TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Udinese'nin genç maestrosu: Ergün Berisha 1.10.2009
Udinesenin genç maestrosu: Ergün Berisha
2005'te dünya dördüncüsü olan U17 Takımımızın yıldızlarından. İsviçre'de doğdu, Grasshoppers'ta parladı ve bu sezonun başında Serie A'nın güçlü takımlarından Udinese'ye transfer oldu. Oyunu doğru okuyabilme ve iki ayağını raket gibi kullanabilme özelliğine sahip. Zaten Serie A'ya transferini de bu özelliklerine bağlıyor ve bir ön liberonun öncelikli görevinin top çalmak değil oyunu yönetmek olduğunu söylüyor. İsviçrelilerin "Gel A Milli Takım'da oyna" tekliflerine ise gülüp geçiyor.

Röportaj: Mazlum Uluç / TamSaha

İtalya Ligi'nde oynayan çok sayıda Türk oyuncuya sahip değiliz. Sen bu ligin iyi takımlarından Udinese'de oynuyorsun ama Türkiye'de çok da fazla tanındığını söyleyemeyiz.

1988'de İsviçre'nin Zürih şehrinde doğdum. Bir kız, bir erkek kardeşim var. Onlar İsviçre'de yaşıyor, bense bu sezon başında 1.5 milyon euroya Grasshoppers'tan Udinese'ye transfer oldum.

Ailen de İsviçre doğumlu mu?

Hayır. Babam Kosova'da doğmuş ve daha sonra Türkiye'ye gelip Bursa'ya yerleşmiş. Annem ise Türkiye doğumlu. Babam 20 yaşındayken çalışmak amacıyla İsviçre'ye gitmiş. Şimdi emekli oldu. Erkek kardeşim 1990 doğumlu ve o da İsviçre 2. Ligi'nde futbol oynuyor.

Kendi kaleme gol atıp transfer oldum

Futbola nasıl başladın?

Futbolu çok seviyordum. O kadar ki, geceleri topuma sarılarak uyurdum. O fotoğraflarım hâlâ duruyor. 9 yaşındayken FC Regensdorf kulübüne gidip kendimi yazdırdım. O dönemde babam futbol oynamamı değil, okumamı istiyordu ve bu nedenle benimle gelmemişti. 10 yaşıma kadar Regensdrof'ta oynadım. Ardından Grasshoppers'a transfer oldum. Beni iki takım arasında oynanan maçta izleyip beğendiler ve transfer ettiler. Aslında çok ilginç bir anıydı, çünkü o maçta kendi kaleme gol atmıştım ama yine de transferimden vazgeçmediler. Grasshoppers'ta 10 sene oynadım.

İsviçre'de Türk oyuncu olmanın zorlukları var mı sence? 10 yıl boyunca basamakları rahatlıkla çıktığını söyleyebilir misin?

Eğer İsviçre Milli Takımı'nda oynamayı seçerseniz rahat ediyorsunuz. Kulüp takımlarının antrenörleri çoğunlukla İsviçreli ve ülkelerinin milli takımında oynayacak oyunculara daha fazla şans tanıyor, onların önünü açmaya çalışıyor. Bu da normal bir şey. Ben kendi adıma biraz sıkıntı yaşadım. Çünkü başlangıçta 1 kez İsviçre Milli Takımı'nda oynamıştım, sonra Türkiye'yi tercih etmem pek de hoş karşılanmadı.

Türkiye'yi tercih meselesine bir açıklık getirelim istersen. Neden önce İsviçre'yi seçip sonra Türkiye için oynamaya karar verdin?

Türkiye'den herhangi bir davet almadan önce İsviçre Genç Milli Takımlarına çağırıldım ve oynadım. Sonra, Grasshoppers ile Türkiye U19 Genç Milli Takımı arasında Almanya'da oynanan bir hazırlık maçı sırasında Ünal Karaman Hoca beni beğenmiş. Maçtan sonra, "Senin Türk pasaportun var mı?" diye sordu. "Var" cevabını verince, "O zaman seni bizim takıma çağıracağım" dedi. Ben de hiç düşünmeden Türkiye'nin çağrısına karşılık verdim.

Şu Milli Takım tercihi meselesi ilginç aslında. Mesela bugün Udinese'de takım arkadaşın olan Gökhan İnler de senin gibi İsviçre doğumlu. O İsviçre için oynamayı seçerken sen tercihini Türkiye'den yana kullandın. İkinizi farklı tercihler yapmaya iten düşünce farkı nedir sence?

Ben çok genç yaştan itibaren Genç Milli Takımlara davet edildim ve bu davetlerde bir süreklilik vardı. Gökhan için ise böyle olmamıştı. Bir kez Ümit Milli Takım'a seçildikten sonra bir daha davet edilmedi. O dönemde İsviçre'den davet alınca o da böyle bir tercih yaptı. Eğer Gökhan Türkiye'den sürekli Milli Takımlara çağrılsaydı, bugün çok farklı bir konumda olabilirdi.

İsviçreliler senin peşini bıraktı mı?

Kobi Khun döneminde de Ottmar Hitzfeld döneminde de İsviçreliler beni A Milli Takım için istedi. Onlara "Hayır" dedim. Sonra konuyu Hami ve Oğuz Hocalarıma açtım. "Ergün ne yapıyorsun, bizim için oynaman lâzım" dediler. Ben de "Zaten öyle olacak, ben sadece haber veriyorum" cevabını verdim. Türkiye için oynamaktan ve bu formayı giymekten çok mutluyum.

İsviçre'deki altyapı imkânlarıyla Türkiye'dekini kıyaslarsan nasıl bir sonuca varıyorsun? Mesela futbolla eğitimin bir arada yürütülebilmesi için İsviçre'de özel bir sistem var mı?

İsviçre'de okulla futbolu birlikte yürütme sistemi mükemmel. İyi oyuncuysanız, okul masraflarınızı kulüp üstleniyor. Ders programlarınız kulüpteki idmanlarınıza göre ayarlanıyor. Mesela sabah antrenmana çıkıp sonra okula gidiyor, akşam yeniden antrenmana geliyorsunuz. Ben de liseyi bitirdikten sonra 2 sene spor okulunda okudum.

2005 yılında Peru'da düzenlenen Dünya Şampiyonası finallerinde dördüncü olan U17 Takımımızın bir parçasıydın. Ancak 2006 Mart'ında bu yana Milli Takımlardan uzaksın. Bunun nedeni neydi?

Bir kere o Dünya Şampiyonası finalleri benim için unutulmaz bir hatıraydı. Brezilya ile oynayıp 3-0 geriye düştükten sonra 9 kişiyle 3-3'e getirdiğimiz maçı ömrüm boyunca unutmayacağım. 4-3 kaybetmek çok acıydı ve hepimiz gözyaşlarıyla sahanın içinde çöküp kalmıştık. Ama tribündeki seyircilerin de o maçta bize verdiği destek unutulmaz. Milli Takımlardan uzak kalmama gelince, iki kez sakatlık yaşadım. Birincisinde ön çapraz bağlarım yırtıldı. İlk operasyon başarılı geçmeyince ikinci kez ameliyat oldum ve bu da benim 1.5-2 senemi alıp götürdü.

Udinese beni Peru'da beğenmişti

Peki, Grasshoppers'tan Udinese'ye transferin nasıl gerçekleşti? Seni nerede izleyip beğenmişler?

2005'teki Dünya Şampiyonası'nın ardından bana transfer teklifinde bulunmuşlardı. Ancak o dönemde böyle bir transfer için çok erken olduğunu düşünerek kabul etmemiştim. Grasshoppers'ta bir-iki sezon daha geçirmenin doğru olacağı kanaatindeydim. Ancak Udinese beni unutmamış ve izlemeyi sürdürmüş. Her maçımı izlemeye 'scout'larını göndermişler.

Bu kadar ciddi bir sakatlık yaşamana rağmen İtalyanların ısrarla istemeli, sende önemli yetenekler keşfettiklerini gösterir değil mi?

İtalya'da defansif orta saha çok önemli bir pozisyon. Hele Udinese'de 6 numara çok önemli bir oyuncu. D'Agostino o pozisyonda oynuyor ve oyunu okuyabilen, yönlendirebilen bir futbolcu. Benim de en iyi yaptığım şey bu. Oyunu iyi okuyabilmek, uzun toplar kullanabilmek, takımın temposunu ayarlayabilmek. İki ayağımı da kullanabilen bir oyuncuyum. Udineseliler o bölgede oynayabilecek futbol zekâsı, kondisyon ve kuvvete de sahip olduğumu düşünerek beni transfer etti.

İsviçre'den İtalya'ya gittikten sonra futbol oyununda ne gibi farklar gördün?

Futbolun bambaşka bir şey olduğunu gördüm. Bu fark en başta antrenmanlarda başlıyor. İsviçre'de belki günde 2 saat antrenman yaparsınız ama bu çalışmalar çok tempolu değildir. İtalya'da ise 1.5 saatlik antrenmanda resmen tükenirsiniz. Çalışma bittiğinde, "İyi ki şimdi evime gidiyorum. Yemeğimi yiyip hemen yatacağım" dersiniz. Beslenmemizden kan kontrollerine kadar her şey çok farklı. İtalya futbolu gerçekten bambaşka bir dünya.

Udinese'ye A takımda oynamak için geldin. Senin için hazırlık dönemi nasıl geçti?

Bütün hazırlık maçlarında oynadım. D'Agostino sakatken onun yerinde oynadım. O iyileşip geldikten sonra Gökhan İnler'in yerinde oynadım.

Onlar kadar iyi futbolcuyum

Bu iki ismin yanı sıra Asamoah, Di Natale ve Pepe gibi usta oyuncularla oynamak neler hissettirdi sana?

Gökhan İnler dışındaki diğer oyuncuları daha önce hep televizyondan izlemiştim. Hepsi de o sıralarda benim için ulaşılamaz oyuncular gibi görünüyordu. Udinese'ye ilk gittiğimde de aynı fikirdeydim. Ama bir arada oynamaya başlayınca, "Tamam, onlar iyi futbolcu ama ben de onlar kadar futbolcuyum" diye düşünmeye başladım. Hiç kimseyi gözümüzde büyütmemek gerektiğini öğrendim.

Takım arkadaşlarının sana yaklaşımı nasıl?

Gökhan'ın Udinese'de bulunması benim için çok iyi oldu. Onun arkadaşı olduğum için diğer oyuncular da bana daha farklı ve sıcak yaklaşıyor. Antrenmanlarda da yardımcı oluyorlar. Mesela D'Agostino saha içinde neler yapmam gerektiği konusunda yol gösteriyor. Onun gibi usta ve tecrübeli bir oyuncudan öğrenmem gereken çok şey var.

Bu sezon Serie A'da kaç maç oynarsan kendini başarılı sayacaksın? Sonuçta ilk sezonunda Udinese gibi güçlü bir takımda sürekli oynayabilmek kolay değil.

Serie A'da oynamak gerçekten çok kolay değil. Henüz 21 yaşındayım. Önümde de D'Agostino gibi Udinese'nin en kaliteli oyuncusu bulunuyor. Dolayısıyla bu sezon 10 maça çıkarsam kendimi başarılı addederim.

İtalya gibi futbolun savunma yönünün çok iyi oynandığı bir ülkede tecrübe kazanman Milli Takımımız için de avantaj sağlayacak herhalde.

Gerçekten de İtalya'da Pirlo, D'Agostino gibi çok iyi ön liberolar var. Oyunu istedikleri gibi yönetiyorlar. Türkiye'ye baktığımda, o bölgede görev yapan oyuncular ne kadar koştukları, ne kadar top kazandıklarıyla değerlendiriliyor. Türkiye'de taktiksel yön biraz geride. İtalya'da ise her şey taktik. 10 metre yanlış bir depar atarsam teknik direktör "Ne yapıyorsun?" diye bağırır. Benzer bir olay başıma geldi. Bir pozisyonda tek başıma pres yapmaya kalkınca, "Ne yapıyorsun, arkadaşlarına baksana" diye uyarıldım. İtalya futbolu son derece disiplinli ve ipler hep teknik direktörün elinde.

D'Agostino'nun yerine hazırlanıyorum

Teknik Direktör Pasquale Marino ile ilişkilerin nasıl? Aranızda ne tür diyaloglar geçiyor, senden neler istiyor?

Benimle yaptığı konuşmada, "Hiç merak etme, sana zaman tanıyacağız. Seni öyle bir kıvama getireceğiz ki, D'Agostino gittiğinde onun yerinde rahatlıkla oynayabileceksin" dedi. Zaten D'Agostino da 6 ay, en geç 1 yıl içinde Udinese'den ayrılacak bir oyuncu.

Kendini sorgulayan bir oyuncu musun? Oynadığın maçların ardından değerlendirmeler yapar mısın?

Evet, bu sorgulamayı çok yaparım. Başlangıçta futbol oynamama destek vermeyen babam, sonrasında hiçbir maçımı kaçırmadı. Halen de öyle. Her maçın ardından babamla konuşur, neleri eksik yaptığımı belirlemeye çalışırım. Sonra da çalışmalarımı bu eksikliği gidermek üzerinde yoğunlaştırırım. Grasshoppers'ta ikinci takımın antrenörü Murat Yakın'dı. O da bana bu konuda çok yardımcı olmuş ve özel antrenmanlarla kendimi geliştirmemi sağlamıştı.

İtalya'ya gittikten sonra nerede kalıyorsun? Kulübün tesislerinde mi?

Hayır, evde yaşıyorum. Oraya gittiğimde evim hazırdı. Kulüp tarafından tutulmuş ve dayanıp döşenmişti. Dört odalı bir ev. Annem de benimle kalıyor. Yanıma gelmesini ben istedim. Annemle yaşarsam performansımın daha iyi olacağını düşünüyorum.

Futbola başlarken hangi oyunculardan etkilenmiş, kimleri örnek almıştın?

Arjantinli Redondo ve İspanyol Xabi Alonso benim idollerim. Onlar gibi futbol oynamak isterim. Xabi Alonso'nun uzun topları istediği noktaya göndermesi, topla olan yumuşaklığı beni hayran bırakıyor. Türkiye'de ise Arda Turan çok iyi bir oyuncu.

Türkiye'de beğendiğin ön liberolar var mı?

Mehmet Topal iyi bir oyuncu. Ama kendi stilimi ona benzetmiyorum. Ben daha çok topu defanstan alıp uzun paslarla kullanan, oyunu yönlendiren bir oyuncuyum. Bugünün futbolunda oyunun sadece bir yönünü oynamak yetmiyor. Takımdaki herkesin oyuna katkı yapması gerekiyor.

Türkiye'ye gelmeyi düşünmüyorum

Bir gün Türkiye'de oynamak gibi bir düşüncen var mı?

Şimdilik böyle bir şey düşünmüyorum. Bu yaşta Serie A'ya gelmiş bir oyuncu olarak Türk bayrağını yine aynı çaptaki liglerde uzun yıllar taşımak amacındayım. Udinese'de ilk on birde birkaç yıl oynadıktan sonra Inter, Milan, Juventus gibi büyük takımların formasını giymek istiyorum. Sonraki hedefim ise İngiltere'de, Liverpool'da oynamak.

U21 Milli Takımımız elemelerde başarılı bir performans sergiliyor. Bu takımın finallerde neler yapabileceğini düşünüyorsun?

Finallere gideceğimiz kesin. Gerçekten çok kaliteli oyunculardan kurulu bir takıma sahibiz ve arkadaşlık mükemmel. 2005'te Dünya Şampiyonası'na katılan 1988'li oyuncular gerçekten çok kaliteli bir gruptu. Takımın iskeletini de zaten bu oyuncular oluşturuyor. Onlara eklenen 89 ve 90'lılar da kaliteli ve yetenekli oyuncular. Bu takımla çok iyi işler yapabileceğimize inanıyorum.

Frank Rijkaard, TamSaha'ya Türk futboluyla ilgili bir değerlendirme yaparken, "Sizde her şey var ama yine de bir şeyler eksik. Fazla coşku, oyun disiplinine zarar veriyor" diyor. Sen Avrupa'da oynayan bir oyuncu olarak bu eleştiriye nasıl yaklaşırsın?

Türkiye'de taktik çalışmaların az olduğunu biliyorum. İtalya'ya baktığımda herkes nereye koşacağını biliyor. İtalya'da bir sağ beki sol tarafta asla bulamazsınız. Ama Türkiye'de bunlar olabiliyor. Saha içinde her şey allak bullak. Öncelikle bu karmaşanın ortadan kalkması gerekiyor. Avrupa'daki takımlar daha akıllı futbol oynuyor. Oysa yetenek olarak baktığımızda biz onların hiçbirinden eksik değiliz.

Serie A'da oynuyor olmak seni A Milli Takım'a biraz daha yaklaştıracak mı?

Bence evet. Bu büyük bir etken. Herkes İtalya'da oynayamaz ki.

Kendini A Milli Takım'a ne kadar yakın görüyorsun? Bugün, "Ergün gel oyna" deseler ne yaparsın?

Oynarım tabii (Gülüyor). Oynamaya hazırım. Fatih Hocamdan böyle bir talep gelirse koşa koşa giderim.

U21 Takımındaki grubunuz, A Milli Takım'ın geçmişteki başarılarını tekrarlayabilecek veya önüne geçebilecek nitelikte mi sence?

Kesinlikle öyle. Ancak 1988'li gruba mutlaka sahip çıkılması ve bu oyuncuların yukarıya taşınması gerekiyor. Bakın, 2005'te Avrupa Şampiyonu olan ve Dünya Şampiyonası'nda yarı final oynayan 1988'li gruptan az oyuncu bugün burada. Birçoğu kaybolup gitti. Meksika'ya bakıyorsunuz, oyuncuları Arsenal'de, Barcelona'da forma giyiyor. Çünkü ülkelerindeki kulüp takımları onlara forma verdi, üzerlerinde ısrarla durdu ve birçoğunu kazandı. Bizim U17 Takımımızın oyuncuları için de aynı şeyler söyleniyordu ama maalesef yapılmadı. Eğer bu oyunculara sahip çıkılsaydı bugün 16-17 oyuncu burada olabilirdi.

Son olarak futbolun dışındaki ilgi alanlarını, hobilerini sorayım.

İtalya'ya gittikten sonra, eğer günde 1 idman yaptıysam akşam arkadaşlarım veya ailemle birlikte yemeğe gitmeyi seviyorum. Türk müziği dinlemeyi seviyorum. Favorim Ebru Gündeş. Annemle zaman zaman sinemaya giderim.