TR
EN
Hollanda Futbolu 5.09.2015
Hollanda Futbolu

Lüksemburg'a diş geçiremediği günlerle Dünya Kupası'nda final oynadığı günler arasında sadece 10 yıl bulunan, bir başka Dünya Kupası finali sonrasında Avrupa Şampiyonası'nda sıfır çekebilen Hollanda'nın futbol tarihi neredeyse hep böylesine iniş çıkışlarla dolu.

TamSaha Dergisi 130. sayıdan...

Dünya futbolunda görsel açıdan Brezilya'nın yeri neyse herhalde Avrupa futbolunda da Hollanda'nın yeri odur. Hollanda futbolu dendiğinde hemen herkesin zihninde savunmadan çok hücuma ağırlık veren, sürekli gole odaklanan ve bu esnada izleyenlerin gözünü de bir hayli okşayan bir futbol takımı canlanır. Lâkin bu görüntü itibariyle benzediği Brezilya'ya kıyasla biraz kısmetsizdir Hollanda. Dünya Kupalarında üç kez final oynadıysa da bu maçların hepsinde sahadan boynu bükük ayrılmış, Avrupa Şampiyonalarındaysa sadece bir kez gülebilmiştir. Yine de kulüpler düzeyinde Hollanda takımlarının toplamda altı kez Şampiyon Kulüpler Kupası/Şampiyonlar Ligi, bir kez Kupa Galipleri Kupası ve dört kez de UEFA Kupası kazandığı düşünülürse, Hollanda'nın Almanya, İtalya, İngiltere, İspanya ve Fransa ile birlikte Avrupa futbolunun en önde gelen altı ülkesinden biri olduğunu (her ne kadar diğer beş ülkenin dünya şampiyonlukları bulunsa da) iddia etmek abartı sayılmayacaktır.

Nereden nereye...

Aslında Hollanda'nın Avrupa ve hatta dünya futbolu içerisinde böylesine önemli bir konuma gelmesi çok eskilere uzanmıyor. Nitekim sadece yarım asır öncesinde bile Hollanda, kıtanın vasat futbol ülkelerinden biri konumundaydı.  Şöyle özetleyelim... Hollanda'da ulusal futbol federasyonu 1889'da kurulmuş, 1898'de ilk ulusal şampiyona düzenlenmiş, 1899'da da Hollanda Kupası oynanmaya başlamıştı. Ancak Hollanda Millî Takımı, 1974'te final oynadığı Dünya Kupası'na kadar sadece 1934 ve 1938'deki Dünya Kupalarına katılabilmiş, bunlarda da daha ilk maçlarda rakiplerine (ilkinde İsviçre, ikincisinde Çekoslovakya) yenilerek elenmişti. 1960'ta başlayan Avrupa Şampiyonası'nda da ilk olarak 1976'da boy göstereceklerdi.

Hollanda'nın 1970'lerden önce futbolda vasatı bir türlü aşamamasına dair en çarpıcı örnekse, 1964 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Lüksemburg tarafından 1-1 ve 1-2'lik skorlarla saf dışı bırakılmasıydı. Üstelik, iki ülke arasındaki anlaşma gereği maçlardan biri Amsterdam, diğeri de Rotterdam'da oynanmıştı.

Reynolds ve Michels etkisi

Hollanda futbolunun makûs talihini değiştiren kırılma noktalarına gelinecek olduğundaysa iki tarihin altını çizmek gerekir. 1915 yılı ve 1964-65 sezonu. 1915 yılının önemi, İngiliz teknik adam Jack Reynolds'ın, Ajax'ın başına geçtiği yıl olmasıdır. Bugün futbolla ilgili birçok kaynakta, total futbolun tohumlarını eken kişi olarak anlatılan Reynolds, 1915'ten 1947'ye kadar çeşitli aralıklarla toplam 25 yıl Ajax'ı çalıştırmış ve görevde olduğu süre içerisinde dönemin Orta Avrupa futbolundan etkilenerek takımına savunmada ve hücumda toplu olarak hareket etme anlayışını aşılamaya çalışmıştı.
Ancak Reynolds'ın yaptığı bir kıvılcım yakmaktan ibaretti zira total futbolun öncülü niteliğindeki bu anlayış henüz Hollanda futbolunun geneline sirayet etmemişti. Bu noktadaki önemli kırılma noktasıysa 1964-65 sezonu olacaktı. O sene hem saha kenarında Hollanda futbolunun çehresini değiştirecek olan Rinus Michels, Ajax'ın başına geçecek hem de mevzubahis değişimi saha içinde yönetecek kişi olan Johan Cruyff da Ajax'ın A takımına yükselecekti.
Michels'in Ajax'taki futbolculuk kariyerinin ilk senesi, Jack Reynolds'ın yine bu kulüpteki son senesine denk gelmekteydi. Birlikte tek bir sezon geçirmiş olsalar da Reynolds'ın Michels üzerindeki etkisi büyük olmuştu ve genç oyuncu, ilerde teknik adamlık yaparsa Reynolds'tan öğrendiklerini geliştirerek uygulamayı da henüz o yaşında kafasına koymuştu. Dolayısıyla Michels, 1965 yılının başlarında, futbolu bıraktıktan yedi sene sonra Ajax'a teknik direktör olarak döndüğünde de daha sonraları "total futbol" olarak anılacak bu oyun anlayışı üzerinde çalışmalara başlamıştı.

Happel'in Feyenoord mucizesi

Öte yandan Hollanda futbolundaki kalkınmanın sadece Ajax, Michels ve Cruyff üçgenini temel aldığını söylemek, dönemin bir başka güçlü ekibi Feyenoord'a ve onun Avusturyalı teknik adamı Ernst Happel'e büyük haksızlık olacaktır. 1968 yazında Avusturyalı teknik adama takımlarının yeni patronu olmasını öneren Feyenoordlu yöneticilerin bu teklifinin Happel tarafından kabul edilmesiyle birlikte de Hollanda futbolu tarihinde yeni bir döneme girilecekti. Happel kendisine duyulan güveni boşa çıkarmak bir yana görev süresi boyunca beklenenden fazlasını da yaptı diyebiliriz. İlk sezonunda takımına bir anda sihirli değnek dokundurmuşçasına etkili olan Happel, ligde Feyenoord'u Ajax'ın üç puan önünde şampiyonluğa taşırken kupada da finalde PSV Eindhoven'ı geçerek ikinci zafere ulaşıyordu. Hollanda'nın ilk büyük zaferi de Happel'in Feyenoord'undan geldi. Happel'in ekibi finalde İskoç şampiyonu Celtic'i yenip Hollanda'ya ilk Avrupa kupasını getirdi.

Ajax'ın ambargosu

Feyenoord'un böylesine büyük bir başarı elde etmesi, Ajax'ı da adeta kamçılayacaktı. Ajax 1970-71 sezonunda Celtic ve Atletico Madrid gibi favori takımları alt ederek geldiği finalde sürpriz bir ekibi, Yunan şampiyonu Panathinaikos'u devirmekte zorlanmayarak, üç sezon sürecek Avrupa şampiyonlukları serisinin ilkini başlatıyordu. Ajax 1972'de finalde Inter'i ve 1973'te de Juventus'u devirerek üç sene üst üste Avrupa'nın en büyüğü oluyor, Hollanda takımlarının Şampiyon Kulüpler Kupası'ndaki şampiyonluk serisiyse dört sezona çıkıyordu.

1973'te Cruyff'un Barcelona'ya transfer olması, Ajax'ın Avrupa şampiyonlukları serisinin de sonu anlamına geliyordu. Fakat artık Hollanda futbolu gözünü hedeflerin en büyüğüne, Dünya Kupası'na dikmişti. Cruyff başta olmak üzere Neeskens, Rensenbrink, Rep, Krol, Haan, van Hanegem ve van de Kerkhof kardeşler gibi büyük yıldızları kadrosunda barındıran Hollanda Millî Takımı'nın, Ajax efsanesini de yaratan Rinus Michels önderliğinde, Batı Almanya'da düzenlenecek olan 1974 Dünya Kupası'nı kazanmasını bekleyenlerin sayısı hiç de az değildi.

Kıl payıyla kaçan dünya şampiyonlukları

Hollandalı futbolcular, özellikle turnuvanın ikinci tur gruplarında bu beklentileri fazlasıyla karşılamış ve Arjantin'i 4-0, Brezilya'yı da 2-0 mağlup ettikleri maçlarda ortaya koydukları futbolla adeta bu dünyadan olmadıkları izlenimini yaratmıştı. Ancak final maçında işler tersine döndü. Ev sahibi Batı Almanya'ya karşı maça fırtına gibi giren Hollanda, rakip oyuncular henüz topa bile değemeden, Cruyff'un ceza sahası içinde düşürülmesiyle kazanılan penaltı vuruşunu Neeskens'in filelere göndermesiyle 1-0 öne geçmişti belki ama ilk yarının ortalarında Hölzenbein'ın Hollanda on sekizi içerisindeki balıklama dalışında hakemin bir kez daha beyaz noktayı göstermesi ve Breitner'in de ağları bulmasıyla rüzgâr tersine dönmüş, fırsatçı Gerd Müller'in devrenin bitiminde devreye girmesiyle birlikte de Hollanda finalden 2-1'lik mağlubiyetle ayrılmıştı.

Portakalların 1974'teki bu kayıplarını 1978'de telafi etmek isteyecekleri açıktı. Lâkin takımın en önemli yıldızı Cruyff'un Arjantin'deki turnuvaya gitmek istememesi, kafalarda soru işaretleri yaratıyordu. Turnuvaya bu kez Feyenoord mucizesinin mimarı olan Ernst Happel yönetiminde giden Hollanda, dört yıl önceki kadar göz kamaştırıcı bir oyun ortaya koyamasa bile adını finale yazdırmayı bilmişti. Dört sene evvelki gibi yine ev sahibine karşı çıktıkları finalde, maçın son dakikasına girilirken ve skor da 1-1'ken Rensenbrink'in direkte patlayan şutuysa, Hollanda'nın kupayı santim farkıyla kaçırdığının resmiydi. Uzatmalara giden maçta Arjantin Kempes ve Bertoni'yle bulduğu gollerle gülecek, Hollanda'ysa umutlarını bir başka bahara bırakmakla yetinecekti.

Kriz - 1988 Rönesansı - Tekrar kriz

1980'li yılların başları, Hollanda futbolu adına bir fetret devrini andırıyordu. 1982 ve 1986 Dünya Kupalarıyla 1984 Avrupa Şampiyonası'na katılamayan takımı ayağa kaldırmaksa yeniden kurt hoca Rinus Michels'e düşecekti. 1986'da millî takımın başına geri dönen Michels, 1987'de Kupa Galipleri Kupası'nı kazanacak olan Ajax ve 1988'de Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kucaklayacak PSV Eindhoven'ın yıldızlarının iskeletini oluşturduğu yeni takımıyla 1988 Avrupa Şampiyonası'na iddialı gelmekteydi. Gullit, van Basten, Rijkaard, Koeman kardeşler, Vanenburg, van Breukelen gibi önemli isimlerden oluşan takım, her ne kadar ilk maçında Sovyetler Birliği'ne tek golle mağlup olduysa da daha sonra gruptan çıkmayı başarmış, yarı finalde ev sahibi Batı Almanya'yı devirip bir bakıma 1974'ün hesabını da kapatmış ve finalde de yeniden karşı karşıya geldiği SSCB'yi Gullit ve van Basten'in golleriyle alt ederek Hollanda futbol tarihinin en büyük başarısına imza atmıştı.

Ne var ki 1988'de yaşanan bu başarıdan sonra yine hayal kırıklığıyla dolu yıllar gelecekti. Bunda hiç şüphesiz takımın en önemli yıldızları Gullit ve van Basten'in sakatlık sorunlarından bir türlü kurtulamamalarının da payı büyüktü. Hollanda büyük turnuvalarda finale bir türlü kalamıyordu. Buna en çok 1992 Avrupa Şampiyonası ve 1998 Dünya Kupası'nda yaklaşmışlar fakat ilkinde Danimarka'ya, ikincisindeyse Brezilya'ya yarı finalde penaltı atışları sonucunda teslim olmuşlardı. 1990'larda Hollanda futbolu adına en büyük başarıyıysa, 1995 yılında Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Ajax elde etmiş, fakat futbolcularının çoğunu Bosman kuralı sayesinde bedelsiz olarak kaybeden Ajax'ın bu başarısı sürdürülebilir olmamıştı.

2010 Dünya Kupası'nın finalisti

Hollanda, ev sahipliğini yaptığı 2000 Avrupa Şampiyonası'nda da finali penaltılarla kaçırmasının ardından 2002 Dünya Kupası'na katılamayarak büyük bir krizin eşiğine geldi. 2010'a kadarki diğer üç büyük turnuvada da istediği başarıyı elde edemeyen Portakalların, Güney Afrika'daki Dünya Kupası'nda da çok bir şey yapması açıkça beklenmiyordu. Ancak beklentilerin düşük olması Hollanda'ya yaramış olsa gerek, oynadığı maçları peş peşe kazanan takım, finalde İspanya'nın rakibi olmayı başardı. Her ne kadar Iniesta'nın uzatmalarda gelen golüne engel olamayıp bir kez daha kürsünün ikincilik basamağında kalmış olsalar da, yıllar sonra gelen final, Hollandalılarda gelecek için büyük umut yaratmıştı. Lâkin bu umutların büyük bir bölümü, sıfır çekilen EURO 2012 esnasında çöpe gitti.

Son Avrupa Şampiyonası'nda yaşanan büyük düş kırıklığı üzerine teknik direktör değişikliğine giden ve takımın başına Louis van Gaal'i getiren Hollanda, 2014 Dünya Kupası'nda da yarı finale yükselmeyi ve nihayetinde üçüncü olmayı başardı. Brezilya'daki finallere son Dünya Şampiyonu İspanya'yı 5-1 yenerek flaş bir başlangıç yapan ve 2010 finalinin rövanşını çok ağır biçimde alan Portakallar, Avustralya'yı 3-2, Şili'yi de 2-0 yenerek gruptan üçte üçle çıktı. Son 16 turunda Meksika'yı 2-1'le saf dışı bırakan Van Gaal'in öğrencileri, çeyrek finalde ise Kosta Rika karşısında çok zorlandı. 0-0 sona eren normal süre ve uzatmaların ardından rakibini penaltılarda kurduğu 4-3'lük üstünlükle eleyen Hollanda, yarı finalde ise sıçrayamadı. Arjantin'le oynadığı maçın 120 dakikasında golsüz eşitliği bozamayan Hollanda bu defa penaltılarda 4-2 geride kalarak final şansını kaybetti. Portakalların tesellisi, üçüncülük maçında ev sahibi Brezilya'yı 3-0 gibi net bir skorla yenmek oldu.

Danny Blind'le yeni umutlar

2014 Dünya Kupası'nın ardından teknik direktörlük görevine getirilen Guus Hiddink idaresinde EURO 2016 elemelerinde ise umduklarını bulamadılar. Gruba 2-1'lik Çek Cumhuriyeti yenilgisiyle başladıktan sonra evlerinde Kazakistan'ı 3-1 yenseler de İzlanda deplasmanında 2-0'lık yenilgiyle bir kez daha şoka uğradılar. 6-0'lık Letonya galibiyetiyle kendilerine gelseler de evlerinde Millî Takımımız karşısında 1-1'lik beraberliği son dakikada kurtardılar. Letonya'yı deplasmanda 2-0 yendikleri maçın ardından Guus Hiddink görevinden ayrıldı ve yerine yardımcılarından Danny Blind getirildi. Ajax efsanesi Blind, Hollanda Millî Takımı'nın başında ilk sınavlarını İzlanda ve ardından da Millî Takımımıza karşı verecek.