TR
EN
Site İçi Arama
Detaylı Arama
Ömer Erdoğan: "Büyük olmak için bir şampiyonluk yetmez" 1.10.2010
Ömer Erdoğan: "Büyük olmak için bir şampiyonluk yetmez"

Türk futbolunda bir tabuyu yıkan son şampiyon Bursaspor'un kaptanı ve 33 yaşında da olsa Millî Takım'ın çiçeği burnunda oyuncusu. Ay-yıldızlı kampta Hiddink'in "Ne haber genç futbolcu?" diye motive ettiği usta ayak, "İçimde ukdeydi" dediği Millî Takım'da yaşadıklarını, Bursaspor'un şampiyonluğa giden yolda başardıklarını ve gelecekle ilgili düşüncelerini açık yüreklilikle anlatıyor.

Röportaj: Türker Tozar / TamSaha

Geçen sezon Bursaspor'la unutulmaz bir şampiyonluk yaşadın ve takım halinde tarihe geçtiniz. Şampiyon olacağınıza ilk ne zaman tam anlamıyla inanmaya başladınız?

Açıkçası, sezona şampiyonluk hedefiyle başlamamıştık. Şampiyonluk potasına girdikten sonra kendi aramızda bu hedefi önümüze koyduk ama baskı altında kalmamak için medyaya ve taraftarımıza hep farklı açıklamalarda bulunduk. Eğer iddialı lâflar edip, şampiyonluğa ulaşamasaydık, herkes büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktı. O yüzden "şampiyonluk" kelimesini kullanmamaya özen gösterdik. Fenerbahçe ile beş puanlık fark açtıktan sonra şampiyonluğa inanmaya başladık ama daha sonra bu avantajı yitirince biraz umutsuzluğa kapıldık. Son haftalarda Fenerbahçe'nin puan kaybını beklemeye başladık. Son maça kadar onlar da kayıpsız gidince umutlarımız daha da azaldı. İnanın, son maçta bile Fenerbahçe'nin Trabzonspor'u yenip şampiyon olacağını düşünüyorduk. Yine de işi sıkı tuttuk. Hem ligin son maçında Beşiktaş'ı yenmek hem de İstanbul'dan gelecek iyi haber için işimizi garantiye almak istiyorduk. Sonuçta mutluluğu yaşayan biz olduk. Herkes için sürprizdi ama bizim için hak edilmiş bir şampiyonluk olduğunu düşünüyorum.

Özellikle son haftalarda üzerinizde bir baskı hissettiniz mi? Eğer öyleyse üstesinden gelmek için neler yaptınız?

Trabzonspor'un 1984'te elde ettiği son şampiyonluktan sonra, İstanbul takımları dışında bu başarıya ulaşmaya çok yaklaşabilen birkaç takım oldu. Yıllar önce Gaziantepspor sonuna kadar getirdiği yarışta 3-0 öndeyken Fenerbahçe'ye 4-3 kaybederek liderlik koltuğundan düştü. Son olarak da Sivasspor, son haftalara kadar yarışın içinde bulunmasına rağmen şampiyonluk stresini kaldıramadı. Bazen biz de "Acaba Sivasspor gibi olur muyuz?" tarzında düşüncelere kapıldık. Ama hocamız Ertuğrul Sağlam ve ekibi bizi hep bu baskıdan uzak tutmaya çalıştı. Bizi her maça aynı şekilde hazırladılar. Lider olduğumuzda bile sanki sezon başındaymışız gibi davrandılar. Bizi hiç şampiyonluk havasına sokmadılar. Herkes mütevazi bir şekilde işini yapmaya çalıştı. Nasıl ligin ilk haftasında galibiyetlerle lige başladıysak, sezon sonuna doğru baskı altında oynadığımız maçlarda bile tüm arkadaşlarımız ellerinden geldiği kadar mücadele etti. Daha önceden öğrendiklerimizi tekrarlayıp başarıya ulaştık.

Daha önce bir sezon Galatasaray forması giymiştin. O yıl sizin için çok başarılı geçmemişti. Ancak İstanbul'da yaşayamadığın başarıyı bir Anadolu kulübünde, Bursaspor'da elde ettin. Bu şampiyonluğun senin için anlamı neydi? Daha kesin bir dille sormak gerekirse, Bursaspor'un şampiyonluğunun bugüne kadar yaşanan 51 şampiyonluktan farkı nedir?

Bursaspor'da şampiyonluğu yaşamak, Galatasaray'la şampiyon olmaktan daha kıymetli. Galatasaray'da şampiyonluk görmüş olsaydım bile, Bursaspor'la elde ettiğim çok daha farklı olacaktı. Bursaspor kadrosunda Beşiktaş, Galatasaray ve Trabzonspor'da forma giymiş ama şampiyonluğu tatmamış oyuncular bulunuyordu. Herkes hırsla işine sarıldı ve önümüze fırsat çıkınca da mutlu sona ulaşmak için tüm arkadaşlarımız daha da sıkı çalıştı. Son 25 yıldır, İstanbul'un dışına çıkmayan şampiyonluk kupasının Bursa'ya gelmesi de önemli bir nokta.

Ertuğrul Sağlam dendiğinde ilk aklına gelen kelimeler neler? Yaşanan şampiyonlukta Ertuğrul Hocanın sana göre en büyük katkısı ne oldu?

Onun için "Adam gibi adam" ifadesini kullanmak istiyorum. İlk günden itibaren herkes ona bu sıfatı yakıştırdı. Hatta kendisine özel tezahürat bile yaratıldı. Dışı nasılsa içi de öyle bir insan. Onun hocalığına zaten hiçbir şey diyemeyiz. Çünkü yıllarca üst düzey takımlarda oynayarak, bu kulüplerde önemli teknik adamlarla çalışarak belirli bir tecrübeye kavuşmuş. Antrenörlük hayatında geldiği noktaya da tırnaklarıyla kazıyarak ulaşmış. Ama kişiliği ve karakteri bizim en önemli avantajımızdı. Potansiyelimizi en iyi şekilde kullanmamız için yapabileceklerimizi hep anlattı ve bunu ekibiyle birlikte yaptı.

Ertuğrul Sağlam takım arkadaşlığa önem veren bir teknik direktör olarak gözüküyor. Takım kaptanı olarak senden bu arkadaşlığın sağlanması yönünde bir şeyler istedi mi?

Elimden geldiğince kendisine yardımcı olmaya çalışıyorum. Bir sıkıntı varsa birlikte çözüyoruz ya da talepleri karşılamaya çalışıyoruz. Hocamız gerek futbol gerekse özel hayat konularında çok anlayışlı ve açık sözlüdür. Her türlü sıkıntımızı kendisiyle paylaşabiliyoruz ve o da bize tecrübelerini aktarıyor, yol gösteriyor. Ertuğrul Hoca futbolcunun karakterine çok önem veriyor. 30-35 kişilik bir grupta iki tane uygunsuz karakterde oyuncu barındırırsanız, bunlar yanlarına 5-6 kişiyi daha çekip takım içindeki ahengi bozabilir. Böyle bir durumda da istediğiniz kadar kaliteli futbolculara sahip olun, asla başarıyı yakalayamazsınız. Hocamız transferlerde de oyuncunun teknik becerilerinden önce, karakteri ve özel yaşantısıyla ilgili bilgi topluyor. Daha sonra transferi için onay veriyor.

Geçmişe baktığımıza zaman 1 sezon oynadığın Galatasaray'dan sezon sonu şampiyonluk gelmeyince Malatyaspor'a transfer olduğunu görüyoruz. Ertuğrul Hoca ise, Beşiktaş'ı çalıştırdığı 1 sene sonunda şampiyonluk yaşayamamış, ertesi sezonun başında da takım Avrupa kupalarından erken elenince görevinden ayrılmıştı. Ali Tandoğan ve Hüseyin Çimşir'i de aynı hikâyenin içine koyabiliriz. Yaşanılan bu ortak durum, sizi bir Anadolu takımıyla şampiyonluk yaşamak yolunda nasıl motive etti?

Saydığınız oyuncuların hepsi değerli oyuncular ama yaşadıkları çeşitli sıkıntılardan dolayı o kulüplerden ayrılmaları gerekmiş. Bu arkadaşlarımızın hepsi kendilerini yeniden ispatlama duygusu içinde yaşıyorlardı. Eski takımlarına, "Bana yaptığınızı hak etmedim. Ben futbolumla hâlâ var olabiliyorum" mesajı göndermek istiyorlardı. Herkes takımın başarısı için birbirine çok yardımcı oldu. Başarıyı getiren de buydu. Takım içinde uyum çok önemliydi. Seyirci, yönetim, teknik ekip, futbolcular çok güzel bir uyum oluşturdu.

Bursaspor tecrübelilerle genç oyuncuların çok iyi harmanlandığı bir takım. Bu harmanın nasıl sağlandığını ve takımın başarısına hangi ölçüde katkı yaptığını bizlerle paylaşır mısın?

Hocamız kesinlikle oyuncunun yaşına, geçmiş kulüplerine bakmadan, kim formdaysa ona görev veriyor. Bu da takım içindeki rekabeti artırıyor ve hem gençlerin özgüvene ulaşmasını sağlıyor hem de tecrübeli arkadaşların rehavete kapılmasını engelliyor. Eğer iyiysek oynayacağımızı hepimiz biliyoruz. Bu da herkes için itici bir güç oluyor. Ayrıca, dikkat ederseniz Türk futbolunun adından en çok söz ettiren genç yetenekleri de bizim kulübümüzde bulunuyor. Geçen sezon en büyük çıkışı onlar yakaladı. Bunda da hocalarımızın çok büyük katkısı var.

Geçen sezon son haftada oynanan Beşiktaş maçındaki anılarını bizlerle paylaşır mısın? Devre arasında soyunma odasına giderken Fenerbahçe maçının 1-1 olduğunu öğrendiğinizde neler hissettiniz? Bunun üzerine Beşiktaş maçının ikinci yarısı nasıl geçti?

Her ne kadar hocamız bize Beşiktaş maçından önce "Konsantrasyonunuz bu maçta olsun. Kimse diğer maçın sonucunu öğrenmeye çalışmasın" diye tembih etse de tüm futbolcular oradaki skoru merak ediyordu. Maç oynanırken, Trabzonspor'un golüyle seyircilerimiz inanılmaz bir sevinç yaşadı. Biz de soyunma odasına gitmeden önce Fenerbahçe'nin ilk dakikalarda gol attığını bilmediğimizden, Trabzonspor'un öne geçtiğini zannettik. Skorun 1-1 olduğunu anlayınca, yine çok ümitlenmedik. O maça fazla kafayı takmadan, kendimizi Beşiktaş maçına kanalize ettik. Taraftarlarımız da bir yandan ellerindeki radyolarla Fenerbahçe maçını takip ediyorlardı. Biz 2-0 öne geçince, kendilerini İstanbul'daki maça öyle bir kaptırdılar ki stadyum belirli bir süre sessizleşti. Atatürk Stadı'nı hiç böyle sessiz görmemiştim. Kendi kendime "Fenerbahçe maçında sonuç istenmeyen bir noktaya geldi de bunun yarattığı hayâl kırıklığı yüzünden mi taraftarlarımız sustu?" diye sormaya başladım. Son 10 dakikada Ali Tandoğan'ın kullandığı bir taç atışı öncesinde, seyircilerden bir tanesi Fenerbahçe-Trabzonspor maçının 1-1 devam ettiğini haber verince, içimizdeki şevk bir kat daha arttı. Maçımız bittikten sonra, kulaklarımızı Fenerbahçe karşılaşmasına çevirdik. 1.5 dakikalık bir uzatma vardı ama bir türlü bitmek bilmedi. Sanki bir ömür gibiydi. Son dakikada bir gol olsa, bütün hayallerimiz suya düşecekti. O yüzden çok tedirgindik. Neyse ki korkulan olmadı ve inanılmaz bir sevinç yaşamaya başladık.

Bursaspor'un bu başarısını önümüzdeki yıllarda da devam ettirebilmesi için neler yapması lâzım? Avrupa'ya baktığımızda Almanya'dan zaman zaman sürpriz şampiyonlar çıktığını ancak ertesi sezon bu başarıyı devam ettiremediklerini görüyoruz.

Sezon öncesinde şampiyonlukta büyük payı olan iskelet kadromuzu koruyarak en büyük transferi gerçekleştirdik. Hiçbir yıldız adayımızı da satmadık. Yeni aramıza katılan oyuncular da kendi ülkelerinin önemli isimleri. Bundan sonra da aynı birlik-beraberlikle çalışırsak, şampiyonluk yarışının içinde oluruz. Yine şampiyon olur muyuz bilemem. Yeni sezonda da kendimize koyduğumuz hedef, yarışın içinde bulunmak. Ama şampiyonluğu son haftaya kadar kovalayacağız. Sezona da gayet iyi bir başlangıç yaparak, geçtiğimiz sezon kazandığımız şampiyonluğun tesadüf olmadığını herkese gösterdik.

"Bir şampiyonlukla 5. büyük olunmaz" deniliyor. Sen de onlardan mısın?

Büyük takım olmak için bir kez şampiyon olmak yetmiyor. Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor defalarca bu başarıya ulaşmış. Biz de sürekli bu yarışın içerisinde bulunabilirsek ve rakiplerimize karşı iyi sonuçlar alırsak, o büyüklerin içine girebiliriz. Bana sorarsanız, hâlihazırda en büyük biziz, çünkü son şampiyon biziz. İstatistiklere bakıldığında rakiplerimiz bizden önde ve onlara ulaşabilmemiz için, bizim de girdiğimiz yolda ilerlememiz gerekiyor.

İçeride 1-0 önde başlıyoruz

Geçen sezon Bursaspor evinde sadece Fenerbahçe ve Gençlerbirliği'ne yenilmişti. İç sahadaki maçlar şampiyonlukta çok önemli rol oynadı diyebiliriz. İçeride bu kadar başarılı olmanızın nedeni neydi?

Her futbolcu iç saha maçında farklı bir psikoloji içerisine girer. Maça çok daha farklı motive oluyorsun. Biliyorsunuz, Bursaspor maçlarını hep dolu tribünler önünde oynuyor. Karşılaşmaları hep arkamızda taraftarlarımızı hissederek yapıyoruz. Deyim yerindeyse maça 1-0 önde başlıyoruz. Ekstra motive olduğumuz iç sahada avantajlı olsak da geçen sezon birçok deplasman maçından da başarılı sonuçlarla döndük. İçeride ve dışarıda farklı futbol oynamaya yatkın bir takıma sahibiz. İçeride baskılı, dışarıda ise kontratağa dayalı bir futbol oynuyoruz.

Bu sezon takıma yeni isimler katıldı. Özellikle Insua, Stepanov ve Vederson Avrupa arenasına önceki sezonlarda çıkmış oyuncular. Yeni isimlerin katılımıyla takımda ne gibi olumlu gelişmeler bekliyorsun?

Bu sezon fazla sayıda maç yapacak olmamızdan dolayı Ertuğrul Hoca bol alternatifli bir kadro kurdu. Şampiyonlar Ligi, Spor Toto Süper Lig ve Ziraat Türkiye Kupası olmak üzere üç kulvarda mücadele ederken, doğal olarak takımda rotasyon yapmak gerekecek. Hocamız yoğun maç trafiğinde yorulan oyuncuları dinlendirmek için başkalarına yer verdiğinde, onların açıklarını kapatacak kadar iyi futbolculardan oluşan bir kadroya sahibiz. Vederson, yıllardır Türkiye'de forma giyiyor. En son Fenerbahçe'de başarıyla oynadı. Bence Mustafa Keçeli ile birlikte Türkiye'nin en iyi sol beklerinden bir tanesi. Stepanov da Trabzonspor'da oynamış, Türk futbolunu ve ligimizi bilen birisi. Nunez, Arjantin'de isim yapmış ve piyasası olan bir futbolcu. Insua, İspanya ve Almanya'da oynamış, daha önce ismi uzun süre Galatasaray'la anılmış çok kaliteli bir futbolcu. Steinert de başarılı. Güngören Belediye'den alınan Harun'un da Bursaspor'a uzun yıllar hizmet edeceğini düşünüyorum. Tüm oyuncular seçilerek transfer edildi. İnşallah uyum problemlerini kısa sürede atlatır ve takımımıza faydalı olurlar.

Bursaspor'un Arjantin pazarına özel ilgisi nereden kaynaklanıyor?

Arjantinli futbolcular Türk ligine daha yatkın. Futbol, Türkiye'de çok sert ve tempolu oynanıyor. Ama Brezilya Ligi'nde neredeyse yürüyerek futbol oynuyorlar. Kimsenin kimseye dokunmadığı, şova dönük bir futbol var orada. Arjantin'de ise maçlar çok çekişmeli, adeta kıran kırana geçiyor.

Geçen sezon Zapotocny ve İbrahim Öztürk'le yan yana oynadın. Bu sezon savunmadaki yeni partnerin Stepanov. Onunla aranızdaki uyum nasıl? Senin eksik olduğunu düşündüğün yönlerini onun özellikleri kapatabiliyor mu?

Geçen sezon İbrahim'le iyi anlaşmıştık. Oynadığı mevkiin başarılı futbolcularından. Stepanov, Trabzonspor döneminden sonra Porto ve Malaga'da tecrübe kazandı. Ancak 4-4-2 sisteminde sadece yanınızdaki partnerinizle değil, beklerle de uyumunuz önem taşıyor. Birbirinizin kademesine ne kadar iyi girebiliyorsunuz? Hataları ne kadar telafi edebiliyorsunuz? Bu kısımlar da önemli. İlk üç haftada gol yemedik. Demek ki işimizi gayet iyi yapmışız.

Sana göre bu sezon Bursaspor'u bekleyen en büyük tehlike hangisi? Geçen sezon gelen olağanüstü şampiyonluktan sonra başarıya doymuşluk yaşanabilir mi takım içinde?

İlk defa Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edeceğimiz için tecrübesiz sayılırız. Herkesin bizden beklentisi çok büyük. Açıkçası bizim de öyle, çünkü Bursa'yı ve Türkiye'yi temsil edeceğiz. Tek korkum bu turnuvada oynayacağımız maçlarda arzu etmediğimiz sonuçlar almak. Çünkü Ertuğrul Hocanın gelişinden beri iki maç üst üste yenilgi almamış bir takımız. İnşallah olası kötü sonuçların olumsuz bir yansıması olmaz. Ancak bu konuda arkadaşlarıma ve hocamıza sonsuz güvenim var, çünkü bir maç kötü oynadıktan sonra bir sonraki maça kadar çabucak toparlanabiliyoruz. Hocamız gerekli tedbirleri alıyor, oyuncu ekibimiz de iyi oynadığımız maçlardan bile dersler çıkartacak kadar sorumluluk sahibi.

Şampiyonlar Ligi'nde karşısında oynarken heyecan duyacağın, aynı zamanda da seni endişelendiren bir oyuncu var mı? Eğer rakiplerden yoksa genel anlamda Şampiyonlar Ligi'ne katılan takımlardan?

Bursaspor olarak bugüne kadar hiçbir rakibimizden bir oyuncuya özel önlem almadık. Takım olarak ne zaman defans ve ofansı iyi yaptıysak neticeye gittik. Kimseden çekinmiyoruz. Şampiyonlar Ligi'nde herkesle başa baş oynayabileceğimizi göstermek istiyoruz.

Old Trafford, Mestalla ve Ibrox Stadyumları. Hepsi de Avrupa'nın en iyi ve sayılı stadyumları arasında. Atmosfer de maç günleri harika oluyor. Bursaspor da Avrupa'da tecrübesiz bir takım. Bu durumun sorun çıkarmasını önlemek için takım olarak ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz?

İnşallah stadyum atmosferleri bize sorun çıkarmaz. Bilhassa İskoçya'da müthiş bir taraftarın önünde oynadık. Orası atmosfer olarak Şampiyonlar Ligi'nin en zor deplasmanlarından birisi. Valencia'daki taraftarın kendi takımını destekleyen ancak rakip takımı baskı altına almayacak türde olduğunu düşünüyorum. Ama Manchester'da da güzel bir atmosfer olacağını tahmin ediyorum. Deplasman maçlarımızı heyecanla bekliyoruz. Bizim için çok güzel bir tecrübe olacak. Birçok genç arkadaşımız televizyondan izledikleri stadyumların çimlerine ayak basma olanağı bulacak. En iyisi de kendi gücümüzü test etme fırsatına kavuşacağız.

Sercan'la yaptığımız röportajda, "Real Madrid ve Barcelona ile aynı grupta yer almak istiyoruz" diye konuşmuştu. Bu iki takım da Bursaspor'a düşmeyince bir hayal kırıklığı yaşandı mı?

Geçen seneden beri taraftarlarımızın yarattığı bir tezahürat vardı. Biz de "İnşallah bu iki takım bize düşer de tezahürat yerini bulur" dedik. Baktığınız zaman, Bursaspor yakın geçmişte her zaman Avrupa kupalarında oynayan, büyük kulüplere karşı maça çıkan bir takım değil. "Madem oynuyoruz, birinci torbanın en iyisi gelsin. Nou Camp'a, Santiago Bernabeu'ya çıkalım" dedik. Sonuçta Barcelona dünyanın en iyi futbolunu oynayan takım, Real Madrid'de ise dünyanın en iyi teknik direktörü Jose Mourinho var. Her ne kadar profesyonel futbolcular olsak da kendi aramızda böyle bir durumun hepimiz için ne kadar güzel bir tecrübe olacağını tartıştık. Ben de Manchester yerine Barcelona ya da Real Madrid'in çıkmasını isterdim. Yalnız bu sakın Manchester'ın onlardan daha alt bir takım olduğu anlamına gelmesin.

İlk kez A Millî Takım'a çağrıldın ve bu davet Bursaspor'da oynarken gerçekleşti. Belki de bu başarıyı üç büyüklerde yakalasan daha önceden de çağrılabilirdin. Bir Anadolu takımından Millî Takım'a çağrılmanın daha zor olduğunu düşünüyor musun?

İstanbul kulüpleri sürekli hem Türkiye Ligi'nde şampiyonluk kovalıyor hem de Avrupa kupalarında mücadele ediyor. Bu takımların oyuncuları uluslararası alanda otomatik olarak tecrübe kazanıyorlar. Bu sezondan önce Anadolu takımlarının maçları sadece büyük takımlarla oynadıkları zaman canlı yayına giriyordu. Bu da büyük takımın oyuncularının daha göz önünde olmasına neden oluyor ve tercih edilmelerini kolaylaştırıyordu. Daha sonra Sivasspor ve bizim çıkışımızın ardından maçların canlı yayına girmesiyle futbolcuların hem değeri hem de Millî Takım'a yükselme şansları arttı. Kendi adıma konuşursam, Bursaspor'un şampiyonluk yarışının içinde olması benim seçilme ihtimalimi arttıran büyük bir etken oldu.

Spor Toto Süper Lig'de tüm maçların canlı yayınlanmasının ne gibi bir etkisi olacak?

Millî Takım hocaları için çok büyük bir avantaj. Futbolcuların kendi piyasalarını artırabilmesi için de bir fırsat. Artık herkesin maçlara daha iyi motive olacağını düşünüyorum. Hatırlayın, Anadolu takımlarının oyuncuları büyük takımlarla maç yapacakları zaman kendilerini bir başka hazırlardı. Şimdi bunu her hafta yapmaları gerekecek.

A Millî Takım'da ortamı nasıl buldun? Hiddink'in sana yaklaşımı nasıldı?

Futbolculuk hayatım boyunca A millî olma hayalini hep içimde taşıdım. Kariyerime bakınca bir futbolcunun yaşayabileceği çok şeyi gerçekleştirdiğimi görüyorum. Millî Takım'da oynayamamak içimde bir ukde gibiydi. Buraya gelip kendimi ispatlamak ve kalıcı olmak istiyordum. Ülkemi ve milli formayı o kadar çok seviyordum ki, 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü ve 2008 Avrupa Şampiyonası yarı finalistliği başarılarından sonra Almanya'da arabamla bayraklar içinde tur bile attım. Buraya gelince, hocalarımız sağ olsun bana hiç Millî Takım'a ilk kez geldiğim duygusunu yaşatmadı. 50 kez millî olmuş bir futbolcuya nasıl davrandılarsa bana da öyle davrandılar ve özgüvenimi yükselttiler. Hiddink de tanıştığımız zaman "Ne haber genç futbolcu?" diyerek beni gururlandırdı. Ortam çok güzel. Keşke daha öncelerde de gelebilmiş olsaydım. Ziyanı yok, inşallah bundan sonra kalıcı olurum.

Hiddink'te bir hoca olarak dikkatini çeken ne oldu?

Hiddink futbolculara inanılmaz güveniyor. Türk futbolunun bir yerlere geleceğinden emin. Hiddink'in bize her konuda öğretecekleri olacaktır diye düşünüyorum. Bu arada, Oğuz Hoca ile ilgili bir şey itiraf etmek istiyorum. Oğuz Hocanın tercümanlık konusunda bu kadar başarılı olduğunu görünce çok şaşırdım. Teknik terimlere hâkimiyeti çok dikkatimi çekti.

Kazakistan maçında bir heyecan var mıydı içinde?

Ne de olsa ilk deneyimim! Heyecan tabii ki vardı. 70 milyon insanın gözünün üzerimde olduğunu biliyordum. Beni çok insan Millî Takım'a yakıştırmıştı ve şimdi kendimi ispatlama sırası bendeydi. Kendime güveniyordum, iyi oynamaya çalıştım. Maçın galibiyetle bitmesi beni çok mutlu etti. Hocalarıma bana bu fırsatı verdikleri için teşekkür ederim.

Euro 2012 elemelerindeki rakiplerimizi değerlendirir misin? Bir defans oyuncusu olarak, özellikle Almanya'nın dinamik hücumlarına karşı nelere dikkat etmeliyiz? Grupta başarılı olmak için neler yapmalıyız?

Öncelikle kendi gücümüzün farkında olmalıyız. Bireysel anlamda grubumuzdaki tüm takımlardan daha kaliteli bir ekip olduğumuzu düşünüyorum. Almanya ise çok uzun zamandır birlikte oynayan bir kadroya sahip ve takım oyununu çok iyi başarıyorlar. Mücadele gücü yüksek ve çok koşan bir takım. Tek tek bakıldığında ise biz daha yetenekli oyunculara sahibiz. Bizim dezavantajımız, geçmiş yıllarda da görüldüğü gibi millî forma için bir şeyler başarma heyecanı ile zaman zaman kontrolsüz bir oyun oynamamız. Herkes "Takımı ben kurtarayım" duygusuna kapılıp asli görevini bırakıp fazla iş yapıyordu. Bu da hatalara sebebiyet veriyordu tabii. Almanya'da ise herkes kontrollü, disiplinli. Skor ne olursa olsun, isterse 3-0 mağlup olsun, maç yeni başlamış gibi karşılaşmayı sürdürüyor.