TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Ertuğrul Taşkıran: "Parmakla gösterilmek istiyorum" 1.05.2012
Ertuğrul Taşkıran: "Parmakla gösterilmek istiyorum"

Spor Toto Süper Lig Samsunspor'u kaybetti ama Türk futbolu uzun yıllar güvenebileceği genç bir kaleci kazandı. Futbola Kartalspor'da başlayıp 17 yaşında Fenerbahçe'ye transfer olan, ilk Süper Lig tecrübesini kiralık olarak formasını giydiği Samsunspor'da yaşayan genç kaleci, müthiş performansıyla ayakta alkışlandı. Sadece saha içindeki yetenekleriyle değil, hayata bakışıyla da farklı bir kişilik çiziyor, geleceğe dair hedeflerini de futbol sahasıyla sınırlı tutmuyor.

Röportaj: Selim Şakarcan

Samsunspor kalesini bu sezonun ilerleyen maçlarında devralan ve her geçen gün biraz daha fazla öne çıkan bir kaleci olarak Ertuğrul Taşkıran'ı yakından tanımak istiyoruz...

5 Kasım 1989 tarihinde İstanbul Kadıköy'de doğdum. Aslen Amasyalıyız ama ailem 70'li yılların sonuna doğru İstanbul'a gelmiş. Beş kardeşiz, ben dördüncüyüm. İki ablam, bir ağabeyim ve bir erkek kardeşim var. Futbola 2002 senesinde Kartalspor altyapısında başladım. Herhangi bir futbol okuluna gitmeden doğrudan takımın içinde buldum kendimi.

Futbolla ilk tanışmanda da kaleci miydin?

Evet, futbola kaleci olarak başladım. Hatta Kartalspor'dan önce arkadaşlarımla oynarken de kalecilik yapıyordum. Ağabeyim amatör bir takımda oynuyordu. Benden 7 yaş büyük. Mahallede top oynarken bir o geçiyordu kaleye, bir ben. Fiziksel olarak yaşıtlarıma göre iri olduğum için beni kaleye koyuyorlardı. Daha sonra okul takımında oynamaya başladım. Orada yedek kaleciydim. Babam bir maçımı izlemeye geldi. Takımın antrenörü de kuzenim ama beni oynatmıyor. Babamın geldiği maçta oynadım. Maç da Kartal'daydı. Kartalspor'un altyapı antrenörleri okul takımı maçlarını takip ediyorlar ki, onlar için okul takımı maçlarını takip etmek yetenekli gençleri bulabilmeleri adına çok büyük bir fırsat. Maçı kazandık. Ben de o gün iyi oynamıştım. Maçtan sonra beni çağırdılar. Ancak ailem, özellikle de Ankara'da okuyan ablam futbol oynamamı istemiyordu. Hatta bu durumu öğrenince Ankara'dan İstanbul'a geldi, "Bu çocuk futbol oynamayacak" diye. Bense futbol oynamayı çok istiyordum. Daha sonra okul takımının antrenörü olan kuzenim, "Gitsin bir baksın, denesin" diyerek devreye girdi. Bu şekilde 2002 senesinde Kartalspor'un altyapısında futbola başladım. Minik takım, yıldız takım derken aslında benim kaderimi değiştiren yine okul takımı oldu. Kartalspor'un B genç takımındaki bütün oyuncular başka bir lisenin okul takımındaydı. O takımın kalecisi açık öğretim okuduğu için Türkiye Şampiyonası'na gidemeyince kaleyi ben korudum. O şampiyonada Türkiye ikincisi olduk. Sonra beni isteyen takımlar çıktı ortaya. Bu gelişmeler üzerine sezon sonunda Kartalspor'da A takıma çıktım ve profesyonel oldum.

Profesyonel olduğunda kaç yaşındaydın?

2005 yılında profesyonel oldum, 16 yaşındaydım. Bir sene A takımda oynadıktan sonra Fenerbahçe'ye kiralık olarak gittim. Altyapıda kiralık olarak transfer olmak pek yaşanan bir durum değil. Belki de bir ilk oldu. Bir sene kiralık oynadıktan sonra, sezon sonunda Fenerbahçe'ye transfer oldum. 2-3 sene Fenerbahçe altyapısında oynadım ama arada A takım antrenmanlarına çıkıyordum. Rüştü ağabey, Volkan ağabey ve Serdar ağabey Millî Takım'a gittiklerinde A takım antrenmanlarına katılıyordum. Zico döneminde hiç unutmuyorum, A takımla ilk antrenmanıma çıkmıştım. Ama yeni gelmiş bir genç oyuncu gibi değil, uzun zamandır takımdaymışım gibi kaleden hep konuşuyordum, takım arkadaşlarıma uyarılarda bulunuyordum. Bu durum Zico'nun çok dikkatini çekmişti, beni yanına çağırdı ve "Nasıl yapıyorsun bunu?" diye sordu. Ben de "Kaleciliği böyle öğrendim" cevabını verdim. Kartalspor'un altyapısında oynarken kaleci antrenörlüğü olduğunu bilmiyordum. A takıma çıktığımda ilk defa bir kaleci antrenörü olduğunu gördüm. Altyapıda imkânlar kısıtlıydı. Fenerbahçe'ye transfer olduktan sonra hem A takım hem de altyapıda oynadım. Bu sezon ise benim için çok önemli bir fırsat oldu ve Samsunspor'a kiralık olarak transfer oldum.

Fenerbahçe'de hiç resmi maçta oynadın mı?

Hayır, iki kere kadroya girdim ama hiç oynamadım. Profesyonel kariyerimde Süper Lig'deki ilk resmi maçım Samsunspor formasıyla oldu.

Futbola sokakta başladığını söyledin. Özellikle büyük şehirlerde çocukların sokakta futbol oynayabileceği alanlar kalmadı. Bunun futbolu etkilediğini düşünüyor musun?

Sokak futbolu deyip geçmemek lâzım. Sokak futbolunun da kuralları vardı, maçlar çok heyecanlı ve çekişmeli geçiyordu. Evden çağırsalar da misafirliğe gidilse de mahalle maçları bırakılmazdı. Çoğu zaman ailem misafirliğe giderken ben mahalle maçı yüzünden kaldığımı biliyorum. Kazanma arzusu, rekabet ve heyecan açısından çok önemliydi. Tabii sokak futbolunda tamamen içgüdüsel olarak hareket ediyorsunuz. Herhangi bir eğitim almadan oynuyorsunuz. Mahallede oynadığım dönemlerden sonra benim için okul futbolu, okul takımı çok önemli ve heyecan vericiydi. Çünkü okul takımında forma giydiğinde, tekmelik taktığında, kaleci eldivenini eline geçirdiğinde bambaşka bir havaya bürünüyorsun. Her ne kadar amatör olsa da futbola ilk adım açısından sokak futbolundan sonra okul futbolu bence çok önemli. Okul takımıyla oynadığım dönemlerin bana çok katkısı oldu. Şampiyonluklar ve ikinciliklerle dolu çok başarılı bir dönem geçirdim. Tabii en önemli etken beden eğitimi öğretmenlerimdi. Bize yaklaşımları çok olumluydu. Kazanmaktan çok futbolu doğru oynamamıza önem veriyorlardı. Bir de okulumuzda derslerimize de önem veriliyordu. Ablamın benim futbol oynamamı istemediğini söylemiştim. Futbola başladığım zaman ablama hem derslerimin iyi olacağı hem de üniversiteyi kazanacağım konusunda söz vermiştik. Kartalspor'daki antrenörüm, futbola başladığım dönemlerde bende çok emeği olan Hüseyin Yıldız söz vermişti. Hatta hiç unutmuyorum, LGS'ye girmiş ve başarısız olmuştum. Hüseyin Hocam benden sonuç belgemi istemiş ama ısrarla götürmemiştim. En sonunda babamı arayıp öğrenmiş başarısız olduğumu; bana çok kızmıştı. Ben de ona üniversiteyi kazanacağım konusunda söz verdim ve 2006 yılında Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nu kazandım.

Normalde öğrenciler sınav sonuçlarını ailelerine götürmekten çekinir ama sen antrenöründen çekinmişsin.

Evet, ailem bize hiç baskı yapmadı. Tabii biz de eğitim konusunda hep başarılı olduk. İçimizde hep okuma isteği vardı. İki ablam ve ağabeyim de üniversite okudu. Kardeşim Anadolu Lisesi kazandı. Bizim ailede hiçbir zaman "Ödevini yaptın mı oğlum?" gibi sorular da sorulmaz. Ailemize eğitimle ilgili hiç sıkıntı yaşatmadık. Onlar da bizi rahat bıraktı.

Sokak futbolunun kendine özgü kuralları var demiştin, aklında hangileri kaldı? O dönemlerden ilginç bir anın var mı?

Kimse kaleye geçmek istemese de ben tam tersi hep kalede oynamak isterdim. Zaten genelde ağabeylerimle oynadığım ve en küçük olduğum için hep kaleye geçiyordum. Genelde ağabeyimle rakip oluyorduk. Biz kazanırsak "Neden kazandınız?" diye, kötü gol yediğimde de "Bu golleri nasıl yersin?" diye kızıyordu. Bir yaz ailemle tatile gitmiştik. Beni Kartalspor'dan istedikleri yazdı. Ağabeyim bana "Kaleci olmak istiyor musun?" diye sordu ve benden "Evet" cevabını alınca da kaleci antrenmanları yaptırmaya başladı. Hem de basketbol topuyla. Her gün çalıştırıyordu beni. Yorgunluktan arkadaşlarımla yüzecek halim kalmıyordu. Bir süre sonra tatil bana işkence gibi gelmeye başlamıştı. En sonunda gittim babama şikayet ettim.

Çocukluğunda sevdiğin, takip ettiğin kaleci var mıydı?

Tabii o dönem Rüştü ağabey bizim için fenomendi. Kurtarış yaptığımda hep "Rüştü" diyerek dururdum kalede. O dönemde Millî Takım çok başarılıydı. Tabii Galatasaray da başarılıydı o dönemde ve Taffarel'i izleyerek büyüdüm. Benim Kartalspor'da futbola başladığım sene Volkan Demirel, Fenerbahçe'ye transfer oldu. Kartalspor'da fiziğimden dolayı bana "Volkan" demeye başladılar. Zaman zaman aynanın karşısına geçip "Volkan mıyım, değil miyim?" dediğim dönemler oldu. Fenerbahçe'ye geldikten sonra Volkan ağabeyi yakından tanıma fırsatım oldu ve onun kişiliğini bildiğim için kesinlikle benim için bir örnektir. Onu tanımış olmak benim için önemli bir şans.

Kartalspor'un A takım kadrosundayken Fenerbahçe altyapısına kiralık olarak transfer oldun. Bu durum sende bir tereddüde yol açtı mı?

Kartalspor A takımında sezon başı kampındayken Fenerbahçe'ye kiralandım. Hemen kamptan ayrılarak Fenerbahçe'ye gittim. Tam da kendimi bulmaya başladığım günlerde takımdan ayrılmıştım. Kartalspor'un A takımıyla ilk antrenmanlara başladığım günlerde çok heyecanlıydım. A takım kalecisi Kubilay ağabey benle çok ilgilenmişti. Neler yapmam gerektiğini her zaman söylerdi. Onun desteğiyle heyecanımı yendim, özgüvenim ve performansım arttı. Altyapıdaki halime büründüm. Sezon başı kampında da hazırlık maçlarında oynayacaktım ama tam bir hazırlık maçı günü Fenerbahçe'ye kiralık olarak transfer oldum. Tam da A takımda kadroya gireceğim ve oynayacağım günlerde kiralık gitmek farklı bir durumdu. Ancak transfer olduğum takımın Fenerbahçe olması çok önemliydi. Çok mutlu olmuştum. Belki o hazırlık maçında oynayıp gitseydim daha da mutlu olurdum.

Ülkemizde birçok genç oyuncuya olan şey benim de başıma gelmişti. Kartalspor A takımına çıktığımda "Ben kaleci oldum" düşüncesine kapılmıştım ama A takımda benden yaşça çok büyük ağabeylerime baktığımda aslında henüz hiçbir şey olmadığımı fark etmiştim. Fenerbahçe'ye ilk geldiğim dönemde de aynı şey oldu. "Ertuğrul" olarak kendime güvenli bir şekilde geldim ama bir baktım ki herkes Ertuğrul. O dönemde Mert, Volkan Babacan, Necati vardı. Hepsi birbirinden iyi ve değerli kalecilerdi. Ama doğduğumdan beri İstanbul'da yaşamış olmamın verdiği bir avantaj da vardı. Ben doğma büyüme Kadıköylüyüm. Stadyum deyince aklıma Şükrü Saracoğlu, takım deyince Fenerbahçe geliyor. Semtten yetiştim. Bu nedenle transferimin hiç dezavantajı olmadı. Hiç sorun yaşamadım. İyi ki Fenerbahçe'ye gitmişim. Kendimi her açıdan geliştirdim. Benim için çok önemli bir fırsattı. Bu fırsatı iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Hem Kartalspor'daki hem de Fenerbahçe'deki tüm altyapı hocalarıma çok teşekkür ediyorum. Benimle çok ilgilendiler, üzerimde çok büyük emekleri var.

Bu sezon başında da yine kiralık olarak Samsunspor'a transfer oldun. Bu transferin nasıl gerçekleşti?

Geçen sezon Fenerbahçe A takımıyla antrenmanlara çıkıyordum. Maç eksiğimi kapatmak için de A2 takımıyla maçlarda oynuyordum. Bu sezon başında Samsunspor'a kiralık olarak transferim gerçekleşti. Geçmişiyle, bugünüyle, taraftarıyla, şehriyle çok önemli ve güzide bir kulüp Samsunspor. Benim için çok büyük bir fırsat oldu. Samsunspor'da kiralık olmama rağmen bunu hissettirmediğimi düşünüyorum. Kiralık oyuncuların, "Sezon sonu ayrılacağım" düşüncesiyle bir rahatlığı oluyor. Ama ben bunu hiç düşünmedim ve her zaman en yüksek motivasyonla, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştım. Belki de birçok insan bu sezon benim Süper Lig'de bu kadar çok oynayacağımı düşünmüyordu. Ancak ben buna çok inanıyordum ve Samsunspor'a transfer olduğum andan itibaren kendimi hep buna hazırladım. Hatta Süper Lig kariyerime başlangıcım, ligin ikinci haftasında deplasmandaki Galatasaray maçıyla oldu. Maçın bitimine 15 dakika kala oyuna girdim ve Galatasaray penaltı atıyordu. Kariyerime gol yiyerek başladım diyebilirim. Kariyerimin ilk saniyesinde Selçuk İnan'ın kullandığı penaltıdan golü yedim. O maçtan önce babamla konuşmuştum. Bana takılarak "Oynayacak mısın?" diye sordu, oynamayacağımı biliyordu. "Oynayacağım, izle maçı" deyince çok şaşırdı, heyecanlandı. Ancak düğün nedeniyle Amasya'da oldukları için maça gelemedi. Transferimin netleştiği gün aslında Amasya'ya düğüne gitmeyi planlıyordum. Ailem de benden gelip gelemeyeceğim konusunda haber bekliyordu. Transferim kesinleşince ertesi gün Samsun'a gittim ve aileme "Ben geldim" diye haber verdim. Onlar da düğüne gittiğimi zannetti. Samsunspor'a transfer olduğumu duyunca çok şaşırdılar. Ligin ikinci haftasında da bir anda kendimi 40 bin kişinin önünde buldum ama sahaya çıktığımda çok rahattım. Her zaman ne yapıyorsam onu yapmam gerektiğini biliyordum. Galatasaray maçından 3-4 gün sonra Trabzonspor maçı vardı. O maç Samsunspor ve Samsun halkı açısından çok önemliydi. Süper Lig'deki ilk doksan dakikamı oynadığım için kariyerim açısından çok önemli olan Trabzonspor maçı benim açımdan çok iyi geçmişti.

Süper Lig kariyerine büyük takımlara karşı oynadığın maçlarla başladın. Belki de bu maçlardan en anlamlısı senin için Kadıköy'de oynadığınız Fenerbahçe maçıydı. Golsüz berabere biten karşılaşmada Fenerbahçe'nin kalesini Mert, Samsunspor'un kalesini ise sen korudun. Nasıl bir maç oldu senin için?

Bu maç belki şu anda fark edemediğimiz ama bundan 10 sene sonra Mert'le birbirimize anlatacağımız çok güzel bir anı olarak kalacak. Fenerbahçe çok büyük bir camia. Fenerbahçe'de yetiştiğim için kendimle gurur duyuyorum. Biliyorum ki benim yerimde olmak isteyen binlerce insan var. Fenerbahçe ile İstanbul'da oynadığımız maçtan önceki hafta yedektim. Sonra hoca beni oynatacağını söyledi. Son yıllarda neredeyse her maçı statta izlediğim Fenerbahçe'ye karşı oynayacaktım. O güne kadar tribünden baktığım için sahada nasıl gözükeceğimi biliyordum ama bir taraftan da merak ediyordum. Bu maça tabii ki özel olarak hazırlandım, çünkü Fenerbahçe etkili silahları olan bir takım. Ancak yine de rahattım çünkü ne yapabileceğimi de çok iyi biliyordum. Sahaya ilk çıktığımda farklı duygular yaşadım. Fenerbahçe taraftarı beni çağırdı. Yanlarına gittim, alkışladım ama heyecandan neredeyse bacaklarıma kramp girecekti. Maç da iyi geçti. Hem puan aldık hem de gol yemedim. Takımımın puan kazanmasında katkım olmasının yanında Fenerbahçe taraftarının önünde iyi bir performans sergilediğime de sevindim. Belki şu an fark edemiyoruz ama kariyerim açısından çok önemli adımlar bunlar. Profesyonel anlamda neredeyse hiç maça çıkmamışken, bir anda 35-40 bin kişinin önüne çıkmak çok önemli. Semih ağabey bir önceki maçta oynamamıştı ama o maçta ilk 11 oynadı. Fenerbahçe'deyken antrenman sonraları yaklaşık bir saat şut çalışması yapardık. Hep de yemeğine, çikolatasına iddialı oynardık. Bir taraftan rakibinin neler yapabileceğini bilmek avantaj ama diğer taraftan da dezavantaj. Çünkü rakibin de senin neler yapabileceğini biliyor. Maçtan önce Semih ağabey bana "Bugün sana gol atacağım" dedi. Ben de "Bugün olmayacak ağabey, başka zamana sakla" cevabını verdim. Nitekim Samsun'da 3-1 kazandığımız maçta da aynısı oldu. Semih ağabey ve Alex yedekti. Maç öncesi sohbet ederken Semih ağabey, "Sonradan girip atacağım" dedi, ben de "Bugün de olmayacak" dedim. Futbolda yeteneklerini sergileyebilmek için rahat olmak çok önemli. Ben de rahat olduğumu düşünüyorum.

Samsun'da 3-1 kazandığınız maçta da Volkan Demirel'le karşılıklı oynadın. O maç nasıl geçti?

Volkan ağabey benim için önemli bir insan. Duruşu, olaylara yaklaşımı ve futbolculuk kariyeri ile örnek aldığım bir insan. Ona karşı oynamak apayrı bir duygu. Maç öncesi düşündüğümde anlayamadım ancak karşıma çıktığında heyecanlandım. Volkan ağabeyin yaklaşımları samimiydi. Benim oynadığımı görünce onun da mutlu olduğunu biliyorum. Ne kadar çok çalıştığımı ve neler istediğimi bildiği için, oynadığımı görünce o da seviniyor. Nitekim maç öncesi Volkan ağabeyin yüzünde onu gördüm.

Son yıllarda birçok kulübümüz yerli kalecileri tercih ediyor ve genç kalecilere şans veriyor. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsun?

Evet, eskiden çoğu takımda yabancı kaleciler oynarken şimdi yerli ve genç kaleciler oynuyor. Futbolda hem genç hem de tecrübeli kaleciler isteniyor ama genç bir kalecinin tecrübe kazanması için önce oynaması lâzım. Genç kaleciler olarak bize verilen şansı iyi kullandığımızı düşünüyorum. Yerli ve genç kaleciler başarılı oldukça bir sonraki neslin de önü açılıyor ve daha çok şans veriliyor. Önceden Millî Takım seviyesinde en fazla 2-3 kaleci varken şimdi bu sayı oldukça arttı. Bence kısa bir süre sonra Ümit, A2 ve A Millî Takımlara davet edilen kalecilerin hangisini A Millî Takım kalesine koysanız bir şey fark etmeyecek. Bizim için en önemlisi bu kaliteyi yakalayabilmemiz. Kalecilerdeki değişiklikler fark yaratmamalı.

Ben kendi adıma söylersem, daha eksiklerim var. Ancak bu eksiklerimi giderebilmek ve kendimi geliştirmek için önümde çok önemli bir zaman ve Süper Lig'de oynayabilmek gibi önemli bir fırsat var. Kendimi geliştirmem ve istikrar yakalamam lâzım. Ben Genç Millî Takımlarda da oynadım ama tekrar Millî Takım'a gelmek benim için gurur verici. Burası çok farklı bir ortam, Millî Takım'da oynamak ve kamp yapmak çok güzel bir duygu.

14 kez Genç Millî Takımlarda forma giydin. Millî Takımlara ilk kez Kartalspor'da oynarken çağrıldın. Neler hissettin ilk davet aldığında?

Millî Takım'a ilk çağrılmam çok ilginç oldu. Kartalspor'da oynarken Genç Millî Takımlara oyuncu seçmek için oluşturulan bölge karmasıyla maç yapacaktık. İstanbul takımı olduğumuz için bizimle oynamak istediler. Birçok genç oyuncuda emeği olan rahmetli Fatih Eser Hocamız karma takımının izleyici antrenörlerinden biri ve U17 Millî Takımı'nın antrenörüymüş. Tabii bunları o zaman bilmiyorum. Riva'daki maçta 45 dakika oynadım ama çok iyi bir maç çıkardım. Maç sonrasında beni yanlarına çağırdılar, çok heyecanlandım, titriyorum. Karşımda 5-6 Millî Takım antrenörü bana sorular soruyor. Bu arada benim daha önce bir karma heyecanım olmuştu ama hüsranla sonuçlanmıştı. Bu sefer karma takımda olmamama rağmen Millî Takım'a seçildim. Rahmetli Fatih Eser Hocam beni ilk defa Millî Takım'a çağırdı. Hiç hazırlık maçı oynamamıştım. İlk maçım Avrupa Şampiyonası grup eleme maçıydı. Makedonya'daki grup eleme maçlarında ilk defa millî formayı giydim. Aslında Millî Takım kariyerim de Süper Lig kariyerim gibi olmuştu. Hiç hazırlık maçı yapmadan önemli resmi maçlarla başladı. İlk defa yabancı oyuncuların ve yabancı hakemlerin karşısında oynamıştım. Bu da benim için çok güzel bir heyecan olmuştu.

Gelecekle ilgili hedeflerin neler, kariyer planlamanı nasıl yapıyorsun?

Öncelikle Samsunspor'da kiralık olduğum için sezon sonunda Fenerbahçe'ye döneceğim. Sonrasında neler olacağını bilemiyorum. Oynayabileceğimi hem ben hem de herkes gördü. Öncelikle hedefim çok çalışarak eksiklerimi gidermek ve yine çok çalışarak iyi olduğum yönlerimi daha da geliştirmek. Sadece futbol açısından da değil. Kişilik, karakter ve duruş da çok önemli. Tüm bunları yaptıktan sonra zaten Süper Lig ve Millî Takım seviyesinde, ilk tercih edilen kaleciler arasında olacağıma inanıyorum. Tabii ki benim de A Millî Takım'da ve Avrupa'da oynama hedeflerim var. Ancak bu hedeflere ulaşabilmem için istikrarlı bir şekilde oynamam ve hak etmem gerekiyor. A Millî Takım bana çok uzak değil ama şu an A Millî Takım'ı hak eden başka arkadaşlarımız var. Hak ettiğimde orada olacağımı biliyorum. Önümüzdeki 1-2 sezon kariyerim açısından ne seviyede olacağımı gösterecek. Belki şu an her şey yolunda gidiyor ve üst seviye kaleciler arasındayım ama daha çok çalışıp kalıcı olmam lâzım. Süper Lig'de parmakla gösterilen bir kaleci olmak için çalışacağım. Bunun tam ters örnekleri de var. Gençken kendini gösterip, kendinden söz ettirip şu an nerede olduğunu bile bilmediğimiz oyuncular var. O durumda olmamak için elimden geleni yapacağım. İlerleyen yıllarda geriye dönüp baktığımda pişmanlıklarla dolu bir kariyerim olsun istemiyorum. Mutluluklarla, güzelliklerle dolu olmasını istiyorum. Bence bir iş yapıyorsak, bir mesleğimiz varsa bunu en iyi şekilde yapmalıyız. Futbol bizim için çok büyük bir velinimet. Bu mesleği en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Futbolcuların bir çoğu ekonomik açıdan belli bir seviyenin altında yetişen kişiler. Futbolculuğumuzda ise ülke standartlarının üstünde paralar kazanıyoruz. Nereden geldiğimizi unutmadan işimize sahip çıkmalı ve ona saygı göstermeliyiz. İşimiz sadece saha içi ile de bitmiyor. İnsanlar bizi saha dışındaki davranışlarımızla da izliyor ve örnek alıyor. Bu yüzden, adım atarken insanların benim attığım adımları takip ettiklerini unutmadan hareket etmeye çalışıyorum.

A2 Ligi ile ilgili neler söylemek istersin? Bu ligde çok forma giyen biri olarak faydasını gördün mü?

Özellikle son 2-3 sezondur A2 Ligi'nin cazibesi çok arttı. Fenerbahçe'de A takım kadrosundayken özellikle A2 maçlarında oynamak istiyordum. A takımda kadroya giremediğim zaman maç kondisyonumu geliştirmem adına çok faydasını gördüm.

Galatasaray ile oynadığımız bir A2 Ligi maçında, şimdi Kayserispor'da oynayan Cem Sultan'ın dirseği bir pozisyonda burnuma geldi. Sonradan öğrendim ki burnum kırılmış. Hatta darbe sinirleri sıkıştırmış ve biraz görme kaybı oluşmuştu. Karşılaşmanın 50. dakikasıydı ve 1-0 öndeydik. Takım kaptanıydım, oyunu bırakmak istemedim ve devam ettim. Doksan dakika sonucunda maçı 3-0 kazandık. Maç sonunda görme kaybım devam etti ve hastaneye gittik. Cem Sultan'la talihsiz bir olay yaşamıştık ama kendisi müthiş bir insandır, çok severim. Benim için en zoru ilerleyen maçlarda maskeyle oynamak oldu. Kaleci olarak maskeyle oynamak daha da zor. Bir de maske buhar yapıyor ve sürekli su damlıyor. Hatta bir maçta maskeyi çıkarıp devam etmiştim.

Bundesliga'da gol krallığı yaşayan Gekas'la takım arkadaşı oldun. Gekas Türkiye'ye gelen ilk Yunan futbolcu. Saha içi performansını hepimiz iyi biliyoruz. Saha dışındaki nasıl biri olduğunu anlatır mısın?

Futbolculuk kariyeri ve kalitesi bakımından zaten kendini kanıtlamış bir insan. Çok önemli bir golcü olduğunu takımımıza yaptığı katkılarla da gösterdi. Ayak içine geliyorsa kimseyi üzmüyor, atıyor golü. Biz onun gibi bir golcünün eksikliğini çok hissettik. Topu kale önüne kadar götürüp gol yapamadığımız, çok iyi oynayıp da kazanamadığımız bir çok maç oldu. Gekas'la beraber bu durumun biraz daha önüne geçtik. Daha önce, özellikle Güney Amerikalı olmak üzere birçok yabancı futbolcuyla aynı takımda oynadım ama bir Yunan futbolcuyla ilk defa aynı takımda yer aldım. İlk geldiği günden beri Gekas'ı yabancı bir futbolcu gibi görmedim. Sanki bir Türk gibi. Sadece konuştuğu dil farklı. Onun dışında oturması, kalkması, yemek yiyiş tarzı, hareketleri aynı bizim gibi. Zaten çabuk uyum sağlaması ve başarılı olmasının da nedeni bu bence. Ailesini getirememesine rağmen hiç yabancılık hissetmedi. Geldiği zaman eminim ki o da aramızda hiç fark olmadığını gördü. Çok neşeli ve hep gülen bir insan. Sürekli konuşmayı ve espri yapmayı seviyor. Yaşı bizden fazla olmasına rağmen şakalaşmayı seven, renkli bir kişilik. Hatta sadece sözlü şakaları değil el şakalarını da seviyor. Biri ensene vurup saklanıyorsa veya bir anda arkandan sarılıyorsa bil ki Gekas'tır.

Alex'le ilgili neler söylemek istersin?

Alex'le ilgili söylenecek çok şey var. Herkes Alex'in nasıl bir futbolcu olduğunu çok iyi biliyor. Saha dışındaki yaklaşımları da çok farklı, asıl onlardan bahsetmek isterim. Mesela, nerede espri yapması, nerede ciddi olması gerektiğini çok iyi bilen bir insan. Yıllardır burada oynaması ve kendini kabul ettirmesinde bunun çok büyük bir etken olduğunu düşünüyorum. Daha önce de dediğim gibi iki maçta kadroya girdim Fenerbahçe'deyken. O maçlarda kalede Mert oynayacaktı ve Alex maç konuşmasını Mert'in üzerinden yapmıştı. Bu durum, yedek olmama rağmen, beni bile etkilemiş ve rahatlatmıştı.