TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Hasan Kabze: Altınordu'da uluslararası bir usta
1.03.2017
Hasan Kabze: Altınorduda uluslararası bir usta
Geri
İleri

Galatasaray'ın 2006'daki unutulmaz şampiyonluğuna Beşiktaş derbisinde attığı iki golle büyük bir katkı yapan, Rusya'da Rubin Kazan'ın, Fransa'da Montpellier'nin tarihlerindeki ilk şampiyonluklarında payı bulunan 35 yaşındaki tecrübeli oyuncu, kendisini bu yola çıkaran Seyit Mehmet Özkan'ın Altınordu'sunda ağabeyliğe soyundu. Tecrübeli oyuncuyla futbol hayatındaki önemli virajları ve Türk futbolunun öncü kulüplerinden Altınordu'yu konuştuk.

TamSaha ile son röportajını Şubat 2008'de yapmıştın. O dönem, kariyerinin belki de en parlak günlerini geçirip şampiyonluk yaşadığın Galatasaray'dan Rusya'nın Rubin Kazan takımına transfer olmuştun. 2008'den 2017'ye kadar geçen süreçte Hasan Kabze'nin neler görüp geçirdiğini bizlerle paylaşabilir misin?

Evet, TamSaha ile buluşmamızdan bu yana yaklaşık 9 sene geçmiş (gülüyor)… Bu dönem benim kariyerim ve gelişimimin en güzel yıllarıydı. 2006 sezonunda Galatasaray, 2008 ve 2009 sezonlarında üst üste iki yıl Rusya'da Rubin Kazan ve 2010-2011 sezonunda Fransa'da Montpellier ile şampiyonluklar yaşamak kariyerim açısından çok anlamlı ve çok güzel başarılardı. Sonrasında özlediğim ülkeme geri dönme kararını aldım ve Hector Cuper'li Orduspor ile tekrar Türkiye kariyerim başlamış oldu.

Senin de değindiğin gibi Rubin Kazan ve Montpellier formaları altında farklı Avrupa liglerinde toplam 4.5 sezon top koşturdun. Orada ne gibi deneyimler elde ettin? Buraya göre ne gibi farklılıklar gördün?

Rubin Kazan'da oynadığım dönemde Teknik Direktör Kurban Berdiyev, bana müthiş katkılar sağladı. Hem oyun disiplini açısından hem de taktiksel olarak çok başarılı bir teknik adam benim gözümde. Onunla çalışmak farklıydı. 2008'de Rubin Kazan takımının 50. kuruluş yıldönümüydü ve ilk kez Rusya Ligi şampiyonluğunu kazandık. Sizin de bildiğiniz gibi bu şampiyonluğun ardından şehirde 40 gün 40 gece kutlamalar yapıldı (gülüyor). Ertesi sezon kimse bir kez daha şampiyon olabileceğimizi beklemiyordu ama biz sistem takımı olduğumuz için kadromuzu koruyup birkaç da oyuncu takviyesiyle bir kez daha şampiyon olduk. Harika bir duyguydu, çok güzeldi. Sonra Rusya Süper Kupası'nı kazandık. Bunlar unutulmaz tecrübeler ve çok güzel anılardı benim açımdan. Hiç kimsenin beklemediği sürprizleri gerçekleştirmiştik Rusya'da. Fransa tecrübelerime gelince… Montpellier inanılmaz güzel bir kulüptü. Kulübün başında mütevazı, komik ve bir o kadar da babacan Louis Nicollin vardı. Montpellier'in efsanevi başkanıyla çalışmak çok keyifliydi. Hiçbir egosu olmayan bir insandı ve kulübün kuruluşundan bu yana başkanlığını yapıyordu. Orada kulüp tarihinde ilk kez Fransa Lig Kupası'nda final oynadık ama maalesef son dakikalarda yediğimiz bir golle kaybettik. Ertesi sezon ise inanılmaz bir başarıya imza atarak Fransa Ligi şampiyonluğu yaşadık. Sezonun ilk yarısında yani 6 aylık bölümde oradaydım. Şampiyonun belirleneceği son maçta da tribünde yerimi almıştım. Takım şampiyon olunca ben de soyunma odasına indim ve sonrasında başkanımızla takım arkadaşlarımızın zorlamasıyla bir anda kendimi sahada, kutlamaların arasında buldum. Beni gördüklerinde taraftarların yapmış olduğu tezahüratı duyunca tüylerim diken diken oldu. Çok mükemmel ve hayatım boyunca unutmayacağım hatıralardı. Türkiye'ye döndükten 4 yıl sonra Montpellier kulübünün 40. kuruluş yılı kutlamalarına beni de davet ettiler. Ne kadar doğru bir kulüpte oynadığımı başlangıçta da biliyordum ama doğrusunu söylemek gerekirse bu kadarını da beklemiyordum. Çok mutlu oldum. Rusya ve Fransa'da edindiğim tecrübeler hem futbola hem de hayata bakış açımda değişiklikler yaptı, ufkumu açtı.

Avrupa macerandan sonra sırasıyla Orduspor, Konyaspor, Akhisar Belediyespor ve Sivasspor'da oynadın. Bu takımlarla unutamadığın anıların var mı?

Sırasıyla söyleyeyim o zaman ben de… Orduspor'dayken eski takımım Galatasaray'a atmış olduğum röveşata golüm ve 2-0 kazandığımız maç, Konyaspor'da oynarken Gaziantepspor'a attığım gol ve Sivasspor'da oynarken 10 kişi kaldığımız maçta Çaykur Rizespor'a attığım galibiyet golü, Türkiye'ye döndükten sonra geçirdiğim dönemin güzel hatıralarından birkaçıydı.

2000'li yıllarda Bucaspor'un altyapısındayken ve profesyonel futbola adım attığında oynadığın kulübün yöneticiliğini Seyit Mehmet Özkan yapıyordu. Kendisi şu anda da Altınordu'nun başkanı. Altınordu'ya transfer oluşunu buna bağlayabilir miyiz?

Sayın başkanımız Seyit Mehmet Özkan, ben Bucaspor'da oynarken altyapıyla çok yakından ilgilenen bir yöneticiydi. O dönem bize çok destekleri olmuştu. O dönemde B Genç Türkiye Şampiyonu olmuştuk ve 4-5 oyuncu profesyonel takıma çıkmıştık. Bizim için futbolcu olma isteği ve yolculuğu da işte o zaman başlamıştı tam olarak. Üzerinden uzun yıllar geçmesine rağmen Altınordu'ya dönmemin arkasında ona ve futbol anlayışına olan inancım yatıyor. Başkanımız Mehmet Özkan'ın çok sevdiği ve gerçekten özel hayatından daha fazla değer verdiği Türk gençleri için yapmak istediklerini bildiğim bir kulüp yapısına, çok daha tecrübeli ve olgunlaşmış bir futbolcu olarak vefa borcumu ödemek ve başkanımıza yardımcı olabilmek için geldim. Kendisi Altınordu resmi web sitesinde benim futbolcu olmamla ilgili yazı yazmış. Çok dikkatle okunması gerektiğine inanıyorum. (http://www.altinordu.org.tr/Bizden-Size/2/189)

Güzel bir noktaya geldik. Altınordu Türk futbolunda altyapıya verdiği önemle ön plana çıkan bir kulüp. Tecrübeli bir oyuncu olarak hem Altınordu Kulübü ve Başkan Özkan'ın vizyon ve hedeflerini hem de kulübün genel durumunu değerlendirebilir misin?

Evet, Altınordu Türkiye'ye gençler için örnek olacak tek kulüp bence. Çünkü imkânlarına bakıldığında başka hiçbir kulüp bu denli bir düzen içinde değil. Futbol eğitiminin dışında gençlerin gelişimi için birçok imkânı sağlayan, örneğin okul eğitimleri, İngilizce dersleri, satranç turnuvaları, judo dersleri, medya eğitimi, Altınordu tarihi dersleri, kendilerinin ekmiş olduğu meyve ve sebzelerin günlük kahvaltı ve yemeklerde kendileri tarafından toplanıp aşçı tarafından hazırlanması gibi birçok imkânların bulunduğu bir kulüp Altınordu. Ayrıca futbolla alâkalı en son teknolojilerin kullanıldığı, tüm imkânların sağlandığı bir kulüp. Altınordu'nun sahaları çoğu Süper Lig kulübümüzde hatta statlarımızda bile bulunmayan bir zemin kalitesine sahip. Bunların hepsi bir futbolcunun arayıp da bulamayacağı imkânlar ve hepsi de Altınordu kulübünde bir araya getirilmiş. Buradaki hedef Türk futboluna hem yüksek karakterli hem de kendini her anlamda geliştiren kaliteli futbolcular kazandırmak. Türkiye'de ilk kez Futbol Meslek Okulu'nu kurmuş bir kulüpten söz ediyoruz.

Altınordu üç sezondur TFF 1. Lig'de yer alıyor ve ligde kalıcı oldu. Takımın Spor Toto Süper Lig'e yükselebilmesi için yapmanız gerekenler neler sana göre?

Şu an için oyuncu yapısına baktığımız zaman gerçekten çok yetenekli oyuncularımız var. Hem yetenekli hem ahlaklı, bir o kadar da saygılı genç futbolcu arkadaşlarımız var. Ayrıca uzun süredir bu kulüpte forma giyen Arif Morkaya, Sinan Osmanoglu, Yusuf Abdioğlu gibi tecrübeli oyuncular var. Ben de bildiğiniz gibi takıma yeni katıldım. Genç arkadaşlar hep aşama kaydetmek zorunda. Bunun da en önemli yollarından birisi çok çalışmak. Bu genç arkadaşlarımız daha tecrübeli ve kariyerli oyuncularla çalışmaya başladıklarında üstüne daha fazla koyabilir ve takımın performansı o zaman daha üst seviyeye çıkar diye düşünüyorum. Çünkü insanın kendisini geliştirebilmesi için sadece çalışması yetmiyor. Uygulamada yani antrenmanlarda tecrübeli ve kariyerli oyuncularla yaptıklarından gördüklerini uyguladıklarında idman kalitesi artıyor ve gelişimleri hızlanıyor. Çünkü her an bir şeyler öğreniyorlar... İşte bunların hepsi bir araya geldiği zaman Süper Lig biletini almak da kaçınılmaz olacak.

Altınordu'nun "İyi Birey, İyi Vatandaş, İyi Futbolcu" felsefesini kendince nasıl özetlersin?

Ülkemizde futbolcu olmak isteyen çok yetenekli gençler var. Ama maalesef çoğu bu hedeflerine ulaşamıyor. Çünkü bazıları az çalışıyor, bazıları yanlış arkadaşlıkları seçiyor, bazıları yanlış hayat yollarına düşüyor. O yüzden bunların hiçbirine müsamaha gösterilmeyen bir kulüp felsefesi olduğunu düşünüyor ve görüyorum. Bu söylemin yanında "Çocuklarımız Geleceğimiz" mottosu var ki, o da çok önemli… Gelişim felsefesiz olmaz…

Altınordu'nun altyapısından son yıllarda Medipol Başakşehirli Cengiz Ünder ve Freiburg'lu Çağlar Söyüncü gibi A Millî Takım'a da genç yaşta yükselmeyi başarmış, umut vaat eden oyuncular çıktı. Genelde genç yaştaki oyunculardan oluşan bu takıma, yaşın ve tecrüben itibariyle ağabeylik yapacaksın gibi görünüyor. Kulüpte saha içi ve dışındaki rolünü anlatır mısın bize?

Öncelikle bu oyuncular üzerinde Seyit Mehmet Özkan Başkanımız kadar hocamız Hüseyin Eroğlu ve ekibi ile tüm kulüp çalışanlarının çok büyük emekleri olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye'de yabancı futbolcu olmadan da başarılı olunabileceğinin ilk ve tek örneğini gösterdiler. Bunca yıldır elde etmiş oldukları başarılar ve şampiyonluklarla bütün Türkiye'ye bunu da kanıtlamış oldular. Takım arkadaşlarım gerçekten çok yetenekli gençlerden ve çok iyi niyetli bir gruptan oluşuyor. Futbolcu kardeşlerimin hepsi bana karşı çok saygılı. Ben de elimden geldiğince hem saha içinde hem saha dışında onlara tecrübelerimi aktarmaya çalışıyorum. Yeri geliyor bireysel olarak konuşuyorum. Yeri geldiğinde hep birlikteyken yaşamış olduğum gerçekleri anlatarak onlara birikimlerimi aktarıyorum. Gerçekten hepsiyle çok iyi bir iletişimimim var. Zamanla birbirimizi tanıdıkça bu iletişimi daha da iyi bir noktaya getireceğiz.

Ülkemizde ve dünyada en çok beğendiğin golcüler kimler?

Real Madrid'in Fransız santrforu Karim Benzema ile Paris Saint Germain'in Uruguaylı golcüsü Edinson Cavani.

Kariyerinde en çok hangi savunma oyuncusuna karşı oynarken zorlandın?

Fenerbahçeli Bruno Alves ile Paris Saint Germain formasını giydiği dönemde karşı karşıya geldiğimiz Mamadou Sakho beni en çok zorlayan stoperler olmuştu.

Kariyerinde unutamadığın gol ve maçı bizimle paylaşır mısın?

Galatasaray'da oynarken şampiyonluk yarışındaki son maçtan bir hafta önce Beşiktaş deplasmanındaydık. 51'inci dakikada Tümer Metin'den yediğimiz golle 1-0 geriye düşmüştük. Maç berabere biterse şampiyonluğu kaybedecektik. Kazanırsak umudumuzu son haftaya taşıyacaktık. 60'ıncı dakikada Necati Ateş'in yerine oyuna girdim ve 64'te beraberlik golünü attım. 90+3'te başlama vuruşu bile yapılmayan bir gol daha attım ve maçı 2-1 kazanıp şampiyonluk umudumuzu son maça taşıdık. Taraftarlarımızın o galibiyet golünden sonra yaşadığı sevinci asla unutamam. Son haftada ise Ali Sami Yen'de Kayserispor'u 3-0 yenip Galatasaray'ın efsanevi şampiyonluklarından birisini kazandık. Stadın içinde tam 16 dakika Denizlispor-Fenerbahçe maçının bitmesini nefeslerimizi tutarak beklemiş ve o müsabakanın 1-1 sona ermesiyle şampiyonluğumuzu büyük bir coşkuyla kutlamıştık.

Geri
İleri