TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Futbol gezgini İlyas Kahraman 1.06.2007
Futbol gezgini İlyas Kahraman
İlyas Kahraman, Galatasaray'ın altyapısından yetişti ve A takımda 3 sezon oynadı. O dönemde geleceğin yıldızlarından biri olarak gösteriliyordu ama Galatasaray'da kalıcı olamadı. Yine de Gaziantepspor, Yozgatspor, Denizlispor, Malatyaspor ve Diyarbakırspor'da forma giydiği dönemde hep "kilit adam" konumunu korudu. Özellikle ve Gaziantepspor ve Denizlispor'un UEFA Kupası başarılarında önemli roller üstlendi. Kendi tabiriyle Bursaspor'daki başarısız dönemin ardından son durağı Antalyaspor'da yine kalitesini konuşturuyor.

Röportaj: Nihat Özten

İstersen futbolla tanıştığın günlere dönelim ve en başından başlayalım.

Sokak aralarında oynadığımız maçları saymazsak, futbola başlayışım tesadüfler sonucu oldu. Oturduğum mahallede futbolu çok seven ve bizimle ilgilenen bir ağabeyimiz vardı. Onun da bir arkadaşının Galatasaray'la bağlantısı varmış. Bir şekilde benim antrenmana çıkmamı sağladı. Babam o zamanlar hayattaydı ve beni antrenmana kendisi götürdü. Hiç unutamıyorum, 40-45 dakika süren antrenmanın yarısında altyapı hocalarından Ahmet Keskinkılıç beni yanına çağırarak, nüfus kağıdımla birlikte 8 fotoğraf getirmemi istedi. O günden itibaren Galatasaray'ın minik takımından başlayarak profesyonelliğe kadar yükselen futbol hayatıma adım attım. O sırada 12 yaşımdaydım.

Babamı kaybettim, elimden Polat tuttu

12 yaşında futbola başlıyorsun ve aynı zamanda okuluna devam ederken Güngören gibi Florya'ya pek de yakın olmayan bir semtte oturuyorsun.

O günler tabii ki kolay değildi. Okuldan çıkıp 3-4 araba değiştirerek antrenmana gidip gelmek özellikle kışın çok zor oluyordu. Elimde koca bir çantayla yollarda az eziyet çekmedim. Tabii bir de o zamanlar altyapılar şimdiki gibi değildi. Şimdi altyapıdaki futbolcular çok rahat. Tesisler süper, malzemeleri oldukça iyi, çamaşırları yıkanıyor. Benim zamanımda çamaşırlarımızı annelerimiz yıkardı ve sobada kuruturdu ki ertesi gün antrenmana yetişsin. Hem futbol oynamayı çok sevmem hem de ailemin bana tam destek vermesi o zor zamanları yılmadan geçirmemde çok etkili oldu. Sonuçta orta gelirli bir ailenin çocuğuydum ve babam bir fabrikada şoförlük yaparak geçimimizi sağlıyordu. PAF Takımı'na çıktığımın ikinci senesinde babamın ölümü bize maddi ve manevi açıdan çok zor günler yaşattı. Bir anda üzerime sorumluluklar bindi. Ailenin büyük çocuğu olarak benden beklentiler arttı. O geçiş sürecinde annem elişi yapıp satarak, bana sonsuz destek verdi ve geçimimiz sağladı. Ama maddi açıdan zorlandığımız günler şükürler olsun ki benim bir sene sonra A takıma çıkmamla sona erdi. İçinde bulunduğum durumu bilen Adnan Polat o zaman bana babalık yaptı. Altyapıdan çıkan bir futbolcuya verilebilecek en iyi parayla sözleşme imzalattı. Polat'ın benim hayatımdaki yeri ayrıdır.

Senin kadar yetenekli birçok futbolcu adayı var ama büyük bir çoğunluğu futbol hayatını sürdüremiyor. Senin onlardan farkın neydi?

O zamanlar çocuksunuz ve düşündüğünüz pek bir şey yok. Sadece futbol oynamak istiyor insan o yaşlarda. Ama tabii ki 15-16 yaşlarındayken özellikle de A Takım'a seçilecek döneme girildiğinde o hırs acayip bir şekilde baskı yaratıyor. Artık tek hedefin A Takım'da oynamak oluyor. Bunu başarmak için çok daha fazla çalışıyorsun. O zamanlar PAF Takım Antrenörü olan Müfit Erkasap'ın bizi gece yarılara kadar çalıştırdığı günler çok olmuştur.

PAF Takımı'ndan A Takım'a yükselişin nasıl oldu?

O zamanlar teknik direktör olan Felkamp, PAF Takım ile A Takım arasında maçlar yaptırırdı. Bize de "A Takım'ı yenin sizden oyuncu alayım" derdi. Söylediğini de gerçekten yapardı. PAF Takım o zamanlar çok iyi bir kadroya sahipti. Ceyhun, Cengizhan, Mustafa, Alp, Okan, Mert, Tamer Tuna gibi oyuncular vardı ve A Takım'ı yendiğimiz maçlar oluyordu. Ben de bu maçlarda ortaya koyduğum performans ve altyapı hocalarımızın raporları sonrasında Felkamp tarafından A Takım'a alındım.

Bu saydığın isimlerin birçoğu iyi oyuncular oldu. Ama sen de dâhil Galatasaray'da da sonradan gittiğiniz takımlarda da kalıcı olamadınız. Bunun nedeni neydi?

Futbolcuların bu olayla pek ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye'de enteresan bir düzen var. Neredeyse her sezon 2-3 defa teknik ekipler değişiyor. Yeni gelen kendi oyun mantalitesine uygun olduğunu düşündüğü oyuncularla çalışmak istiyor. Böyle olunca da takımdan ayrılmak zorunda kalıyorsunuz. Galatasaray'ın altyapısında yetişen bizler de oynamayı seven karakterde oyuncularız. Çünkü Galatasaray'da bize öğretilen en temel şeylerden biri oynadığın takıma faydalı olmak ve giydiğin formanın hakkını vermek.

Saunders'e koştuğum anı unutamam

Graeme Souness'ın Fenerbahçe Stadı'na Galatasaray bayrağını diktiği maçın kahramanlarından birisin. O maçta yaptığın asistle kupayı Galatasaray'ın kazanmasında büyük katkın oldu. Neler hissettin o maç sonrasında?

Galatasaray-Fenerbahçe maçlarının önemini söylemeye zaten gerek yok. Üstelik bu bir kupa finali ise düşünün. Kadıköy'de muhteşem bir atmosfer vardı ve ben yedektim. Oyuna girdiğimde Fenerbahçe 1-0 öndeydi ve maçın bitmesine 25 dakika kadar kalmıştı. 90 dakika da böyle bitti. İlk maçı biz 1-0 kazandığımız için uzatmalara geçildi. Uzatmaların son dakikalarında sol kanatta buluştuğum topu Uche'yi geçtikten sonra ceza alanına ortaladım, Saunders da golü attı. Düşünün işte, 20 yaşında bir oyuncusunuz ve böyle bir golde katkınız var. Gol sevincini yaşamak için Saunders'e koşuş anımı hayatım boyunca unutamam. Benim için çok güzel bir olaydı. Üstelik Galatasaray o dönemde kötü günler geçiriyordu ve camianın o kupaya oldukça ihtiyacı vardı.

Galatasaray'da 3 yıl kaldıktan sonra Anadolu'nun çeşitli takımlarında oynamaya devam ediyorsun. Büyük takımda oyuncu olmakla Anadolu takımlarında oynamanın ne gibi farkları var?

Farklılıklar eskiden daha fazlaydı. Galatasaray'da oynadığım dönemde Anadolu kulüplerinin zorluklar içerisinde olduğunu biliyor ve görüyordum. Tesislerden tutun da kullanılan malzemeler açısından bile farklılıklar fazlaydı. Galatasaray'dan ayrıldıktan sonra bir dönem ben de yaşadım o zorlukları. Ama aradaki fark giderek azalıyor. Futbol milyon dolarların döndüğü büyük bir ticaret alanı haline geldi. Anadolu kulüpleri kurulan havuz sisteminden pay almaya ve mali yapılarını düzeltmeye başladı. Birçok kulüp de çok iyi tesisler yaptı. Bunların birbirini etkilemesiyle eskisinden daha fazla taraftar desteğini arkasına almayı başardı. Saha içinde ise eskiye nazaran daha az olmakla birlikte bence büyük takımlar kollanmaya devam ediliyor. Önceki yıllara göre Anadolu takımları büyük takımlara karşı daha rahat oynuyor ve bunun neticesinde puan ve puanlar alabiliyor. Bunda maçların en azından özet görüntülerinin televizyondan verilmesinin, UEFA'nın ve FIFA'nın getirdiği kriterlerin etkili olduğunu düşünüyorum. Özellikle bu sene büyük takımların kötü oynadığı söyleniyor ama bence bunun daha önemli nedeni, büyük takımlarla Anadolu takımları arasındaki farklılıkların azalmasıdır.

Anadolu'daki ilk günümde ağladım

Galatasaray'da yetiştikten sonra 21 yaşında Gaziantepspor'a gittin. İlk Anadolu tecrübende neler yaşadın?

İlk zamanlar büyük zorluklar çektim. Galatasaray'dan Gaziantepspor'a Alp'le birlikte transfer olmuştuk. Gaziantepspor'un tesisleri şehir dışında, ormanın içinde, dağa taşa bakan bir yerdi. Alp'le odaya girdik. O bana, ben ona baktım ve gözlerimiz doldu. İlk dönem çok zorluk çektim, şehre alışamadım. Bu durum performansıma da yansıdı ve ilk sezonumda başarılı olamadım. Ama ikinci sezonda çok iyi oynadım. Hatta o dönem adım Milli Takım'la bile anılıyordu ama nedense o kutsal formayı giymek nasip olmadı. Ondan sonraki sezon için hazırlık yaptığımız kampta zevkine oynadığımız bir maçta ayak bileğimin dönmesi sonucunda 3.5 ay sahalardan uzak kaldım. Fizik kondisyonumu toparlayana kadar da sezon bitti. O sakatlığı yaşamasam belki de Milli Takım'a kadar yükselebilecektim. Zaten futbol hayatım boyunca hep böyle oldu, başarılı olduğum dönemlerde şanssız sakatlıklar geçirdim.

Gaziantepspor'un ardından Yimpaş Yozgatspor, Denizlispor, Malatyaspor, Bursaspor ve Diyarbakırspor'da oynadıktan sonra şimdi de Antalyaspor'dasın. Çok fazla kulüp dolaştın. En verimli olduğunu düşündüğün takım ve sende en çok iz bırakan şehir hangisiydi?

Şöyle bir geriye dönüp baktığım zaman Galatasaray'da şampiyonluk, Türkiye Kupası ve Başbakanlık Kupası sevinci yaşadım. Gaziantepspor'un tarihindeki en büyük başarı olan UEFA Kupası turlarında yer aldım. Yozgatspor tarihinde ilk kez çıktığı Süper Lig'i 7. sırada bitirirken o kadrodaydım. Denizlispor'un tarihindeki en büyük başarıları olan lig beşinciliği ve UEFA Kupası'nda 4 tur geçilmesinde katkım oldu. Malatyaspor'da kendi açımdan iyi işler yaptığımı düşündüğüm bir sezon geçirdim. Daha sonra bir Bursaspor maceram oldu ki, kariyerimdeki en başarısız dönemi yaşadım diyebilirim. Bunun nedenini de 2.Lig'e adapte olamamama bağlıyorum. Ardından Diyarbakırspor'a transfer oldum.

Diyarbakır'da misyonumuz farklıydı

Evet, Diyarbakır maceranın üstünde biraz duralım. Sen İstanbul'da doğdun ama Trabzonlusun ve oranın kültürü ile büyüdün. Diyarbakır'da Trabzonlu bir oyuncu olmak nasıldı?

Öncelikle ben Diyarbakır'da oynayan tek Trabzonlu oyuncu değildim. Benim gibi çok oyuncu vardı ve bence bize burada ayrı bir misyon yüklüydü. Sorumluluğumuz diğer takımlarda oynayan oyunculara nazaran daha fazlaydı. Sonuçta Diyarbakır'ın Türkiye'deki yerini hepimiz biliyoruz. Bizim misyonumuz Diyarbakır'ı en iyi şekilde temsil ederek futbolda bir yere gelmesini sağlamaktı. İnsanlara futbolu sevdirerek şehirdeki bazı olayların azaltılabileceğini düşünüyordum ve bu bilinçle hareket ediyordum. Kariyerimdeki en iyi sezonlardan birini geçirip 9 gol atmama rağmen bazı yanlışlardan dolayı takımı toparlayamadık. Geçtiğimiz sezon oynanan bir Konyaspor maçı vardı ki o maçta yaşananlar beni çok etkiledi, çok yıprattı. Ama Diyarbakır halkı futbolcusuna çok sahip çıkıyor ve futbolu çok seviyor. Futbol orada gündemin birinci maddesi olsun ve insanlar sadece futbolla uğraşsın isterdim. İnşallah Diyarbakırspor tekrar Süper Lig'e döner ve Diyarbakır halkının üzerindeki önyargıların giderilmesinde etkin rol oynar.

Süper Lig'de Karadeniz kökenli birçok futbolcu var. Sen de Maçkalısın. O bölgeden bu kadar çok futbolcu çıkmasını neye bağlıyorsun?

Bence Trabzonlu olmanın şöyle bir etkisi var; Trabzon futbolla yatıp kalkan, futbolu çok seven bir kent. O yüzden çocuklar küçük yaştan itibaren futbol oynuyor ve aileleri bu konuda onlara çok destek oluyor. Ama tabii öncelikle Allah vergisi bir şey. Ligimizde başka bölgelerden de çıkan yetenekli çok oyuncu var.

Babam Trabzonspor'da oynamamı çok isterdi

Her transfer döneminde adın Trabzonspor'la anılıyor ama seni bir türlü o forma altında izleyemedik. Hedeflerin arasında Trabzonspor'da oynamak var mı?

Her Trabzonlu oyuncunun isteyeceği gibi tabii ki o formayı giymek istedim. Bunu da her zaman dile getirdim. Özellikle rahmetli babam Trabzonspor'da oynamamı çok istiyordu. Her ne kadar Galatasaray'da yetişmiş olsam da Trabzonspor'un bendeki yeri ayrıdır. Ama nedense bir türlü kısmet olmadı işte. Belki de nüfus kâğıdımda doğum yeri olarak İstanbul yazdığı içindir (gülüyor). İnşallah futbolu bırakmadan o formayı giymek nasip olur. Böylece babamın da çok istediği bir şeyi gerçekleştirmiş olurum.

Futbol hayatında birçok antrenörle çalıştın. Gelişiminde en büyük katkıyı kimin yaptığını düşünüyorsun?

Söylediğiniz gibi birçok teknik adamla çalıştım. Graeme Souness bana göre çok bir iyi antrenördü. Özellikle gençlere sahip çıkar ve onların üzerinde dururdu. Futbolcularla diyaloğu çok iyiydi. İlk çıkış döneminde onunla çalışmak benim için büyük avantajdı. Ayrıca Fatih Terim'le çalışma şansını yakalamış olmak da benim için büyük bir artıydı. Fatih Hoca'dan hırsı, kendine güvenmeyi, sürekli kazanmak üzerine kurulmuş oyun yapısını öğrendim. Fatih Hoca rakip kim olursa olsun kazanabileceğimizi sürekli olarak bize söylerdi. Yılmaz Vural da bu olayı Antalya'da aynı şekilde yapıyor.

Yılmaz Vural'la çalışmak kolay değil

Yılmaz Vural demişken aklıma şu soru geliyor. Yılmaz Hoca çok renkli ve ilginç bir teknik direktör. Futbolcu açısından bize bir Yılmaz Vural portresi çizebilir misin?

Yılmaz Vural renkli kişiliğiyle tanınıyor ama aslında birlikte çalışılması pek de kolay olmayan bir teknik direktör. Her şeyini planlı programlı ve dakik yapan bir adam. Sizin de televizyondan izlediğiniz gibi, maçlarda olsun antrenmanlarda olsun gerektiğinde şen-şakrak ama her şeyi program dâhilinde. Sürekli kazanmayı istiyor ve bunun için de taviz vermiyor. En önemlisi işini çok seviyor ve bence de çok iyi yapıyor. Sabah-akşam tesislerden çıkmaz. Şu anda Antalyaspor'un her şeyiyle ayrı ayrı ilgileniyor.

Geçmiş sezonlarda yaptığın asistlerin dışında gollerini de görüyorduk. Ama bu sezon şimdiye kadar gol atamadın. Bunu neye bağlıyorsun?

Aslında biz takım olarak bu sezon fazla gol atamadık. Yılmaz Hoca'nın oyun sisteminde ileri ikili arkasında oynamak çok zor. Bunu kendisi de söylüyor zaten. Forvet arkasında görev alan oyuncuyu aynı zamanda ön liberoya yardım eden, gerektiğinde defansın önüne kadar gelip rakibi kovalayacak şekilde oynatıyor. Geçen sezon 9 gol attığım Diyarbakırspor'da böyle oynamıyordum. Benim arkamda çok koşan 3 tane orta saha oyuncusu vardı. Onlar topu bize aktarıyor, biz de ileride işi bitiriyorduk. Ama Antalyaspor'da durum farklı. Birlikte defans yapıp, birlikte hücuma kalkıyoruz. Daha fazla efor sarf ettiğim için son vuruşlarda biraz güçsüz kalıyor olabilirim.

Kendinde eksik gördüğün yanlar var mı?

En önemli eksiğim oyuna çabuk küsmem. Aslında dışardan çok rahat görünmeme rağmen öyle değilim. Psikolojik olarak çabuk etkileniyorum. Üst üste iki top kaptırdığım zaman üçüncüde çok daha fazla dikkatli olmaya ve riske girmemeye çalışıyorum. Bunu da açık açık söylüyorum. Bu olayı atlatmış olsaydım belki de çok daha farklı yerlerde olabilirdim. Bir kitapta okumuştum. Dünya futbolunda başarılı olan yıldızların en önemli özelliği kendilerine çok güvenmeleriymiş. Ben de kendime güveniyorum ama içimde bir hata yapma korkusu da var. En büyük eksikliğimin bu olduğunu düşünüyorum.

Türkiye'de oynadığın mevkide kimi beğeniyorsun?

Beraber yetiştiğim Ceyhun'u çok beğeniyorum. Çok yetenekli, dikine gidebilen, topla iyi adam geçen ve çok iyi şut atan bir oyuncu. Ama onun da devamlılığı yetersiz. O konuda biraz geri kalıyor bence. Ayrıca Tümer, Altan ve Yusuf da çok beğendiğim oyuncular.

Oğlumla arkadaş gibiyim

Saha dışındaki İlyas'ı anlatır mısın bize? Nelere kızarsın, nelerden hoşlanırsın?

Sakin yaratılışlı bir insanım. Çabuk parlayan bir yapıya sahip değilim. Ama tabii ki benim de bir sınır noktam var. Patladım mı kötü patlarım. 5 yaşında bir oğlum var ve onunla zaman geçirmeyi çok seviyorum. Biz babalarımızla o kadar samimi olamazdık. Belki de onun etkisi var. Onunla bir arkadaş gibi olmak, kendi çocukluğumda eksik olduğunu düşündüğüm her şeyi onda tamamlamak istiyorum. Tüm babalarda vardır gerçi bu benim isteklerim. Özellikle onunla top oynamayı seviyorum.

Babası gibi yetenekli mi peki? İleride futbolcu olabilir mi?

O konuda pek umutlu değilim. Futbol konusunda bana değil de annesine çekmiş (gülüyor).

Peki, futbolu bıraktıktan sonra neler yapmayı planlıyorsun? İleriye dönük hedeflerin neler?

Kardeşimle birlikte inşaat işine girdik. Ben bu işten pek anlamasam da kardeşimle ortak bir yer açtık. İşin başında o duruyor. Ben de futbolu bıraktıktan sonra Trabzonluların en çok boy gösterdiği müteahhitlik alanında faaliyet göstereceğim.

Peki, teknik adamlık ya da yorumculuk yapmak istemiyor musun?

Teknik adamlık diplomasını alırım ama ilk planda yapmayı düşünmüyorum. Uzun yıllar annemden, kardeşlerimden ve doğup büyüdüğüm yerlerden uzak kaldım. Futbolu bıraktıktan sonra uzun bir süre dinlenmek ve ailemle zaman geçirmek istiyorum. Futbol yazarlığını ise hiç düşünmüyorum. Çünkü futbolcuları eleştirmek benim işim değil.

Yazarların futbolculara gereksiz eleştiriler yaptığını mı düşünüyorsun?

Okunmak için abartılı şeyler yazıyorlar bence. Bu işin kuralı da bu belki. Ama ben futbolun içinden geldiğim ve futbolcuların o yazılardan nasıl etkilendiğini bildiğim için yazarlık yapabileceğimi düşünmüyorum. Belki Hakan Ünsal'ın yaptığı gibi futbolculara fazla değinmeden yorumculuk yapabilirim. Ama tabii futbolu bırakmama daha çok var. Bunları konuşmak için erken.