TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Ömer Toprak: Toprağında futbolculuk var! 1.11.2011
Ömer Toprak: Toprağında futbolculuk var!
Bundesliga'nın önemli takımlarından Bayer Leverkusen'de forma giyen, Almanya Genç Milli Takımı'yla Avrupa Şampiyonluğu yaşayan ancak son tercihini Türkiye'den yana yapan genç bir yıldız adayı var karşımızda. 2009'da karting yaparken geçirdiği kaza sonucu alevlerin arasında kalan ve 7 ay futbol oynayamayan başarılı stoperin mayası futbolla yoğrulmuş. Ailesinde iki futbolcu daha bulunan genç oyuncu kariyer gelişimini, futbola bakışını ve Türkiye tercihinin neden bu kadar geciktiğini TamSaha'ya anlattı.

Röportaj: Mazlum Uluç

Millî Takımımıza Almanya'dan katılan genç oyunculardan birisin. Senin orada doğduğunu biliyoruz. Ailenin Almanya'ya göç hikâyesini sorarak seni tanımaya başlayalım istersen.

Almanya'ya işçi olarak dedem gitmiş önce. Babam Türkiye'de, memleketimiz Sivas'ta doğmuş ve 17-18 yaşlarına geldiğinde o da çalışmak üzere dedemin yanına gitmiş. Başlangıçta Nürnberg'de çalışmış. Ancak daha sonra akrabalarımızın yoğun olarak yaşadığı Ravensburg'a yerleşmiş. Ben de Ravensburg'da dünyaya geldim.

Sivas'la, oradaki akrabalarınla irtibatın devam ediyor mu, gidip geliyor musun memleketine?

Elbette. Memleketimle bağlarımızı hiç koparmadık. Okul ve antrenman yoğunluğu nedeniyle bazı dönemlerde gelemedim ama en son 2 yıl önce Sivas'taydım. İnsanın akrabalarını görmesi, onlarla ilişkilerini sürdürmesi çok güzel ve mutlu edici bir şey.

Futbola Ravensburg'da başladığını biliyoruz. O dönemde kaç yaşındaydın? Seni futbol oynamaya teşvik eden şey ne oldu?

Büyük abim ve arkadaşlarımla sokakta futbol oynuyorduk. Bir gün yine sokakta oynarken arkadaşlarım abime, "Hadi antrenmana gidiyoruz" dedi. Ben şaşırdım. Meğer ağabeyim, babama haber vermeden bir kulübe yazılmış. Bir gün o kulübün yetkilisi babamla konuşmak için evimize geldi. Babam durumu öğrenince şaşırdı ama kızmadı, kulüp yetkilisine, "Benim iki oğlum daha var, onları da sizin kulübünüze yazdıralım" dedi ve biz de böylece futbola başlamış olduk. O dönemde 4-5 yaşlarındaydım.

Üç kardeş futbolcu olmak için yola çıktınız. Sen bugün bir Bundesliga oyuncususun ve Türk Millî Takımı'nın geleceği için de önemli bir isimsin. Peki ağabeylerin ne oldu?

Büyük abim sakatlandı ve futbolu bıraktı. Küçük abim Harun Toprak, 2009-10 sezonunda, Muhsin Ertuğral döneminde Sivasspor'a transfer oldu ancak sadece A2 takımında üç maça çıkabildi. Aynı dönemde kuzenim Rahman Soyudoğru da Sivasspor'a transfer olmuştu. O da A takımda 1 maça çıkabildi. Muhsin Ertuğral'ın istifasının ardından ikisi de Sivasspor'dan ayrıldı. Harun abim şu anda İsviçre 2. Ligi'nde oynuyor. Kuzenim Rahman da Avusturya 2. Ligi'nde forma giyiyor.

Ailece futbolcu olmanız enteresan. Baban geçmişte futbol oynamış mı?

Babamın futbolla bir ilgisi yok ama sanki bizim kuşağın toprağında futbolculuk var. Biz üç kardeş ve kuzenim daima futbolla haşır-neşir olduk. Sokakta, kulüpte, bütün boş vakitlerimizde hep futbol oynadık. Babam da futbol oynamamız konusunda bizi teşvik etti çünkü spor yapmanın bizi kötü alışkanlıklardan uzak tutacağını düşünüyordu. Bu arada eğitimimizi de ihmal etmedik.

Eğitimini nereye kadar sürdürdün?

13 yıl süren abitur eğitimini tamamladım. Türkiye'deki lise düzeyi eğitime denk geliyor.

TSB Ravensburg'da oynarken şehrin diğer takımı FV Ravensburg'a transfer olmuşsun.

FV Ravensburg, 13 yaşından itibaren daha iyi altyapı eğitimi veren bir kulüptü. Bana da teklifte bulundu ve seve seve gittim. Çünkü kendimi geliştirmek istiyordum ve bu anlamda FV Ravensburg'un bana tanıyacağı imkânlar daha genişti. 3-4 yıl orada oynadıktan sonra Freiburg'a transfer oldum.

Bu transfer nasıl gerçekleşti? Freiburg seni nerede keşfetti?

Bu uzun bir hikâye. Kuzenim Rahman'la birlikte Ravensburg'da oynarken bölge karmalarında yer aldım. Freiburglular da bizi karma maçlarında izlemiş. Davet ettiler. Antrenmana çıktım ama transfer gerçekleşmedi. Arada benden kaynaklanan bir problem vardı. O dönemde Stuttgart da beni istiyordu ve bu nedenle Freiburg'un teklifini başlangıçta kabul etmemiştim. Sonra Stuttgart'tan bir cevap gelmeyince bu defa Freiburg da teklifini yenilemedi. Ertesi sezon kuzenimle yeniden Freiburg'a gittim ve bu defa anlaşmaya vardım.

2007'de Freiburg'un ikinci takımında oynamaya başladın ve 18 yaşında da A takıma alındın. Bu süreçte nasıl bir gelişme gösterdin?

18 yaşına geldiğimde benimle profesyonel sözleşme imzaladılar. A takımla antrenmanlara çıkıyor, maçlarımı ise ikinci takımla oynuyordum. Almanlar altyapılarında teknik ve taktik eğitime çok önem veriyor. Başka kulüplerin düzeyini bilmiyorum ama Freiburg'da gerçekten de çok iyi bir altyapı düzeni vardı ve bugünlere onların sayesinde geldiğimi söyleyebilirim.

Freiburg'da senin dışında başka Türk oyuncular da var mıydı?

Bir oyuncu daha vardı ama biraz problemliydi. Ben ve kuzenim Rahman yola devam ettik. Freiburg'da oynadığımız dönemde Almanya Genç Millî Takımı'na seçilip Avrupa Şampiyonluğu yaşadık. Freiburg'la da U19 düzeyinde Almanya Şampiyonu olduk. Bu başarı Freiburg tarihinde bir ilkti ve benim açımdan da Freiburg'da geçirdiğim günler harikaydı. Freiburg o dönemde 2. Lig'deydi ve ertesi sezondan itibaren Teknik Direktörümüz Robin Dutt beni A takımda oynatmaya başladı.

Freiburg'da 4 gol attığın bir dönem var. Bir stoper için hiç de azımsanacak bir rakam değil.

Freiburg'un 2. Lig'de şampiyon olduğu 2008-09 sezonunda 4 gol atmıştım. Defans oyuncusu da olsanız hocanız sizden duran toplarda öne çıkıp gol atmanızı istiyor ve bekliyor. Bunun için antrenmanlarda özel çalışmalar da yaptırıyor. O sezon dört golü de duran toplarda attım ama sadece biri kafaylaydı. Diğer üçünü ise yine kornerlerden ama ayakla attım.

Bugünün futbolunda defans oyuncularının sadece topu ve rakibi durdurması yetmiyor. Onlardan aynı zamanda oyunu iyi başlatmaları, topu oyuna iyi sokmaları da isteniyor. Bu anlamda sen kendini nasıl bir defans oyuncusu olarak görüyorsun?

Futbola başladığımdan beri aldığım eğitim zaten bu yönde. En başından itibaren bir stoperin işinin sadece savunma yapmak olmadığını öğrettiler bana. Oyunu arkadan iyi okumam, topu rastgele değil bir plan içinde oyuna sokmam gerektiğini öğrettiler. Bugün dünyanın iyi takımlarına baktığınızda stoperlerin yetenekleriyle de fark oluşturduklarını görüyorsunuz. İspanya Millî Takımı ve Barcelona'da Pique'nin adeta bir oyun kurucu gibi görev yapabilmesi takımın oyun kalitesini yükseltiyor. Ben de Almanya'da böyle oynamanın eğitimini aldım.

Futbola başladığında idollerin var mıydı?

Küçükken oyuncuların mevkilerine pek bakmazdım. Kim iyi oynuyorsa onu beğenirdim. O dönemin en iyi oyuncuları Zidane, Ronaldo ve Figo'ydu. Ama sonradan mevkiim oturduğunda dünyanın iyi stoperleri daha farklı bir gözle izlemeye başladım. Bugün Avrupa'nın önde gelen takımlarının tümünde çok iyi stoperler var. Pique ve Puyol'un dışında Manchester United'dan Vidiç çok beğendiğim bir stoper mesela. Geçmiş dönemden Nesta ve Maldini de dikkatle izleyip bir şeyler öğrenmeye çalıştığım oyunculardı.

Başından geçen çok talihsiz bir olay var. 2009 yılında karting yaparken aracın yanıyor ve sen de ağır yaralanıyorsun. Bu olay nasıl oldu, sonrasında neler yaşadın?

Arkadaşlarımla eğlenmek için karting yapmaya gitmiştim. Arkadaşımı sollarken onun aracı emniyet lastiklerine çarpıp geri geldi ve çarpıştık. Benim aracımın yakıt deposu patladı ve alevler içinde kaldım. Kendimi yere atıp dönerek alevleri söndürmeye çalıştım. Arkadaşlar da giysilerini çıkarıp üzerime atarak alevleri söndürdüler ve hemen hastaneye kaldırdılar.

Bu kaza futbol hayatını tehlikeye soktu mu?

Hayatî bir tehlikem yoktu ancak futbol oynayıp oynayamayacağım belli değildi. Açıkçası ilk günlerde bu konuyla çok da ilgilenmiyordum. Benim için asıl önemli olan bir an önce sağlığıma kavuşmaktı. 2.5 hafta yoğun bakımda yattım. Sonrasında doktorlar "Futbol oynayıp oynamayacağın şimdilik belli değil. Ama sporcu olduğun için iyileşme sürecin daha kısa olur" dediler. O dönemde ailemden de aldığım güçle sağlığıma kavuştum. 7 ay futboldan uzak kaldım. Bu süreçte kulübüm de benimle çok ilgilendi.

Yeniden futbola döneceğini söylediklerinde neler hissettin?

Bana kimse futbola dönebileceğimi söylemedi. 7 ay sonra tek başıma idmanlara başlamıştım. Sonra takımın kampına katıldım. Kulüp, bir antrenörü sadece bana tahsis etmişti ve onunla özel çalışmalar yapıyordum. Kamp sırasında bana, "Takımla antrenman yapmak ister misin?" diye sordu. Nasıl sevindiğimi anlatamam. "Tabii ki" dedim ve koşa koşa takım antrenmanına katıldım. Sonrasında da yavaş yavaş toparlandım ve oynamaya başladım.

Bu olayın ardından Bundesliga'da ilk maçına çıktın. Hangi maçtı ve sen o gün neler hissetmiştin?

Hamburg maçıydı. İlk Bundesliga maçına çıktığım ve geçirdiğim ağır kazanın ardından yeniden futbolla buluştuğum için hem mutlu hem de heyecanlıydım. Kazadan sonraki süreçte arkadaşlarım futbol oynarken sadece kenardan seyrediyordum ve benim için mental açıdan çok zor bir dönemdi. Hamburg maçında 2-0 yenik durumdayken hocam beni oyuna soktu. O gün maçı 2-0 kaybettik ama benim için müthiş bir kazanç günüydü. Çünkü yeniden futbola dönmeyi başarmıştım.

Bu sezonun başında Bayer Leverkusen gibi Alman futbolunun önemli kulüplerinden birisine transfer oldun. Freiburg'da seni A takımda oynatan hocan Robin Dutt da Leverkusen'de. Bu transferde onun payı var mı?

Hayır, hayır. Herkes hoca Leverkusen'e gitti ve öğrencisini de yanında götürdü zannediyor ama işin aslı öyle değil. Ben kazadan önce de Leverkusen'in istediği bir oyuncuydum. Kazadan sonra da irtibatımız sürdü ve futbola dönmeyi başarınca da transferimi gerçekleştirdiler. Hocam Robin Dutt'la orada buluşmak elbette çok güzel oldu ama bu transferin onunla bir ilgisi yoktu.

Seni tanıyan ve sana güvenin bir hocayla çalışmak avantaj olmalı...

Elbette bir avantaj ama ne de olsa artık başka bir kulübün oyuncusuyum ve orada kendimi bir kez daha göstermek zorundayım. Çünkü hocam beni ne kadar iyi tanırsa tanısın kötü olduğum zaman oynatamaz. Şimdi daha kaliteli oyuncularla birlikte oynamak da benim için bir avantaj. Çünkü Bayer Leverkusen gerçekten de Almanya'nın sayılı kulüplerinden birisi.

Leverkusen'de nasıl karşılandın?

Beni aralarına çok çabuk aldılar, çok çabuk kaynaştık. Huzurlu ve neşeli bir ortamımız olduğunu söyleyebilirim. Eren Derdiyok'un da takımda olması benim için bir avantaj. Onunla Türkçe konuşuyoruz. Ama diğer oyuncularla da aram gayet iyi. Bir çok oyuncuyu Almanya Genç Millî Takımlarından tanıyorum. Birlikte futbol oynadığım arkadaşlarımla bir arada olmaktan mutluluk duyuyorum.

Sezona şanssızlıkla başladın ve ilk haftada kendi kalene bir gol attın...

Evet, gerçekten de şanssızlıktı. O gün Mainz karşısında kötü futbol oynamıştık. İlk yarıyı 1-0 geride kapatınca ikinci yarıda ofansif oynayarak oyunu riske etmiştik. Bir Mainz atağında ben topu kesmek için ayağımı uzattım ama top kendi kalemize gitti. Eğer o topu kesmeye çalışmasaydım arkamdaki rakip oyuncu zaten golü atacaktı. Kötü bir gündü ama kendi kaleme attığım bu gol beni çok da etkilemedi. Çünkü hoca da takım olarak kötü olduğumuzun ve ben o topa ayak koymasam rakibin gol atacağının farkındaydı. Dolayısıyla sonraki maçlarda da oynamaya devam ettim.

Kendinde eksik gördüğün, geliştirmen gerektiğine inandığın yönler var mı?

Elbette var. Mesela sol ayağımı geliştirmek için çok gayret sarf ettim. Çünkü günümüzün yüksek tempolu futbolunda saniyeler bile çok önemli ve siz iki ayağınızla da topu kullanabilmelisiniz. Diğer yandan Bundesliga'da henüz golüm yok ve bunun için çok çalışıyorum. Kuvvet kazanmak için de ağırlık çalışmaları yapıyorum.

Peki hocaların senin hangi özelliklerini beğeniyor? Sonuçta sen Sami Hyppia gibi efsane bir stoperin yerine transfer edildin.

Bunu kesin bir biçimde cevaplandırmak zor. Ancak süratimin ve çabukluğumun bir savunma oyuncusu için iyi olduğunu söyleyebilirim. Tekniğim fena değil, topu iyi kullanabiliyorum. Tabii bir savunma oyuncusu açısından sezgiler ve yer tutmak gibi özellikler çok önemli. Sami Hyppia futbolu bıraktıktan sonra Bayer Leverkusen'de antrenörlüğe başladı. Yıllarca Liverpool'da oynamış ve İstanbul'da Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırmış bir stoperin şimdi benim antrenörlüğümü yapmasını büyük bir fırsat olarak görüyorum. Onunla konuşuyorum ve tecrübelerinden yararlanmaya çalışıyorum.

Gelecekle ilgili kariyer planlamanda neler var? Avrupa'nın başka liglerine de bakıyor musun?

Bu sezonun başında Bayer Leverkusen'le 5 yıllık sözleşme imzaladım ve kulübümde çok mutluyum. Daha şimdiden başka bir kulübü düşünmek yanlış olur. Konsantrasyonumu Bayer Leverkusen'in başarılarına verdim. Bir yandan da Şampiyonlar Ligi'nde oynuyoruz ve bu da bir oyuncu için büyük bir onur. Şimdilik kendimi geliştirmek, hem Bayer Leverkusen'e hem de Millî Takım'a yardımcı olmak istiyorum.

Almanya U19 Takımı'nda oynadın ve 2008 yılında o takımla Avrupa Şampiyonluğu yaşadın. Turnuva sırasında İspanya'ya da bir gol attın. O takımda senin dışında başka Türk oyuncu var mıydı?

İspanya'ya attığım gol Almanya adına attığım ilk goldü. O takımda benim dışımda kuzenim Rahman ve St. Pauli'de oynayan Deniz Naki de vardı.

O dönemde Türkiye'den bir teklif almadığın için mi Almanya'yı tercih etmiştin?

İlk teklif Türkiye'den geldi aslında. Ama bir problem yaşandı. Davet geç gelmişti ve Freiburg kulübü beni o maç için göndermek istemedi. Ben de o dönemdeki hocamıza, "Freiburg beni göndermek istemiyor" cevabını verdim. Ama herhalde yanlış anlaşıldım. Belki de benim gelmek istemediğimi düşündüler ve bir daha çağırmadılar. Aradan bir süre geçtikten sonra Almanya'dan teklif alınca kabul ettim. Kariyer gelişimim açısından Almanya Millî Takımı'nda oynamak önemli bir adımdı. Zaten de o takımla Avrupa Şampiyonluğu yaşayınca Freiburg'da da sürekli oynamaya başladım.

Fakat o Avrupa Şampiyonluğu'nun ardından Alman Millî Takımlarına bir daha çağrılmadığını görüyoruz.

Evet, çünkü araya o kaza girdi ve uzunca bir süre futboldan uzak kaldım. Bu nedenle Alman Millî Takımlarında da oynayamadım.

Adın uzunca bir süredir Türk Millî Takımı için geçiyordu fakat sana ancak Almanya ve Azerbaycan'la oynanan millî maçların öncesinde kavuşabildik. Daha önceki girişimlerin neden sonuçsuz kaldığını merak ediyorum.

Gerçekten de Oğuz Hoca olsun Erdal ağabey (Keser) olsun sürekli aradılar ve benimle ilgilendiler. Bu işin bu kadar uzun sürmesi tamamen benim form durumumla ilgiliydi. Geçirdiğim kazanın ardından kendimi toparlamam kolay olmadı. O halimle Millî Takım için yararlı olamazdım. Kendimi Millî Takım için hazır görmediğimden bu iş bu kadar uzadı. Ben Millî Takım'a gidecek oyuncunun belli bir düzeyin üzerinde olması gerektiğine inanıyorum ve açıkçası kısa bir süre öncesine kadar kendimi o düzeyde görmüyordum. Şimdi bile tam anlamıyla gerçek formumu bulmuş değilim. Ama her gün daha iyiye gidiyorum ve Millî Takımımıza faydalı olabileceğimi düşünüyorum.

Millî Takımımızda Servet Çetin, Egemen Korkmaz, Gökhan Zan gibi tecrübeli, Giray Kaçar, Serdar Kesimal gibi genç ve umut vaat eden stoperler var. Onlarla gireceğin rekabeti nasıl görüyorsun?

Sözünü ettiğiniz tüm oyuncular büyük kulüplerde oynuyor, hepsinin Avrupa kupalarında uluslararası tecrübesi var ve bir çoğu uzun zamandır Millî Takım'a hizmet ediyor. Zaten bu kadroya seçilmiş olmaları da kalitelerinin kanıtı. Benim de onlardan öğreneceğim çok şey var. Elbette her futbolcu gibi ben de oynamak isterim. Millî Takım'ı bir bütün olarak görüyorum ve önemli olan da takımın başarısı diye düşünüyorum. Ben de bu başarıya bir kenarından katkı yapabilirsem çok mutlu olurum.

Millî Takım kadrosuna baktığımızda genç oyuncuların tümümün Almanya'dan geldiğini görüyoruz. Umutlarımızı büyük ölçüde Almanya'daki oyunculara bağlamış durumdayız. Sen bu tabloyu nasıl açıklıyorsun? Almanya'daki Türk oyuncular buradakilerden daha iyi futbol eğitimi mi alıyor?

Türkiye'deki futbol altyapısını bilmediğim için bir kıyaslama yapmam, yanlış şeyler söylememe neden olabilir. Ama Almanya'ya bakarsak, altyapılarda gerçekten de üst düzeyde bir eğitim verildiğini görürüz. Orada çok profesyonel bir altyapı organizasyonu var. Bunu anlamak için Alman Millî Takımı'na bakmak da yeterli. Genç oyuncuların yetenek, teknik ve fizik güçlerinin kalitesini hepimiz görebiliriz. Bence Almanya çok iyi bir kadro ve altyapıdan yeni oyuncular yetiştirerek bu kaliteyi artırıyor. 2004 Avrupa Şampiyonası'nda gruptan çıkamayınca bir iç hesaplaşma yaptılar ve yepyeni bir altyapı sistemi kurdular. O günden itibaren de sürekli bir çıkış içindeler.

Alman Millî Takımı'nın en önemli özellikleri neler sana göre?

Oyunculara baktığınızda fizik ve teknik kalitesi çok yüksek bir kadroyla karşılaşıyorsunuz. Taktik uyumları kusursuz denecek bir disiplinle işliyor. Bana göre İspanya ve Hollanda ile birlikte Avrupa'nın en iyi üç takımından birisi Almanya. Takım halinde hareket edebildikleri için oynadıkları futbol da göze hoş görünüyor.

Türkiye Ligi'ni izleyebiliyor musun?

İzliyorum elbette. Gerçi şu son dönemde bir yandan Bundesliga, diğer yandan Şampiyonlar Ligi maçları olunca insan biraz futboldan uzak kalmak istiyor ama yine de Türkiye Ligi'ni takip ediyorum. Bana göre Türkiye Ligi geçmişe oranla çok daha kaliteli. Küçüklüğümde üç takımın arasında geçen bir şampiyonluk yarışı vardı. Bugün rekabet çok daha üst düzeyde. Her takım her takımı yenebiliyor. Oyuncu kalitesi de giderek artıyor.

Şampiyonlar Ligi'nde oynayan bir oyuncu olarak, Trabzonspor'un Inter'i yenmesini nasıl karşıladın?

O skoru gördüğümde çok sevindim tabii ki. Bir Türk takımının Avrupa'da başarılı olması hepimizi mutlu etmeli. Dilerim Trabzonspor devamını da getirir ve gruptan çıkmayı da başarır.

Futbolun dışındaki zamanlarını nasıl geçiriyorsun? Mesela karting yapmaya devam ediyor musun?

Hayır, kazadan sonra bir daha karting yapmadım. Genellikle arkadaşlarımla zaman geçirmeyi, playstation oynamayı, sinemaya gitmeyi seviyorum.

Artık ailenden ayrı yaşıyorsun sanırım.

Evet. Onlar Ravensburg'da, ben Leverkusen'e 15 kilometre mesafede Köln'de yaşıyorum. Orada bir dairem var. Freiburg'un altyapısında oynadığım dönemde 16 oyuncu aynı yerde kalıyor ve yemekleri sırayla yapıyorduk. Oradan kalma bir alışkanlığım var. Evimde de kendi yemeğimi pişirebiliyorum, çamaşırımı yıkıyorum, ütümü yapıyorum. Kulüpten de yardımcı oluyorlar. Zaman zaman dışarıda arkadaşlarımla da yemek yiyorum.