TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Kerem Ersoy: Babadan oğula FIFA kokartı 2.01.2017
Kerem Ersoy: Babadan oğula FIFA kokartı
Geri
İleri

Türk futbolu FIFA kokartlı baba-oğul hakemleri gördü ama Fahir Ersoy ile Kerem Ersoy FIFA kokartlı yardımcı hakemlerin ilk örneği. Babası Fahir Ersoy'un izinden gidip 20 yıl sonra aynı kokartı takan 31 yaşındaki yardımcı hakem, maçlara da babasının 1996 yılında taktığı kokartı yanında taşıyarak çıkıyor. Kariyer hikâyesini TamSaha'ya anlatan başarılı hakem, UEFA'nın CORE kursuna katılmasını dönüm noktası olarak değerlendiriyor.

Röportaj: Rasim Artagan

Babanız Fahir Ersoy eski bir yardımcı hakemdi. Siz de onun yolundan yürüyorsunuz. Bize ailenizden ve hakemlik yoluna nasıl çıktığınızdan bahseder misiniz?

20 Eylül 1985 İstanbul doğumluyum. İlkokulu Aksaray Mahmudiye İlkokulu'nda okudum. Ortaokulu Bahçeşehir Koleji'nde bitirdim. Lise hayatım ise Adile Mercan Anadolu Lisesi'nde geçti. Daha sonra da İstanbul Üniversitesi Kimya Bölümü'nü bitirdim. Ailenin tek çocuğuyum. Çocukluğumda futbol oynadım. Sizin de bahsettiğiniz gibi babam futbol hakemi. Devamlı futbolun içindeydim; izliyordum. Futbola olan sevgim ve tutkum da babamı izleyerek gelişti. Daha 5-6 yaşlarından itibaren onun maçlarını TV'de izlemeye başladım. Maçlar bittikten hemen sonra babam beni arar ve pozisyonlarla ilgili sorular sorardı. O yaşımdan itibaren ona yorumlar yapardım, söylediklerime güvenirdi. Birçok hakem çocuğu da bunu yapmıştır. Biz hakem çocukları olarak futbola hakem gözüyle bakarak büyüyor ve yetişiyoruz. Taraftar gözüyle değil de hakem gözüyle bakmayı öğreniyoruz. Bu bizim için bir avantaj oluyor. Babamın sürekli büyük maçlarda görev alması, benim sürekli onu izliyor olmam, sürekli seyahat ediyor olması benim için çok önemliydi. Böyle bir ortamda büyüyen insan da yaşı hakem olmaya elverişli hale geldiği andan itibaren kendisini hakemliğin içinde buluyor. Babam bana, "Git hakem ol" demedi. Kendi isteğimle hakem kursuna gittim ve hakem oldum.

Hakem olma kararını aldıktan sonra nasıl ilerlediniz?

2001 yılında hakem kursuna gittim. O zamanlar 16 yaşında başlanabiliyordu hakemliğe. Ben de 16 yaşındaydım ve başlanabilecek en erken yaşta başladım. Şubat ayında gittim. O dönemde 20 kadar maça çıktım. 4-5 maça çıkmak gerekiyordu hakem adaylığının kalkması için; ben 20 maça çıktım. Ama 16 yaşında olduğum ve üniversiteyi kazanabilmek için hafta sonları dershaneye gittiğim için 2004'e kadar bu 20 maçta kaldım. Arada 2 yıllık boş zamanım var. 2004'ten sonra yeniden döndüm. 2006 yılında klasmana yükseldim.

Burada üniversiteyi konuşalım… Çok zor bir dal olan kimya bölümüne girdiniz. Yolunuz nasıl kimya ile kesişti?

Anadolu Lisesi'nin Fen Bilimleri Bölümü'nde okuyordum. Kimya benim sevdiğim bir alandı. O dönem sınava girdim ve kimya ile ilgili birkaç bölüm yazdım. İstanbul Üniversitesi'nin Kimya Bölümü'nü kazandım. Geniş bir sektör. Birçok sektöre hizmet verebiliyorsunuz kimyager olduğunuzda.

Okuldan mezun olduktan sonra kimyagerlik mesleğini yaptınız mı?

Dört sene bir ilaç firmasının üretim departmanında yönetici olarak görev yaptım. Uzman olarak girdim, yöneticiliğe kadar yükseldim. Şimdi Tehlikeli Madde Güvenlik Danışmanlığı diye bir sertifikam var. Tehlikeli madde taşıyan firmalara danışmanlık yapıyorum. Bu hakemlikle birlikte daha rahat götürebildiğim bir iş. Hakemlik, iş hayatını biraz etkiliyor. Bu nedenle iş hayatınızda bazı değişiklikler yapmak zorunda kalıyorsunuz. Rahat olabileceğim bir işi seçmek durumunda kaldım.

12 Mart 2005 tarihinde İstanbulspor ile Galatasaray arasında oynanan PAF Ligi maçında ilk kez sahaya çıktınız. Bu karşılaşmayı nasıl hatırlıyorsunuz?

Hatırlıyorum. Profesyonel olarak ilk resmi maçımdı. Çok güzel bir heyecan vardı. İstanbul'un iki güzel takımının maçına çıkmıştık. Yanlış hatırlamıyorsam Arda Turan'ın da forma giydiği maçtı… Arda da ilk 11'deydi. Şimdi Barcelona'da ülkemizi gururla temsil ediyor. Ben de ilk profesyonel maçımda onunla sahaya çıktım.

O tarihten röportaj yaptığımız bugüne kadar 179 karşılaşmada görev yaptınız. En unutamadığınız anları bize anlatır mısınız?

Başarıyla geçen bütün maçlar benim için güzel anılardı. Ama çıktığım en iyi maçlardan biri bu sezon başındaki Hollanda-Yunanistan'ın müsabakasıydı. Mete Kalkavan ve Ceyhun Sesigüzel'le birlikte görev yapmıştım. İki takım da eski Avrupa şampiyonu. Benim açımdan çok güzel bir tecrübe oldu. FIFA kokartlı olarak ilk sezonda böyle bir maça çıkmak benim için çok güzeldi.

Süper Lig ile diğer ligler arasındaki farkları, yardımcı hakem gözüyle bize anlatır mısınız?

Süper Lig, diğer liglere göre biraz daha fazla konsantrasyon istiyor. Futbolu daha iyi bilen futbolcular tarafından oynandığı için daha hızlı bir oyun var. Tabiî şimdi artık yabancı kontenjanının da serbest bırakılmasıyla birlikte çok iyi oyuncular geliyor. Futbol kalitesi arttı. Bizim açımızdan da daha zorlayıcı pozisyonlarla karşılaşıyoruz. Bizim gelişimimize de faydası oluyor tabiî ki…

Hakemler hakkında belki de en çok akla gelen soru budur… Çünkü iyileri kimse konuşmaz… Kendi adınıza kötü geçen bir maçın ardından neler hissediyorsunuz?

O üzüntü, o vicdan azabı daha maç biter bitmez yolculukta başlıyor. Siz maç bittikten ve gözlemcinizle birlikte toplantı yaptıktan sonra hatanızı ilk orada görüyorsunuz. Oradan sonra insanın içinde bir vicdan muhasebesi oluyor. Sizi uyku tutmuyor. Belki bir hata bir takımın puanına mâloluyor. Siz de kariyerinizde yara almış oluyorsunuz. Ama bu üzüntüyü de bir-iki günden daha fazla uzatıp, etkisinde kalmamak gerekiyor. Tekrar toparlanıp, yeni bir maçta güçlü bir şekilde geri dönmek gerekiyor. Bir müddet uzak kalmaya çalışıyorum. 4 yıllık evliyim. Ailemle vakit geçiriyorum. Biraz futbol dışındaki aktivitelerle zaman geçirmeye çalışıyorum. Bir sonraki maça kadar rehabilitasyon sürecine giriyorum.

Karşılaşmalardan sonra babanızla pozisyonlar ve kararlar hakkında fikir alışverişinde bulunur musunuz?

Babam benim mentörüm. Her maçtan sonra maçla ilgili pozisyonları ve genel yönetim biçimini konuşuruz. Babam benimle ilgili yorumlar yapar. Bir de babamla ben bir ilki gerçekleştirdik. Hakemlerde baba-oğul FIFA kokartı takanlar var ama yardımcı hakemlerde ilk baba-oğul FIFA kokartlı hakemler biziz. Babam benimle gurur duyuyor. Çok mutlu oluyor. Onun izinden gittiğim için ayrıca mutlu oluyor. Ben onun yolundan yürüdüm. Bilmiyorum; belki de bilinçaltımda onun maçlarını izlediğim için bu vardı. Bir şans güldü ve ben de onunla aynı seviyeye geldim.

Her hakemin mutlaka bir hedefi vardır. Sizin hedefiniz nedir? Kendinizi hangi maçta görmek isterdiniz?

Şimdi Cüneyt Çakır ve ekibi Bahattin Duran, Tarık Ongun çıtayı çok yukarı çektiler. Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası gördüler. Çok büyük organizasyonlarda görev aldılar ve almaya devam ediyorlar. Hepimiz gururla izliyoruz. Tüm hakemlerin hayallerini yaşıyorlar şu an… Bunu kendi çalışmalarıyla elde ettiler. Bizim de önümüzde böyle örnekler varken tabiî ki hedefi onların yakaladığı başarıları yakalamak olarak koyabiliriz. Bunların hepsi adım adım birer hedef. Çıta artık buralara geldi. Ama tabiî ki kısa vadede hedefler var.

Bahattin Duran ve Tarık Ongun da sizin gibi İstanbul bölgesi hakemleri. Onların tecrübelerinden yararlanıyor musunuz?

Gözlemlerimi söyleyeyim… İnanılmaz disiplinliler. Devamlı çalışıyorlar. İdmanlarına, maç analizlerine, yediklerine, içtiklerine, uykularına çok dikkat ediyorlar. Gerçekten çok ciddi bir profesyonel hayat yaşıyorlar. Kendileriyle birkaç kez maça çıkma şansı yakaladım. Cüneyt Hocayla da buruk bir anım var, onu da anlatayım. Daha evvel Cüneyt Hocayla 1. Lig'de birkaç sefer görev almıştık. Bir kere Süper Lig'de görev alma fırsatı yakaladım kendisiyle. İki sezon önceydi. Onun da doğum günüydü. Gençlerbirliği-Karabükspor maçı… Cüneyt Çakır'ın ciğerinin bir tanesi söndü ilk yarıda… İlk yarıyı tek ciğerle bitirdi, ikinci yarıda hastanelik oldu. O maçın yardımcı hakemi benim. Bir yardımcı hakem için Cüneyt Çakır ile maça çıkabilmek en büyük beklentilerden birisidir. Ben tam Cüneyt Hocayla maçı çıktım derken 45 dakikada kaldı. Onunla maça çıkma mutluluğu yaşarken bir yandan da böyle bir trajik olayla karşılaştık.

Her futbolcunun olduğu gibi her hakemin de mutlaka bir rol modeli vardır. Sizinki de doğal olarak babanız… Babanız haricinde en çok örnek aldığınız hakem ya da hakemler kimlerdir?

Az önce söylediğim gibi Bahattin Duran ve Tarık Ongun, yardımcı hakemler adına birer idoldür. Hepimizin hayallerini yaşıyorlar. Ne kadar büyük organizasyon varsa görev aldılar, almaya da devam edecekler. Belki de Dünya Kupası finali görecekler. İdol olarak ikisini gösterebilirim. Bizim İstanbul yardımcı hakemleri kadrosu gerçekten çok iyi… Çok güzel örnekler var. Aleks Taşçıoğlu, Serkan Ok, Kemal Yılmaz gibi… O yüzden o konuda idol olabilecek çok örnek var. Bir de UEFA'nın verdiği CORE kursunda bir koçum vardı; Polonyalı Maciej Wierzbowski. Onunla çalışma fırsatı yakaladım. 16 yıl FIFA yardımcı hakem kokartı taşımış bir yardımcı hakem. Dünya Kupası'nda Türkiye-Brezilya yarı final maçında da görev aldı. Onu da örnek gösterebilirim.

Babanızla olan ilişkinize geri dönelim. Maç geldikten sonra neler konuşursunuz?

Her maçtan önce telefonlaşırız. Maç gelir gelmez ona söylerim. O başarı dileklerini sunar bana. Her maçtan sonra da oturur konuşuruz. Maçlarımın hepsini kaydeder. Ben de kaydederim. Daha sonra maçın üzerine konuşuruz. Analiz ederiz. O benim eksiklerimi söyler. "Şunu daha iyi yapabilirsin" der.

En çok hangi özelliğinizi beğeniyor?

Babam koşu stilimi ve bayrak tutuşumu beğeniyor. Dışarıya güzel bir görüntü verdiğimi söylüyor.

Eleştirdiği; "Daha iyi olmalısın" dediği yanlarınız neler?

Bazen "Yan koşuları daha iyi yapmalısın" der. Yardımcı hakem olarak oyunu yan yan takip etmeliyiz. Bunu yapıyorum ama daha iyi yapmamı istediği oluyor.

İyi bir yardımcı hakemi, diğerlerinden ayıran en önemli özellik nedir?

Bir yardımcı hakem, nerede yardım edeceğini çok iyi bilmeli. Bir yardımcı, hakemin bir pozisyonu görmediğini anladığı andan itibaren hakemin o pozisyon hakkında ne karar verebileceğini bilmeli ve hakem gibi düşünerek yardım etmeli. Ofsaytla ilgili konu tamamen yardımcı hakemin üzerinde. Ofsayt artık en ilerdeki adamı görme mevzuu değil. Artık bir yorum haline geldi. Oyuncu topa mı oyuna mı müdahale etti; yoksa top için mücadeleye girdi mi; rakibin görüş açısını kapattı mı gibi bir çok kriter var.

Yardımcı hakem "İyi bir pozisyon olsa da yardım etsem" gibi bir beklenti içinde olabilir mi?

Evet. Böyle bir pozisyon olursa bu sizi içten içe mutlu eder… Motivasyonunuzu bir miktar arttırır. Bundan 10 sene kadar önceydi. 1. Lig maçında defans oyuncusu kafasının üzerinden kaleye girmek üzere olan topu eliyle gizli bir şekilde dışarı attı. Hakemin bulunduğu yerden görme şansı yoktu. Benim önüm açıktı. Hayatımda ilk defa kulaklık sistemini kullanıyordum. Onun faydasını orada gördüm. Hem kırmızı kart göstermesi gerektiğini hem de penaltı vermesi gerektiğini hakeme söylemiştim. O benim açımdan güzel bir örnek olmuştu.

Bazen öyle bir pozisyon oluyor ki 5-6 kişi yardımcı hakemin üzerine geliyor. Sizin de geri adım atmamanız gerekiyor. Ne düşünüyorsunuz böyle anlarda?

Sizin orada yapmanız gereken, kararınızdan emin olduğunuzu göstermek ve dik bir duruş sergilemek. Oyuncuları da anlamak lâzım. Yüksek nabızla bir mücadele içindeler. O an sizin hata yaptığınızı düşünüyor olabilirler. Ama saygı sınırını aşmaması gerekiyor. Aşarsa ceza gerekir. Kabul edilebilir düzeyde itirazları anlayabiliyoruz.

CORE kursuna nasıl seçildiniz?

2012 yılında üst klasman yardımcı hakemliğe terfi ettim. Üç ay sonra UEFA'nın CORE denen kursu vardı. Birkaç sene içinde FIFA olabilecek, genelde 32 yaş altında genç, yetenekli ve İngilizce bilen hakemleri UEFA, Nyon'da bir merkezde topluyor ve 10 günlük bir seminer yapıyor. Bu seminerde hakemlere tüm atletik testleri uyguluyor. Maç yönettiriyor. Yağ oranlarını, fiziksel yeterliliklerini, esneklikleri, İngilizce seviyesini ölçüyor. Saha çalışması yapıyorsunuz. Kararlar veriyorsunuz. Sonra bu kararları izleme fırsatınız oluyor. UEFA'nın eğitimcileri ve size atanmış olan koçlarla beraber çalışmalar yapıyorsunuz. CORE projesinin yöneticisi de UEFA Hakem Komitesi üyesi David Elleray… 10 gün boyunca burada kendinizle ilgili eksikliklerinizi görebileceğiniz bir sistem kurulmuş. Tüm eksikliklerinizi görüp, 6 ay boyunca sizi takip ediyorlar. Siz de devamlı UEFA ile iletişim halinde oluyorsunuz. 6 ayın sonunda ikinci seminere gidip tekrar maç yönetiyorsunuz. Bir seviye kat etmenizi, İngilizcenizi ve fiziksel durumunuzu geliştirmenizi istiyorlar. Bu esnada İsviçre'de bir dil okuluna yazdırıyorlar sizi. Uzaktan haftada 45 dakika skype üzerinden bir yabancı hocayla konuşuyorsunuz. Bir internet sitesi üzerinden İngilizce çalışıyorsunuz. Yani sizi geliştirmek için UEFA elinden gelen her şeyi yapıyor. İkinci periyottan sonra da siz artık bu CORE'u başarıyla tamamlıyor ve diploma sahibi oluyorsunuz. CORE projesine ilk kez gittiğimde bir sakatlık yaşadım. Barış Şimşek ve İbrahim Bozbey ile gitmiştik. Sakatlıktan sonra David Elleray demişti ki, "İyileştikten sonra seni yine çağıracağım." Geçen sene Onur Karabaş ve Fevzi Demirhan ile tekrar davet edildim. Bu CORE'dan başarıyla mezun olmam, FIFA kokartı takmamda önemli bir etkendir.

Hakemlikte dönüm noktanız bu mudur?

Evet… Benim açımdan bu projeye dâhil olmak çok önemliydi.

Peki, neden sizi CORE projesine seçtiler?

Genç ve yabancı dil bilgisine sahip hakemler gidiyor buraya. O dönemki MHK da bu kriterleri sağladığımı düşündüğü için beni yolladı.

Size ikinci şansı vermeleri de güven duyduklarının bir işareti sayılabilir mi?

Evet. Sakatlığım sebebiyle projeyi tamamlayamayacağım belli olduğunda Elleray, "Ben Türkiye Futbol Federasyonu ile bunu görüşmek istiyorum. Yarım kaldığı için senin yeniden gelmeni istiyorum. Onlara da ileteceğim" demişti. O dönem ben gider gitmez bir Yo-Yo Testi'ne girdim. Testten sonra sakatlandım. Eğitimlere katıldım. Belki eğitimlerdeki sözlü mülakatları beğenmiş olabilir. O dönemki Hakem İşleri Müdürümüz Burçin Keskin'in de bunda payı vardır. O da iletişim kurmamızı sağladı UEFA ile… İkinci kez dâhil olmam benim açımdan dönüm noktası oldu. Çünkü o proje Avrupa'nın en önemli projelerinden bir tanesi. Onda görev almış ve başarıyla tamamlamış olmak; her hakem açısından çok önemli. UEFA'nın bununla ilgili bir istatistiği var. CORE'a giden hakemlerin yüzde 60'ı FIFA hakemi oldu.

Kursu bitiremeyen var mı?

Kursta başarınıza göre ya diploma alıyorsunuz ya da katılım belgesi… Diploma alamayan da oluyor. Eğer gerekli kriterleri yerine getiremediyseniz, kendinizi geliştiremediyseniz diploma alamıyorsunuz. Eksiklikleriniz varsa ikinci kursa çağrılmayabiliyorsunuz. Ya da çağrılıp sadece katılım belgesi alabiliyorsunuz.

Fitness programınız nasıl?

Ali Kızılet'in önderliğinde yürütülüyor antrenmanlarımız. Haftalık antrenman programı geliyor. Haftada dört idmanımız oluyor. Maç programına göre ayarlıyoruz. Atletik testlerimiz de sezon başında ve devre arasında bir, aralarda da birer tane; toplam 4 atletik testten geçiyoruz.

Bir problem yaşamadınız sanırım?

Sakatlandığım yılda bile hepsini koştum. Bir sezon stres kırığı yaşadım. O sezon hakemliği dondurmak zorunda kaldım. O sezonun öncesinde ve sonrasında testleri başarıyla tamamladım. Antrenmanları çok düzenli yapıyorum. En üst seviyedeyiz. Hakemliği hayatımızda çok önemli bir yere getirdik. O yüzden her kritere dikkat etmemiz gerekiyor.

İdmanları diğer hakemlerle beraber mi yapıyorsunuz?

Hayır, bireysel yapıyorum. Birkaç arkadaş bir araya gelip yaptığımız da oluyor ama genellikle tek başıma çalışıyorum. Polar saatimiz var. Yaptığımız idmanları kaydediyor ve kayıtları Ali Hocaya gönderiyoruz. Ali Kızılet Hocamız eğer özel bir durumumuz varsa ayrı bir idman programı yazıyor. Şu an bütün hakemlere bir program geliyor. Ama siz özel olarak bir program istediyseniz Ali Hoca asla geri çevirmiyor. Sizin eksikliğinize göre program yolluyor. Ben sakatlık yaşadığım dönemde kendisiyle çalışmıştım. Diğer hakemlerle aynı seviyede değildim. Bana çok destek oldu. CORE projesine gittiğim zaman seviyemi arttırmak için yine yardımcı olmuştu.

Sakatlandığınız dönemde "Acaba bir daha hakemlik yapamazsam ne olur?" diye düşündünüz mü?

Stres kırığı gerçekten sıkıntılı. Gerçek bir kırık değil. Vücut da bunu kırık olarak algılamıyor. Mikro bir şey. Tedavi etmekte çok gecikiyor vücut. Çok ağrı veriyor. Doktor bana, "Bu kemiği komple kırsaydın daha hızı iyileşirdi" demişti. Benim iyileşmem üç ay kadar sürdü. Geri dönmek istedim, tekrarlar gibi oldu. O dönem iyice toparlamadan dönmek istemedim. Sakatlık psikolojisi çok kötü bir şey. Şöyle dediğimi hatırlıyorum, "Bu sakatlık yerine ceza almaya razıyım. En kötü ceza bile sakatlıktan daha iyidir." Sakatlığın psikolojisi çok zor. Psikolojik destek bile almak gerekir.

Bu sezon lig ve kupada neredeyse her hafta bir maça çıkıyorsunuz? Bu kadar sık maç almak hakemi nasıl etkiliyor?

Çok maç, çok tecrübe demek. Çok maç almak tecrübenizi arttırdığı için size mutlaka bir şeyler katıyor. Fiziksel olarak bir yorgunluk yaşamak söz konusu değil. Doğru dinlenir, doğru beslenir, uykunuzu alır ve idmanları doğru yaparsanız doğru bir şekilde maça çıkarsınız. Psikolojik olarak ise her zaman moralli ve sıcaksınız. Peş peşe maç almak çok mutlu edici bir şey.

Bir maça nasıl hazırlanırsınız?

Perşembe günü maç tebligatımız gelir. O gün herkes takımlarla ilgili hazırlıklar yapmaya başlar. Takımların klipleri izlenir. Oyuncuları gözden geçiririz. Hangi oyuncular neler yapıyor, bakarız. Ön hazırlığımız olur. Maçtan önceki gün maç idmanımız olur. Bir araya geldiğimizde de videolar üzerinden konuşuruz ve hazırlığımızı yaparız.

"Çantamı aldım, maça gittim" durumu yok yani. Ben bu hazırlık şeklini yıllar önce Cüneyt Çakır'dan dinlemiştim. Galiba artık her hakem aynı şekilde hazırlanıyor maçlara.

Evet, her hakem böyle yapıyor. Maç aldıkları zaman iki takımı da analiz ediyor. Bu bir gereklilik haline geldi.

Bu analizlerde nelere dikkat ediyorsunuz?

Takımların oyun sistemlerine bakıyoruz. Çok hızlı oyuncular olabiliyor. Hızlı oyuncular yardımcı hakemler için çok zordur. Girdi-çıktı pozisyonları risk faktörüdür. Çok iyi yer almanız gerekir. Kimi takım sarkık defans oyuncusuyla oynar. Yardımcı hakem olarak biz böyle analiz ediyoruz. Hakemler ise futbolcuların daha önce yaşadıklarına bakar. Sahaya çıktığımız zaman "Bu oyuncu bize ne yaşatabilir"i iyice çalışıp çıkıyoruz. Ama tabiî ki oyunculara karşı bir ön yargımız olmuyor. Bunları yaptıktan sonra kendinizi daha hazır hissediyoruz. Ben maça atandığı zaman iki takıma Play-Station'da maç yaptırıyorum. Oyunculara göz aşinalığı oluyor.

Bu tempoda özel hayata vakit ayırmak zor olmuyor mu?

İkisinin dengesini iyi kurmak gerekiyor. Boş zamanları dolu dolu geçirmek gerekiyor. Seyahat yapmaya çalışıyoruz genelde. Sinemaya gidiyoruz. Arkadaş gruplarımızla yemekler yiyoruz. Evde puzzle yapıyorum. Son olarak 4 bin parçalık puzzle yaptım ve çerçeveletip astım. Çok da güzel oldu. 1.5 ay sürmüştü.

Sahaya çıkarken uğurunuz var mıdır?

Babamın 1996 yılında aldığı FIFA kokartı benim çantamda durur. Maça öyle çıkarım. Babam 1996'da FIFA oldu. Ben de 20 sene sonra 2016'da oldum. Güzel bir tesadüf.

Geri
İleri