Hırvatistan, Yugoslavya'nın dağılması sonrasında ortaya çıkan ülkelerden birisi ve Hırvat Millî Takımı da bunun sonucunda ilk resmi maçını 1992 yazında oynamış, Avrupa'nın bu anlamda 'genç' sayılabilecekmillî takımlarından birisi. Ancak millî takım mazisi henüz çeyrek asrı bile bulmayan Hırvatlar, şimdiden çok önemli başarılara imza atmış durumda.
Söz konusu başarıların başında hiç şüphesiz 1998 Dünya Kupası'nda kazanılan dünya üçüncülüğü geliyor. O dönemde kadrosunda Suker, Boban, Prosinecki, Boksic, Jarni ve Asanovic gibi yıldızları barındıran Hırvatlar, Fransa'daki turnuvada parıl parıl parlamış ve çeyrek finalde, son Avrupa şampiyonu Almanya'yı 3-0'la sürklase ederek kupayı bile kazanabilecek güçte olduklarını göstermişti. Yarı finalde, daha sonra kupayı da kazanacak olan ev sahibi Fransa ile eşleşmeseler veya aralarındaki o maçta Fransa'yı galibiyete taşıyan Lilian Thuram'ın hayatında ilk ve son kez bir karşılaşmada iki gol birden atması mucizesi yaşanmasa, belki bunu bile başarabileceklerdi.
Ne var ki, bu dünya üçüncülüğünden sonra, Hırvatlar Avrupa'nın kalburüstü takımlarından biri olma özelliklerini korusalar da bir daha hiç o denli yükseklere çıkamadı. 1998 sonrasında üç kez daha Dünya Kupası'na katılan Hırvatistan, bu denemelerin hiçbirinde ilk tur gruplarının ötesine geçemedi. Keza, son üç Avrupa Şampiyonası'nda da iki kez ilk turda elenen Hırvatlar, sadece EURO 2008'de gruptan çıkmış, onda da hatırlanacağı üzere Millî Takımımıza çeyrek finalde penaltılarla elenmişti. Bu tabloya bakıldığında, Hırvatların artık turnuvalara katılmaktan çok daha fazlasını yapmak istedikleri ve 1990'ların sonundaki jenerasyonu hatırlayıp nostalji yaşamaktansa yeni başarılar tatmayı bekledikleri çok açık. Aslında ellerindeki kadro da bu beklentileri karşılayabilecek seviyede. Orta sahasında Real Madridli Modric ve Barcelonalı Rakitic gibi çok önemli iki oyuncuyu barındıran Hırvatlar, bu isimlerin yanında Kovacic, Pasalic ve Halilovic gibi genç yeteneklere de sahip. Bunlara Badelj ve Perisic gibi kalburüstü oyuncular da eklendiğinde, Hırvatların dünyanın en iyi orta sahalarından birine sahip olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.
Gol yollarında da Juventuslu Mandzukic ve Fiorentinalı Kalinic gibi etkili isimleri bulunan Hırvatistan'ın 'karın boşluğu' diyebileceğimiz bölgesiyse savunması. EURO 2016 elemelerinde kalesinde 10maçta sadece beş gol gören Hırvatların, bu istatistiğe bakıldığında sağlambir savunmaya sahip oldukları düşünülebilir belki ama o grupta İtalya dışında üst düzey bir rakiplerinin bulunmadığı da unutulmamalı (Son ana kadar arkalarında olan Norveç, play-off'larda Macaristan'a elendi, diğer rakiplerse Bulgaristan, Azerbaycan ve Malta'ydı). Hırvatların savunma hattının en değerli ismi, aynı zamanda takımkaptanı olan Darijo Srna. Tecrübeli sağ bek, aynı zamanda 129maçla, Hırvatistan Millî Takımı formasını en çok giyen isim konumunda. Ancak Srna haricinde Hırvat defans hattında adının altı kalın kalın çizilecek bir oyuncu söylemek zor. Liverpoollu Lovren, birkaç sene öncesinde yıldız adayı olarak gösterilen bir isim olsa da beklenen seviyelere gelemedi ve EURO 2016 kadrosuna giremedi. Şu an Leverkusen'de oynayan 20 yaşındaki Jedvaj'ın da gelecekte çok önemli bir savunmacı olması bekleniyor ama genç oyuncunun henüz yolun başında olduğu da bir gerçek. Kısa bir dönemBeşiktaş forması giyen ve beğenilmeyerek gönderilen Schildenfeld bile son yıllarda Hırvat savunma hattında zaman zaman kendisine yer buldu. Aynı şekilde Hırvatistan'ın kalede de sorunsuz olduğu söylenemez. Son zamanlarda en çok tercih edilen isimMonaco file bekçisi Subasic ancak onun da takımını, kısa bir süre önce emekli olan Pletikosa'dan daha ileri bir seviyeye taşıyabildiğini iddia edemeyiz. Genel olarak, Hırvatlar sahip olunabilecek en iyi orta sahalardan birini ellerinde bulunduruyor. Hücumgüçleri de gayet yerinde. Ancak savunmada ve kalede ne denli güven veriyorlar, işte orası muamma. Eğer takım savunmasını iyi oturtabilirlerse, kendilerinin bile ummadığı kadar ileri gidebilirler ama bunu başaramadıkları takdirde de her maç Modric, Rakitic ve Mandzukic gibi oyuncuların şapkadan tavşan çıkarmasını beklemek zorunda da kalabilirler.
Hırvatistan ile Millî Takımımız daha önce altı kez karşılaştı. Penaltılara kalanmaçların resmi kayıtlara 'beraberlik' olarak geçmesi nedeniyle Hırvatistan'a karşı henüz bir galibiyetimiz yok gözüküyor. Oynananmaçların ikisini Hırvatlar kazanırken, dört maç berabere bitti ki bu berabere bitenmaçların biri olan EURO 2008 çeyrek final mücadelesinde millîlerimiz, rakiplerine penaltı atışları sonucunda üstünlük sağlayarak yarı finale çıkmıştı. Normal süresi golsüz sona erenmaçta Hırvatların 119. dakikada Klasnic ile öne geçmesi ancak 120+2'de Semih Şentürk'ün golüyle skoru dengelememiz ve penaltılarda da turu geçmemiz, Avrupa Şampiyonası tarihinin unutulmazları arasına girecek bir anı da olmuştu.
Bu maçın haricindeyse iki ekip, yine bir Avrupa Şampiyonası'nda unutulmaz bir maç daha oynamıştı ancak bu kez üzülen tarafta millîlerimiz vardı. EURO '96'daki mücadele, aynı zamanda Millî Takımımızın bir Avrupa Şampiyonası'nda oynadığı ilkmaç olarak kayıtlara geçmişti. Bu karşılaşma da uzun süre golsüz gitmişti ancak son dakikalar içerisinde gelişen bir Hırvatistan kontratağında Vlaovic, kalecimiz Rüştü'yü de geçerek topu boş ağlara göndermiş ve Hırvatlarınmaçtan 1-0 galip ayrılmasını sağlamıştı. Pozisyonda en çok tartışılan noktaysa Alpay'ın Vlaovic'i orta sahada düşürmek yerine geri koşmayı tercih etmesiydi. İşin ilginci Alpay daha sonra bu tercihi nedeniyle Fair Play ödülü almıştı.
Hırvatlarla yine bir grup açılışında karşılaşacağız. 12 Haziran Paris'in Parc des Princes Stadı'nda oynanacak maç, 2008'deki gibi bir eleme mücadelesi olmadığından veya 1996'daki gibi bir 'siftah' heyecanı ve tecrübesizliği barındırmadığından muhtemelen bu iki maça kıyasla çok daha farklı bir senaryoya sahip olacaktır. Umarız bu kez Hırvatlara karşı '90 dakikalar içerisinde üstünlük sağlayamama' şanssızlığımızın da üstesinden gelir ve EURO 2016'ya güzel bir başlangıç yaparız.