TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Mahmut Hanefi: "Futbolla barıştım" 1.02.2007
Mahmut Hanefi: "Futbolla barıştım"
Sakaryaspor'da oynadığı dönemde Ümit Milli Takım'a seçildi ve kaptanlık bandını taktı. Roberto Carlos'a benzetilen tipi ve gösterdiği performans ona Fenerbahçe'nin kapılarını açtı. Ancak sarı-lacivertli kulüpte forma şansı bulamadı ve sezon başında Gaziantepspor'a kiralandı. "Fenerbahçe'de tam 3 sezonu oynamadan geçirdiğim için özelliklerimi yitirmeye başlamıştım. Gaziantep'te oynamaya başladıktan sonra vücudum maç kondisyonu kazandı. Sezon sonunda Fenerbahçe'ye oynayan bir futbolcu olarak döneceğim ve her şey çok farklı olacak" diyor.

Sakaryaspor'da oynadığın dönemde Ümit Milli Takım'ın değişmez sol bekiydin ve Fenerbahçe'ye de büyük ümitlerle geldin. Ama işler istediğin gibi gitmedi. Neydi problem?

Fenerbahçe gerçekten çok büyük bir kulüp ve orada sadece en iyi olanı oynatıyorlar. Benim açımdan da teknik adamın tercihlerine saygı göstermekten başka yapacak bir şey yoktu. Zaten profesyonel bir futbolcunun davranış biçimi de böyle olmalı. Siz en iyi biçimde çalışır ve hazırlanırsınız, seçimi ise teknik adam yapar. Demek ki teknik direktörümüz beni Fenerbahçe'de oynayacak kapasitede bulmamıştı.

Bu durumda kendi içinde de bir hesaplaşma yapman gerekiyor. Madem ki oynayamıyorsun, bir şeylerin eksik olmalı. Sen kendinde nelerin eksik olduğunu düşünüyorsun?

Hiçbir futbolcu kendisini fazla eksik görmez. Ben de yeterince çalıştığıma ve şans verilen maçlarda görevimi yerine getirdiğime inanıyordum. Ama olmadı. O dönemdeki teknik direktörümüz Daum kadroyu bozmayı ve değişiklik yapmayı pek sevmiyordu. Belli kalıpları vardı ve o kalıplar içerisinde yürüyordu. Zaten başarılı da oldu.

Solak olmayan futbolcular senin yerinde oynadı. Tamam, teknik direktörün tercihi bu ve saygı duyman da gerekiyor ama bu durum seni hiç mi etkilemiyordu?

Üzülüyordum tabii ki, üzülmez olur muyum? İçim içimi yiyordu ama yapacak bir şey yoktu. Çalışmayı sürdürüyordum ve formayı kapmak için mücadeleme devam ediyordum.

Senin oynadığın dönemin Ümit Milli Takım oyuncularını transfer etmek Fenerbahçe için bir politikaydı. Ancak Tuncay dışında takımda kendisine yer bulabilen oyuncu yok.

Aslında maya tutmuştu. Bu projenin başarılı olduğunu düşünüyorum ama insanlar farklı yorumlayabilir. İlk iki sezonda iki şampiyonluk yaşandı, üçüncü şampiyonluk kılpayı kaçırıldı. Bir arkadaşlık ortamı, bir takım ruhu oluştu. Bence bu politikada ısrar edilmesi lazım. Ama Fenerbahçe devamlı yenilikler peşinde koşan bir kulüp. Taraftar da buna alıştığı için bazı konularda sabır gösteremiyor. Tek eksik de bu zaten. Fenerbahçe, sabır eksikliği dışında Türkiye'nin en büyük kulübü.

Üç forma için 20 kişi yarışıyordu

Kadrosunda Aurelio ile birlikte 7 yabancı barındıran bir takımda yer bulmak o kadar da kolay değil. Kaleci hariç 10 forma var ve bunların 7'si tapulu. Yerli oyuncular 3 forma için savaş veriyor.

Sezon başında Fenerbahçe'deydim. Dediğiniz gibi, yabancıları düştüğünüzde 20 futbolcu o 3 formayı kapabilmek için yarışıyor. O zaman da "Tamam çalışıyoruz ama sonunda ne olacak?" diye düşünüyorsunuz tabii. Bu sezon başında Fenerbahçe'deki 4. sezonuma girmiştim. Ancak oynamaya oynamaya bazı özelliklerimi yitirmeye başlamıştım. Bir futbolcu ancak oynayarak kendisini geliştirir. Bunları düşündüm ve Gaziantepspor'a geldim. Oynamaya başladıktan sonra vücudum maç kondisyonu kazandı. Belki ilk yarı boyunca bekleneni veremedim ama ikinci yarıda her şey çok daha farklı olacak. Kolay değil ki, üç sezondur futbol oynamıyorum.

Peki, daha önce hiç düşünmedim mi oynayabileceğin bir takıma gitmeyi?

Hep bir umutla bekledim. Her geçen hafta "Tamam, şimdi formayı alacağım" diye düşündüm ama olmadı. Bu sezonun sonunda Fenerbahçe'ye oynayan bir oyuncu olarak döneceğim ve her şey çok farklı olacak. Eksiklerimi gidermek için Gaziantepspor'a geldim. Sezon sonunda Fenerbahçe'ye hazır bir Mahmut Hanefi olarak döneceğim.

Peki, önümüzdeki sezon geri döndüğünde de aynı sorunla karşılaşmayacak mısın? Yine geriye kalan üç forma için verilecek mücadelede yer alacaksın.

Evet, yeniden aynı ortamla karşılaşacağım ama bu defa ben aynı Mahmut Hanefi olmayacağım. Daha önce üç sezondur futbol oynamayan Mahmut Hanefi vardı, şimdi Süper Lig mücadelesinde maç tecrübesi kazanmış, eksiklerini tamamlamış, özelliklerini geliştirmiş bir Mahmut Hanefi olacak. Bu farkı Zico'nun da fark edeceğini düşünüyorum.

Zico'nun gelmesi bir şans

Daum'un gidip Zico'nun gelmesini kendi adına bir şans olarak değerlendiriyor musun?

Zico gerçekten büyük bir şans. Daum da çok büyük bir antrenördü ama Zico hem büyük antrenör hem de iyi insan. Brezilyalıların kendilerine has bir sıcaklıkları oluyor. Daum çok disiplinli ve katı bir insandı. İlk onbirini asla bozmaz, son 5 dakikada oyuncu değiştirirdi. Belli kalıpların dışına çıkmazdı. Zico ise her açıdan çok farklı. Herkesle sohbet eder, halini, hatırını sorar, gülümser, selam verir. Kupa maçlarında gençleri oynatıyor mesela. Bu çok önemli bir artı. Ben geçtiğimiz sezon kupadaki Tarsus İdmanyurdu maçında oynamak için tam 1 sene bekledim, başka bir takıma kiralık gitmedim. Kendi kendime "O maçta oynarsın ve kendini gösterirsin" dedim ama Daum o maçta bile beni kadroya almadı.

Gaziantepspor'a transfer olduğun dönemde başka taliplerin de var mıydı?

Elbette vardı. Ama ben Gaziantepspor'u istedim. Çünkü burası büyük bir camia. Güçlü bir yönetimi vardı, dışarıdan bakıldığında da kaliteli bir teknik direktöre sahip görünüyordu.

Bu ilginç bir yaklaşım. İçeriden bakınca teknik direktörünüzü farklı mı gördün?

Bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Gaziantepspor'da her şey çok düzgün ama Zenga ile ilgili problemlerimiz oldu. O da tabii kendi doğrularını yaptığını düşünüyordu ancak bizim açımızdan sıkıntılı bir dönemdi. Neyse, artık takımdan ayrıldı ve herhangi bir problem de kalmadı.

Antrenör, futbolcusuna sahip çıkmalı

Zenga futbolcularını toplum önünde ve isim vererek suçlayan bir teknik adamdı. Böyle hareket eden başka teknik adamlar da var. Bir teknik direktörün oyuncularını isim vererek suçlaması size ne hissettiriyor?

Daha önce de başıma geldi ve çok kötü bir durum olduğunu biliyorum. Bir teknik direktörün futbolcusunu medyanın ve taraftarın önüne atması müthiş rahatsız edici bir şeydir. Sarsılırsınız, sabahlara kadar uyuyamazsınız. Oysa hocanın futbolcusuna her zaman sahip çıkması, ortada bir hata varsa bunu herkesin içinde ifade etmek yerine oyuncusuyla konuşması gerekir.

Peki, Zenga konusunu hariç tutarsak, Gaziantepspor'da aradıklarını bulabildin mi?

Gaziantepspor arkadaşlık açısından gerçekten mükemmel bir takım. Burada inanılmaz dostluklar kurdum. Taraftar ve yönetimle de her şey yolunda.

Takımların çoğu ikinci yarıya yeni teknik direktörle başlıyor. Bu kadar fazla sirkülasyon hem takımları hem de oyuncuları olumsuz etkileyen bir faktör değil mi?

Elbette sürekli teknik adam değişikliği futbolcuları zor durumda bırakıyor. Kendini yeni gelen hocaya kabul ettirme mücadelesi oyuncuyu psikolojik olarak yıpratıyor. Ayrıca oyun sistemleri değişiyor ve bu durumda da adaptasyon zorluğu yaşıyorsunuz.

Gaziantepspor sezona iyi başlayan bir takımdı ama sonrasını getiremedi. Üst üste tam 5 maç kaybetti. Sence bunun altında yatan sebepler neydi?

Gaziantepspor'a 4. haftadan sonra geldim. Dışarıdan bakıyorum, Trabzonspor'u yenmiş, Galatasaray'la Ali Sami Yen'de berabere kalmış taş gibi bir takım. Ama daha sonra Zenga oyun sistemini değiştirdi. Yine başarılı olamayınca bir kez daha eski sistemine döndü. Ancak bu defa da kendimize güvenimizi kaybetmiştik. İkinci devrede ise çok daha farklı bir Gaziantepspor olacağımıza inanıyorum.

Oyundan keyif almak isterim

Sence neler değişebilir ikinci yarıda?

Öncelikle kamp döneminde çok iyi çalıştık ve takımdaki kaynaşmayı pekiştirdik. Futbol olarak da daha farklı oynayacağımızı düşünüyorum. Zenga, İtalyan futbol ekolünden geldiği için çok fazla pas yapan değil, uzun toplarla çıkan bir takım istiyordu. Bu oyun tarzından oyuncu zevk almaz. Oyuncu topa daha fazla sahip olmak, pas yaparak oyun kurmak ister. Mesela 5 maçlık yenilgi serisinin ardından Konyaspor'u 1-0 yendik ama o maçı Konyaspor'un 10-1 kazanması gerekirdi. Biz sadece inanılmaz biçimde mücadele etmiştik, bu ayrı bir olay. Ama oyundan zevk alamamıştık. Doldur-boşaltın ve mücadele etmenin dışında oyundan da zevk almak isterim.

Büyük takım futbolcusu olmakla daha küçük bir takımda forma giymek arasında ne gibi farklar var? Sen ikisini de yaşadın.

Fenerbahçe apayrı bir dünya, farklı bir cumhuriyet. Oradan Gaziantepspor'a geldiğimde deplasmana gitmek için uçağa binerken bana kimlik sordular. Fenerbahçe'de ise özel uçakla seyahat ederdik, kimse de ne kimlik ne de başka bir şey sorardı. Bunu Gaziantepspor'u küçümsemek için değil, Fenerbahçe'nin farkını ortaya koymak adına söylüyorum. Mesela buradan Trabzon deplasmanına İstanbul aktarmalı olarak gideceğiz.

Şükrü Saracoğlu Stadı'nın atmosferinden sonra Kamil Ocak Stadı'nın atmosferini nasıl buluyorsun?

Kadıköy'ün atmosferini kelimelerle anlatmak kolay değil, yaşamak lazım. İnanılmaz bir şey o. Fenerbahçe formasını ilk kez giydiğim Elazığspor maçı için Saracoğlu'na çıktığımda titriyordum, inanın düz koşamıyordum.

Bu iyi bir şey mi? Çünkü tarif ettiğin kadarıyla bir baskı olduğu da çıkıyor ortaya?

Biraz iyi, biraz kötü. Eğer bu baskıyı çabuk atlatırsan iyi. Ben de çabuk atlatmış ve güzel bir maç çıkarmıştım. Gaziantep'te de tabii insanlar futbolu seviyor ama hep bir ağızdan tezahürat yapmak yok. Maç içinde zaman zaman galeyana geldikleri dakikalar oluyor ama organize olmuş takım taraftarları gibi değiller.

Siz saha içinde bu durumda bir eksiklik hissediyor musunuz? Bir futbolcu açısından çok mu önemlidir tribündeki tezahürat?

Elbette, taraftarın desteğini almak bazen çok önemlidir. Öyle maçlar oluyor ki; yenik duruma düşüyoruz ve protesto ediliyoruz. Bunun kadar kötü bir şey olamaz. Mağlup durumdasın ve taraftar arkanda değil. "Bizim bizden başka dostumuz yok" diye düşünmeye başlıyorsunuz.

Henüz 23 yaşındasın ve gelecekle ilgili hayallerin mutlaka var. Bunları bizimle paylaşır mısın?

Gelecekle ilgili her şeyi zaman gösterecek. Çünkü bu benim performansımla alakalı. Sezonu iyi tamamlayıp Fenerbahçe'ye döneceğim ve orada kalıcı olmaya çalışacağım.

Haftada 500 sayfa okurum

Kişisel açıdan kendini geliştirmek adına neler yaparsın?

Kitap okurum. Haftada 400-500 sayfanın altına düşmemeye çalışırım. Her önüme geleni değil, seçerek okurum. Daha çok tarih ağırlıklı kitapları tercih ederim. Yolculuklarda ve kamplarda yanımda mutlaka kitap olur. Bunun yanında internette dolaşırım. Odada yalnızız ve internette vakit geçiriyoruz, bilgisayar oyunları oynuyoruz, müzik dinliyoruz.

Hasan Şaş'ın kamplarda internet kullanımıyla ilgili bir serzenişi var. "Internet çıktı, arkadaşlık bozuldu. Artık oyuncular bir araya gelip de futbol konuşmuyor" diyor. Katılıyor musun bu görüşe?

İnternet gerekli ama fazlası da zarar. Hasan ağabeyin dediği şey çok doğru. Futbolcu odasına giriyor ve 7-8 saat çıkmıyor. Zaten teknik adamlar da bu olaya çok karşı. Bazıları tesislerde veya kamplarda laptop kullanmayı bile yasaklıyor.

Yabancı oyuncuların yardım çabaları benim ilgimi çekiyor. Mesela Desailly'nin Afrika ile ilgili projeleri. Senin de böyle faaliyetlerin var mı?

Allah herkesin yardımını kabul etsin. Böyle şeyler söylenmez. Herkes kendisine göre bir şeyler yapıyor. Özellikle günümüz futbolcuları bu konuda çok hassas. Herkes elinden gelenin en iyisi yapıyor, emin olur.

Çevremden ve ailemden kopamam

Yaz tatillerinde neler yaparsın, nasıl vakit geçirirsin?

Aslen Trabzon Sürmeneliyim. Ama Sakarya Karasu'da doğup büyüdüm. Bütün tatillerimi de Karasu'da ailemle geçiririm. Oradaki çevremden ve arkadaşlarımdan asla kopmam.

Önce Sakaryaspor'da ve Ümit Milli Takım'da oynamaya başlıyorsun, sonra Fenerbahçe'ye transfer oluyorsun. Bir anlamda sınıf değiştiriyorsun yani. Bu durumda eski arkadaşlarınla diyaloglarında bir farklılaşma oluyor mu?

Kesinlikle sözkonusu bile olamaz. Çocukluk arkadaşlarımla dostluğum halen devam ediyor. Bir önceki arabamın plakası MOS, yani Mahmut, Oğuz, Serdar'dı. En iyi iki arkadaşımın isimlerinin baş harfleri plakamda yer alıyordu. İkisi de Karasu'da yaşıyor. "Atlayın Gaziantep'e gelin" dedim, geldiler. Yemeğimizi, tatlımızı yedik, "Hadi artık gidin" dedim, gittiler. Bizim arkadaşlığımız çok sağlamdır. Aileme ve akrabalarıma da çok bağlı bir insanım.

Peki, maddi anlamda ailene katkı sağlıyor musun?

Elbette. Onlar bizi büyük emeklerle, sıkıntılarla büyütmüşler. Bundan sonra biz onlara bakacağız.

Kaç kardeşsiniz?

Üç kardeşiz. En büyükleri de benim.

Babam fanatik Beşiktaşlı

O zaman baban oldukça genç olmalı. Peki, sana futbolunla ilgili eleştiriler getiriyor mu?

Babam 1959 doğumlu ve fanatik bir Beşiktaş taraftarı. Karasu'nun girişine bayrağı asar, altına da ismini yazar. Fenerbahçe'ye imza atacağım zaman Beşiktaş da devreye girmişti. O dönemde Beşiktaş yöneticisi olan Sayın Hüsnü Güreli babamı aramış ve "Oğlunu Beşiktaş'a gelmesi için ikna et" demiş. Babam da beni aradı ve "Oğlum gel Beşiktaş'a imza at" dedi. Ama daha önce Fenerbahçe'ye söz vermiştim bir kere. Ayrıca benim o dönemde de Fenerbahçe'ye sempatim vardı.

Uzun yıllar Ümit Milli Takım'da oynadın ve kaptanlık da yaptın. Önümüzdeki dönemde A Milli Takım formasını giyeceğine inanıyor musun?

Fenerbahçe'de oynayamadığım için o sıçramayı yapamadım. Ama bu durum hep böyle sürecek değil. İyi oynadığım ve göze girdiğim zaman elbette Fatih Terim Hocam da beni görecek ve ona göre bir karar verecektir.

Sol bek oynarken seni en çok zorlayan oyuncu kim?

Yattara. Zaten Yattara bu ülkedeki sol beklerin hepsinin en fazla çekindiği futbolcudur. Ne zaman ne yapacağı belli değil, çok süratli. Boş alan bulursa yakalamak mümkün değil.