler hangileri?

Gökhan Ünal beni her zaman zorlamıştır. İdmanlarda bunu fark ettim. Hatta Trabzonspor'dan ayrılmadan önceki dönemde kendisine, "Futbol bu. Zaman olur, ayrı düşeriz. O zaman hiç iyi olmaz" demiştim. Şimdi bu gerçekleşti. Önümüzde de Fenerbahçe maçı var. Eğer bize rakip olursa, ondan korkarım doğrusu. Milan Baros ve Makukula çok iyi oyuncular. Bizdeki Umut Bulut da rakip kalecilerin karşılaşmak istemeyeceği türde bir ileri uç elemanı. Çünkü ne zaman ne yapacağı belli değil, pres yapar, atılan geri paslarda daima kalecileri rahatsız eder. Bunları saydım ama tabii benim görevim de onları durdurmak. Benim onlardan çekindiğim kadar, onlar da benden çekinmeli.

Gökhan Ünal'ın ayrılışıyla ilgili neler söylemek istersin? Doğru bir hareket miydi?

Trabzonspor'un kendisini almak için Kayserispor'a ödediği bonservis bedeli her zaman Gökhan Ünal'ın tepesindeydi. Kendisinden beklenti o kadar üst seviyedeydi ki, her maç gol atmalıydı ve kesinlikle hiçbir vuruşu kaçırmamalıydı. Yerel medyada oluşturulan baskı da inanılmaz derecedeydi. Biraz daha sabredilseydi, kendisini gösterecekti. İlk geldiği sezonda 15 gol atıp 14 asist yaptı. Bunlar, bir golcünün ilk sezon istatistiği olarak gerçekten iyi rakamlardı. Ayrılmadan önceki sezona kötü bir başlangıç yaptı. Sakatlıklar ve hastalıklar performansını olumsuz yönde etkiledi. İnşallah Fenerbahçe'de başarılı olur.

Kalecilikte en önemli meziyet hangisi sence?

Bence en önemli husus, defans bloğu ile sağlanan uyum. Çünkü ne kadar iyi anlaşırsanız, pozisyon yeme riskiniz o denli azalır. İkincisi de sürekli oyunda kalabilmek, oyunu iyi okuyabilmek. Nereden şut gelebilir, nereden orta yapılabilir, bunları takip edebilmek önemli.

Eski teknik direktörlerinden birisi senin için "Çok iyi bir çizgi kalecisi, ancak yan toplarını geliştirmesi gerekiyor" diye bir yorum yaptı. Bu yoruma katılıyor musun? Sen artı ve eksilerini nasıl değerlendiriyorsun?

Bu yoruma saygılıyım ancak oynadığım maçlarda aldığım topları herkesin gördüğünü düşünüyorum. Genelde bir kaleci altı pas içine hâkimdir ama ben on sekiz içine hâkim olmaya çalışıyorum. Aldığım yan topların yüzde 60-70'i on sekiz içindendir. Ben kesinlikle "Oldum" demiyorum, her yediğim golden dersler çıkarmasını biliyorum.

Trabzonspor taraftarları hakkında neler söylersin? 25 yıllık şampiyonluk hasreti üzerinde bir baskı unsuru oluşturuyor mu?

Taraftarlara hak veriyorum, çünkü onlar da bunca yıl aradan sonra bir şampiyonluk görmek istiyor. Biz de bu hasreti dindirmek istiyoruz. Ancak 25 yıl beklenmiş, birkaç yıl daha sabredilsin istiyoruz. Çünkü bu süre zarfında şampiyonluğa ulaşacak bir kadromuz ve başımızda Şenol Güneş gibi çok iyi bir hocamız var. Bazen Trabzonspor'la şampiyon olduğumuzu hayal ediyorum ve tüylerim diken diken oluyor. İnsanların bunca yıl sonra yaşayacakları coşkuyu tahmin bile edemiyorum.

Trabzonspor'la sözleşmeni Haziran 2013'e kadar uzattın. Yakın gelecekteki planların arasında kulübünde devam etmek olduğu belli. Daha sonraki adımda ne yapacağını düşündün mü?

Trabzonspor'dan başka bir Türk kulübünü düşünmüyorum. Bana "Trabzonlu değilsin ama Trabzonlu gibisin" diyorlar. Gerçekten Trabzonspor'u çok seviyorum. Hedefim Trabzonspor'da kalıcı olmak ve kesinlikle ama kesinlikle bir şampiyonluk yaşamak. Ondan sonra hedefim direkt yurtdışı olacak. En çok istediğim lig de İngiltere Premier Ligi.

Guus Hiddink'in A Milli Takım Teknik Direktörü olmasını nasıl değerlendiriyorsun? Haberi ilk aldığında nasıl karşıladın?

Çok büyük bir teknik direktör. Sadece A Milli Takım değil, tüm Türk futbolu için bir şans. Haberi ilk duyduğumda, kariyeri başarılarla dolu bir hocanın bizi çalıştıracağını düşünüp çok sevindim. Bizi istediğimiz yere getireceğine inanıyorum.

A Milli Takım'ın Honduras maçı öncesinde aday kadroya çağrıldın. Bu davet senin için bir sürpriz oldu mu?

15 maçtır Trabzonspor'un kalesini koruyordum. Gün geçtikçe de performansımın arttığını düşünüyordum. Açıkçası benim için sürpriz olmadı. Çünkü bunu hak ettiğim görüşündeyim. Şu anda çok mutluyum. Oğuz Hocaya ve Engin Hocaya bana güvendikleri için ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

EURO 2012 elemelerinde forma giymek ve kendini ispat etmek için önünde yeterince zamanın da imkânın da var. Volkan Demirel'le rekabetin için neler söylersin?

Volkan ağabey, Türkiye'deki en iyi kalecilerden biri. Bana ve genç oyunculara yaklaşımından da çok iyi bir insan olduğunu anlamak mümkün. Rekabet ortamının başarıyı getireceğini düşünüyorum. Ondan öğreneceğim çok şey var. Önümde kendimi göstermek için çok süre olduğunu düşünüyorum. İnşallah kendimi gösterme imkânı bulurum.

Biraz da kişisel sorulara gelelim, Onur nasıl bir insandır, seni tanımayanlara kendini nasıl tanıtırsın?

Onur, ailesiyle vakit geçirmeyi seven, arada arkadaşlarıyla birlikte olan, neşeli, dürüst, cana yakın bir kişidir.

Trabzon'da boş vakitlerini nasıl geçiriyorsun?

Genelde evde oturuyorum. PlayStation oynamayı, kitap okumayı seviyorum. Genelde sürükleyici kitaplardan hoşlanırım. Sonuçta, kitap okumak kendini geliştirmek demektir. Bazen Karadenizspor'dan arkadaşım Zeki ile geziyoruz. Evde oturmayı sevdiğim için Trabzon'un İzmir'e göre daha sakin olan yaşantı tarzına uyum sağlamakta zorluk çekmedim.