TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Arda Kardeşler: Aile boyu futbol âşığı 1.02.2017
Arda Kardeşler: Aile boyu futbol âşığı
Geri
İleri

Süper Lig hakem ve yardımcı hakem kadrosunun en küçüğü, "Kardeşler" soyadını da sonuna kadar hak ediyor. Ama bu soyadının yaptığı başka çağrışımlar da var. 28 yaşındaki genç hakem, Bursaspor ve Ümit Millî Takımımızın eski kalecilerinden Eser Kardeşler'in oğlu, Altınordu'nun kalecisi Erce Kardeşler'in de ağabeyi. Uludağ Üniversitesi'nde makine mühendisliği okuduktan sonra endüstri mühendisliğinde de yüksek lisans yaptı. Süper Lig'de bu sene hızlı bir yükseliş gösteren genç hakemle hayat ve kariyer hikâyesini konuştuk.

Röportaj: Rasim Artagan

3 Ocak 1988 Bursa doğumlusunuz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Bursa'da doğdum ama Bursa'da büyümedim; çok fazla şehirde büyüdüm.

Neden?

Çünkü babam profesyonel kaleciydi. Bursasporlu Eser Kardeşler… Eski millî kaleci... O transfer yaptıkça biz de mecburen peşinden gittik. Annem İstanbullu, babam Bursalı. Tatilde tanışıp evlenmişler. Kardeşim Erce Çanakkale doğumlu. Babam Çanakkale Dardanel'de oynarken kardeşim orada dünyaya geldi. Kozmopolit bir aile olduk.

Okul serüveninizi anlatır mısınız peki?

İlkokula Çanakkale'de başladım. İkinci dönemi Karabük'te okudum. İkinci sınıfı Manisa'da bitirdim. Üçüncü sınıfı İzmir'de başlayıp Bursa'da tamamladım. Dördüncü sınıfı Tekirdağ'da okudum. Beşinci sınıftan sonrasına ise tamamen Bursa'da devam ettim.

Bu zor bir durum değil mi?

Ben kendimi bildim bileli bunu yaptığım için zor gelmedi. Çünkü 2 yaşında Bursa'dan çıktık; Aydın'a yerleştik. Orada birkaç sene kaldık. Sonra Mersin'e yerleştik. Yani çocukluğum da böyle geçtiği için ben böyle öğrendim. Aslında böyle doğmuş oldum. Bu yüzden de zorlanmadım açıkçası.

Kardeşiniz kaç doğumlu?

1994 doğumlu. O da kaleci. Altınordu'da oynuyor.

Babanız Eser Kardeşler'den bahsedelim. Babanızı biraz anlatır mısınız?

Ben doğduğum zaman Bursaspor'da kaleciydi. Sonra Aydınspor'da oynadı. Sonra da Mersin'e gitti. Oradan Çanakkale'ye transfer oldu. Çok takım değiştirdi. 1 seneden fazla oynadığı takım da pek yok. En çok Bursaspor'da oynadı. Tam 8 yıl.

Dolayısıyla kardeşiniz de siz de sporla iç içe büyüdünüz.

Sporla demeyelim de futbolla büyüdük. Doğuştan beri bizim evde futbol konuşulur; başka şey konuşulmaz. Maç olsun olmasın, sezon içi olsun olmasın, sadece futbol konuşulur.

Annenizin sporla bir alakası var mı?

Yok. Kendisi ev hanımı. Başarılı olmamızdaki büyük katkısı da yadsınamaz. Bizden duya duya annem de futboldan anlıyor tabiî. Evde iki kaleci vardı. İkisi de çamurlu! En büyük şikâyeti buydu. Babam da futbolcu olmak için başlamış ama kaleci olmuş. Kardeşim direkt kaleci olmak istedi ve oldu. Ben de kaleci olmak için başladım, hiçbir şey olamadım.

Orta öğrenimi nerede bitirdiniz?

Ortaokulu ve liseyi Bursa'da okudum. Çünkü kardeşim ilkokula başladıktan sonra annem onun, benim gibi çok gezmesini istemedi. Babam o zamanlar Erzincanspor'a filan gitti. İklim olarak çok başka yerlere gitti. Annem de "Arda zaten çok gezdi. Kardeşi gezmesin" dedi. O yüzden biz Bursa'ya döndük ama babam gezmeye devam etti.

Uludağ Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü'nü bitirdiğinizi ve mühendis olduğunuzu biliyoruz. Bu süreç nasıl gelişti?

Aslında hayatım boyunca sporla ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. Özellikle futbolla ilgili bir şeyler yapmak istiyordum. Açıkçası derslerime göre sayısal bölümü uygun gördü hocalarım, ben de orayı seçtim. Üniversite sınavına girdim. İyi bir puan alınca da makine mühendisi oldum. İyi ki de olmuşum. Aklımdan hiçbir zaman beden eğitimi öğretmenliği geçmemişti. Sporla da ilgileniyordum bir yandan. Endüstri mühendisliğinde yüksek lisans yaptım yine Uludağ Üniversitesi'nde. Mühendisliği de sevdim. Öyle söyleyebilirim. Babam kaleci, kardeşimin de o zamandan belliydi kaleci olacağı. Bana da okumak düştü. Ailenin okuyanı oldum.

Küçük bir çocukken futbolla olan ilişkinizi anlatır mısınız? Bir kulübe yazıldınız mı?

Doğduğumda, beşiğimde oyuncak olarak sadece futbol topları vardı. Hâlâ evde duruyor. Patiklerimle birlikte ufacık ufacık kramponlar vardı. Futbol hep içimizdeydi. Babamın idmanlarına giderdik. Onun elini tutup sahaya çıkardım. Her zaman seviyordum futbolu. Oynamayı da severdim. Daha yetenekli olsaydım oynayabilirdim. Bursaspor'un altyapısında oynadım. Ancak olmadı. Bir yerde üniversite ile futbol arasında bir seçim yapmam gerekti. Okumayı tercih ettim.

İyi bir üniversitede iyi bir bölüm okurken hakem olma fikri sizde nasıl doğdu?

Üniversitenin üçüncü sınıfındayken karar verdim. Bir yaz günüydü... Ailece 2008 Avrupa Şampiyonası'nı izliyorduk. Türkiye'nin de maçları vardı. Ama diğer maçları izlerken hakemlerle ilgili sıkıntılar oldu. Bazı hataları gördüm. Dedim ki çok zor bir şey yapıyorlar. "Nasıl hakem olunuyor?" sorusunu sormaya başladım. Babam, kardeşim, akrabalar hep birlikte izliyorduk maçları. Çok enteresan bir sohbet gelişti babamla. "Bunu nasıl görmez" gibi bir konuşma oldu. "Nasıl hakem olunuyor?" sorusunu sordum babama. Onun üzerine biraz araştırdım. Bazı ağabeylerimize sorduk. Onların da yardımıyla başladım. Devam etmek gibi bir düşüncem yoktu. Bu seviyeleri göreceğimi zaten düşünmemiştim. Başladıktan sonra da bırakamadım.

Hayatınızın ilk evresinde bir ayrıma geldiniz. Okumak mı, spor mu? Mühendis olduktan sonra da "Hakemlik mi, mühendislik mi?" ayrımına geldiniz mi? Mühendislik yaptınız mı?

Evet, o ayrıma geldim. Beş yıl mühendislik yaptım. Otomotiv sektöründe bir fabrikada çalıştım Bursa'da. Şimdi de inşaat sektöründe çalışıyorum. Orayı da bırakmak istemiyorum. İşimi seviyorum. Belki eskisi kadar ilgilenemiyorum ve özverili yapamıyorum ama en azından futboldan arta kalan zamanda o da kafa dağıtmak için güzel bir uğraş.

Hakemlik çok zor bir meslek. Sürekli hedefteki adamsınız. Bir hata her şeyi unutturuyor. Buna rağmen genç yaşta ne oldu da "Tamam, ben kesin olarak hakem oluyorum, başka bir yola sapmayacağım" dediniz?

Bu durum kendiliğinden gelişti. Bir yerden sonra tutku haline geldi. O tutkuyu devam ettirdiğimiz sürece de bugünlere kadar geldim. Hiçbir zaman, "Orayı mı seçsem, burayı mı seçsem" demedim. Bu durum kısım kısım gelişti. Biraz daha fazla, biraz daha fazla vakit ayırarak bugüne kadar geldim. Yaşım genç olduğu için üst seviyelerde çalışabildim.

Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören yönetimiyle birlikte ülkemizde profesyonel hakemliğe geçiş başladı. Bu durum sayesinde hakemlerimiz Avrupa'daki örnekleri gibi önemli bir maddi kazanıma kavuştu. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce genç hakem adayı arkadaşlarımız için nasıl bir etken bu durum?

Bizim dönemimizle bu dönem arasında çok fark var. Çünkü biz bu işe başlarken parayı hiçbir zaman düşünmedik. Tamamen futbol sevgisi için girdik. Başlarken hakemliğin ne olduğunu bilmiyorduk. Futbolun içinde olmak istediğimiz için girdik. Zaten o dönemler böyle şartlar da yoktu. Kendimizden çok fazla fedakârlık yaparak bu dönemlere geldik. Ağabeylerimiz daha önceki yıllarda nasıl fedakârlıklar yapmış; düşünebiliyorum açıkçası. Cüneyt Hocamızın yaptığı büyük fedakârlıklar sayesinde bugün hepimiz profesyonel olduk. Türkiye'de hakemlik önemli bir müessese haline geldi. Türk hakemliği dünyada önemli bir müessese haline geldi. Cüneyt Hoca bu bayrağı en yükseğe dikti. Biz de genç hakemler olarak çalışıp o bayrağı daha ileri taşımak, Türk hakemliğini dünyada söz sahibi bir konuma getirmek için elimizden geleni yapacağız.

Kariyerinizde profesyonel liglerdeki ilk maçınız 1 Eylül 2013 tarihinde Spor Toto 3. Lig'deki Bergama Belediyespor-Trabzon Kanuni Futbol Kulübü maçı… Sahaya çıktığınız anı hatırlıyor musunuz? O gün hikâyenizin buralara geleceğini düşünmüş müydünüz?

Evet, o maçı çok net hatırlıyorum. Hikâyenin buralara geleceğini hiç hayal etmemiştim. Bursa'da yaklaşık 250 hakem var. Profesyonel liglerde hakemlik yapan 3-4 kişi var. O 3-4 kişinin arasında olacağımı, hatta Süper Lig'deki tek kişi olacağımı hiç hayal etmedim. O maça çıktığımda bile bu benim için çok büyük gururdu. Profesyonel futbolun 3. Lig dahi olsa bir parçası oluyorsunuz. 3. Lig'de bir maç yönetiyorsunuz. Şöyle de bir şey var; futbol sahalarında ufak yaştan itibaren bulunduğum için de hiç heyecan yapmadım. Sadece o anın tadını çıkardım açıkçası. Tadını çıkarmak benim için en önemli kısmıydı.

Başarının altında o zaman o anın tadını çıkarmak da olabilir mi?

Keyif almak ve sevmek diyebilirim, evet. Gerçekten severek ve tutkuyla yaparak başarılı oldum. Bu bir tutku. Eşinizden, ailenizden, okulunuzdan fedakârlık yaparak bu işi yapıyorsunuz.

Kariyerinizde çok hızlı bir yükseliş var. 1 Eylül 2013'te Spor Toto 3. Lig'de maç yönetmişken, daha sonra Ziraat Türkiye Kupası, Spor Toto 2. Lig ve ardından 30 Kasım 2013'te PTT 1. Lig'de TKİ Tavşanlı Linyitspor-Denizlispor mücadelesinde dördüncü hakem olarak görev yapıyorsunuz. Yani iki ay gibi kısa bir sürede basamakları hızlıca çıkıyorsunuz. Bunun sebebi neydi?

O dönemde çok iyi olduğum için değil; belki yöneticilerimiz geleceği gördüğü için bu şansı vermiş olabilir. Bir yerden başlamak gerekiyor. Çok hızlı başlamış olabilirim ama bir yerden de başlamak gerekiyor. Onlar şansı verdi, ben de elimden geldiği kadar bunu kullanmaya çalıştım. Notlarım iyiydi. O dönem, "Hakem Gelişim Kampları" yapılıyordu. O kamplara katılmıştım. Güzel de geçmişti. Hocalarımız sürekli alt liglerde maç izliyor. Genç hakemleri daha fazla izliyorlar. Bana da destek oldular sağ olsunlar. Ben de onları mahcup etmemeye çalışıyorum.

Babanız maçlarınızı izliyor mu?

Genelde izler.

Sohbet ettiğiniz zaman size ne gibi telkinlerde bulunuyor?

Şimdi futbolda bir oynayanlar kısmı var, bir de hakemler kısmı var. O tamamen çizginin öbür tarafında. Şu anda Niğdespor'da teknik adamlık yapıyor. Kulübedekiler hiçbir zaman hakemi beğenmiyor. O da eleştirecek elbette bir şeyler buluyor ama oğlu olduğum için tabiî ki biraz duygusal davranıyor maçlarımı izlerken. Beni daha çok teselli ediyor. Duygusal yaklaşıyor.

Spor Toto Süper Lig'de hakem olarak ilk maçınıza da 23 Nisan 2016 günü Osmanlıspor-Antalyaspor maçıyla çıktınız. O maçı nasıl hatırlıyorsunuz, sizce Süper Lig'in farkı neydi?

O maçın keyfini yaşayamadım diyebilirim. Çünkü TV'nin verdiği bir maçtı. Çok genç bir yaşta ve çok kısa bir sürede Süper Lig'de maça çıkacak olmanın getirdiği atmosfer nedeniyle çok fazla ders çalışmak zorunda kaldım. Çok iyi konsantre oldum. Bu maça bir Süper Lig maçı değil de A takımla B takımın maçı gibi çıktım. Maçı gözümde büyütmedim. Çok şükür iyi de geçti. Açıkçası hakemi çok zorlayacak bir pozisyon olmadı. Bir hakemin isteyebileceği en güzel maçlardan birisiydi. O da güzel geçince özgüvenim yükseldi. Hakem şansı da yanımdaydı kesinlikle. O maçta talihsiz bir pozisyon yaşamış olsaydım bir yıkım olabilirdi. Ama o maçın iyi gitmesi özgüven olarak beni çok yükseltti.

Hakemler ülkemizde verdikleri ya da vermedikleri kararlarla her zaman çok konuşuldu. Ancak Avrupa liglerine baktığımız zaman hakemlerin bariz bir hata olmadıkça fazla gündeme gelmediğini görüyoruz. Türk basınını nasıl buluyorsunuz?

Benim akrabalarım bile hakem! Çok uzakta aramaya gerek yok. Maçı izlerken en iyi arkadaşım da hakem, akrabalarım da hakem, kardeşim de hakem, babam da hakem! Ara sıra annem bile hakem olmaya kalkıyor. O yüzden açıkçası basına çok fazla bahane bulamıyorum. Bizim Türk insanın yapısından dolayı, her maçı final olarak görmemizden dolayı süregelen bir durum olarak görüyorum bunu. Aslında futbolu konuşmayı herkes seviyor. Yorum yapmayı seviyor. Ama futbol oyun kuralları diye çok ince bir kitap var. İçerisinde 17 tane kural var. İnsanların hiçbirisinin alıp bunu okuduğunu görmedim. Futbolda kaç kural var; bunu bildiğini sanmıyorum insanların. Ben de hakem olana kadar bu kitabın varlığından habersizdim. Türkiye'de futbol izleyerek öğreniliyor. Genelde insanlar babasından, çevresinden ne görüyorsa öyle öğreniyor futbolu. O şekilde de devam ediyor. Kimse "Bu işin bir kitabı var; açayım, okuyayım" demiyor.

Geçen ay yardımcı hakemlerimizden Kerem Ersoy ile röportaj yaptım. Kendisi hakemlik sebebiyle iş hayatında ayrım noktasına geldiğini ve daha rahat bir işi seçtiğini; bu sayede hakemliğe odaklandığını söyledi. Siz de konuşmamızın başında işinizi hafiflettiğinizi söylemiştiniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

Kerem'le akrabayız bu arada… Babalarımız kuzen. Her iki baba da futbolun içinde olduğu için çok iç içeyiz. Mühendislik konusuna gelirsek, alanı çok geniş. Daha önce 5 yıl özel bir şirkette çalıştım. Sabah 7.30'da işbaşı yapıyor, akşam 17.30'da çıkıyordum. Ancak hakemlik bu tempoyu kaldırmıyor. Kaldırmayınca da inşaat sektörüne geçtim. Nispeten daha rahat. Patronlarım futbolu çok seviyor ve beni destekliyor. İşe gitmeyince de kimse "Neredesin?" demiyor. Onlar benden daha hevesli çünkü. Maçlarımı benden daha fazla takip ediyorlar. Bu da benim için büyük bir avantaj. Bu şekilde devam etmeyi düşünüyorum.

Mühendisliğin hakemliğinize bir katkısı oldu mu?

Analitik bakış açısı, sürekli öğrenme içgüdüsü gibi konularda yardımcı oldu. Farklı bakış açıları konusunda kesinlikle yardımcı oldu.

Bazı hakemler sorumluluk paylaşımında yardımcılarına daha az görev yükler, bazıları ise daha paylaşımcıdır. Sizin tarzınız nasıl?

Stil olarak her şeyi ben yapayım devrinin değiştiğini düşünüyorum. Sahaya dört hakem çıkıyor ve takım olarak çıkıyor. Bugün Cüneyt Hocamız da bir sunum yaptı. O maç dördümüzün maçı. Dördümüzün o maçı sağ salim yönetmemiz gerekiyor. Birbirimize en iyi şekilde yardımcı olmamız lâzım. Ben yöneteceğim, siz konuşmayacaksınız gibi bir şey yok. Herkes görevini en iyi şekilde yapıp, bir bütünü ortaya çıkarmamız gerekiyor. Takım olmayı kesinlikle tercih ediyorum.

Her hakemin mutlaka bir hedefi vardır. Sizin hedefiniz nedir? Kendinizi hangi maçı yönetirken görmek isterdiniz?

Ben bu işe sadece, "Hakemlik nasıl bir şey?" diyerek başladım. Amatör kümede bir-iki maç yönettim ve bırakmayı düşünüyordum. Çünkü hakem olmak gibi bir hayalim yoktu. Ama hep daha fazla keyif almak, daha güzelini yönetmek düşüncelerinin sonucunda bugünlere kadar geldim. Cüneyt Hoca da bayrağı çok yukarı dikince ben de neden finaller görmeyelim diye düşündüm hep. Bu yönde çalışmaya başladım. Cüneyt Hocanın bizi teşvik edici yönde etkilediği çok aşikâr. Daha çok çalışmamızı, özverili olmamızı sağlıyor. Bize birçok konuda yardımcı oluyor, yol gösteriyor, tecrübelerini aktarıyor. Bizim için hem bir ağabey hem yaşayan efsane. Onunla aynı ekipte bulunmak çok güzel. Çok büyük bir şans.

Her futbolcunun olduğu gibi her hakemin de mutlaka bir rol modeli vardır. Sizin en çok örnek aldığınız hakem ya da hakemler kimler?

Kimseyi örnek almadım dersem umarım ayıp olmaz. Çünkü birçok hakemin farklı özelliklerini örnek aldım. Fiziğimden dolayı, fizik yapısı olarak örnek aldığım hakemler vardı; maç kontrolü olarak, yönetim tarzı, jest ve mimikler olarak örnek aldığım hakemler vardı. Stil olarak örnek aldığım hakemler vardı. Akdeniz ülkeleri bize yakın olduğu için örnek aldığım hakemler vardı. Hepsinden kendime bir pay çıkardım ve örnek bir rol model oluşturarak kendime uygulamaya çalışıyorum açıkçası.

Hakemlerden kimisi sahada çok otoriterdir, kimisi oyuncularla daha sıcak diyaloglar kurar. Sizin nasıl bir tarzınız var?

Bunu futbolculara sormak lâzım aslında. TV'den izledikten sonra kendimi ne çok sert ne çok yumuşak ne çok konuşan ne de oyuncuya karşı kapalı kutu bir yapıda görüyorum. En doğrusunu futbolcular bilir.

Hocam hata yaptığınız oluyor malum… TV'de hatanızı gördükten sonra ne hissediyorsunuz?

Hata yapınca çok üzülüyorum çünkü babam da futbolcuydu, kardeşim de futbolcu. Bu işten ekmek yiyorlar, bu işten para kazanıyorlar. Doğmamı, büyümemi, ailemizin geçimini hep futboldan kazandıklarımıza borçluyuz. Futbolun içinde hatalar var ama bu hataları ne kadar aza indirgersek o kadar mutlu oluyoruz. Yaptığımız her hatadan sonra biliyoruz ki birilerinin canı yanmış oluyor. Futbolun içinde bunlar var ama can yanmalar ne kadar az olursa o kadar iyi… Çok da takılı kalmamak lâzım hatalara. O akşam üzülüyoruz. Bir daha aynı hatayı tekrarlamamak için ders almamız gerekiyor.

Kasım ayında dünya evine girdiniz. Bir kez daha tebrik ederiz. Kısa bir dönem olmasına karşın evlilik hayatı, hakem hayatınıza nasıl bir etki yaptı?

Eşimle uzun zamandır tanışıyorum. Kendisi de futbola oldukça ilgili. Maç izlemeyi seviyor. Köstek olmuyor bana. Düzenli bir hayat, profesyonel yaşamak zorunda olan bir insan için daha güzel. Kısa bir süre oldu ama ilk izlenimlerim çok olumlu. Bana çok katkı sağlayacağını düşünüyorum.

Nadir yakaladığınız boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

İşe gidiyorum (gülüyor). Mühendisliğime vakit ayırmaya çalışıyorum. Hobilerimle ilgilenmeye çalışıyorum. Çok kitap okuyorum. Kardeşimin maçlarını izlemeyi çok seviyorum.

Kardeşinizin maçını yönettiniz mi?

O pek mümkün değil. Kardeşimin sahada bulunduğu maçı yönetmem etik olmaz. Zaten bunu MHK ile görüşüp mutabık kalıyoruz.

Onun maçlarını izlerken ne hissediyorsunuz?

Mutlu oluyorum. Özellikle kaleci olduğu için bazen stres yaşıyorum. Gol yiyince üzülüyorum. İyi oynayınca seviniyorum ama zamanla alıştım diyebilirim. Kendisini izlerken keyif alıyorum.

Hakemlerle olan diyaloğuyla ilgili uyarılarda bulunuyor musunuz?

Bulunmuyorum. Çünkü şu ana kadar olumsuz bir diyaloğu olmadı. Belki olursa bir gün kulağını çekmem gerekebilir ağabeyi olarak (Gülüyor).

Röportaja başlamadan önce Süper Lig hakemlerimizden Halil Umut Meler, aranızdaki Play-Station maçlarından bahsetti. Bu konuya değinelim…

Alper Ulusoy'la röportaj yapmıştınız. Kendisi o röportajda söylemiş. Play-Station konusunda iyi bir ekibimiz var. Ümit Öztürk, Halil Umut Meler ve Alper ağabey kamplarda Play-Station oynuyoruz. Halil Umut Meler ile Alper ağabey bir takım, ben Ümit Öztürk'le bir takımım… Biz daha iyiyiz… Genelde biz kazanıyoruz ama onların ikisi de FIFA hakemi olduğu için onlar kazanmadan oyun bitmiyor! Bunu lütfen yazalım…

Cüneyt Çakır'la yaptığım röportajda "Biz Süper Lig'deki 19. Takımız. Hakemler de bir takım" demişti. Hakem takımındaki ortam nasıl?

Ben en küçükleriyim… Benim için çok keyifli. Bundan belli bir zaman önce ağabeylerimi TV'de izliyordum. Şu an onlarla aynı ortamdayım. Bu benim için büyük gurur. Çok keyif alıyorum. Arkadaşlarım da var. Çok kaliteli insanlardan kurulu… Birlikte olmaktan son derece mutluyuz. Aile olduk hatta. Takımdan da öte aileyiz…

Yardımcı hakemler de yaş olarak sizden büyük değil mi hocam?

Evet, yardımcı hakem kadrosunda da benden küçüğü yok. Her dalda en küçük benim.

Bunun dezavantajları ya da avantajları nelerdir?

Avantajları büyük. Herkes beni kardeşi olarak görüyor. Bu çok güzel bir şey. Daha çok sahip çıkma durumu oluyor. Beni seviyorlar. Ben de saygıda kusur etmiyorum kendilerine. Tadını çıkartıyorum en küçük olmanın. Çünkü birkaç yıl içinde bu unvan elimden gidecek.

Geri
İleri