TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Gülhan Gündüz: "Çocuk Koruma Beyanı'yla tarihi bir adım atıyoruz" 2.01.2017
Gülhan Gündüz: "Çocuk Koruma Beyanıyla tarihi bir adım atıyoruz"
Geri
İleri

Çocukları koruyabilmek, insanlığın büyük problemlerinden biri. Spor alanları da bu korumasızlıktan muaf değil. Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim'in Galatasaray'da başlattığı çocuk koruma projesi, şimdi de Türkiye Futbol Federasyonu bünyesinde çok daha geniş bir alana hitap ediyor. Esenlik ve Çocuk Koruma departmanının başında bulunan uzmanla bugüne kadar hangi adımların atıldığını ve gelecekle ilgili neler planlandığını konuştuk. Hedef, ilkeli futbolcuların yetiştiği ilkeli ortamları oluşturmak ve yepyeni bir Türk futbolcusu profilini ortaya çıkartmak. Gülhan Gündüz, Fatih Terim'in ağzından yapılacak "Çocuk Koruma Beyanı"nı tarihi bir adım olarak değerlendirip, "İnsan ve Çocuk Hakları Beyannamesi dünyada nasıl bir etkiyse, sporda Çocuk Koruma Beyanı da böyle bir etkiye sahiptir" diyor.

Röportaj: Rasim Artagan

Gülhan Gündüz kimdir, bize ilk önce bunu anlatır mısınız?

Her şeyden önce bir çocuk dostudur, çocuk sözcüsüdür. Yani çocuğun var olduğu her yerde; onun üstün çıkarını koruyabilmek için çalışan kişidir. Esas niyetimiz budur. Bu kapsamın altında elbette ki çocuğu koruyabilmek için ilme ihtiyaç var. Dolayısıyla bu noktada yurtdışında Çocuk İstismarları Soruşturma Eğitimi, Kayıp Kaçak ve İstismar Edilmiş Çocuğun İlk Tepki Sistemi Kurma Uzmanlığı, Amber İkaz Sistemi Eğitimci Eğitmenliği gibi teknik uzmanlıklar gördüm. ABD'de kendileri için özel bir uzmanlık veren Adalet Bakanlığı'na bağlı birim var. Sadece emniyetin verdiği özel bir izinle alınan kurslar. Yani siz veya sıradan birisi gidip bu kursa katılamaz. O dönemdeki Emniyet Çocuk Şubesi Müdürlüğümüzün görüşü şuydu… Çünkü herkes diyor ki, "Niye polis eğitmediler de sizi eğittiler?" Biliyorsunuz iki senede bir polislerin yerleri değişir. Kalıcı bir uzman gerekiyordu bu sebeple. Amerika'da doğup büyüdüm ve bu nedenle İngilizceye çok hâkimim, bir de bu uzmanlıkla çok önemli bilgiler ediniyorsunuz da uygulayacak yerler bellidir. Bu kadar konsantre bir uzmanlığa çok fazla kişi bir ömür adamak istemeyebilir. Ben istedim.

Peki, futbolun içerisine nasıl girdiniz?

Sporla yakından ilgim vardı, kendim de jimnastikçiydim. 2011'de Fatih Terim'le yollarımız çakıştı. Aramızda ilginç bir konuşma geçti. Kendisine dedim ki, "Benim en temel içgüdüm çocukları korumak… Sizin en temel içgüdünüz yeşil sahayı korumak. Siz orada yanlış bir şey görseniz burada oturabilir misiniz? Oturamazsın. Ben burada çok yanlış şeyler gördüm; oturamıyorum…" Ve Fatih Hocayla beraber bir süreci birlikte götürdük. Kendisiyle ilk kez tanıştığımda kendime şöyle dedim, "Acaba nasıl bir insan? Söylediklerinin arkasında duracak mı? İlkesi var mı?" Sonra çok büyük saygı duydum. Bana bir söz verdi. Verdiği sözünü bana verdiği zaman içerisinde harfi harfine gerçekleştirdi. Fatih Hoca Galatasaray'a gelince; ilk çocuk koruma tedbirleri de Galatasaray'a gelmiş oldu. Psikologların eşliğinde çocuk koruma ilkeleri de kondu, bir standart getirildi. Zaten TFF de şu an bu standartları koydu. Tarifler yapıldı. Neler yapılmalı, neler yapılmamalı bunlar anlatıldı. Çocuk nasıl ellenir, nasıl itiraz edilir, nasıl yaptırım uygulanır, veli ile ilişki nasıl kurulur; nasıl kurulmamalı gibi konular anlatıldı. Saha çizgileri gibi görebiliriz aslında olayı… Herkesin limitlere ihtiyacı vardır. Tariflere ihtiyaçları vardır. Tıpkı bir iş tarifi gibi. Galatasaray'da yapılanlar bir ilkti aslında. Sonra TBMM'ye çocuk istismarlarına mukavemetli spor ortamlarının kurulması ve profesyonel futbolcular sayesinde bir futbolcu fonunun kurulup, onun vergileriyle altyapıda oynayan çocukların sağlık, yiyecek, bakım ve forma ihtiyaçlarının karşılanması başlıkları altında iki proje sunmuştum. O dönemde beni çağırdılar ve dediler ki, "Projelerinizi okuduk, sizi ilim kurulunda görmek istiyoruz." Sağ olsunlar. Ben de onur duydum. Türkiye Futbol Federasyonu ise diğer hizmet verdiğim yerlere baktığınız zaman çok güçlü bir lokomotif. Çocukların korunması açısından baktığınız zaman çok büyük bir itici güç. Çocuklara standartların konabileceği örnek bir kurum olmasını hayal ettim. Olağanüstü… Hakikaten de böyle oldu. Geldiğimiz noktadan gurur duyuyorum. Çocuklara yardım etmekteki en önemli adımım stratejik açıdan TFF'ye gelmek oldu.

Peki, geldiğiniz tarih ne zamandır?

Fatih Terim göreve başlayınca beni aradılar ve göreve başladım. İlk olarak Antalya'da bir antrenörlük kursuna yollandım. Antrenörlerle önceden tanışıyordum ama bu titre sahip olarak ilk karşılaşmaydı. Bu konuda neye ihtiyaç olduğunu bildiğim için işe şöyle başladık. Bir hedef koyduk. Dedik ki kendi futbol gerçeğimizi bir anlayalım. Çocuklarımızı tehlikeye açan kendi risk kültürümüzü, varsa tesislerimizde ve yönetim şeklinde çocuklara risk oluşturacak unsurları bulalım. Yurtdışındaki projeleri buraya alıp adapte etmeyelim! Çünkü bizim gerçeğimize uyumlu değil! Suçla çalıştığınız zaman şunu anlıyorsunuz. Her ülkenin kendi suç kültürü ve risk kültürü var.

Evet. Biz bir ABD, İrlanda, İtalya değiliz…

Asla değiliz. Elbette ortak olgular da fazla. Ancak bizim çocuklarımızı tehlikeye açan sebepler farklı; onlarınki farklı. Bu işi sağlıklı yapabilmek için resmi iyi görmek gerekirdi. O dönemde UEFA A, UEFA B sonra Elit, hatta Pro Lisans'a da girdiğim oldu. Millî Takım antrenörleri ile çalıştım. Futbol köylerinde çalıştım. Çocukları iyice anlama, yöresel farklılıkları anlama konusunda çalışmalar yaptım. Doğru bir şekilde teşhis koymak gerekiyordu. Baştan biz kurulduk diye ortaya çıkıp; İspanya'dan bir model alıp da işe başlayabilirdik. Ama yapmadık.

Bu sebepten çalışmalarınız şu an ön plana çıkıyor değil mi?

Biz tespitlerimizi yaptık. Teşhislerimizi yaptık. Tedavimizin reçetesini de çıkardık. Şu an sunmaya başlıyoruz. Bunları doğru yapmadan yapacağımız hiçbir şey işlevsel olmayacaktı. Hedefi görmeden boşa atış yapmış olacaktık. Çok büyük bir yol aldık. Gururla söylüyorum. Devlet dâhil hiç kimse çocuğu tek başına korumaya muktedir değildir. İnsanların arkasında durmadığı bir sistemi tesis edemezsiniz. Şu anki başarınız tamamen Türk antrenörünün hassasiyeti, Türk insanının çocuklara verdiği önem ve Türk futbolunu idare eden Fatih Terim'in de dâhil olduğu ekibin tamamen pür ve temiz niyetidir. Bana şöyle bir cümle söylediler. Çok etkilenmiştim. Birçok kurumda çalışabilirim. Ama bana şu cümleyi söyleyen bir kurumla çalışmayı tercih ettim. Dediler ki; "Bir yol var. Orada taş ve kaya olduğunu biliyoruz. Biz o yolda yürümeyi bilmiyoruz. Ama sizin önünüzdeki taş ve kayaları kaldırırız, yeter ki siz koşun." Titriniz ne olursa olsun hepimizin güçlendirilmeye ihtiyacı var. Dediğim gibi antrenör eğitimleriyle işe başladık. Orada farklı bir futbol gerçeği gördük. Biz çocuklarımızı antrenörlere emanet ediyoruz. Yurtdışında eğitime anneden başlarsınız. Biz de antrenörlerden başlamak istedik. Ama zamanla kapsam genişliyor. Ne tür eğitimlere ihtiyacımız olduğunu gördük. Örneğin kaleci farkını; yani mevki farkını gördük. Mevkideki kişilik farklarını görmezden gelemezsiniz. Bir kalecinin tekrar odaklanma süresi başka bir mevkide oynayan oyuncudan çok daha kısa… Başka bir kişilik yapısına ihtiyacı var. Farklı korumaya ihtiyacı var. Tabiî ki yurtdışındaki örneklerini inceledik. Görmezlikten gelmedik. Ama bunları kendi gerçeklerimizi koyarak geliştirdik. Çocuk korumayı ilk ayağa kaldıran Çocuk Koruma Beyanı'dır. Bunu ilk defa yapıyoruz. Bu olağanüstü bir şey… Ne kadar anlaşılıyor yaşananlar bilemiyorum ama futbolda bir evrim var. Türk futbolcusunun ileriye yönelik yapılandırılmasında temel taşlar konuyor. Farklı çocuklar görmeye başlayacağız inşallah. Bunun için çok çalışıyoruz. Güvenle yetişmiş, özdeğer duygusu yüksek çocuğun sahadaki mukavemet gücü de çok farklıdır. Çok kolay ezemezsiniz. Performans baskısı altında kolay çözülmezler. Doğru insanı inşa etmek için bireysel yaklaşımlardan doğan hasarları ortadan kaldıran kurumsal standart ve kurallara ihtiyacımız var.

O zaman sizin verdiğiniz örneğe bakarak söylüyorum… Ve burada popülariteyi örnek göstermek istiyorum. Altyapıları sizin anlattığınız şekilde çok sağlam olduğu için bugün Messi, Cristiano Ronaldo birer dünya yıldızı değil mi hocam?

Kesinlikle öyle. Şöyle bir örnek vereyim. Türk antrenörü takımı sahaya çıkarken, "Hadi çocuklar kazanın göreyim sizi" der… Bir Avrupalıdan "Kazanın" cümlesini çok az duyarsınız. Herkesin kendi mevkiinde çok iyi oynamasını tembihler. Performans baskısı çocukla çelişen bir olgudur. Yani çok erken bir yaşta çok büyük bir performans baskısıyla karşılaşan çocuklara bunu nasıl sevk ve idare edeceklerine ait beceriler kazandırmanız gerekiyor. Futbolun kendi temel becerilerinin yanı sıra zihinsel direnci yapılandıracak, doğru, tehditkâr olmayan mutlu bir ortamı inşa etmek zorundasınız. Bu çok önemlidir. Esen kelimesi ondan seçildi, mutlu ve tehdit içermeyen spor ortamları hedefliyoruz.

Sizi destekleyen bir şey söylemek istiyorum. Antalya'da bir U15 turnuvasına gitmiştim. Maçları izlerken İrlanda Millî Takımı'nın hocasının saha kenarında oyuncularına mevkilerine göre kendilerini destekleyen cümleler kullandığını fark ettim…

Bu çok önemli bir şeydir. Biz kocaman bir ekmeği alıyoruz. 3 yaşında çocuğa yedirirken lokma haline getiriyoruz. 10 yaşında bir çocuğa verirken dilim halinde veriyoruz. Bilgileri de performansı da çocuğun boyutuna göre indirmemiz gerekiyor. Çocuk koruma, futbolun performans gerçeğiyle bir çocuğun çocuk olma hakkının tam ortasında durur… O sağlıklı performansı doğru zamanda alabileceğiniz doğru çocuğu kurmak için doğru ortamı hazırlar. Çocuğun içinde olduğu aile, kulüp ve kendi üçgeni içerisinde bütün bu olguların ilk önce önleyici çalışmalarını, bilahare koruyucu çalışmalarını yapmak gerekir. Herkes bizim bir şeylere müdahale ettiğimizi düşünüyor. Biz müdahale etmek zorunda kalırsak müdahale ederiz. Hem de dibine kadar! Ama bizim bunu önce önlememiz gerekiyor. Kesin olan tek bir şey var. Bir çocuk hasar görmediyse baştan onu zarardan korudunuz demektir. Onu doğru inşa edebilirsiniz. Biz bir şeyleri önce önlemeliyiz. Ama önleyemediğimiz noktada dibine kadar müdahale ederim. Ancak esas amaç bu değildir. Bu arada sadece çocuğu korumayız. Çocuğa hizmet verecek, yardım edecek, iyilik yapmak isteyen herkesi de güçlendiririz. İyi niyetlerin tükenmesine izin vermeyiz. Örneğin bir antrenör diyor ki, "Duşlarımızda perde yok. Bunu defalarca söyledim." Burada bir iyi niyet var. Hoca ona emanet edilmiş çocuğun her türlü hakkını korumak istiyor. Dinlenilmiyorsa o zaman "Çocuk Koruma" bu hocayla işbirliği yapar. Bunlara kadar gideriz.

Yani buradaki departman, Ağrı'da ya da Edirne'de bulunan bir teknik adamla bile işbirliği içerisinde olacak?

Kesinlikle… Bugüne kadar başarımız tamamen antrenörlerin bize verdiği güçten. Onların hakkının yenmesini istemiyorum. Başarılı olduysak çocuklarımızı çok seven fedakâr antrenörlerimiz sayesinde olduk. İstismar ve antrenör kelimesinin yan yana getirilmesi beni çok üzüyor. Hayatını insan yetiştirmeye adayan yüzbinlerce antrenör var.

Yine de istismar var hocam…

Her zaman var… Onları ayıklamak bizim ve onların işi… Bunu her zaman söylüyorum. Benim tek başıma gücüm yeterli değil. Fatih Terim'in de yetmez. İlk önce o bilginin bize akışı lâzım.

Dört yıla yakın süredir bu çalışmalarınız bir yere geldi. Şu an kurulan departmanın adı nedir?

Süper… Harika bir yere geldiniz. Esenlik ve Çocuk Koruma… Esen kelimesini çok severim. Çocuğa yakışır. "Esen bir çocuk" dediğiniz zaman çok kaygısız bir çocuktan bahsederiz ki her çocuk kaygısız olmalı. Futbol oynamak için sanki acı çekilmesi gerekir, fedakârlık edilmesi gerekir, katlanılması gerekir, ancak böyle futbolcu yetişir gibi Türkiye'de bir saplantı vardı. Bunu değiştirdiğimizi düşünüyorum çok şükür.

Burada "Ekonomik nedenlerden ötürü" bahanesi devreye girmiyor mu? 6-12 yaş arasındaki çocukların çoğu idmana gidemiyor, malzeme alamıyor.

Çoğu futbolcu da böyledir. Türkiye'de evet ekonomik zorluğu olan çocuklar futbola devam edebilmek için bir zorluk yaşıyor. Ama bunun dışında ekstra zorluklar da var. Zaten hayat zor. Mesela bir çocuk tanıyorum. Ablası beyin kanseriydi. Ailesi zor durumdaydı. Çocuk yürüyerek idman sahasına geliyor. Okuldan geliyor. Aç çıkıyor. Belki kahvaltı etmeden geliyor. İdman yapıyor. Yine yürüyerek eve gidiyor. Senelerce böyle devam etmiş. Futbol aslında bunun tetikleyicisi değil. Durum bu! Çocuğun hayatını daha da zorlaştıracak başka etkenler de oluyor. Problem de burada başlıyor. Problem maddi yetersizlik değil. Buna rağmen onu görmezden gelen bir antrenör, ona "Sporu bırak tembel" diyen bir öğretmen ve ondan Arda olmasını bekleyen, maddiyat bekleyen bir aile varsa işte esas problem bu!

Bunu örneklerle açabiliriz… Hocanın yanlış davranması, bağırması, çağırması ya da evdeki huzursuz ortam… Onun performansının neden düştüğünü bilmeden, neden aç geldiğini, aç olduğunu bilse bile umursamadan, banyodaki fiziki koşullarını sağlamadan, ona, "Senin performansın düştü. Geçen seneki gibi değilsin. Seni bu takımdan çıkarıyorum" diye 7 senelik oyuncusunun gözünün yaşına bakmadan, hikâyesini bilmeden, onu tanımadan… Futbolda yaşananlar aslında futbolun dışındaki sebepler. Çocuk için baktığınız zaman hepimizin maddi zorlukları var. Veya maddi durumu iyi bir çocuğu şanslı diye görmemiz de büyük bir yanlış. Çünkü bazen öyle bir fakir ailenin çocuğudur bu… Annesi, "Evladım sana kurban olurum" der, ona çorba verir. Ama aynı zamanda daha varlıklı bir çocuk eve gider, aç yatar, iki gün annesini görmez. Çocuğun şansını kendi kriterlerimizle değerlendirmemeliyiz. Biz maddiyatı çok önemli bir şans ya da şanssızlık olarak görüyoruz ilişkilerimizde. Sizi temin ederim ki, bir çocuğun en büyük şansı onu çok seven annesi-babası ve onu seven dostlarıyla güvende, sokakta tok oynamasıdır. Bundan daha fazlası hiçbir çocuk için çok gerekli değildir. Bir çocuğun bundan fazlasına sahip olması, onu bizim gözümüzde şanslı yapabilir ama kendisini çok seven annesi-babası ve dostları yoksa, o çocuk diğerlerinden daha yoksuldur. Biz erişkin kafamızla yoksulluğu çok farklı yorumluyoruz. Tüm kalbimle söylüyorum. Kırılması gereken en önemli ön yargılardan birisi budur. Gerçekten futbol sadece parasızsın diye seçilen bir dal ise bu futbola bir hakaret değil mi? Yani futbol sadece futbol aşkından seçilemez mi? Sadece çaresizsin, fakirsin onun için futbolcu olmalısın demek ne kadar doğru? Bu durumda Avrupa'dan futbolcu çıkmamalıdır.

Çalışmalarınızda bundan sonraki hedefleriniz neler?

Ben önce geldiğimiz noktayı söyleyeyim. Geldiğimiz nokta şu; biz artık hangi kuralların, standartların konması gerektiğini teşhis ettik. Kendi davranış standartlarımızı çıkardık ki, bu çok önemlidir. Uzmanlar bunu incelediği zaman görecek; dünyada örneği olmayan çok önemli standartlar var. Örneğin deneme süreçleri. Deneme süreçlerinde Türk futbolcusunun hasar aldığını gördük. Yani bir takıma denenmeye gidiyor örneğin. Lisans çıkarmaya 15 gün var. 15 gün boyunca çocuk piyon gibi… Bir gün önce çağrılıyor çocuk; "Seni alacaktık ama olmadı" deniyor. Çocuğun zaten bir sonraki takımı bulma gibi bir şansı yok. Bir sezonu boş geçiriyor. Başka bir takıma başvurduğu zaman, "Sen bir sezon oynamamışsın. Bizim için oynayan oyuncu önemli" diyorlar. Her sporcunun, her antrenörün, her insanın hakları vardır. Bu hakka saygı duymadığınız zaman mutsuz ve daha da beteri kızgın insanlar oluruz. Türk futbolcusunun kızgın olmasını istemiyoruz artık. Türk futbolcusunun iç huzuruyla top oynayan, toptan başka hiçbir düşüncesi olmayan, iyi bir insan olmayı hedef koymuş bir federasyonun altında, iyi bir vatandaş olmayı, mutlu bir birey olmayı hedef koymuş bir federasyonun içerisinde insan yetiştirmeye çalışıyoruz. Bunu yapacak insanları yetiştirmeye çalışıyoruz. İdeal olarak onların böyle olmasını umuyoruz. Böyle olursa çok mutlu olacağız. Çok iyi futbolcular yetişecek. Yetişen futbolcularda değişik bir mizaç göreceksiniz inşallah. Ama olmayanlar da çok sağlıklı bir birey olacak. Olimpiyatların yapmış olduğu araştırma şunu gösteriyor; spor hayatını mutlu geçirmiş insanlar sporcu olmasa dahi bir şekilde spora olumlu olarak geri dönüyor. Sponsor olur, yönetici olur, sizin gibi iletişimci olur, gazeteci olur. Hiçbir şey olamadı mı? O zaman iyi bir sporsever olur. Dolayısıyla böyle bir hedef koyduk. Elbette hatalarımız ve eksiklerimiz olacak. İcraat yaptığınız yerde her zaman eksiğiniz olabilir ama onları düzeltebilmek için içten çalışıyoruz. Şu anda futbol kulüplerine servis edilmek için herkesi güçlendiren - ki bu çok önemli- davranış standartları yolluyoruz. Oyuncular; oyuncuların soyunma odasına konacak afişler… Bir bireyle olan iletişimi, futbola olan saygılarını ve hocalarıyla olan iletişiminde çeşitli standartları öne çıkardık. İlkeli futbolcuların yetişeceği ilkeli ortamlar hedefliyoruz. İlkenin olduğu yerde kırık kalpler olmaz. Aynı zamanda futbol arenasında çalışan herkesi kapsayan bir davranış standardı getirdik. Neden? Çünkü sadece hocalarımıza bunu yüklemek haksızlık olurdu. Onları destekleyecek bir ortam bulamazlarsa yorgun savaşçı olurlar. O ortamı oluşturacak davranış standartları getirdik. Epey de kapsamlı aslında antrenörler için koyduğumuz… Çünkü onlara haksızlık edilmiş. Doğru ve yanlışı anlatmazsanız kimse hiçbir şeyden sorumlu değil. Çok daha önemlisi sevgili Fatih Hocamızın ağzından önemli bir Çocuk Koruma Beyanı yapılıyor. Ülkemiz için tarihi bir şeydir. İnsan ve Çocuk Hakları Beyannamesi dünyada nasıl bir etkiyse, sporda Çocuk Koruma Beyanı böyle bir etkiye sahiptir. Yeni bir vizyonu, yeni bir bakış açısının beyanını veriyor ve de ona uymak isteyen insanlara aslında sırt verdiğini söylüyor.

Bahsettiğiniz davranış standartlarını Türkiye'deki tüm kulüplere nasıl anlatacaksınız?

Şimdi şöyle; orada bir nüans var. İlk önce üstlerden başlayıp aşağıya kadar ineceğiz. Şu anda Gelişim Ligleri'nde yer alan kulüplerin hepsine, "Çocuk Koruma Bölümü kurun" dedik. Onların gideceği bir adres yoktu. "Üniversitelere gidin" dedik. Hâlbuki biz üniversitelerin ilgili bölümlerinde "Çocuk Koruma Bölümü" olmadığını biliyorduk. İstanbul Üniversitesi'ne bir şablon hazırladık. Üniversitelere gitti kulüpler. Üniversiteler bizi aradı. Dediler ki, "Bizden eğitim istiyorlar, sizde bir KİP var mı?" Biz de dedik ki, "İstanbul Üniversitesi'nde var. Oradan alabilirsiniz." Ve bir anda Türkiye'deki çoğu üniversitemizin BESYO bölümünde "Çocuk Koruma Bölümü" kuruldu. Şimdi bu çok büyük bir etken. Bu bile yeterli bu federasyonun başarısını göstermeye. Çok olağanüstü bir adım. Bir vizyon değişimi getiriyor. Çocuk Koruma Programı'nın en önemli özelliklerden birisi de çocukla çalışacak olan insanların çocuksever olanlarını tercih etmenizi sağlar. İstismara eğilimli insanları da saf dışı bırakır. Bunun için işe başvuru süreçlerinin düzenlenmesi, standart getirilmesi gerekiyordu. Getirdik. Hatta veliyi kontrol etmek için velinin davranış standartlarını belirledik. Ve de sezon başlarında veli ile toplantı yapacaksanız hangi konuları gündeme getirmeniz lâzım, neleri konuşmanız lâzım, bunlar için kaynakları ve hangi konuların verileceğini belirledik. Teşekkür mektuplarına kadar yazdık ve verdik. Herkesin çok rahat kullanabileceği, çok basit bir kılavuz çıkartıyoruz. Bu da yılbaşından sonra çıkacak. Bu standartla beraber kız takımlarını ele aldık. Oyuncularımızı, velilerimizi, dopingi ele aldık. Uyuşturucuyla ilgili eğitimin nasıl verilmesi gerektiği konusunda örnekler verdik. Kimlerden yardım alabileceklerini söyledik. İşe alım süreçlerinin düzenlenmesini söyledik. Kulübün kendi Çocuk Koruma Beyanı'nı yapabilmesi için şablonlar verdik. Yani futbol kulüpleri şu noktadan itibaren kurumsallaşmak isterse; TFF onlara her türlü standardı veriyor. Bu arada bütün kulüplerden çocuk koruma temsilcisi saptamalarını isteyeceğiz. Bu olmak zorunda. Bunu kendileri seçecek. Biz seçmeyeceğiz. Bu kişinin bir yaptırım gücü yok ama icraat zorunluluğu var. Bizim formlarımızı, bilgilerimizi güncellememiz için, doğru anlayışın yerleşebilmesi için orada bizim eğiteceğimiz bir kişi o kulübün içerisinde çocuk adına sözcülük edecek. Çünkü performans ile çocuk çıkarlarının buluştuğu noktadayız. O zaman kulüp performans talep ederken bunun çocuğa ne kadar uygun olduğunu saptayacak yetkili bir kişinin olması gerekir. O kişi ne yapıyor? Bir karar mı alınması gerekiyor mesela. O kişi diyor ki "Hayır uygun değil." Çünkü mesela "Cuma günü sınav günü. Salı günü müsait" demesi lazım… Bu gibi konularda sözcülük yapacak. Bunları çocuk adına bir yetişkinin söylemesi lâzım. Birisinin çocuk penceresinden bakıyor olması gerekir. Bizimle iletişimden sorumlu olacak bu kişi.

Bu yapıyı oluştururken örnek aldığımız bir ülke ya da ülkeler var mı?

Futbol anlamında değil ama çocuk koruma anlamında birçok ülkeye baktım. Beğendiğim ve beğenmediğim ülkeler oldu. Beğenmediğim ülkeleri beğenmeme sebebim bize uymaması! Avustralya'yı çok beğeniyorum. Müthiş bir ülke. Bilgiyi işleme konusundaki çok yönlülüklerini beğeniyorum. Futboldan yana bakış açısı benim için çok önemli bir durum. İrlanda'yı, İngiltere'den daha çok beğeniyorum. İrlandalılar yapı olarak da bize daha yakın insanlar. Amerika'yı da çok beğeniyorum. Eğer Amerika'dan bir şey alacaksak, önce şuna bakmalıyız. Amerika çok kültürlü, yani çok göç alan bir ülke olduğu için kurallarını kültür körü ve din körü olarak koyar. Bu açıdan önemlidir. Biliyorsunuz ki çocuk istismarını ilk tanımlayan ülkedir. Ayrıca Kanada bu konuda yenilikçi ve araştırmaya dayalı bir sistemi örnekliyor. Özetle örnek aldıklarımız var. Ama örnek almak istemediklerimiz de var. Hepsinin bir karmasını yapıp, kendimizinkini yapacak kadar muktediriz.

"Çocuk Koruma" deyince hepimizin aklına "istismar, cinsel suç" gibi kötü şeyler geliyor. Bu önyargıyı kırabilmek için çok iyi anlatmak gerekir.

İşte biz aynen böyle bir eğitim veriyoruz. Eğitimlerden çıkanlar da bizim yanımıza gelir. Ben hep şunu söylüyorum. Biz aileyiz, sorunlarımızı kendi aramızda hallederiz. İyi niyet yoksa dibine kadar da gideriz. Yeter ki, bir çocuğun zarar gördüğüne inanalım. Bizim yapmak istediğimiz şey için Futbol Disiplin Talimatları da aslında yeterlidir. Kaldı ki Futbol Gelişim Direktörlüğü'nde lisanslar güncellenir. Çocuğa zarar verecek bir kişinin buradan geçmesine izin vermeyiz. Bunu gerekirse de yaparız. Ancak asıl amacımız ceza vermek değildir. Tam aksine hocaları güçlendirmek, çocuğa iyi niyetle hizmet vermek isteyen insanlara hizmet edecek bir birimiz. Çocuk koruma olarak kendimizi sıkça antrenörü korurken buluyoruz. Çünkü Türk futbol camiasında birisi bana diyor ki, birisi diğerine tokat atmış. Bizim var olan bir durumu yorumlamamızla ilmi gerçeği farklıdır. Hiç ummadığınız bir şey istismar çıkabilir. İstismar olduğuna kesin inandığınız bir şey istismar olmayabilir. İstismar tekrar isteyen bir durumdur. Tekrarı gerekir. Çocuğa hasar vermiş olması gerekir, bir yetişkin tarafından çocuğa uygulanmış olması gerekir. Cebir, hile, tehdit, yetki ve bu unsurların olması gerekir. Bu kadar teknik bir konuda herkes istismardan bahsediyor. Elbette spor camiasında istismar var. Türkiye'de çocuğun fiziksel şiddet görmesi ve çocuğa bağırılıyor olması kabul gören bir şey. Yadırgamıyoruz. Ama cinsellik yanlış olarak kabul edildiği için cinsel istismar vakaları Türk toplumunda daha çok konuşulur. Hâlbuki yüzdeye vursak; duygusal istismar daha fazladır.

Eklemek istedikleriniz var mı?

Şunu ekleyebiliriz. Bu sene içerisinde velileri e-öğrenme ile eğiteceğiz. Bütün velilere, "Kenar çizgisi ve olumlu sporcu velisi olmak" konusunda ders vereceğiz. Sporcu olma konusunda nasıl bir rol üstlenmeleriyle ilgili yönlendirmeye ihtiyaçları var. Çocuğa veli de hasar verebilir. Veli baskısından hasar görebilir çocuk. O noktada velilerin güçlendirilmesi, bilinçlendirilmesi gerekir. E-öğrenme ile yapacağız bunu. 3-4 hafta yapacağız. 2017 içerisinde olacak. Şikâyetlerle ilgili konuşayım. En fazla şikâyetler antrenörlerden geliyor. Yapması gerekenleri yapıyorlar. Kendi mesleğine yakışmayan insanları dışarı çıkartmak için uğraş veriyorlar. Bu şikâyetlerle ilgili bugüne dek çok büyük bir yol aldık. Çok zordur şikâyetin akışı. Eğer şikâyet edeceğiniz tuzsa ve tuz bozuksa ne yapacaksınız? Çocuk korumanın bir görevi bu şikâyetlerinin yerini doğru bir şekilde bulmasıdır. Bu açıdan yeni hatlarımız açıldı. Gelen afişlerin üzerinde iletişim bilgileri yer alacak. Tüm antrenörlerimize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Futbol aşkından ödün vermedikleri için oyuncularımızı da içtenlikle kutluyorum.

Geri
İleri