TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
İrfan Can Kahveci: "Sporcu olmak için doğmuşum" 2.02.2015
İrfan Can Kahveci: "Sporcu olmak için doğmuşum"

Gençlerbirliği'nin bu sezon futbol sahnesine sunduğu 19 yaşındaki genç yetenek, yaşının aksine büyük bir olgunlukla 10 numara bölgesini dolduruyor. Her iki ayağını da kullanabilen, teknik özelliklerine mücadele gücünü de ekleyerek fark oluşturan yıldız adayı, aynı zamanda iyi bir masa tenisi, basketbol ve voleybol oyuncusu, iyi de bir yüzücü. Hocalarının "kilidi açacak oyuncu" olarak gördüğü genç yetenek, kendisini geliştirmenin yolunu ise en kısa sürede Avrupa'ya gitmekte görüyor.

Röportaj: Mazlum Uluç
Fotoğraf: Ali Çelik

Futbolumuza önemli yıldızlar kazandıran Gençlerbirliği'nin en taze umutlarından birisin. Nerede, ne zaman doğduğunu, aileni sorarak ilk adımımızı atalım…

15 Temmuz 1995 Ankara doğumluyum. Babam Çorum Bayatlı, annem ise Yozgatlı. İki kardeşiz. Bir ablam var. Annem ev hanımı, babam ise motor ustası. OSTİM'de kendi atölyesinde çalışıyor.

Babanla hiç çalıştın mı?

Her çocuk gibi, beni de "Karnen iyi gelmezse çırak olarak atölyede çalışırsın" diye korkuturlardı ama karnelerim her zaman iyi geldi, o yüzden de babamın yanında hiç çalışmadım (gülüyor). Zaten liseyi bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi BESYO'ya girdim.

Gençlerbirliği altyapısına girmeden önce nasıl bir çocukluk yaşadın? Afacan bir çocuk muydun?

Oldukça afacan olduğumu söyleyebilirim. Saçlarımı kestirdiğimde kafamda küçüklükten kalma çok sayıda yarık izi bulmak mümkün. Sürekli top oynardım ve bu arada düşüp kafamı yarardım. İlkokul 1. sınıftayken bir arkadaşım Gençlerbirliği'nin futbol okuluna gidiyordu. Ben de heves edince babam da "Sokakta oynayacağına bir kulübe gitsin" diyerek beni Gençlerbirliği'nin futbol okuluna yazdırdı. O sırada 7 yaşındaydım. Üç ay sonra altyapıya seçildim. O sırada 1995 grubu olmadığı için 1994'lü grubuna katıldım, sonra benim yaş grubum için de bir takım oluşturuldu ve ben de o takımda devam ettim.

Gençlerbirliği çok sayıda genç oyuncuyu futbolumuza kazandıran bir kulüp. O altyapıdan yetişmiş bir oyuncu olarak sen bu işin sırrının nerede olduğunu düşünüyorsun?

Öncelikle altyapıda çok kaliteli antrenörler var. Ben işin sırrının bu bilgili ve kendini mesleğine adamış antrenörlerde olduğunu düşünüyorum. Antrenörlerimizden biri oyunculara kondisyon kazandırırken, bir başkası şut atmayı, diğeri pas yapmayı, bir diğeri de taktik bilgileri öğretiyor. Hepsinin konusunda uzman kişiler olması orada yetişen yetenekli çocukların altyapı eğitimini çok sağlam almasını sağlıyor.

Bazı oyuncular çok küçük yaşta büyük yeteneklere sahip olduğunu belli eder ve el bebek-gül bebek yetiştirilir. Onların üzerinde daha bir itinayla durulur. Sen de o tip çocuklardan birisi miydin?

Gençlerbirliği altyapısında bütün oyuncular yetenekli olduğu için ben kendimle ilgili bir ayrıcalık hissetmedim. Zaten seçilirken çok yetenekli oyuncular altyapıya kazandırıldığı için, bütün oyuncuların üzerinde fazlasıyla duruluyor ve her birine özel bir önem veriliyor. Ben Gençlerbirliği tarafından özel bir oyuncu olarak görüldüğümü ilk olarak 17 yaşında A takım kadrosuna alındığımda hissettim. Beni çok küçük yaştan beri tanıyan menajerimiz Cem Onuk'un tavsiyesiyle Fuat Çapa döneminde Gençlerbirliği ile profesyonel sözleşme imzaladım.

7 yaşından beri kafanda futbolcu olma düşüncesi var mıydı, yoksa hayatını bu işten kazanacağına ilerleyen yıllarda mı inandın?

Başlangıçta futbol benim için sadece bir heves ve oyundu. İyi futbol oynadığımı düşünsem de bu işten ekmek yiyeceğimi ancak geçtiğimiz sezon idrak ettim.

Bir yandan da futbol riskli bir oyun. Allah göstermesin ama bir oyuncu ciddi bir sakatlık geçirip futboldan kopabilir. Böyle bir durumda da insanın bir B planı olması gerekir. Senin hayat için bir B planın var mı? Mesela "Babamın dükkânı hazır" mı diyorsun?

(Gülüyor) Yok, o benden geçti artık. O işi öğrenmek için çok daha küçük yaşlarda mesleğe girmek lâzım. Böyle bir durumda Beden Eğitimi öğretmenliği veya antrenörlük yapabilirim. BESYO'da antrenörlük eğitimi alacağım için elimde futbolun dışında bir mesleğim de olacak.

Fuat Çapa döneminde profesyonel olduktan sonra kariyerin nasıl gelişti?

Fuat Hocanın son dönemleriydi. 2011-12 sezonunda Spor Toto Kupası'nda Kayserispor'u 3-0 yendiğimiz maçın son 5 dakikasında oynadım. Ertesi sezonu A2 takımında geçirdikten sonra geçtiğimiz sezonu Hacettepe'de geçirdim. Takım 3. Lig'den 2. Lig'e yükselince de Mustafa Kaplan Hocamızla birlikte Gençlerbirliği'nin A takımına geri döndüm.

Süper Lig'de şans bulmayı beklerken 3. Lig'e gitmek seni olumsuz etkilemedi mi?

Ben bu durumu bir hayal kırıklığı değil, bir sıçrama tahtası olarak değerlendirdim. Eğer Gençlerbirliği'nde kalsaydım A2 takımında oynamaya devam edecektim. Oysa Hacettepe'de oynamak bana maç tecrübesi anlamında daha fazla şey kazandıracaktı. Bu nedenle Hacettepe'ye gönderilmemi bir fırsat olarak gördüm.

3. Lig mücadelenin çok üst düzeyde olduğu, taktiklerden ziyade fiziksel gücün konuştuğu bir lig. O yaşta bir genç olarak 3. Lig'de oynama konusunda sıkıntı çekmedin mi?

Aslında teknik özelliklerinin yanında vücudunu da iyi kullanan bir oyuncuyum. Elbette başlangıçta birkaç maçta zorlandım ama çabuk alıştım. Alıştıktan sonra da 3. Lig'de oynamanın futbolumu geliştirmek için çok iyi bir platform olduğunu gördüm. Bir oyuncunun yüksek mücadele ve yoğun pres altında teknik özelliklerini ortaya çıkartabilmesi için aynı mücadele gücüne sahip olması gerektiğini anladım ve kendimi bu yeni duruma adapte ettim.

Hocaların senin hangi özelliklerini beğeniyor, tercih edilmenin, ön plana çıkmanın sebebi ne?

Teknik özelliklerimi, oyunu çözebilme becerimi beğeniyorlar sanırım. Bir de ben bu özelliklere sahip pek çok oyuncunun aksine mücadele etmeyi de beceriyor ve seviyorum. Solak olmama rağmen iki ayağımı da kullanabiliyorum. Daha önce koşu mesafesi konusunda eksiğim vardı ama bunu düzelttim. 12 kilometre koştuğum maç var. Eskiden daha az koşuyordum. Bunun için ekstra çalışmalar yaparak eksiğimi tamamladım. Çabukluğum fena değil ama sürat konusunda eksiğim var. Dripling yaparken daha hızlı olmam gerekiyor.

Çabukluk derken, özellikle senin oynadığın bölge için düşünme çabukluğu da çok önemli. Yıldız oyuncunun farkını da belki yarım saniyelik düşünme çabukluğu oluşturuyor. Hep derler ya "Top ayağına gelmeden o andaki bütün alternatifleri görecek ve en iyisini tercih edeceksin" diye… Düşünce çabukluğun ne âlemde?

Bu konuda bir sorun yaşamıyorum. Hocalarım oyunu iyi okuduğumu ve atakları yönlendirmede çabuk davrandığımı söylüyor. Oyun esnasında rakibin zaaf bölgelerini belirleyip topu o bölgelere yönlendirebiliyorum. Bizim eksik olduğumuz konularda ise benim direkt uyarmam doğru olmaz ama abilerime söyleyip takımı ikaz etmelerini sağlıyorum.

Futbola başladığından beri forvet arkasında mı oynuyorsun?

Hayır, başlangıçta sol bektim…

İlginç bir durum bu… Aslında oyuncu mevkilerinin oturması tam tersi bir rota izler. Bugün savunmacı olarak izlediğimiz pek çok oyuncunun futbola forvet ya da forvet arkası başladığını biliyoruz…

Doğru söylüyorsunuz ama ben başlangıçta sol bektim. Geçmişte sol bek oynamanın da bana çok şey kazandırdığını düşünüyorum. Bugün mücadele etmesini bilen bir forvet arkası oyuncusuysam bunu geçmişte sol bek oynamaya borçluyum. Şimdi sürat konusunda eksik olduğumu söylememin nedeni, kendimi geçmişimle kıyaslamam. Sol bek oynadığım dönemde çok süratli bir oyucuydum. Ancak ergenlik döneminde bazı fiziksel problemler yaşadım, kilo aldım ve bu süreçte sürat kaybına da uğradım. Bu arada sol açık oynamaya başlamıştım. Yücel Koçak Hocam sürat kaybımı görünce, teknik özelliklerimi de göz önünde bulundurarak beni forvet arkasında kullanmaya başladı. Şimdi en verimli olduğum mevkiin hangisi olduğunu sorarsanız, forvet arkası cevabını veririm.

Bu yeni mevkiinde beğendiğin, örnek aldığın oyuncular kimlerdi?

Fenerbahçeli Alex de Souza'yı çok beğenerek izlerdim. Bu arada beni Sergen Yalçın'a da benzetiyorlar. Sadece futbolumu da değil, tipimi de benzetiyorlar; özellikle kulaklarımı (gülüyor)… Bir de Ronaldinho var tabiî. Futbolda izleyerek öğrenmenin çok önemli olduğuna inanıyorum ve bu oyuncuların eski maçlarını seyrederek neler yaptıklarına odaklanıyorum.

Bu sezon başında Hacettepe'deki hocanız Mustafa Kaplan'ın Gençlerbirliği'ne gelmesi de sizin için önemli bir avantaj olmuş olmalı…

Evet… Mustafa Hocanın takımın başında bulunduğu ilki iki maçta 18 kişilik kadrodaydım ve sonradan oyuna girdim. Beni tanıyan bir hocanın başımızda bulunması önemli bir avantajdı. Evet, ben Mustafa Hoca gittikten sonra ilk on bir oyuncusu oldum ama belki Mustafa Hoca da takımın başında kalsa bana şans verecekti. Mustafa Hocanın ardından bir maça çıkan Osman Nuri Işılar Hocamız bana ve Berat'a ilk on birde şans tanıdı. Hem Eskişehirspor hem de İrfan Buz Hocamızın yönetiminde çıktığımız Balıkesirspor maçlarında ilk on birde yer aldım. Sonrası da iyi geldi zaten.

İrfan Buz'la ilişkilerinden söz eder misin biraz?

İrfan Hoca zaten oyuncularıyla birebir konuşmayı seven bir antrenör. Bana da "Çok yeteneklisin, sana güveniyorum. Her geçen gün üzerine biraz daha koyarak çok daha iyi yerlere gelebilirsin. Bir yandan da ayaklarının yere basması ve şımarmaman gerekir" diyor. Bursaspor'da Ozan Tufan'ın çıkışına büyük katkısı olan bir teknik adam olarak beni de Ozan Tufan'a benzetiyor ve önümün açık olduğunu söylüyor.

Oyun içinde senden neler bekliyor?

Oyunu çözmemi bekliyor. Zaten benim de oyun karakterim buna müsait. Bir yandan da top ayağına gelince oynayan değil, mücadele eden bir oyuncu olmamı istiyor. Dediğim gibi ben de forvet arkasında oynayan oyuncuların sadece teknikleriyle değil, mücadeleye de katılarak oynadıkları takdirde fark oluşturacağına inanıyorum ve böyle bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Bir de bazı pozisyonlarda topu ayağımdan daha çabuk çıkarmamı istiyor. Ligde attığım üç golü de şutlarla kaydettiğim için şut yeteneğime de güveniyor ve beni bu konuda cesaretlendiriyor.

Oynadığın bölge genellikle usta oyuncuların görev yaptığı bir bölge. Mesela Galatasaray'da Sneijder, Beşiktaş'ta Sosa, Fenerbahçe'de Emre ya da Diego gibi oyuncuların üstlendiği bu görevi

19 yaşında genç bir oyuncu olarak yüklenmek sana ağır bir sorumluluk getirmiyor mu?

Doğrusunu söylemek gerekirse ben böyle bir ağırlık hissetmiyorum. Çünkü kendisine güvenen bir oyuncuyum. Rahat bir kişiliğim var ve saha içinde heyecanlanmadan oynuyorum. Bir de Avrupa'daki örneklere baktığımızda o bölgede görev yapan çok sayıda genç oyuncunun varlığına şahit oluyoruz. Mesela Fabregas, Arsenal'de bu sorumluluğu yüklendiğinde henüz 17 yaşında bile değildi. Ben de bir sorun yaşamadığımı düşünüyorum. Zaten Doğa Kaya, Ramazan Köse gibi altyapıdan gelen abilerimiz de beni rahatlatıyor ve güven veriyor.

Aslında bu kadar rahat olmanın bir nedeni de takım arkadaşlarının sana olan bu güveni olmalı… Bir hata yaptığında onlardan gelecek tepkiler sende bir kırılganlık oluşturacağı gibi tam tersine sana güvendiklerini hissetmen de özgüvenini artırabilir.

İlk on birde çıktığım ilk maç Eskişehirspor müsabakasıydı. Doğa abi maç öncesi benimle konuşmuş ve "Rahat ol, istediğin gibi oyna. Şut atmaktan çekinme. Ne yaparsan yap hiç kimse sana kızmayacak" demişti. Ben de o rahatlık içinde oynamış ve başarılı bir maç çıkarmıştım.

Seni birlikte futbola başladığın arkadaşlarından ayırıp bugün bir Süper Lig oyuncusu olma noktasına getiren en önemli faktörler nelerdi?

Bu soruya verebileceğim ilk cevap çok çalışmak olabilir. Benim pozisyonumdaki oyuncular genellikle fazla çalışmaz. Ama ben idman öncesinde fitness yapan, antrenmandan sonra sahada kalıp özel olarak çalışan bir oyuncuyum. Kısacası çalışkan ve hırslı bir oyuncuyum. Hiçbir zaman "Yeteneğim var, çalışmasam da olur" demedim. Bugün de çalışıyorum, 25 yaşına geldiğimde yine aynı şekilde çalışmayı sürdüreceğim.

Peki, "Ben burada değil de Avrupa'nın iyi bir futbol ülkesinde doğsaydım daha iyi bir oyuncu olurdum" diye hiç düşünüyor musun? Mesela Arda Turan'ın durumuna baktığımızda, Atletico Madrid'e geç yaşta gitse bile nasıl bir aşama kaydettiğini görebiliyoruz.

Ben de Avrupa'da doğmuş olsaydım daha iyi bir noktada olabileceğimi düşünüyorum ve zaten hedefim de Gençlerbirliği'nden direkt Avrupa'ya gitmek. Herkes dört büyük takım hayali kurar ama ben olabilecek en kısa zamanda Avrupa'ya gitmek ve orada kendimi çok daha fazla geliştirmek istiyorum. Oyun stilime baktığımda İngiltere'den çok İspanya Ligi'nin bana daha uygun olduğunu düşünüyorum.

Yakın geçmişte pek çok oyuncumuz yurtdışındaki hayat şartlarına uyum sağlayamadığı için kısa süreler içinde geri dönmüştü… Sen kendini bu anlamda Avrupa'da oynamak için donanımlı görüyor musun?

Tek sıkıntımın yemek konusunda olacağını düşünüyorum. Lisan konusunda ise bir problem yaşamam. Çünkü zaten İngilizce kursuna gidiyorum ve kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Eğer gidersem başka ülkelerin dillerini de öğrenebileceğimi düşünüyorum.

Millî formayı ilk giydiğin maçı hatırlıyor musun?

Elbette hatırlıyorum. 2012 yılının başında Hakan Tecimer yönetimindeki U17 Millî Takımı'na çağrılmış ve ay-yıldızlı formayı da ilk olarak Azerbaycan'a karşı giymiştim. 4-0 kazandığımız o maçta çok iyi oynamış ve bir asist yapmıştım. Hemen ardından da Ukrayna maçında oynamış ve ilk golümü atmıştım. Sonraki yıllarda U18, U20 takımlarında oynadım ve son olarak da 2014 yılının Kasım ayında ümit millî oldum.

Millî Takım'la ilgili olarak geleceğe dair hedeflerin neler?

Elbette her oyuncu gibi ben de A Millî Takımımızın formasını giymek istiyorum. İlk yarıdaki performansımı sürdürürsem A Millî Takım için bir alternatif olabileceğime de inanıyorum. Takip edildiğimi hissediyorum ve takım arkadaşlarım da beni bu yönde motive ediyor.

Yabancı oyuncu sayısının artırılmasıyla ilgili kararı nasıl değerlendiriyorsun?

Bu kararı iki türlü de değerlendirebilmek mümkün. Olumlu tarafından bakarsak, kaliteli yabancıların gelmesi genç oyuncuların öğrenme sürecine katkı sağlar ve rekabet ortamını da artırır. Ama kalitesiz yabancılar gelirse ne bize ne de futbolumuza bir faydası olur.

"Formamı kaybederim" diye bir korku hissediyor musun?

Yerli veya yabancı oyuncu fark etmez, ben formayı giyebilmek için herkesle rekabet ederim. Sonuçta kim iyiyse o oynar ve bu durumda iş de bana düşüyor. Kendimi hep en üst noktada tutarsam oynamayı sürdürürüm diye düşünüyorum.

Takım içinde profesyonel hayatını örnek aldığın oyuncular var mı?

Bence Stancu bu anlamda örnek bir oyuncu. Çok çalışan, hiç itiraz etmeden denileni yapan, antrenmandan sonra yemeğini yiyen, dinlenen ve evine giden bir oyuncu. Tamamen futbol için yaşadığını söyleyebilirim. Ben de Stancu'yu kendime örnek alıyorum ve futbol için yaşamaya çalışıyorum. Futbolculuk fedakârlık isteyen bir meslek. Öyle ki, hayatınızın neredeyse tamamını tesislerde geçiriyorsunuz ve futbolcu arkadaşlarınızın dışında bir çevreniz olamıyor.

Bugün örnek alarak izlediğin oyuncular var mı?

Mesut Özil'i ilgiyle takip ediyorum. Oynadığım mevkiin en dikkat çekici oyuncularından biri olarak onu görüyorum. Türkiye'de ise Mehmet Ekici'yi izliyorum. Özellikle Trabzonspor'a geldikten sonra çok daha iyi oynadığını söyleyebilirim.

Ligde hangi takımı şampiyonluğa daha yakın görüyorsun?

Üç takım başabaş gidiyor. Beşiktaş daha iyi futbol oynuyor ama diğerleri de puan kazanıyor. Dolayısıyla her an her şeyin olabileceği bir ligi yaşıyoruz. Ama ben Beşiktaş'ın takım oyununu daha başarılı bir biçimde sahaya yansıttığını, daha çabuk oynadığını, kanatları çok etkili kullandığını düşünüyorum.

Gençlerbirliği'nin bu sezonki hedefi ne?

Biz haddimizi bilen bir takımız ve en azından şu anda bulunduğumuz yeri korumak, mümkünse de yukarıdaki gruba yaklaşmak istiyoruz.

Her sezon ligi orta sıralarda tamamlamak Gençlerbirliği oyuncuları üzerinde bir bıkkınlık oluşturmuyor mu? Ne zaman daha büyük hedeflere oynayacaksınız?

Gençlerbirliği çok kaliteli bir altyapıya sahip. Oradan gelecek genç arkadaşlarımızın da katılması ve nokta yabancı transferleriyle şampiyonluğa oynayabilecek bir kadro oluşturabiliriz.

Altyapıdan yakın zamanda hangi oyuncuların aranıza katılacağını düşünüyorsun?

Hacettepe'de oynayan sağ bek Alaattin Okumuş, sağ açık Burak Çolak ve santrfor Atabey Çiçek çok yetenekli oyuncular. Atabey zaten Süper Lig'de daha önce de forma giymişti. Bu oyuncuların yakın gelecekte hem Gençlerbirliği'ne hem de Türk futboluna önemli katıklar yapacağını düşünüyorum.

Ailenin futbolcu olma üzerindeki katkısından söz eder misin?

Babam 10 yıl boyunca her antrenmanıma her maçıma geldi ve hep yanımda durarak bana destek verdi. Hiçbir zaman da benimle ilgili bir yorum yapmadı. Ben sorunca "İyisin oğlum" derdi.

Profesyonel bir oyuncu olarak futboldan para kazanmaya da başladın? Ailen için bir şeyler yapıyor musun?

Elbette yapıyorum. Beni bugünlere getirenler onlar. Aileme bir ev aldım. Babamın dükkânına katkıda bulundum. Kendime de bir araba aldım (gülüyor).

Peki, "Şu arabayı alacağım, şöyle bir evde oturacağım" gibi hayallerin var mı?

Evet, var. Sonuçta ben de herkes gibi hayatımdaki her şeyin en iyisi olmasını istiyorum.

Futbolun dışında başka sporlarla da ilgileniyor musun?

İyi bir masa tenisi oyuncusuyum. Masa tenisi oynamayı gerçekten de çok seviyorum ve boş zamanlarımda mutlaka oynuyorum. Aslında yaradılıştan gelen bir durum herhalde, ben sporcu olmak için doğmuşum diyebilirim. Basketbol ve voleybol oynarım, ayrıca da iyi yüzerim.

Şu anda sakallısın, oysa medyaya İlhan Cavcav'ın takımda sakalı yasakladığı haberleri yansımıştı.

İlhan Cavcav'ı bir baba gibi görüyoruz. Kaptanlarımız aracılığıyla bize "Sakallarınızı kesin" ricasında bulunmuştu. O ricasını kırmayarak kestik ama gördüğünüz gibi sonra yeniden bıraktık. Yani ortada bir sakal yasağı yok.