TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
"Ofsaytla yatıp penaltıyla kalkmam" 30.04.2007
"Ofsaytla yatıp penaltıyla kalkmam"

27 yaşında ve Süper Lig'e bu sezon yükseldi. Kadronun en genç hakemi olmasına rağmen tecrübeli isimler kadar güven kazanıp çok sayıda maç yönetti. Halis Özkahya, başarılı olmasının arkasında aktif bir sosyal yaşam sürmesinin yattığını anlatıyor. Hakemliğin hayatının tümünü kaplamasına izin vermediğini söyleyerek, "Sinemaya, tiyatroya, yüzmeye, arkadaşlarımla halı sahada maç yapmaya mutlaka zaman ayırıyorum. Dışarıda kendimi ne kadar rahatlatabilirsem hakemlikte o kadar başarılı olurum. Tamamı sarı kart, kırmızı kart, faul ve ofsaytla geçecek bir hayat çekilmez" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

Geçtiğimiz sezon adınız Süper Lig'e yükselecek hakemler arasında sıklıkla geçiyordu. Hakem camiasını yakından tanıyanlar için aşina bir isim olsanız da futbolseverlerin büyük çoğunluğu için yenisiniz. Kendinizi biraz tanıtır mısınız?

1980 Kütahya doğumluyum. Üniversiteyi de orada okudum. Beden Eğitimi öğretmeniyim. Okulu bitirdikten sonra öğretmen olarak tayinim Kocaeli'ne çıktı. Halen Kocaeli Misak-ı Milli İlköğretim Okulu'nda Beden Eğitimi öğretmeni olarak görev yapıyorum. Ailem Kütahya'da yaşıyor. Babam öğretmen, annem ev hanımı.

Öğretmenliği seçmenizde babanızın da etkisi var herhalde.

Elbette. Bunun yanında çocukları sevmem de önemli bir faktör tabii. Çünkü öğretmenlik bir sevgi mesleği.

Futbolla ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

11 yaşımdan 16 yaşıma kadar Kütahya'nın Yeşilay Spor Kulübü'nde oynadım. Ancak 16 yaşıma geldiğimde dizlerimde bir problem oldu. Doktorlar futbol oynamamı kesin olarak yasakladı. Hızlı büyümeden kaynaklanan bir dizkapağı problemiydi. Sert bir darbe almam durumunda sıkıntı yaşayabilecektim. Bu nedenle futbolu bıraktım ve bir müddet basketbol oynadım. Futbol hakemliği devreye girince basketbolu da bıraktım.

Dizkapağı probleminiz hakemliğinizi etkileyecek boyutta değil miydi?

Problem darbe almakla ilgiliydi ve sadece gelişim sürecimin tamamlanmasıyla sınırlıydı. 18 yaşımdan sonra herhangi bir sorun kalmadı. 18 yaşımdan sonra futbol oynamayı düşünürken, hakemliğe başlayınca bir daha geri dönmedim.

Babam da hakemdi

Hakemliğe başlamanızdan söz eder misiniz?

Babam Ali Özkahya futbol hakemiydi. Kütahya'da 3 yıl il hakemliği yapmıştı. Yaş olarak geç başladığı ve çabuk bırakmak zorunda kaldığı için benim hakem olmamı istedi. Onun teşviki ve yönlendirmesiyle mesleğe başladım.

Yani "Ben olamadım sen ol" durumu mu?

Evet, bir türlü öyle oldu. Ama içimde hakemlik hevesi de vardı. Önce "Futbola dönene kadar hakemlik yaparım" diye düşündüm ancak işi sevdikten sonra devam ettim.

Kademeleri nasıl geçiniz? Normal sürelerde mi yoksa sınıfta kalma var mı?

3 yıl İl Hakemliği, 3 yıl da C Klasman Hakemliği yaptım. 2 yıl İl Hakemliği yaptıktan sonra klasmana teklif edilebiliyorsunuz ama ben 16 yaşımda başlamıştım ve 18 yaşımı doldurmadığım için 1 yıl daha İl Hakemliğinde kaldım. B Klasmanı'nda 1, A Klasmanı'nda 3 yıl kaldıktan sonra bu sezonun başında Süper Lig'e yükseldim. A Klasmanı'nında bulunduğum sırada askere gittiğim için orada kalışım da otomatik olarak 1 yıl uzadı. Askerliğimi Bingöl'de öğretmen olarak yaptım.

Hakemlerin de futbolcular gibi keşfedilme hikâyeleri oluyor. Sizi keşfeden biri var mıydı?

Klasmana çıktığım ilk sezonda Salih Türktunç Bölge Sorumlusuydu. O elimden tuttu. Daha sonra sırasıyla Erdoğan Çamlıyurt ve Nihat Güner'in de üzerimde emekleri var. Saha içindeki ve dışındaki eksiklerim hakkında tüm tavsiyelerini dikkate aldım. Kocaeli'ne geldikten sonra da Mustafa Çulcu ile birlikte olma şansını buldum.

Çulcu Hocam benim için bir şans

Bu bir şans mıydı sizin için?

Elbette. Son dönemde birçok şeyi ondan öğrendim. Kocaeli'ne geldiğimde Mustafa Hoca aktif hakemdi, onunla birlikte müsabakalara gittim. O sırada elbette onun MHK Başkanı olacağını bilmiyordum. MHK Başkanı olarak değil, bir ağabey ve yol gösterici olarak bana katkısı oldu. Zaten hepimizin üzerinde ağabey olarak büyük emeği vardır. Ama Kocaeli'nde bulunmam sebebiyle beni daha yakından tanıması gibi bir avantaja sahibim.

Süper Lig'deki ilk maçınızdan ve o maça çıkarken neler hissettiğinizden söz edelim biraz da.

Geçtiğimiz sezon A Klasmanı hakemken Fortis Türkiye Kupası'nda Fenerbahçe-Denizlispor yarı final müsabakasına çıktım. Sezondaki performansımı iyi bulmuş olacaklar ki bir de sahneye çıkma şansı verdiler. O maç da iyi geçti ve bu sezonun başında Süper Lig'e yükseldim.

O maç bir sınav gibi geçmiş olmalı.

Kısmen sınav da diyebiliriz. Mustafa Hoca maç öncesinde bana birçok tavsiyelerde bulundu. Ben de hepsini değerlendirmeye çalıştım. Elbette müsabaka öncesi çok tatlı bir heyecan duydum. Sonuçta ilk kez böyle bir müsabakaya çıkıyorsunuz ve maç da canlı olarak yayınlanıyor. Ama "Ben neredeyim, ne oluyor?" gibi duygular hissetmedim. Zaten maçı kafanızda büyütürseniz başarılı olamazsınız. O tatlı heyecan ise hep içinizde durmalı. Heyecanı kaybederseniz bitersiniz.

Tebligatı alınca gazete okumam

Bir de hakemlerin baskı altında tutulması meselesi var. Mesela bir Ankaragücü-Fenerbahçe maçının ardından ağır eleştirilerle karşılaştınız. Bu baskıyla nasıl mücadele ediyorsunuz? Konsantrasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?

Başarılı olabilmek için bu baskılardan etkilenmemek lazım. Zaten bu baskılardan sıyrıldığınız ölçüde iyi hakem olabilirsiniz. Perşembe günü maç tebligatı aldıktan sonra cuma ve cumartesi günleri gazete okumam. Sadece gündemden kopmamak için başlıklara göz atarım. Maç sonrasında ise eleştirileri okurum. Bu konuda açığım. Faydalanacağım bölümleri mutlaka alırım. Gereksiz olanları ise kulak arkası ederim.

Yönettiğiniz maçlarda hata yapmanız da doğal. Hata yaptığınız bir maçın ardından neler düşünürsünüz?

Hata mutlaka oluyor, zaten bu bütün insanlara mahsus bir şey. Ama ben sahaya hata yapmak için çıkmıyorum. Hata yaptığınız anda da onun hata olduğunu da bilmiyorsunuz. Çünkü doğru olduğunu düşündüğünüz düdüğü çalıyorsunuz. Sonradan hata yaptığınızı anladığınızda tabii ki üzülüyorsunuz. Ama o dikdörtgenin içinde ve o saniyede bunu yargılama şansınız yok. Keşke yanlışlar olmasa. Hiç kimse hata yapmak istemez.

Birçok teknik direktör müsabakanın ardından hemen videonun başına oturup maçı bir daha izler. Siz de yönettiğiniz maçların analizini yapar mısınız?

Yönettiğimiz maçların görüntüleri bize gönderiliyor. Dakika dakika izleyip neler yaptığımı bir kez daha görüyorum ve gereken dersleri çıkarıyorum. Hata yaptığımı gördüğümde de bunu kabul ediyorum. Başka türlü ilerleme şansınız zaten yok. Hata yaptığınızı kabul etmezseniz onu düzeltme imkânınız da olmaz.

Avrupa sıralamasında hakemliğimiz 30. basamakta. Bir Türk hakemi, en iyi ihtimalle 2012 Avrupa Şampiyonası finallerinde görebileceğiz. Bunu neye bağlıyorsunuz? Neden hakemlerimiz uluslararası arenada yeterince başarılı değil?

Dünya Kupası'na her kıtadan belli sayıda hakem gidiyor. Biz Avrupa kıtasında Alman, İngiliz, Fransız, İtalyan, İspanyol hakemlerle yarışırken, Güney Amerika dışındaki diğer kıtalardan daha zayıf hakemler Dünya Kupası'nda görev alabiliyor. Bizim bir şanssızlığımız da bu. Aslında Turkcell Süper Lig'in koşulları Dünya Kupası ya da Avrupa Şampiyonası finallerinden daha zor. Çünkü buradaki psikolojik baskı çok daha fazla. Yine de o büyük finallerde görev almak için hem mental hem de fiziksel açıdan hazırlıklı olmak zorundayız. Ben Türk hakemlerinin bir tırmanışta olduğuna ve önümüzdeki süreçte büyük finallerde görev alabileceğine inanıyorum.

Dil sorunum yok

FIFA kokartı takabilmek için yabancı dil bilmek önemli bir kriter haline geldi. Sizin yabancı diliniz hangi seviyede?

Süper lise mezunuyum ve belli bir altyapım var. Kütahya'da bulunduğum dönemde 2 yıl kursa gittim. Kocaeli'nde de İngilizce kursu almayı sürdürüyorum. Bugün Avrupa'da bir maç görevi alsam İngilizce konusunda herhangi bir sıkıntı yaşamam. Ama çalışmalarımı sürdürüyorum ve haftada üç gün kursa gidiyorum. Ayrıca öğretmen arkadaşlarımla birlikte de çalışıyorum. Kurstaki öğretmenlerimiz yabancı. Konuşma kulüplerimizde de pratik yapma imkânı buluyorum.

Türkiye'de hakem yorumcusu çok fazla. Hakemliği bırakan herkes televizyonlarda ya da gazetelerde hakem kritiği yapıyor. Bu durum sizi nasıl etkiliyor?

Bu işi iyi yapanlar da var, sadece ticari boyutunu düşünüp reyting ve tiraj kaygısıyla yapanlar da var. Bunları ayırt edebiliyorum ve yararlanmam gerekenlerden ders çıkarıyorum.

Süper Lig'de bu sezon genellikle başarılı maçlar yönettiniz. Bu performansa ulaşma sürecinde neler yapıyorsunuz?

Fiziksel açıdan bakıldığında mecburen yapmamız gereken 3 idmanımız var. Ama ben haftada 5 gün antrenman yapıyorum. Bunun dışında hakemlikteki gelişmeleri takip ediyorum, Avrupa liglerinde oynanan maçları izliyorum. Hem taktik bazında hem de hakem bazında izleyip dersler çıkarıyorum. Her hakemin farklı özellikleri var. Çok iyi koşan, çok iyi yer alan, çok iyi kart gösteren hakemler var. O özellikleri harmanlayıp kendime bir stil oluşturmaya çalışıyorum.

İyi kart gösteren hakem nasıl oluyor?

Hakemlikte vücut dili çok önemli. Karşıdaki futbolcunun tepkisine, fiziksel durumuna ya da olayın yaşanış şekline göre bir kart gösterme biçimi olmalı. Hakem bazen gülümseyerek, bazen sert bir ifadeyle, bazen olay yaşanır yaşanmaz dibinde biterek, bazen de olay soğuduktan sonra kart gösterir. Bu beden diliyle ilgili bir şey ve pozisyondan pozisyona değişir. Her pozisyona aynı biçimde kart gösteremezsiniz. Öyle bir an gelir ki kartı gösterirken yüz ifadenizin sert olması gerekir. Bu sadece oyuncuya değil, tribünlere ve kamuoyuna da bir mesajdır.

Oyuncularla şakalaşırız

Sizde şöyle bir problem olabilir mi? "Melek yüzlü" diye tanımlanabilecek bir yapınız var. Sert bir ifade takınırken ya da otoriter görünürken bir sorun yaşıyor musunuz?

Bu oyuncunun bakış açısına bağlı. Siz onu sezebiliyorsunuz. Oyuncu iyi niyetle yaklaşıyorsa karşılığını mutlaka buluyor. Çok iyi diyaloğumuzun olduğu birçok futbolcu var. Onlarla güleriz, şakalaşırız. Bazen sahaya çıkarken oyuncu geliyor ve "Hocam bugün çok yakışıklısın" diyor. Ben de ona "Sen daha yakışıklısın" diye cevap veriyorum ve gülüşüyoruz.

Aslında maç öncesi bu tip diyalogların yaşanması iki tarafın da gerginliğini azaltıyor değil mi?

Elbette. Nasıl ki oyuncular güleryüzlü hakem görmek istediklerini ifade ediyorlarsa biz de güleryüzlü futbolcular görmek istiyoruz. Sonuçta bu bir spor faaliyeti. Eğer güzellikler yaşanacaksa buna hepimiz katkı sağlamalıyız. Ama zaman zaman sertlikler ve yaşanması istenmeyen olaylar oluyor. Bazen futbolcular bazen de biz hata yapıyoruz. Böyle durumlarda da gülmek hoş olmaz elbette. Her ne kadar güleç olsam da bu nedenle zaman zaman ifadem tersine dönebiliyor.

Bazen oyuncular hakemleri aldatabiliyor. Böyle bir pozisyonu televizyondan izlediğinizde neler düşünüyorsunuz?

Öncelikle kendime kızarım ve hatayı kendimde ararım. Çünkü ben öncelikle doğruyu yapmalıyım. Ama futbolcunun da böyle bir şeyi kasıtlı olarak yapması, haksız bir kazanç elde etmeye çalışması hoş değil. Sporculuk ruhuna aykırı.

Maçlar sırasında size yardımcı olan futbolcular da vardır mutlaka. Birçok hakem bu soruya Ergün cevabını veriyor mesela.

Doğru, Ergün bu futbolculardan birisi. Fenerbahçe'den Tuncay öyle. Trabzonsporlu Gökdeniz de saha içinde çok iyi bir oyuncu. Kendisine çok sert bir faul yapıldığında bile gülebiliyor. Sinirlerine hâkim olabilen bir oyuncu.

İşinizden söz edelim biraz da. Hakemlik oldukça yoğun bir mesai istiyor. İşinizle hakemliği birlikte yürütmek zor olmuyor mu?

Hakemlik bence hayatın tümünü kaplayan bir olay değil. Ben sinemaya, tiyatroya, yüzmeye, arkadaşlarımla halı sahada maç yapmaya mutlaka zaman ayırıyorum. Her gün antrenman yapıyorum ama bunun belli bir süresi var. Sabah işime gidiyorum, akşam da antrenmanımı yapıyorum. Bunların dışında bana ait bir zaman var. Zaten dışarıda kendimizi ne kadar rahatlatabilirsek, ne kadar sosyal yaşayabilirsek o kadar başarılı oluruz. Tüm gününüzün sarı kart, kırmızı kart, faul, ofsayt olduğunu düşünsenize. Böyle bir hayat zaten çekilmez. Böyle bir hayat hakemlikte de başarısız olmanıza yol açar. Ofsaytla yatıp penaltıyla kalkmak güzel bir yaşam biçimi değil. Hayatınızda güzellikler de olmalı. Koşuyorum, balığa gidiyorum, sahilde yürüyorum. Bir hakem sadece futboldan ibaret değil, onun da mutlaka bir sosyal yaşantısı var.

Okulda öğrencilerinizle futbol diyalogları yaşıyor musunuz? Her öğrenci mutlaka bir takım tutuyor; yönettiğiniz maçlardan sonra sizinle bu konuda değerlendirmeler yapıyorlar mı?

Öğrencilerimle sıcak bir diyaloğum var. Onlar beni babaları, ağabeyleri, ben de onları çocuklarım gibi görüyorum. Futbol konuşmalarımız genellikle mizahi boyutta gerçekleşiyor. Mesela "Hocam yaktın bizim takımı, iki penaltı verseydin" gibi konuşmalar yapıyorlar.

Herkesi dinlemek lazım

Bir de çevresinde kendisine olumlu eleştiriler yöneltecek dostların olması bir hakem için avantaj. Siz öğretmen arkadaşlarınızdan bu yönde eleştiriler alıyor musunuz?

Oluyor tabii. Her insanın bakış açısı farklı. Bu farklı bakış açılarından yararlanmak da bana avantaj sağlıyor. Bazen bizim düşünemediğimiz şeyleri onlar görebiliyor. Herkesi dinlemekte ve bir süzgeçten geçirip alınması gerekenleri almakta fayda var.

Kocaeli'nin Süper Lig'deki tek hakemisiniz. Şehirdeki insanlarla diyaloglarınız nasıl? Orada tanınan bir insan mısınız?

Kocaeli'nin merkezi 600 bin nüfuslu. Dolayısıyla çok büyük bir şehir sayılmaz. Bir de ben amatör kümede maçlar yönettiğim için tanınan bir insanım. Oradaki maçlarda da ilginç diyaloglar yaşıyoruz. Mesela Süper Lig'de yönettiğim bir maçın ardından amatör maça çıktığımda, tribündekiler "Geçen hafta büyük maçtaydın, şimdi buradasın, çekilir mi bu?" diye bağırıyor. Ben de "Seviyorum bu işi" diye cevap veriyorum. Ya da aleyhte bir karar verdiğimde "Sen bu maçı yönetemiyorsun, Süper Lig'de nasıl maç alıyorsun?" diye takılmalar oluyor.

Biraz önce hayatın her bölümünü hakemliğin kaplamadığından söz ederken sinemaya gittiğinizden bahsettiniz. Sinemayla ilişkileriniz nasıl?

Boş vakit bulduğumda, arkadaşlarımla birlikte eğlenmek amacıyla sinemaya giderim. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin tiyatro etkinliklerini kaçırmamaya çalışırım. Bunun yanında İzmit'in sahilinde yürüyüş yapıyorum, konserleri izliyorum. Ortam neyi gerektiriyorsa onu yapıyorum. Her türlü müziği dinlerim ama Türk Sanat Müziği'ni ayrı bir yere koyarım.

Beden Eğitimi öğretmeni olduğunuza göre folklarla da bir ilginiz olmalı.

Evet, üniversitede folklor eğitimi de aldım. Kütahya doğumlu olduğum için Ege yöresi oyunlarına ilgim vardı ve oynadım. Ama şu anda öyle bir ekibimiz yok. Dolayısıyla uzun zamandır ilgilenemiyorum.

Kitaplarla aranız nasıl?

Özellikle uzun yolculuklarda veya yatarken kitap okuyorum. Ağırlıklı olarak da psikolojik kitapları ve dünya klasiklerini tercih ediyorum.