Page 28-29 - fgd-bulten2

Basic HTML Version

Şekil 1. İletişim Süreci ve İletişimin Öğeleri
Kaynak
Alıcı
Mesaj
Feedback (geribildirim)
İletişim kişiye değil, kişiyle yapılır:
Paylaşım ve karşılıklı iletişim kurmayı
(yani etkileşimi) gerektirir. Bir tarafın
aktif, diğer tarafın pasif olması etkili
bir iletişim kurmayı engeller.
İletişim, sözlü ve sözsüz olarak tüm
iletişim öğeleriyle bir bütündür:
İle-
tişimin sözel olmayan öğeleri beden
dili ve ses tonudur. Beden dili ve ses
tonu kişinin tarzını, tavrını ve söyle-
diklerinin algılanış biçimini belirler ve
bu anlamda, diğer insanlarla yüz yüze
kurulan iletişim süreçlerinde sözcük-
lerden bile daha önemli olmaktadır:
Yüz yüze kurulan bir iletişim sürecin-
de (yaklaşık olarak),
• Sözcüklerin % 10;
• Ses tonunun % 30
ve
• Beden dilinin % 60
oranında rol oy-
nadığı belirtilmektedir.
(Bazı kaynaklarda bu oranlar sırasıy-
la % 7, % 38 ve % 55 olarak da veril-
mektedir).
Sözsüz iletişim
Sözsüz iletişim, insanların çeşitli iç ve
dış uyarıcılara karşı anlatmak istedik-
lerini dil ve sözle ifade edemediği du-
rumlarda, bazı vücut hareketleriyle
ortaya koydukları bir tepki olarak de-
ğerlendirilebilir. İnsan günlük yaşam-
da çoğunlukla farkında olmaksızın
beden dilini son derece etkili olarak
kullanır, hiç konuşmadığı zamanlarda
bile karşısındakine beden dili aracı-
lığıyla çok zengin mesajlar verebilir.
Ancak bedenini, kelimeleri kontrol
ettiği gibi kontrol edemez. Bedenimiz
olaylara ve durumlara karşı çok daha
fazla kendiliğinden tepkiler verir. Bu
durumu açıklamak için,
“beden dili
gevezedir, siz sussanız bile o konuşur”
denilmektedir.
Gerçek duygu ve düşüncelerimizi
kelimelerin arkasına gizlemek bel-
ki mümkündür, ama beden dilimizi
gizlememiz çoğu zaman mümkün
değildir. Duygu ve düşüncelerin an-
laşılmasında kelimelerden çok beden
dili etkili olmaktadır. Yüz ifadeleri ve
jestler buna örnektir:
Yüz ifadeleri (mimikler)
İnsan yüzü çok zengin anlamlar ya-
ratma özelliğine sahiptir. Yüzümüzde
yer alan
53 farklı kas grubunun, yak-
laşık 250.000 değişik ifadeyi
yansıt-
ma potansiyeline sahip olduğu ileri
sürülmektedir. Halk arasında yüzün,
özellikle
“gözlerin ruhun aynası oldu-
ğu”
yönündeki inanç, aslında günlük
yaşam deneyiminden kaynaklanan
doğru bir değerlendirmedir.
İnsanlar başkalarının yüz ifadelerin-
den, onların gerçek duygu ve düşün-
celerinin yanında, konumlarını ve na-
sıl bir insan olduklarını da anlamaya
çalışırken, aslında kendileri de karşı
tarafa isteyerek veya istemeyerek
sözsüz iletiler göndermektedirler.
Jestler
Kapılı bir mekânda karşılıklı olarak
oturtulan ve birbirini tanımayan iki ki-
şinin, hiç konuşmadan karşılıklı olarak
saniyede yaklaşık 5000 bilgi birimlik
sözsüz ileti yayabildikleri ileri sürül-
mektedir. Bedenin aldığı şekil, baş,
yüz, el-kol, ayak-bacak duruş şekilleri
ve hareketleri kişinin karşısındakine
toplumsal konumu ve duyguları hak-
kında çok zengin bilgiler verir.
Dinleme becerisi
Etkili bir iletişim kurabilmek için me-
sajlarımızı karşımızdakinin anlayacağı
bir şekilde iletmenin yanında, karşı-
mızdaki kişiyi de bize anlatmak iste-
diklerini anlayabilmek için iyi dinle-
mek gerekmektedir.
Bu ülkenin insanları olarak hepimiz
konuşmayı çok severiz, ama karşı-
mızdakini dinleme konusunda fazla
sabırlı değilizdir. Bu yüzden iyi bir din-
leyici olabilmek için çaba harcamalı,
daha sabırlı olmayı öğrenebilmeliyiz.
Bunun önemi, aşağıdaki bilgileri de
değerlendirdiğimizde daha iyi anlaşı-
lacaktır
Dinlemeyi, dolayısıyla iletişimi engel-
leyen nedenlerden biri de
konuşma
hızı ile dinleyerek algılama hızı ara-
sındaki farktan
kaynaklanmaktadır.
Herhangi zihinsel bir özrü olmayan,
beyni,
beş duyusu normal olarak
çalışan bir insan aslında dakikada
yaklaşık 600 sözcük anlayacak bir
kapasiteye sahipken, yine normal
bir insanın konuşma hızı 100-150
sözcük arasında
değişmektedir.
Bu yüzden de, insanlar bir konuşma-
yı dinlerken konuşma hızı ile dinleme
hızı arasında oluşan bu farktan dola-
yı dinleme etkinliğinden uzaklaşıp, o
anda kafasında zaten var olan kendi
sorunlarına, iç dünyalarına dönebil-
mekte ve dolayısıyla dinlemeye olan
ilgilerini kaybedebilmektedirler.
Bunun yanında bazı araştırmalar, za-
manımızın büyük bir çoğunluğunu
dinlemeye ayırsak bile, söylenenlerin
tümünü hatırlayamadığımızı da orta-
ya koymaktadır:
Örneğin, ortalama bir dinleyici,
10 Dakikalık kısa bir sözlü sunumun
ardından, ancak yarısını aklında tu-
tabilmektedir.
48 Saat sonra ise, sadece % 10’unu
hatırlayabilmektedir.
Bütün bu anlatılanları değerlendirdi-
ğimizde, etkili bir iletişim kurabilmek
için dinleme becerimizi geliştirme-
nin, iyi bir dinleyici olmanın ne kadar
önemli olduğu görülmektedir.
Ayrıca, karşımızdaki insana verdiği-
miz mesajların onun hafızasında yer
etmesini istiyorsak (bir tarafın aktif,
diğer tarafın sadece pasif bir dinleyici
olduğu durumlarda, verilen mesajla-
rın akılda kalıcı olamadığını hatırlaya-
rak), her iki tarafın da aktif olabileceği
etkileşimli (çift yönlü) bir iletişim or-
tamı yaratmaya gayret edilmelidir.
İletişimin amacına ulaşabilmesi için
neyi, nerede ve ne zaman
söyleye-
ceğimizi de iyi değerlendirmek ge-
rekmektedir. Etkili bir iletişim kurabil-
mek için,
“ne söylemek istiyorum?”
,
“nerede ve ne zaman söylersem daha
etkili olur?”
sorularını kafamızda iyi
tartmalıyız. Her şeyin, her zaman ve
her yerde söylenmeyeceğini zaten
yaşam deneyimlerimizden biliyoruz.
Etkili iletişim
Etkili iletişim,
karşımızdakine iletmek
istediğimiz mesajı amaçladığımız şe-
kilde iletmek ve onda beklediğimiz
tepkiyi uyandırmaktır.
Etkili iletişim kuramama veya iletişim
süreçlerindeki başarısızlık, kaynaktan
gönderilen iletinin, alıcının algıladığı
iletiye eşit olamamasıdır. Başka bir
değişle, “kaynağın kafasındaki res-
min, alıcının algıladığı resme eşit ol-
maması” durumudur. Aşağıdaki gör-
seller bunun daha iyi anlaşılmasını
sağlayacaktır.
Burada kaynağın vermek istediği
mesajı bir fotoğraf gibi düşünelim.
Görüldüğü gibi, iletişimde bizim
(kaynağın) ne söylediğimizden çok,
karşı tarafın (alıcının) bu söylediği-
mizden ne anladığı önemli olmakta-
dır.
Bu yüzden, etkili bir iletişim kura-
bilmek için kaynak ve alıcının dikkat
etmesi gereken bazı önemli noktalar
vardır:
Kaynak açısından:
Karşı tarafın ken-
disini yanlış anlamaması için açık ve
anlaşılır konuşmaya çalışmalı, mesajı-
nı tüm unsurları ile (duygu, ses tonu,
yüz ifadesi, vücut dili gibi) tutarlı bir
şekilde iletebilmelidir. Olaylara alıcı
yönünden de bakabilmeli, kendini
karşısındakinin yerine koyabilme,
empati (duygudaşlık) kurabilme ye-
teneğine sahip olmalıdır. Bu yetenek
aynı zamanda, karşımızdaki kişinin
yetişme koşullarını, geldiği yörenin,
ülkenin adet ve alışkanlıklarını, gele-
nekleri ve yaşam tarzını dikkate alma-
yı da kapsamaktadır.
Alıcı açısından:
Alıcı da karşısındaki
kişinin kendisine anlatmak istedikle-
rini anlamak için çaba harcamalı, bu-
nun için her şeyden evvel iyi bir din-
leyici olabilmelidir. Kendini konuşan
kişinin yerine koyabilmek, empati ku-
rabilmek ve ona anlayış göstermek,
konuşmasını kesmemek ve sabırlı bir
şekilde dinlemek söylenenlerin daha
iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.
Bütün bu anlatılanlardan sonra dik-
kat etmemiz gereken esas konu ne
olmalıdır?
İnsanlarla kurduğumuz her türlü ileti-
şim sürecinde madem beden dilimiz
bizi bir şekilde “ele veriyor”, öyleyse
Burada kaynağın vermek istediği mesajı bir fotoğraf gibi düşünelim. Kaynağın kafasındaki resimle, alıcının
algıladığı resim arasında önemli bir fark olduğu görülmektedir:
Oysa olması gereken, kaynağın kafasındaki resmin alıcı tarafından aynı şekilde algılanmasıdır:
Futbol Gelişim
24
25
Futbol Gelişim