TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Tarık Çetin: Kaledeki küçük dev! 7.06.2014
Tarık Çetin: Kaledeki küçük dev!

U17 kategorisinde Fenerbahçe'nin ve Millî Takımımızın kalesini koruyor. 17 yaşında, 1.92'lik boyuyla kalede bir "küçük dev" görüntüsü veriyor. Henüz ilkokul çağlarında Kocaeli'de keşfedildi. 12 yaşından bu yana ailesinden ayrı, İstanbul'da yaşıyor. Henüz kariyerinin başında olsa da her sezonu şampiyonluklarla geçti. Avrupa Şampiyonası'nda U17 Millî Takımımız grupta elense de o kaledeki sağlam duruşuyla dikkatleri üzerine çekti. Önündeki uzun yola baktığında kendisini Fenerbahçe ve A Millî Takım'ın kalesinde hayal ediyor.

Röportaj: Aydın Güvenir

Fenerbahçe'nin ve U17 Millî Takımımızın kalesini koruyan Tarık Çetin'i daha yakından tanımak istiyoruz. Nerede doğduğundan ve ailenden söz ederek başlayalım.

İstanbul Kadıköy'de 1997 yılında doğdum. Babam aslen Sakaryalı. Eniştemin babama ortak bir iş teklifi yapması üzerine, ben 6 yaşındayken ailem Kocaeli'ye taşındı. Babam şimdi emekli, annem ise ev hanımı. Biri evli, biri de evlenmek üzere olarak iki ablam var. Futbola Kocaeli'de Köseköy İstasyon İlköğretim Okulu'nda başladım. Okul takımımızın antrenörü Adem Hoca, boyumun uzunluğunu göz önünde bulundurarak beni kalede oynattı. Fiziğim nedeniyle kolay kolay gol yemeyince kaleciliği sevdim ve öyle devam etmek istedim. Okul takımımızla Kocaeli şampiyonu olduk. 6. sınıftan itibaren Erkul Tunagür Okulu'nda geçtim ve o noktadan itibaren de kendimi geliştirmeye başladım. Okul takımımızla Türkiye dördüncüsü olduk. Aynı zamanda takımın kaptanıydım. Bu başarı Kocaeli'de de geniş yankı buldu. Aslında daha ilkokuldayken oynadığımız maçlarda bile antrenörler kalenin arkasına gelip ev telefonumu istiyorlardı. Ama o dönemde bu teklifleri pek de önemsememiştim. Ortaokulda yaşadığımız başarının ardından Kocaeli Demirspor'a gittim. 1.5 yıl o takımda oynadım ve ardından da Fenerbahçe maceram başladı.

Fenerbahçe'ye transferin nasıl gerçekleşti? Fenerbahçe adına seni kim keşfetti?

Demirspor'dan çok okul takımındaki başarım sayesinde dikkatleri üzerimde toplamıştım. Dördüncü olduğumuz Türkiye Şampiyonası'nı Fenerbahçe'nin altyapı hocaları da izlemiş. Beni orada beğenip listelerine almışlar. Dereağzı'nda düzenlenen bir turnuvada karma bir takımla Fenerbahçe'ye karşı oynadık. Penaltılara kalan maçta bir penaltı kurtardım ve kazandık. Bunun üzerine beni takıma davet ettiler. Ailemle görüştüm ve uygun görmeleri üzerine teklifi kabul ettik. O sırada 12 yaşındaydım ama ailemin arkamda durması, destek olması sayesinde büyük bir özgüvenle Fenerbahçe'ye gittim.

Küçük yaşta ailenden ayrı kalmak kolay değil. Bu durumla nasıl başa çıktın?

Dediğiniz gibi o yaştaki bir çocuk için bu durum hiç de kolay değildi. Ben İstanbul'da, onlar Kocaeli'de olsalar da ailemin yanına anca ayda bir gidebiliyordum. Bu durum bugün de devam ediyor. Elbette arkadaş ve takım ortamı harika. Bir arada bulundukça takımdaşlık duygusu artıyor. Ama aile ortamı da çok önemli. İnsan annesinin yemeklerini ailesiyle aynı sofrada oturup yemek istiyor. Ben aile ortamında yaşamanın performansı yukarı çekeceğini düşünüyorum.

İlk olarak Fenerbahçe'nin hangi takımında oynadın? Fenerbahçe'deki gelişimini dönüm noktalarıyla anlatır mısın?

Fenerbahçe'de ilk olarak U13 takımında oynadım. Zaten o dönemde Fenerbahçe'nin altyapıdaki en küçük takımı U13'tü. Takımın hocası da bugün U17 Millî Takımı'nda antrenörlüğümüzü yapan Tamer Sivrikaya'ydı. O sezon Galatasaray'ı yenerek İstanbul şampiyonu olmuştuk. U14'te bir yaş büyüklerimle Türkiye şampiyonluğu yaşadım. U15'te kendi takımımla şampiyon olduk. U16'da da bir kez daha Türkiye Şampiyonluğu'na ulaştık. Her yaş grubuyla aralıksız üç sene Türkiye şampiyonu olmak hem çok güzel bir duyguydu hem de futboluma çok şey kattı. Sonuçta her maç yeni bir tecrübe anlamına geliyordu ve şampiyonluğa ulaşana kadar çok sayıda maça çıkmak da önemli bir avantaj sağladı.

Bugün U17 Millî Takımımızda da Fenerbahçe'de şampiyonluklar yaşadığın arkadaşlarının bazılarıyla birliktesin.

Bahadır Çiloğlu'yla U13 takımından beri birlikteyiz. Savaş Polat da U15'ten itibaren bize katıldı. U15 ve U16'da birlikte iki şampiyonluk yaşadık. Fenerbahçe'nin altyapısında gerçekten de iyi bir eğitim aldığımızı söyleyebilirim. Ben kendimi henüz iyi bir futbolcu olarak görmüyorum, sadece adayım. Bu noktaya gelirken de üzerimde büyük emeği olan hocalarım var. Fenerbahçe altyapısında kaleci antrenörümüz Kerem Hasan Keskin'in bana katkısı çok fazla. Maçlarımızı analiz edip eksiklerimizi belirleyen ve bu yönlerimizi geliştirme dönük özel programlar hazırlayan bir antrenör Kerem Hasan Keskin.

Kerem Hocanın geliştirmeni istediği yönlerin neler?

İlk geldiğimde topu tutup kavramayı bile bilmiyordum aslında. Yaşım 12 olsa da futbol açısından bakıldığında henüz emekleme aşamasından yürümeye geçmeye çalışan bir çocuk gibiydim. Kısacası Kerem Hoca, Fenerbahçe altyapısındaki bütün kalecilerin futboldaki babası gibidir. Keza Murat ve Mazhar Hocalarımız da bize çok yardımcı oluyor. Kerem Hoca A2 takımıyla maçlara gittiğinde bizi bu hocalarımız eğitiyor. Onların da hakkını vermemiz gerekiyor. Çok düzenli bir çalışma sistemimiz var. Her hafta panoya bir çalışma programı asılıyor. Kaleciler için ayrı, diğer oyuncular için ayrı programlar hazırlanıyor. Biz de hazırlanan programa göre sahaya daha erken çıkıyoruz ve adımlama, ayak tekniği gibi kalecilere özel teknikleri çalışıyoruz. Daha iyi olabilmek, hedeflediğimiz yerlere gelebilmek için böyle özel çalışmalara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.

Fenerbahçe Engin İpekoğlu'dan itibaren Millî Takım'a aralıksız olarak kaleci veren bir takım. Engin'in ardından Rüştü Reçber ve şimdi de Volkan Demirel koruyor ay-yıldızlı kaleyi. Mert Günok da alternatif isimlerden biri. Bu tabloya bakınca gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyorsun?

Bu örneklere baktıkça motivasyonum yükseliyor ve daha da çok çalışmam gerektiğini düşünüyorum. Fenerbahçe A takımıyla dört kez idmana çıktım. Volkan abi, Mert abi, Ertan abi bize destek çıkıyor. Oraya gittiğimizde bizi çok iyi karşılıyorlar. Mesela Volkan abi beni "Hoş geldin kardeşim" diye karşıladı, eldiven, krampon gibi ihtiyaçlarım olup olmadığını sordu. Sadece benim değil, altyapıdaki bütün oyuncuların da ihtiyaçlarını öğreniyor ve karşılıyorlar. Elbette benim de hedefim bir gün onlar gibi olmak ve hem Fenerbahçe'nin hem de Millî Takım'ın kalesini koruyabilmek.

Gelecekte bu hedefine ulaşabilmek için neler yapman gerektiğini düşünüyorsun?

Dünyanın en iyi kalecisinin bile eksikleri mutlaka vardır. Ben de insanın hem eleştirilere hem de kendisine karşı açık olması gerektiğini düşünüyorum. Çok iyi bir turnuva ya da çok iyi bir sezon geçirseniz bile, "Daha çok çalışmam, bugünkü konumumdan daha iyi noktalara gelmem gerekiyor" demelisiniz. Sağ ayağını kullanan bir kaleciyim. Bu sezon boyunca sol ayak üzerinde çok çalıştım. Tekniği oturttum ama kuvveti biraz daha artırmam gerekiyor. Topu taca atan değil, her iki ayağıyla da oyuna sokan kalecilerden olmak istiyorum. Bugün büyük liglerin iyi kalecileri garanti olsun diye topu herhangi bir noktaya vurmak yerine mutlaka iyi bir pasla oyuna sokuyor. Bu beceri de o kalecilerin prestijini artırıyor, onları daha ileri bir noktaya taşıyor.

Topu ayakla oyuna sokabilme konusunda hangi kalecileri beğeniyorsun?

Premier Lig'de Joe Hart ve David de Gea bu konuda çok başarılı. Joe Hart'ı genel olarak da çok beğeniyorum zaten. Hırsı, hırçınlığı, fiziği, kaledeki duruşu çok özel. Zaten kalecinin de biraz hırçın ve delidolu olması gerekiyor. De Gea da sakin görünse bile aslında delidolu bir kaleci. Atletico Madrid'in kalecisi Courtois de genç yaşına rağmen çok iyi bir kaleci; onu da çok beğeniyorum. Çok büyük bir yetenek olduğunu düşünüyorum. Tabii onların bu kadar ön planda olmasını sağlayan da oynadıkları takımlardaki teknik adamların tercihleri. Çok büyük takımlarda forma giymelerine rağmen hocaları yaşlarına bakmadan bu isimleri tercih ediyor ve efsaneleşmelerini sağlıyor. İker Casillas da bu efsanelerden biri. 18 yaşından beri Real Madrid gibi bir dünya markasının kalesini koruyor. Bir kalecinin gelişiminde, genç yaştan itibaren kendisine güvenilip fırsat verilmesinin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyan örnekler bunlar. Her oyuncu için aynıdır ama özellikle kalecinin kendisini geliştirebilmesi için sürekli oynaması gerekiyor. Uzun süre kenarda kalmak sadece kondisyon ve maç tecrübesi eksikliğine değil, moral olarak da gerilemeye yol açıyor. Ben önüme çıkan bütün fırsatları en iyi şekilde değerlendirerek sürekli oynayan bir kaleci olmak istiyorum. Fenerbahçe'nin kalesini korumayı hedefleyen genç bir kaleci olarak önümde Volkan, Mert ve Ertan abiler var. Bir gün onların yerine geçebilmek için ne kadar çok çabalamam gerektiğini biliyorum. Genç Millî Takımlarda oynamak da bu hedefe ulaşabilmek için önemli bir avantaj sağlıyor. Burada Alper Boğuşlu, Özden Öngün, Atilla Küçüktaka gibi hocalarımızın tecrübelerinden de faydalanma fırsatı buluyoruz. Bize A takım kalecisi gibi davranıyor ve yüzde yüz performansla çalıştırıyorlar. Avrupa Şampiyonası finallerinde takım olarak istediğimizi elde edemesek de kendi açımdan iyi bir performans gösterdiğimi düşünüyorum. Bunu da Alper Hocanın, Özden Hocanın kalecileri çalıştırma biçimine borçluyum.

Söylediğin gibi, Avrupa Şampiyonası finallerinde istenen neticeyi alamadınız belki ama buraya katılabilmek de önemliydi ve zorlu elemeleri geçerek bunu başardınız. Takımı dört yıl aradan sonra Avrupa Şampiyonası finallerine taşıyan faktörler nelerdi sence? Finallerde neden aynı başarıyı yakalayamadık?

Kuzey İrlanda'daki Eleme Turu'nda olsun, Yunanistan'daki Elit Tur'da olsun ürettiğimiz gol pozisyonlarından çok verimli sonuçlar alabilmiştik. Elbette elemelerdeki rakiplerimizin bir kısmı finallerdeki rakiplerimizin düzeyinde değildi ama sonuçta girilen pozisyonlarda yapılacak son vuruşlar açısından çok önemli farklar bulunduğunu söyleyemeyiz. Elemelerde arkadaşlarımız o vuruşlarda çok konsantreydi ve girilen pozisyonları yüksek derecede bir yüzdeyle gole çevirebildi. Malta'daki finallerde ise yeterince pozisyon bulsak da bu pozisyonları gole çevirme oranımız düşük kaldı.

Finallerin ardından nasıl bir özeleştiri yaptınız?

Bu finaller hepimizin futbol kariyeri için çok önemliydi. Malta'da derece yapsaydık ileride çocuklarımıza anlatabileceğimiz çok önemli bir başarımız olurdu. Ama ben yine de arkadaşlığımız, dayanışmamız, hocalarımızla ilişkilerimiz açısından Genç Millî Takımların en iyi altyapı grubu olduğumuzu düşünüyorum. Kuzey İrlanda ve Yunanistan'da futbol şansı yanımızdaydı, hak ettiğimiz maçları kazandık. Malta'da ise futbol şansımız yoktu. Mesela Hollanda ile oynadığımız ilk maçın daha başında farklı bir skor yakalayabilirdik ama olmadı. O maçta yediğimiz ikinci golde ise çeldiğim topun rakip oyuncunun önüne düşmesi de ayrı bir şanssızlıktı. Ama bir yandan da daha iyi konsantre olabilir, daha dikkatli davranabilirdik. Her şeye rağmen ülkemizi Avrupa Şampiyonası finallerinde temsil eden takımdaki bütün arkadaşlarımın alınlarından öpülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Millî Takım'daki hocalarınla diyalogların nasıl?

İlk olarak U15 Millî Takımı'nda yer almıştım. Bulgaristan'a giden Mehmet Hacıoğlu yönetimindeki kafilede yoktum ama Rusya'ya giden Hakan Tecimer idaresindeki kampta yer almıştım. Yani Hakan Hocayı da Tamer Hocayı da neredeyse işin başından itibaren tanıyorum. İkisi de bizim için sadece birer antrenör değil, aynı zamanda abilerimiz gibiler. Zaten takımdaki arkadaşlık havasında onların bu yaklaşımlarının da etkisi büyük.

Türkiye'de beğendiğin kaleciler kimler?

Kendi ligimizde Volkan ve Mert abileri, Tolga Zengin ve Onur Kıvrak'ı çok beğeniyorum. Televizyonda maç izlerken de kalecilere odaklanıyorum. Zaten çok sayıda kaleci videosu izliyorum. Sadece maçlarını değil, antrenmanlarını da seyretmeye çalışıyorum. Başarılı kalecileri sürekli izlemenin ve yaptıklarını görmenin de önemli bir eğitim olduğunu düşünüyorum. Kayserispor'da kiralık oynayan Fenerbahçeli Ertuğrul Taşkıran da benim için önemli bir kaleci. Fenerbahçe'de olduğu dönemde bizimle yakından ilgilenir, arkadaş gibi davranırdı. Kendi yaş grubumuzla Kayseri'ye gittiğimizde de bizi ziyarete geldi, eldiven ve krampon verdi.

Kalecinin oynayarak tecrübe kazanmasından söz ediyorsun. Fenerbahçe A takımına yükseldiğinde ilk etapta oynama şansı bulamazsan sen de Ertuğrul gibi kiralık gitmeyi düşünür müsün?

Kesinlikle düşünürüm. Zaten futbolculuk A takımda profesyonel hayata geçtiğinizde başlıyor. O zaman gerçekten futbolcu oluyorsunuz. O dönemde de oynayarak kendinizi geliştirmeniz ve gerçek hayata güçlü bir biçimde katılmanız gerekiyor. Ben Ertuğrul abinin Volkan abi gibi çok iyi bir kaleci olacağını ve kiralık gidip oynama şansı bularak da en doğrusunu yaptığını düşünüyorum. Ben de o duruma geldiğimde yedek beklemektense oynayabileceğim bir takımda pişerek daha tecrübeli bir biçimde geri gelmek isterim.

Futbolun dışında kalan zamanı nasıl değerlendiriyorsun?

Film izlemeyi seviyorum. Gerilim ve aksiyon filmlerini tercih ediyorum. Arkadaşlarımla gezmek de benim için çok eğlenceli oluyor. Tesislerde kaldığım için kendime ayırabileceğim zaman da fazla. Bu sürelerde bol bol kitap okuyorum. Kalecilerle ilgili araştırmalar yapmayı da seviyorum. İnternette onlarla ilgili bilgileri okuyorum, hayat hikâyelerinden dersler çıkartıyorum. Mesela son olarak İspanya'daki kalecilerin boy ortalamaları üzerine bir çalışma yaptım. Geçen sezona göre boy ortalamaları düşmüş ve 1.82'ye gerilemiş.