TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
"Hep savaştım, hep kazandım" 2.07.2007
"Hep savaştım, hep kazandım"

Serdar Kulbilge, 1.5 sezon boyunca bazen üçüncü kaleci olarak beklediği Fenerbahçe'de bu sezonun ikinci yarısında görevi devraldı ve şampiyonluğa elleriyle büyük katkı yaptı. Zaten futbol geçmişi de hep mücadele etme, yarışma ve kazanma hikâyeleriyle dolu. Yıllarını verdiği Bursaspor'da hep kendisine tercih edilen kalecileri ekarte etmeyi başardı. Önce Slovak Kelemen'i, sonra Alman Zickler'i, ardından da Rumen Vintila'yı yedek kulübesinden gelerek geçti. Fenerbahçe'deki son performansıyla 2008 finalleri için kendisini Milli Takım kalesine hazır görüyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Uzun süredir gündemde olan bir oyuncusun ve 27 yaşındasın ama biz yine de futbolla tanışma hikâyenden başlayalım istersen.

Tekirdağ Hayrabolu doğumluyum ve futbola da Hayraboluspor'da başladım. Daha sonra bir tanıdığım aracılığıyla Bursaspor'a transfer oldum. O sırada 19 yaşındaydım. Bursaspor'un tüm genç takımlarında ve amatör takımında oynadıktan 2 yıl sonra A takıma yükseldim. O sırada takımın kalecileri Gançev ve Şenol'du. Maç tecrübesi kazanabilmem için 1 sezonluğuna Merinosspor'a kiralandım. Daha sonra geri döndüm. Önce Gançev'in, ardından da Şenol ağabeyin ayrılmasından sonra Bursaspor kaleci arayışına başladı. O dönemde genç kalecilere çok fazla şans verilmiyordu. Sonuçta Slovak kaleci Kelemen'i transfer ettiler. Kelemen'in arkasında 15 maç bekledikten sonra kaleyi devraldım. Sezon sonu gelince Kelemen Tenerife takımına transfer oldu.

Peki, kendini ispatladığın o dönemden sonra artık kale tamamen sana mı kaldı?

Hayır, takımın başına Jörg Berger geldi ve o dönemde Almanya'nın en iyi beş kalecisinden biri olarak gösterilen Zickler'i getirdi. Tabii ilk etapta da ona şans verdi. Ancak bir süre sonra yine ben oynamaya başladım ve bir kez daha çok iyi bir sezon geçirdim. Sonrasında takımın başına Hagi geldi. Hagi gerçekten futbol için her şeyini vermiş biriydi. Çok iyi bir insandı, çok hırslı ve kaybetmeyi sevmeyen bir yapısı vardı. Bize de bu yapısını yansıttı. O dönemde de Rumen kaleci Vintila transfer edilmişti. Vintila 10 maç oynadıktan sonra kale yine bana kaldı ve 24 maç oynadım. Ligin en az gol yiyen kalecisi olmuştum ve benim adıma çok büyük bir başarıydı. O dönemde takım kaptanlığı da yaptım ve bu benim için gerçekten büyük bir onurdu.

Ancak o sezon küme düştünüz değil mi?

Evet. Lig A'da da bir sezon oynadım ve sözleşmem bittiğinde Fenerbahçe'nin teklifi geldi. İnsan böyle bir şansı bir kez yakalar. Geri çevrilebilecek bir teklif değildi.

Oynamasam bile küsmem

Bu arada senin kalecilik hayatının hep mücadeleyle geçtiğini de öğrendik. İstersen Fenerbahçe'nin teklifini kabul etmenden başlayalım; banko oynadığın bir takımdan Fenerbahçe'ye üçüncü kaleci olarak gelmeyi kabul etmek ilginç değil mi?

O dönemde Rüştü ağabey Fenerbahçe'yle henüz anlaşmamıştı. Ben de buraya oturmak için gelmedim. Hedeflerim ve planlarım vardı. Planlarımı doğru çizdiğime inanıyorum. İlk hedefim oynamaktı. Ama oynamasam bile küsecek halim yoktu. Çünkü işime saygı duymam ve profesyonelliğin gereklerini yerine getirmem gerekiyordu. Bu da nedir, çok çalışmak. Ben de onu yaptım. Zaten antrenmanlarım maç gibi geçer. Antrenmanda ne yaparsam maçta karşılığını alacağımı bilirim ve tam konsantre çalışırım.

Yedek kalma sürecinde neler yaptın, neler düşündün? Çünkü Rüştü'nün oynadığı dönemde yedek kulübesinde bile oturamıyordun. 1.5 sezon hiç yoktun neredeyse. Umutsuzluğa kapıldığın, pişmanlık yaşadığın dönemler oldu mu?

Hiçbir zaman umutsuzluğa kapılmadım. İçimde hep "Elbette bana da sıra gelecek, bir şans verilecek" ümidini taşıdım. Şans verildiği zaman da güçlü olmak zorundasınız ve ben şans bulacağım gün güçlü olabilmek için sürekli çalıştım. Bu dönemde ailemin de büyük desteğini aldım. Onların benim için yerleri çok farklı. Ama yedek beklediğim dönemde gerçekten üzülmedim. Çünkü bizim savaşımız Fenerbahçe için. Önemli olan takımın başarılı olması diye düşündüm.

Başa dönersek, neden kaleci olmayı tercih ettin? Çünkü genellikle çocukluk hayalleri arasında kaleci olmak yoktur pek.

Kalecilik zevkli bir meslek aslında. Ben de kaleciliğe severek başladım. Bir gün olsun "Neden kaleci oldum?" demedim ve bu sevgim sonuna kadar sürecek.

Kalecilik evrim geçiren bir meslek. Çizgi kaleciliğinden ceza sahasına hâkim kaleciye, oradan topu eliyle oyuna iyi sokan kaleciye ve son olarak da bir libero gibi oynayıp ayaklarını oyuncu gibi kullanan kaleciye doğru bir gelişme var. Sen bu gelişim çizgisi içinde kendini nereye oturtuyorsun?

Değişen ve gelişen oyunun içinde bizim de değişmemiz, bunun için de çok çalışmamız gerekiyor. Oyunun içinde olmamız lazım. Ama bizim altyapılardan gelen bir özelliğimiz var. Ben altyapıda çok iyi bir eğitim aldığımı ve günümüzün futbol anlayışına uyum sağladığımı düşünüyorum.

Daha önce kupa maçlarında oynadın ama ilk lig tecrüben Fenerbahçe-Sivas maçı. O maçta da evinizde 2-2 berabere kalarak puan kaybettiniz. O maçta neler hissettin, neler yaşadın?

Benim için gerçekten çok önemli bir maçtı. Büyük Fenerbahçe seyircisinin önüne çıkmak kolay değildi. O stada çıkarken tüylerim diken diken oluyor. Rakip takımda oynarken de öyleydi. İlk maçımda taraftarımız bana büyük destek verdi. Öncesinde Zico'nun, kaleci antrenörümüz Murat Hoca'nın, Volkan'ın ve Rüştü ağabeyin de kendime güvenimi artıran desteklerini almıştım. Ben de elimden gelen tüm gayreti gösterdim. İki gol yememe rağmen benim açımdan çok iyi geçen bir maçtı.

Rüştü, sen ve Volkan... Sadece birinizin oynama şansı var. İnsanın aklında "Şu kötü bir gol yese de ben kaleye geçsem" gibi düşünceler oluşuyor mu? 

Hayır, aramızda gerçekten hiçbir sorun yok. Dediğim gibi, bizim savaşımız Fenerbahçe için.

Bir maçta senin kurtardığın zor bir topun ardından kamera yedek kulübesine döndü. Uğur, Volkan'a "Sen olsan bunu yerdin" diye espri yapıyordu. Aranızda bu tip şakalaşmalar oluyor mu?

Tabii, bunlar futbolun esprili yönleri. Bu tip şakalar yapıyoruz ama arkadaşlık çerçevesi içinde.

En iyi arkadaşım Tuncay

Takımdaki en iyi arkadaşın kim?

Tuncay. Benim için yeri çok farklıdır. Futbolundan önce kişiliğiyle 10 numara bir insan. Sadece bana değil, tüm arkadaşlarına karşı böyle. Mahmut Hanefi de öyle.

Şampiyon oldunuz ve bu başarıda hepinizin payı var. Ama bir kişiyi en öne koymak gerekirse senin tercihin kim olur?

Bence 24 kişinin de öne konulması gerekir. Çünkü iyi ve kötü günlerimiz oldu ama biz bu günlerin hepsinde kenetlenmesini bildik. Kadrodaki her oyuncunun bu şampiyonlukta payı vardır.

Bu sezon son 12 maçta forma giydin ve 11 gol yedin. Herkes de "İyi ki Serdar varmış" dedi. Sen bu performansından memnun musun? Bizim izlediğimiz Serdar senin yüzde 100'ün mü?

Kupayla birlikte 18 maç oynadım ve iyi bir sezon geçirdim. Daha da iyi oynayacağıma inanıyorum. Her oyuncunun mutlaka eksikleri vardır. Ben daha fazla çalışarak ortaya daha iyi bir Serdar çıkarabileceğimi biliyorum.

Eski takımın Bursaspor'a karşı oynadın ve 4-0 kazandınız. Bir oyuncu için eski takımına karşı forma giymek zordur her zaman. Sen neler yaşadın o maçta?

Sonuçta bizler profesyonel oyuncuyuz ve bunun gereklerini yapmak zorundayız. Ben ekmeğimi Fenerbahçe'den kazanıyorum ve takımım için elimden gelenin en iyisini yaparım. Tabii ki Bursaspor'un bendeki yeri ayrıdır. Çünkü beni Türk futboluna kazandıran takım Bursaspor. O maç bizim için şampiyonluk yolunda zor bir virajdı ve en iyi biçimde geçtik. Bazı tepkiler de oldu ama ben bunu normal karşılıyorum.

Sence tepkinin sebebi neydi? Aslında yetiştirdikleri oyuncunun iyi bir noktaya gelmesinden gurur duymaları gerekmez mi?

Sözleşmem bittiğinde ayrıldığım ve kulübe para kazandırmadığım için tepkiler olmuştu. Ama unutmamak gerekir ki, Bursaspor'a çok büyük miktarda para kazandıran Baliç de Fenerbahçe formasıyla Bursa'ya geldiğinde hiç iyi karşılanmamıştı. Bence futbolda bunların yeri olmaması gerekiyor. Aslında bu tepkiyi Bursaspor'un tüm taraftarlarına mâletmek de yanlış. Sadece çatlak sesler olduğunu düşünüyorum. Bursaspor taraftarı gerçekten çok büyük bir seyirci topluluğu.

Bu doğru. Ama Fenerbahçe'nin de çok büyük bir taraftar kitlesi var. Bir kıyaslama yapabilir misin?

Bizim seyircimiz gerçekten muhteşem. İnşallah uzun süre bu kulübün formasını giymek ve Rüştü ağabey gibi efsane bir isim olmak isterim. İlk hedefim Fenerbahçe'de kalıcı olmak. Futbolumdan önce kişiliğimle camia içinde iyi yerlere gelmek. Gerçekten de futbol sonra geliyor. Benim için öncelikli olan kişiliktir.

Bu yıl oldukça çetin bir lig yarışı yaşandı. Bir ara Vestel Manisaspor'un 6 puan gerisinde kaldınız. O dönemde "Şampiyonluğu kaybettik" diye düşündüğünüz oldu mu?

O dönemde Vestel Manisaspor iyi bir çıkış yakalamıştı. Biz iyi bir başlangıç yapsak da yeni bir takım olmamızın etkisiyle puan kayıpları yaşamıştık. Ama farkı çabuk kapattık ve Manisa'daki maçı kazandıktan sonra liderlik koltuğunu bir daha hiç bırakmadık.

İnönü'deki Beşiktaş maçı unutulmaz

Sizin için dönüm maçı hangisiydi? Ne zaman "Biz bu işi bitireceğiz" diye düşünmeye başladın?

O maç unutulmaz zaten; İnönü Stadı'ndaki Beşiktaş karşılaşması. O maç bizim için finaldi. Hafta boyunca bu havada çalıştık. Yönetimimiz de sürekli yanımızda oldu. Gerçekten bunlar çok önemliydi. O maç bambaşka bir atmosferde geçti. Kazandığımız zaman şampiyon olacağımızı biliyorduk. Güzel bir oyunla 3 puanı aldık. Zaten koridorlarda da benim "Şampiyon olduk" çığlıklarım TV kameralarına yansıdı.

O maçtan önce belli ki kazanmaya inanmışsınız. Peki, öncesinde neler konuştunuz aranızda?

Büyük maçlar için fazla konuşmaya gerek yok. Tüm oyuncular çıkıp elinden gelen bütün gayreti gösteriyor. Derbilerin yeri çok farklı çünkü. Sadece Hocamızın "Siz büyük oyuncularsınız, sakin olun ve kendinize güvenin" demesi yetti.

Ama Beşiktaş'a kupada elenmiştiniz. Bunun getirdiği bir endişe ve güvensizlik yok muydu?

Yoktu. Çünkü Beşiktaş'la ligin ilk yarısında bir, kupada da iki maç oynamıştık ve sonuçları ne olursa olsun bu üç karşılaşmada da üstün olan taraf bizdik. Özellikle Fortis Türkiye Kupası'nın ikinci maçı beraberlikle bitse bile Beşiktaş'ın çok üstünde bir futbol oynamıştık. Bunun getirdiği bir güvene sahiptik.

Bu senin futbol hayatında yaşadığın ilk şampiyonluktu. Nasıl bir duygu bu? Nasıl ifade edilebilir?

Hem ilk şampiyonluğum hem de Fenerbahçe'nin 100. yıl gibi çok önemli bir dönemde yaşadığı bir şampiyonluk. Daha önce böyle bir şey tatmadığım için arkadaşlarıma şampiyonluğun nasıl bir duygu olduğunu soruyordum. İsmimiz tarihe geçti diyebiliriz. 8 yıldır süren profesyonellik hayatımdaki ilk şampiyonluğu oynayarak tatmak da bana ayrı bir mutluluk getirdi. Trabzonspor maçı bittiğinde kendimi kaybettim. Bunu kelimelerle anlatamam, ancak yaşanarak anlaşılabilir.

Alkışlanmayacağımızı biliyorduk

Galatasaray derbisine çıkmadan önce bir "alkış" polemiği yaşandı. Sen Ali Sami Yen'de alkışlanabileceğinize inanmış mıydın?

Hayır, böyle bir şeyi hiç düşünmedim. Zaten hafta başından beri verilen mesajlar ortadaydı. Galatasaray-Fenerbahçe derbileri dünyanın en ateşli derbilerinden birisi. Bizim için "Fenerbahçe şampiyon oldu, oraya gidecek ve oynamayacak" denildi. Ama biz o maça çok sıkı çalıştık ve kazanmaya gittik. Çünkü taraftarlarımızın bizden tek bir isteği vardı, Ali Sami Yen'den 3 puanla dönmemiz. Bu inançla çıktık ve maçı kazandık.

O atmosferde futbol oynamak nasıl bir şey?

Maçın 55. dakikasında oyun durdu. Tabii ki konsantrasyonunuz kayboluyor. Zaten maçtan çok Türkiye'ye yakışmayan olaylar ön plana çıktı.

Tam tersi olsaydı, Galatasaray şampiyon olup ertesi hafta Şükrü Saracoğlu'na gelseydi sence neler olurdu? Alkışlar mıydınız?

Hayır, biz de alkışlamazdık. Ama taraftarımız da bu kadar aşırı tepkiler vermezdi.

Bu arada maç durduğunda siz futbolcular saha içinde gayet dostane görüntüler verdiniz.

Evet, Mondragon geldi, şampiyonluğumuzu tebrik etti. Yaşananların çirkin olduğunu ve bu olayları yaşamayı hiç kimsenin istemeyeceğini söyledi. Zaten futbolcular arasında bir düşmanlık yok ki. Hepimiz dostuz, arkadaşız.

Şu anda Fenerbahçe'nin birinci kalecisisin. Önümüzdeki sezon ikinci veya üçüncü kaleci konumuna düşmek sana neler hissettirir?

Hiçbir şey hissetmem. Yönetimimizin ve hocamızın aldığı tüm kararlara saygı duymam gerekir. Ben yine en iyi biçimde çalışırım ve görev verildiğinde de yine elimden gelenin en iyisini yaparım.

Zico herkese eşit davranıyor

Zico ile ilişkilerin nasıl? Bazı teknik adamlar için yedek oyuncular geri plandadır. Bazıları ise tüm oyuncularına aynı ilgiyi gösterir.

Ben Zico ile ilişkilerimde hiçbir fark görmedim. Yedek olduğum dönemde neyse, oynarken de aynıydı. Gerçekten de oynayan ve oynamayan oyuncuya aynı sıcaklıkta yaklaşan bir teknik adam.

1.5 sezonluk kenarda oturma sürecinin ardından, uzun zamandır hayalini kurduğun Milli Takım'dasın.

Bursaspor'da oynadığım dönemde de hedeflerim vardı, sonuna kadar da olacak. Fatih Hocam beni kadroya çağırdığında çok mutlu oldum. Ona ve ekibine çok teşekkür ediyorum. İnşallah ay-yıldızlı forma altında uzun süre mücadele ederim.

Fenerbahçe'de efsane olmaktan söz ettin. Bunun ötesinde de hedeflerin var mı?

Öncelikli hedeflerim Fenerbahçe'de uzun yıllar oynamak ve bu süreçte sürekli Milli Takım kadrosunda yer almak. Bunun da benim elimde olduğunu düşünüyorum.

Milli Takım'daki rekabeti nasıl değerlendiriyorsun? Son dönemde oldukça iyi kaleciler yetişti. Mesela Rüştü'nün "Veliahdım Tolga" diye bir açıklaması var.

Herkesin görüşüne saygı duymak gerekir. Rüştü ağabey de böyle düşünüyor olabilir. Gerçekten de son dönemde çok iyi kaleciler yetişti. Artık "Genç kaleciler" de dememek lâzım, çünkü çoğumuzun yaşı 25'i geçti. Orkun, Hakan, Serkan, Tolga ve bizim Volkan çok iyi kaleciler. Bu rekabetin içinde ben de bulunduğum için mutluyum.

Sence 2008 finallerinde kaleyi kim korur?

İnşallah kadronun içinde ben de bulunurum. Tabii kalede kimin olacağı hocamızın kararı. Göstereceğim performansla elbette oynamak isterim.

Uzun yıllar Bursa'da yaşadıktan sonra İstanbul'a geldin. Hayatında neler değişti?

Hiçbir şey değişmedi. Hayatım sadece işimden ve ailemden ibaret. Sadece izin günlerimde eşimi ve iki oğlumu alarak bir yerlere gider, gezip eğleniriz.