TR
EN
İzlanda maçlarımız 4.10.2017
İzlanda maçlarımız

Avrupa futbolunun yükselen değeri İzlanda'yla bugüne dek oynadığımız 10 maçta 2 galibiyet, 2 beraberlik, 6 yenilgi aldık. Attığımız 10 gole karşılık İzlandalılardan 18 gol yedik. İlk galibiyetimizi 1994'te 5-0'lık ezici skorla elde ederken, Kuzeyli rakibimizi bundan 2 yıl önce EURO 2016 eleme grubunda attığımız o unutulmaz son dakika golüyle mağlup ederek final vizesini kaptık.

Türkiye-İzlanda Maç Günü Kitabından...

İzlanda ile ilk maçımızı 1982 Dünya Kupası elemeleri çerçevesinde 24 Eylül 1980 günü İzmir'deki Atatürk Stadı'nda oynadık. Gelecekte ay-yıldızlı ekibin başında teknik adam olarak büyük başarılara imza atacak Fatih Terim, Şenol Güneş ve Mustafa Denizli de teknik direktör Sabri Kiraz tarafından ilk on birde görevlendirilmişti. Millîlerimiz, Çekoslovakya, Sovyetler Birliği ve Galler'le de mücadele edeceği gruba İzlanda galibiyetiyle iyi bir başlangıç yapmak amacındaydı. Tribünlerdeki 18 bin 506 seyirci de galibiyet ümidiyle gelmişti stada. Ancak hem onları hem de takımımızı büyük bir şok bekliyordu. Henüz 12. dakika oynanırken, Thorbjörnsson'un gerilerden taşıyıp getirdiği topla buluşan

Gudlaugsson 25 metreden attığı şutla İzlanda'yı 1-0 öne geçirdi. İşlerin ikinci yarıda düzeleceğini düşünenler, 62. dakikada gelen ikinci İzlanda golüyle hayal kırıklığına uğradı. Thorbjörnsson'un soldan yaptığı ortayı kalecimiz Şenol Güneş uzaklaştırıyor, ancak markajsız kalan Gudmundsson, ceza sahasının sağ köşesinden golü atıyordu: 2-0. Millî Takımımız, 72. dakikada Cem Pamiroğlu'nun düşürülmesiyle bir penaltı kazandı. Atışı Fatih Terim kullandı ve farkı bire indirdi: 2-1. Ancak 81. dakikada İzlanda'nın kazandığı serbest atışta Sigurvinsson'un şutu barajdan dönüyor, topu önünde bulan Teitur Thordarson da skoru 3-1 olarak belirliyordu.

Tesadüfî değilmiş

Millî Takımımız, rakibiyle yaklaşık 1 yıl sonra deplasmanda oynadığı müsabakayı da 2-0 kaybetti. İzlandalılar böylece İzmir'deki galibiyetin de tesadüfî olmadığını ispatlamış oldu. Reykjavik'teki mücadele öncesinde oynadığımız beş maçta henüz puanımız bulunmuyordu. Tek golümüzü ilk maçta İzlanda'ya Fatih Terim'in ayağından çıkan penaltı vuruşuyla atmış, buna karşılık kalemizde 13 gol görmüştük. Reykjavik'te hiç değilse puanla tanışmak istiyorduk. Ancak dakikalar 21'i gösterirken İzlanda golü buldu. Savunmamızın ortasında yaşanan duraksamadan faydalanan Larus Gudmundsson aradan bir ok gibi fırladı ve topu ağlarımıza bırakıverdi: 1-0. 65. dakikada savunmamızın bir hatasında Atli Edvaldsson kalecimiz Şenol Güneş'i mağlup edecek ve maç da İzlanda'nın 2-0'lık üstünlüğüyle sona erecekti. O Edvaldsson 8 yıl sonra 1989-90 sezonunda Gençlerbirliği'ne transfer olmuş ve kırmızı-siyahlı takımda görev yaptığı 23 maçta 4 gol atmayı başarmıştı.



 

Fırsatı teptik



 

İzlanda ile bu defa 1990 Dünya Kupası elemelerinde aynı gruba düştük. İlk maçımızı yine İzlanda ile ve yine evimizde oynayacaktık ama bu defa adres İnönü Stadı'ydı. 45. dakikada öne geçme fırsatı ayağımıza kadar geldi. Savaş Koç, Atli Edvaldsson tarafından düşürülünce hakem penaltı noktasını gösterdi. Ancak Tanju Çolak'ın plasesi kaleci Fridrik Fridriksson'un ellerinde, Türk futbolseverlerin de hevesi kursağında kalacaktı. 63. dakikada Olafur Thordarson korner noktasına kadar indi, kale önüne çıkardığı topu Gudmundur Thorfason tam köşeden ağlarımızla buluşturdu: 1-0. 73. dakikada sağ çaprazda topla buluşan Tanju'nun şutu rakipten döndü. O dönemde Malatyaspor formasını giyen Ünal Karaman nefis bir şutla topu ağlarla buluştururken A Millî Takım forması altında ilk golünü kaydediyor ve maçın skorunu da 1-1 olarak belirliyordu.



 

Merhaba hüzün

İzlanda beraberliğiyle başladığımız İtalya 90 yolculuğunda Avusturya'ya 3-2 yenildikten sonra D. Almanya'yı içeride 3-1, deplasmanda da 2-0 yenerek yeniden ümitlenmiştik. İçerideki 1-0'lık Sovyetler Birliği yenilgisi yolumuza taş koysa da İzlanda'dan alınacak bir galibiyet İtalya kapılarını bize yeniden aralayabilecekti. Ancak o güne dek hiç yenemediğimiz İzlanda, 90 dakikanın sonunda bize acı bir sürpriz daha yapacaktı. 53'te Yusuf Altıntaş'ın ıskaladığı topla İzlanda'yı öne geçiren Petursson, 69'da farkı ikiye çıkardı. Sonra bastırdık. 85'te Mustafa Yücedağ'ın enfes şutu üst direkten döndü ve ardından Feyyaz Uçar'la golümüzü bulduk ama artık çok geçti. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca sahadan 2-1'lik yenilgiyle ayrıldık.

Büyük bozgun

Teknik direktörlüğünü Sepp Piontek'in yaptığı Millî Takımımız, EURO 1992 elemelerinde önünde kalan iki müsabaka için yaz dönemini özel maçlarla geçiriyordu. 15 Temmuz 1991'de o güne kadar adı pek işitilmemiş Faroe Adaları ile 1-1 berabere kalan millîlerimiz, iki gün sonra 17 Temmuz'da İzlanda'ya 5-1 yenilerek hezimete uğramıştı. İzlanda, maça fırtına gibi başlayıp Sigurdur Gretarsson'un golüyle 1-0 öne geçti. Millî Takımımız 15. dakikada Rıdvan Dilmen'in ortaladığı topu ağlara yollayan Ünal Karaman'la eşitliği sağladı. Ancak o gün sahada hayatının futbolunu oynayan bir Arnor Gudjohnsen vardı. Arnor, 26'da Bergsson'un ortaladığı topa iyi yükselip kafayı vurdu ve skoru 2-1'e getirdi. 40'ta bu defa Jonsson'un kullandığı serbest atışta ön direkteki Gudjohnsen kafayı bir kez daha vurdu ve tabelayı 3-1 yaptı. 44'te Thordarson'un soldan yaptığı ortaya yine Gudjohnsen yükseldi ve yine kafayı vurdu; takımlar devre arası için soyunma odalarının yolunu tutarken skor İzlanda lehine 4-1 olmuştu. 64'te savunmamızın hatasından yararlanan Gudjohnsen, Engin'le karşı karşıya kaldı ve sağ ayağının dışıyla topu ağlarımızla bir kez daha buluşturup skoru belirledi: 5-1.



 

14 yıla bedel bir galibiyet



 

İlk maçımızı 1980'de oynayıp kaybettiğimiz ve o günden sonra gerçekleşen dört buluşmamızdan da bir galibiyet çıkartamadığımız İzlanda'yı, EURO 96 elemeleri çerçevesinde 12 Ekim 1994 günü Ali Sami Yen'de oynanan maçta 5-0'la hezimete uğrattık. Ay-yıldızlılar, Piontek'in ardından Fatih Terim'e emanet edilmiş, yolun sonunda İngiltere kıyılarına ulaşacağı EURO 1996 elemelerinde de İsveç, İsviçre, Macaristan ve İzlanda ile eşleşmişti. 7 Eylül'de Macaristan deplasmanında ilk yarıyı 2-0 geride kapatan, ikinci yarıda ise 2-2'lik eşitliği sağlayan millîlerimizin ikinci rakibi İzlanda'ydı. Türk futbol tarihinin en parlak sayfalarından birinin yazıldığı maçta, uzun yıllar sonra ilk kez golcülerimiz rakip fileleri beş golle bombardımana tuttu. Baştan sona hâkimiyetimiz altında seyreden karşılaşmada İzlanda, ay-yıldızlılarımızın temposu karşısında tutunamadı. O gün sahadan 5-0'lık galibiyetle ayrıldık ve İzlanda karşısındaki ilk galibiyetimizi elde ettik.



 

Problemsiz beraberlik



 

1996 Avrupa Şampiyonası elemelerine 2-2'lik Macaristan beraberliğiyle başladıktan sonra İzlanda'yı 5-0 yenen, iç sahadaki 2-1'lik İsviçre yenilgisinin arkasından ise içeride İsveç'i, deplasmanda da İsviçre'yi 2-1 mağlup eden Millî Takımımız, 6 Eylül'deki Macaristan galibiyetiyle İngiltere'nin kapılarını ardına kadar açmıştı. Artık üçüncü sıradaki İsveç'in Millî Takımımızı yakalama ihtimali kalmamıştı ve dolayısıyla bundan sonra verilecek mücadele bizim mi yoksa İsviçre'nin mi grubu ilk sırada tamamlayacağıyla ilgiliydi. Sekiz grup üzerinden oynanan elemelerde en iyi durumdaki altı ikinci daha finallere direkt gidecekti ve Millî Takımımız o güne kadar elde ettiği puanlar sayesinde bu açıdan da avantajlı bir konuma sahipti. Tam bir yıl önce İstanbul'da beş golle yendiğimiz İzlanda'yı deplasmanda da yenmek bize grup birinciliğini getirebilirdi. 90 dakika golsüz sona erecek ve Millî Takımımız İsviçre'nin arkasından ikinci sırayı alacaktı ama İngiltere bileti artık cebimizdeydi.

Reykjavik'te ağır yara

Fransa'da düzenlenecek EURO 2016'ya katılmayı kesin hedef olarak belirleyen Millî Takımımız, elemelere İzlanda'da uğradığı ağır bir yenilgiyle başladı. Laugardalsvöllur'da kalemizi Onur Kıvrak koruyor, önündeki üçlü savunmada Ömer Toprak, Mehmet Topal, Ersan Gülüm oynuyor, iki kanadı Gökhan Gönül ve Caner Erkin kontrol ederken merkezde Emre Belözoğlu ve Selçuk İnan yer alıyor, santrfor Burak Yılmaz'ın hemen arkasında ise sağda Olcan Adın, solda Arda Turan bulunuyordu. İzlanda ise klasik 4-4-2 düzeni ile sahadaydı. Geçmişin İngiliz takımları gibi fizik gücü yüksek iki santrforla sahada yer alan İzlanda'nın niyetinin oyunu Millî Takımımızın sahasına yıkarak oynamak olduğu açıkça belli oluyordu. Nitekim oyunun başından itibaren giderek artan bir İzlanda baskısıyla karşılaştık. 19'da Gylfi Sigurdsson'un kullandığı köşe atışında Onur'un güçlükle müdahale ettiği kısa düşen topu Bödvarsson aşırtma bir biçimde kalemize gönderdi: 1-0. Kırılma anlarından biri 59'da Ömer Toprak'ın ikinci sarı kartla oyundan ihraç edilmesiyle yaşandı. Ataklarını sıklaştıran Kuzeyliler, 76'da Gylfi Sigurdsson'un şutuyla skoru 2-0 yaptı. Bir dakika sonra ise Sigthorsson, yerden bir vuruşla uzak köşeyi görerek skoru 3-0 olarak belirledi.



 

Bir peri masalı



 

Millî Takımımız karanlık tünellerden çıkarak EURO 2016 finallerine katılma biletini cebine atarken, en kritik galibiyetlerden birisini Konya'da İzlanda karşısında elde etti. Önce Hollanda'yı 3-0 yenen, ardından Çek Cumhuriyeti deplasmanından 2-0'lık galibiyetle dönen Millî Takımımız karanlık kuyunun dibinden çıkmış, İzlanda'yı yendiği takdirde Fransa'daki finallere direkt katılabilecek duruma gelmişti.

Aslında bu dipten çıkışta Türkiye-İzlanda maçından bir gün öncesinde yaşanan olumlu gelişmeyi de atlamamak gerekiyor. Çünkü "en iyi üçüncü" olarak EURO 2016'ya direkt katılmanın yolu, sadece bizim başaracaklarımızdan geçmiyordu. Öncelikle, "en iyi üçüncü" olmaya en yakın duran takım olan Ukrayna'nın, evinde İspanya'ya puan kaybetmesi gerekiyordu. Grup liderliğini garantilemiş İspanya'nın 12 Ekim'deki maça neredeyse tamamen yedeklerle çıkması gözümüzü korkutsa da sonuç tam da istediğimiz gibi gelişti. İspanya, Ukrayna'yı deplasmanda yenerek en iyi üçüncü olmamız için gereken ilk şartı yerine getirdi. Şimdi sıra bizim İzlanda'yı, Kazakistan'ın da deplasmanda Letonya'yı yenmesine gelmişti. Bu iki şart bir arada gerçekleştiğinde Millî Takımımız, Fransa'ya direkt uçabilecekti. 13 Ekim günü Konya'da müthiş coşkulu bir taraftar kitlesinin önüne çıkan on birimiz de rakip karşısında baskı kurmaya değil, savunma arkasında bulunacak boşluklardan gol çıkarmaya dönük bir yapıdaydı. Volkan Babacan - Şener Özbayraklı, Serdar Aziz, Hakan Balta, Caner Erkin - Ozan Tufan, Selçuk İnan, Oğuzhan Özyakup - Volkan Şen, Hakan Çalhanoğlu, Arda Turan'dan oluşan ve tipik bir santrforun yer almadığı on birimiz, 65. dakikada Riga'dan gelen Kazakistan'ın gol haberiyle artık ipleri tamamen eline alıyordu. Atılacak bir gol bize Fransa kapılarını açacaktı. Bu arada Oğuzhan Özyakup'un yerine Gökhan Töre, Hakan Çalhanoğlu'nun yerine Cenk Tosun Volkan Şen'in yerine de Umut Bulut oyuna girmiş ve takımımız çift santrfora dönmüştü. Ama 78. dakikada hiç beklenmedik bir şey olacak, kaptırdığı bir topun ardından Bödvarsson'a sert bir faul yapan Gökhan Töre kırmızı kart görerek takımımızı 10 kişi bırakacaktı. Tamam, play-off bileti cebimizdeydi ama bizim dışımızdaki bütün olaylar bu kadar lehimize gelişirken İzlanda'yı yenip de Fransa'ya direkt gidememek kabul edilebilecek gibi değildi. Nitekim dakikalar 89'u gösterirken takımımız İzlanda ceza sahasının sağ ön bölgesinden bir serbest vuruş kazandı. Son üç maçta attığı iki golle takımımızın bu noktaya gelmesinde büyük pay sahibi olan Selçuk İnan, karşısındaki barajın üzerinden aşırtarak kaleye gönderdiği topla destanın son noktasını koyacak ve 1-0'lık galibiyetle Millî Takımımızın Fransa biletine vizeyi basacaktı.





 

Kuzeyde buz kestik



 

İzlanda ile son maçımızı içinde bulunduğumuz Dünya Kupası elemelerinde oynadık ve Hırvatistan ile Ukrayna beraberliklerinin ardından ilk yenilgimize İzlanda deplasmanında uğradık. Konya'daki 2-2'lik Ukrayna beraberliğin ardından sakatlığı sebebiyle kadrodan çıkartılan Hakan Balta'dan mahrum kadrosuyla Reykjavik'e uçan Millî Takımımızı zorlu bir yolculuğun yanı sıra aniden karşı karşıya kaldığı kış şartları da bekliyordu. Ukrayna maçına iki pivot santrforla çıkan Millî Takımımız bu defa santrforsuz oynuyordu. Kaleyi Volkan Babacan korurken, savunma dörtlüsü Şener Özbayraklı, Ömer Toprak, Mehmet Topal ve Caner Erkin'den oluşuyor, orta alanı Ozan Tufan, Kaan Ayhan, Hakan Çalhanoğlu üçlüsü kontrol ediyor, forvette ise Yasin Öztekin, Emre Mor ve Volkan Şen gibi üç çabuk ve adam eksiltebilen oyuncu yer alıyordu. Oyun İzlanda'nın baskısıyla başladı. Kazandıkları her duran topu, kaleye yakın mesafeden kazanılan taç atışları dâhil ceza sahamıza yollayan İzlandalılar fizik üstünlüklerini bu şekilde kullanmak istiyor, savunmamızdan dönen topları da kolay toplayarak kalemizin önünde cirit atıyordu. Dakikalar 42'yi gösterirken talihsiz bir golü kalemizde görecektik. Sağ kanatta topla buluşan Johann Gudmundsson çalımlarla ceza sahamıza sokulurken Elmar Bjarnason'u görüyor, bu oyuncunun auta çıkacak kötü vuruşu Ömer Toprak'a çarpıp Volkan Babacan'ı da yanıltarak ağlarımıza gidiyordu: 1-0. Henüz bu golün şokunu atlatamadan iki dakika sonra ikinci golü de kalemizde gördük. 44'üncü dakikada Volkan Babacan'ın aut atışı orta alan yuvarlağının İzlanda bölümüne düşerken stoper Kari Arnason kafayla uzun bir pas veriyor, savunmamızın arkasına hızlı bir koşu yapan Finnbogason bu kez ilk pozisyondaki gibi ağır davranmıyor ve farkı ikiye çıkartırken maçın skorunu da belirliyordu. 2-0.